23 Ocak 2016 Cumartesi

TÜRKİYE BİR MOZAİK DEĞİLDİR BÖLÜM 1





TÜRKİYE BİR MOZAİK DEĞİLDİR
BÖLÜM 1



Ben kendi hesabıma zaten hissediyor, sezgisel olarak biliyordum büyük milletimin etnik bir “mozaik” olmadığını... Ciddî ve bilimsel, o ölçüde de sürükleyici bir yapıtı bir solukta okuduktan sonra bu görüşüm daha da pekişti; artık tam bir gönül rahatlığıyla doğru kabul ediyorum onu.
          Evet,Türkiye bir mozaik değildir.
O ancak yekpare, masif bir mermer olabilir; ince, renk renk damarları belli belirsiz görünen...

“Türkiye’nin etnik bir mozaik olduğu” savı; bir Batı yalanı, Özellikle emperyalist devletlerin en sinsisi olan  Almanya’nın uydurması, propagandası ve dayatmasıdır. O Almanya ki geçmişte bir İngiltere, bir Fransa gibi büyük bir sömürge imparatorluğu kuramamış olmanın öfkesi, kini ve aşağılık duygusu içindedir. Tarihte öyleydi, günümüzde de  öyledir. Bu sebeple azınlık faktörünü, hâlâ sürdürdüğü emperyalist hedeflerinin temel bir aracı haline getirmiştir (Bu konuda şu makaleme bakabilirsiniz : “ Avrupa Birliği Neden ‘ İlle Azınlık ’ diyor, A.K.P. Topraklarımızı Niçin Satıyor?”, Türk Yolu, Mart-Nisan 2006; ayrıca bkz: Süleyman Kocabaş, Tarihimizde Komplolar, Vatan Yayınları, İst.,2005, ss. 137-202).

Bir söz vardır: Eğer bir yalan uzun bir süre yeterince tekrarlanırsa, sonunda o yalan gerçekmiş gibi algılanır.  Batı bu  yöntemi yalnız sözde Ermeni soykırımı iddiasında değil, Türkiye’nin bir mozaik olduğu yalanında da uyguluyor. Tabii aramızdaki “dahilî bedhahlar”ın sağladığı destekle!

“Türkiye’nin etnik bir mozaik olduğu” savını, böyle bir kuyruklu yalanı, halkımıza doğruymuş gibi yutturmaya çalışan aramızdaki şahıslar kimler olabilir? “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar”ı bir tarafa bırakırsak, bunları iki öbeğe ayırabiliriz. Birincisi Batı işbirlikçisi, Damat Ferit, Ali Kemal, Rıza Tevfik tipi, Batı yalakası şahıslardır. İkinci grupta ise hazırlopçu, araştırma tembeli, bilim dilencisi, Batı hayranı olan sözde aydınlarımız yer alır. Attila İlhan “Türk aydını, Batı’nın mânevî ajanıdır” sözünü, sanırım bu tipler için söylemiştir. Onlar sözde bilim adamıdır ama, Atatürk’ün, şu sözünde vurguladığı bilimsel nitelikten hiç nasiplenmemişlerdir: “Her şeyden önce kendinizin, dikkat ve özenle seçeceğiniz belgelere dayanınız. Bu belgeler üzerinde yapacağınız incelemelerde her şeyden ve herkesten önce, kendi inisiyatifinizi ve millî süzgecinizi kullanınız.”  Bu bir  evrensel hakikattir ve Batı’nın gerçek bilim adamı o çerçevede bilim üretir.

Yukarda bizim  bir kısım aydınımız hakkında “hazırcı, araştırma tembeli, bilim dilencisi, Batı putperesti” gibi nitelemeler kullandım. Ne acıdır ki üniversitelerimiz o tip kişilerden geçilmez. Bu “hazırlopçu”ların işi gücü; Batı kitap ve dergilerinden kelimesi kelimesine çeviriler yapıp  -tabiî çoğunu yarı anlayarak-  olduğu gibi kendi ülkelerinde pazarlamaktır. Onlar Batı’da yazılmış her yapıta kutsal bir kitapmış gibi sarılırlar. Şimdi, böyle bilimden  Türkiye’ye ne hayır gelir, varın siz düşünün. Zaten bir hayır gelmemiş olduğu da, ülkemizin bugünkü perişan halinden bellidir.

Ancak her şeye rağmen umutsuzluğa düşmeyelim, sakın. Allah’a şükür ki, sayıca az da olsa,  milletimizin bağrından kopup gelen namuslu ve yetenekli bilim insanlarımız da var. İşte bunlardan biri  yatıp uyumamış, Türkiye’nin en yakıcı sorunlarından birini kendine dert edinmiş, uzun yıllar süren araştırmaları sonunda “Türk milletinin bir mozaik olduğu” savının yanlışlığını, yadsınmaz kanıtlarla ortaya koymuştur. Önünde saygı ve minnetle eğildiğim bu aydınımızın adı, Ali Tayyar Önder’dir. Kitabının künyesi şöyledir : Türkiye’nin Etnik Yapısı: Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler, 6. Baskı, Pozitif Yayınları, İst., 2005, 344 s.

Bence bu büyük yapıtı her yurtsever aydın okumalı, içerdiği ana fikir ve diğer görüşleri, kanıtlarıyla iyice öğrenmeli ve daha önemlisi çevresine yaymalıdır. Ben, bizzat kendim, örnek olayım diye kitabın ilk 60 sayfasının bir özetini bu yazımda,  kimi katkı ve yorumlarımı da ekleyerek siz değerli okurlarıma sunuyorum. Tabiî sadece yazmış olmakla yetinmeyecek, Ali Tayyar Önder’in keşfettiği gerçekleri diğer yollarla da çevreme iletmekten geri kalmayacağım. 

I) ETNİK GRUP VE ÜST KİMLİK

Ali Tayyar Önder’e göre etniklik birçok farklı ölçütle tanımlanabilen esnek bir kavramdır. Genel olarak “benimsedikleri dil, din ve sahip oldukları kültür itibariyle diğer gruplardan farklı olan gruplar” etnik olarak nitelenir.

A) Yine Önder’e göre toplumsal alanda “etnik grup kimliği” iki farklı bakışa bağlı olarak tanımlanabilir: Emik bakış, etik bakış. Ben, Sayın Önder’in bu terimleri yerine sırasıyla şunları kullanacağım : İçten bakış, dıştan bakış.

1) İçten bakış bir grubun kendi kimliğiyle ilgili olarak yaptığı, kendi tanımlamasıdır; o grubun, kendini “ne” olarak, “kim” olarak gördüğüdür. Demek ki burada belirleyici olan, grubun kendi kabulüdür. Örnek verelim : Zazaların önemli bir bölümü kendilerini Kürt olarak kabul ederler.  Oysa kökenleri Kürt değildir. Ciddî bilim adamlarının ortak görüşü Zazaca’nın, Kürtçe ile hiçbir ilgisi olmadığı yönündedir. Ne yazık ki Osmanlı’dan bu yana devlet ve toplum, Zazalara Kürtlüğü âdeta zorla dayatmıştır. Dahası Zazalar 1960’lardan bu yana, Kürt şövenistlerin ağır sıkıştırmalarına maruz kalmışlardır. Aynı durum Nusayriler  için de söz konusudur. Nusayriler büyük çoğunlukla Türkmen kökenlidir. Ancak halk ve devlet onları yıllardır Arap olarak görmüştür. Sonuçta, çoğu Nusayri kendilerini Arap sayar olmuştur.Araştırmalar kanıtlamıştır ki birçok öz be öz Türk unsur da tarih boyunca kürtleşmiştir. 24 Oğuz boyundan biri olan Avşarların bir bölümünün yanısıra Döğerler, Kalaçlar, Kikiler, Türkanlar, Karakeçililer, Beydilililer önemli ölçüde kürtleşmiştir.

2) Dıştan bakış ise belli bir grubu, onun dışında bulunan başka bir grubun tanımlamasıdır. Bu tanımlama o gruba yapılan bir “kimlik” dayatmasıdır. Dıştan bakış kabadır, yanlış bir genellemedir. Örnek verelim : Halkımızın büyük çoğunluğu “Doğu Karadenizliler”in hepsini “Laz” kabul eder. Oysa bu tanımlama yanlıştır. Çünkü “Lazlar” sadece Rize’nin Pazar, Arhavi ve Hopa üçgeni  içinde yerleşik olan küçük bir gruptur.

B) Peki, Üst kimlik nedir?

Sayın A.T. Önder’e göre üst kimlik kavramı çoğu kez yanlış tanımlanmaktadır. Bu kavram iki anlamda ele alınır: Etnolojik anlamda, siyasî anlamda.-Etnolojik olarak üst kimlik “aynı kökene sahip alt grupların ana kimliği”dir. Örnek: Türklük; Kırgızlar, Özbekler, Azerîler, Türkmenler,... için üst kimliktir. -Siyasî  anlamda üst kimlik; “farklı etnik gruplara mensup kişilerin, vatandaşlık bilinciyle benimsediği temsilî  ulusal kimlik”tir. Bu kimlik genelde ülkenin kurucu egemen unsurunun kimliğidir. Siyasî anlamda ulusal kimlik T.C. Anayasası’nda Türk  olarak tanımlanmıştır. Bugün birçok başka ülkede de, meselâ Fransa’da ulusal kimlik “kurucu egemen unsurun kimliği”dir. Fransa’da ulusal kimlik, coğrafî bir aidiyeti değil, Fransa’yı kuran Frankların soyuna mensupluğu ifade eder. Bu sebeple, Türkiye’de yapay olarak gündeme sokulan “Türkiyelilik” kavramının hiçbir meşru dayanağı yoktur. 

II) TÜRKİYE’DE ETNİK GRUPLAR

Önemli bir konu da “etnik nüfusun belirlenmesi”dir.Etnik nüfusun belirlenmesinde genellikle anadil esas alınır. İkinci dile dayanılması geçersizdir.

A) 1935, 1950 ve 1965 yıllarında yapılmış olan genel nüfus sayımlarında “anadil”i Kürtçe olanların, Türkiye’nin genel nüfusuna oranı şöyledir:  

1935 : %9.2                   1950 : %8.8                   1965 : %7.1   

Ancak Kürtçe’yi ikinci dil olarak konuşanların tamamı Kürt kabul edilemez. Çünkü bunlar arasında başka etnik kökenden gelenler de vardır. Genel ortalama olarak Türkiye’deki Kürt kökenli nüfus yaklaşık %8 olarak kabul edilebilir. Kürt kimliğini temsil ettiği varsayılan DEHAP’ın (şimdi DTP) 2002 genel seçimlerinde aldığı oy %2.6’dır. Bu oranın temsil ettiği nüfus 3,2 milyondur. Kürt kökenli olup da başka partilere oy verenler de hesaba katılırsa, bu ölçütle Kürtlerin Türkiye genelindeki nüfusu 5 milyon kabul edilebilir.1965 nüfus sayımına göre:

-Zazaların nüfusu 171 000, nüfus oranı %0.5’dir.

-Arap kökenlilerin nüfus oranı %1.2’dir (Köken olarak Nusayrilerin Türk oldukları tarihî belgelerle kanıtlanmıştır. Bunların sayısı Arap nüfustan çıkarılmalıdır).

-Çerkeslerin toplam nüfusa oranı %0.3’tür (Çerkesler dilleri farklı farklı olan etnik gruplardan oluşur. Çerkes kökenliler için Türk kimliği, köken kimliğinden önce gelmektedir).

-Lazca bilenlerin oranı %0.3’tür (Lazlar Türk kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Kendilerini Türk olarak görürler).

-Azınlıklardan Rumların nüfusu 3 000, Yahudilerin nüfusu 25 000’dir. Ermenilerin nüfusu sadece 60 000’dir.

B) 1927-1985 arasındaki genel nüfus sayımları ile 2001 yılına kadar yapılan araştırma ve anketler temelinde, Türkiye’deki etnik grupların nüfusları ve genel nüfus içindeki oranları şöyledir: 

Etnik Kimlik Nüfus (Milyon) Oran (%)
Türk 64.7                                   89.8
Kürt 5.0                                    6.9
Zaza 1.0                                    1.4
Arap 0.6                                    0.8
Çerkes 0.3                            0.4
Laz 0.2                                    0.3
Diğer  0.3                            0.4
Tablo incelenince, şu bulgu ve yorumlara ulaşılıyor: Türkiye’deki etnik grupların toplam nüfusu, genel nüfusun yalnızca yüzde 10’udur. Bu oranla  bugünkü Türkiye’nin nüfusu (75 milyon) içinde, bütün etnik grupların nüfusu yaklaşık 7-8 milyon olmaktadır. Bulgumuz şu gerçeği haykırmaktadır : Türkiye bir mozaik değildir. İnce renk renk damarlarıyla yekpare bir mermerdir. Hakikat bu olmasına rağmen Türkiye’deki etnik grup nüfusları hayalî denebilecek ölçülerde artırılmaktadır.
A.T. Önder’e göre bunun başlıca sebepleri şunlardır:
-Etnik grupları temsil iddiasında olan bir takım marjinal çevre ve kuruluşların çıkar sağlama emelleri,
-Küçük bir grup Kürt elitinin, Türkiye’yi bölme amacıyla hem kendi gruplarının, hem de diğer etnik grupların nüfuslarını abartma gayreti.
-Kamuoyu oluşturmada etkin bir kısım medyanın, ideolojik sebeple ya da çıkar karşılığında yukarda belirtilen grupların amaçlarına uygun yayın yapması.
-Bütün bu grupların arkasında yer alan küresel sermayenin, Avrupa Birliği’nin (AB) ve Amerikan emperyalizminin maddî ve siyasal desteği. 


III) BÜYÜK YANILGI


A) “Türkiye’nin etnik bir mozaik olduğu” kabulü, bir yanılgıdır. T.C. hükümetlerinin, bir kısım aydın dahil geniş bir kesimin, sorgulamadan, sınamadan benimsediği, bilimsel gerçeklere aykırı bir önyargıdır. Batı tarafından uydurulmuş, Türkiye’ye bir gerçekmiş gibi oradan postalanmıştır. Batılıların Türkiye’yi içten bölmek için geliştirdikleri politikalara altyapı oluşturmak, günü gelince yapacakları etnik dayatma ve taleplere gerekçe olmak üzere, bilerek oluşturdukları bir yakıştırmadır. Ulusötesi şirketlerin dünyaya yayılmalarının önündeki en büyük engel “ulus-devlet”lerdir. İşte bu “etnik mozaik” uydurması, Türk ulus-devletinin parçalanması yolunda kullanılan en etkili araçlardan biridir. Ne yazık ki bu yalan Türkiye’ye de mal edilmiştir; Türkiye oyuna gelmiş, uzatılan oltayı yutmuştur.Peki, Batı, daha doğrusu “Derin-Merkez”  ne yapıyor? Şunları yapıyor:
-”Etnik mozaiklik” varsayımına dayanarak, Türkiye’de hayalî sayıda, hayâlî nüfuslara sahip etnik gruplar oluşturuyor.
- Bunlara dayanarak da Türkiye’yi bölünmeye götürecek etnik taleplerde bulunuyor, etnik grupları kışkırtıyor.
Peki Türkiye ne yapıyor? Tabiî kurulan tuzağa düşüyor. Neden?
Değerli yazarımız bunun yanıtını şöyle veriyor: “Çünkü Türkiye kendi gerçeklerinden habersiz.”   Yabancıların uydurmalarını gerçekmiş gibi kabulleniyor. Ben de ekliyorum ki aydınlarımız çoğunlukla yetersizler; bu yalanlara karşı sağlam bir görüş oluşturamıyor, mücadele edemiyor; “yalan”ın yalan olduğunu bile bilmiyorlar.Şimdi, “mozaikliğin” koşullarına geçiyoruz.
B) A. Tayyar Önder’in açıklamalarına göre bir ülkenin etnik bir mozaik olarak tanımlanması, iki şartın bir arada mevcudiyetine bağlıdır:
- O ülkede etnik çeşitlilik olması,
-Toplam etnik nüfusun, genel nüfusun en az yüzde 35’ini oluşturması.Uluslararası ölçüt budur.
Örneğin, Fransa’da, -16’sının nüfusu 100 000 veya milyonla ifade edilen- 17 etnik grup vardır. Toplam etnik nüfusun genel nüfusa oranı ise % 19’dur. Fransa’da birinci şart yerine gelmiştir. Ancak ikincisi yerine gelmediğinden Fransa, kendisinin bir etnik mozaik olarak tanımlanmasına izin vermemektedir.Gelelim Türkiye’ye. Türkiye’de nüfusları 100 000 ya da milyonla ifade edilen 6 etnik grup vardır. Tüm etnik grupların toplam nüfusunun genel nüfusa oranı yalnızca yüzde 10’dur. Öyleyse soralım sorumuzu: Türkiye bir “etnik mozaik” midir?  Elbette değildir! Nasıl Fransa bir etnik mozaik olarak tanımlanamıyorsa, Türkiye de tanımlanamaz. 

2 Cİ  BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR..



..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder