TÜRKİYE BİR MOZAİK DEĞİLDİR
BÖLÜM 2
IV) TÜRK AYDINLARININ KAYNAĞI
A) Pek çok aydın, siyasetçiler Türkiye’nin etnik yapısı konusunda kaynak olarak Peter Alford Andrews’in “Türkiye’de Etnik Gruplar” [Tümzamanlar yayıncılık, 1992] adlı kitabını referans alır. Oysa bu kitap Türkiye’deki etnik grup sayısını maksatlı olarak abartmıştır. Türkiye’yi 47 etnik gruptan oluşan bir mozaik olarak gösterir. Kitap maddî hatâlarla, bir çok yanlış ve bilim-dışı yorumlarla doludur. Türkiye’nin etnik yapısını nesnellikle açıklamaktan uzaktır.Kitaptaki yorum ve değerlendirmeleri geçersiz kılan sebepleri A.T. Önder şöyle sıralıyor:-Kitaba göre Türkiye’deki etnik nüfusun genel nüfusa oranı yüzde 10’dur. Buna göre Türkiye “mozaik” olarak nitelenemez. Çünkü bir ülkenin “etnik bir mozaik” sayılması için gerekli oran en az yüzde 35’dir. Yukarda belirttim, uluslararası ölçüt budur. -Kitapta yanlış olarak Türkmenler, Yörükler, Özbekler, Tahtacılar gibi öz be öz Türk olan 15 grup, farklı etnik grup olarak sınıflandırılmıştır.-Kürtler, Zazalar ve Araplar; Alevî, Sünnî, Yezidî ve Hıristiyan şeklinde, dinsel inanç temelinde yeniden bölünerek 5 yeni grup daha oluşturulmuştur. Benzer bir bölünme Rumlara da uygulanmıştır.-Etnik açıdan hiçbir anlamı olmayan, nüfusu 21 ile 60 000 arasında değişen 29 grup da etnik grup olarak tanımlanmıştır. 21 Alman, 40 Eston, 250 Polonez, 1 600 Molokan, 10 000 Çingene gibi... Bütün bu yanlış tanımlamalar düzeltilince, geriye sadece 6 etnik grup kalmaktadır ki bunlar şunlardır: Kürtler, Çerkesler (Adigeler), Abhazlar, Zazalar, Araplar, Lazlar.
B) Aynı Alman’ın, P. A. Andrews’in, merkezi ABD’de olan Ethnologue Data from Languages of the World kuruluşu için hazırladığı bir raporda yer alan bilgilere göre Türkiye’deki etnik nüfus ve oranları, 2000 yılı itibariyle aşağıda gösterildiği gibidir:
Grup Nüfus (Milyon) Oran (%)
Türk 60,4 86,2
Kürt 5,9 8,4
Çerkes 1,5 2,1
Arap 1,1 1,6
Diğerleri 1,1 1,5
Tablodaki verilerden şu gerçeğe ulaşılmaktadır: Türkiye’de her beş kişiden dördü (genel nüfusun %86’sı) kendini Türk olarak tanımlamaktadır. Etnik nüfus oranı yalnızca %14’dür.Bir diğer önemli husus, A.T. Önder’in ifadesiyle şudur: Türkiye’deki etnik nüfusun oranı ister %10, ister %14 kabul edilsin, bu oranlarla Türkiye’yi etnik bir mozaik olarak tanımlamak, bilimsel olarak mümkün değildir.Bir diğer önemli sonuç şudur ki P.A. Andrews’in kitabında ileri sürülen etnik grup tanımlama ve sınıflamaları tümüyle geçersizdir.Son olarak Türkiye’nin etnik yapısını Fransa’nınki ile karşılaştırmakta yarar vardır. Hemen belirtelim ki bu AB ülkesi “kendisinin mozaik olarak tanımlanmasına asla izin vermeyen” bir ülkedir.1978 istatistiklerine göre Fransa’da 17 etnik grup vardır. Eğer Andrews’in yaklaşımı benimsenirse, Fransa’daki etnik grup sayısı 80’leri bulur. Bu 17 etnik grubun genel nüfustaki payı %19’dur (Türkiye’de %10). Bunlardan 16’sının nüfusu 100 000’in üzerindedir (Türkiye’de 6 grubunki 100 000’in üzerinde). Soruyorum şimdi aramızdaki “mozaikçi”lere: Böyle bir yapıda Fransa bir mozaik olarak tanımlanmazken, ondan çok daha homojen olan Türkiye nasıl mozaik olarak tanımlanabilir?
V) DİĞER KANITLAR
A) Yukarda Türkiye’deki etnik grup sayısının bilim dışı bir yaklaşımla, nasıl ve ne ölçüde abartıldığını ortaya koymuş bulunuyoruz. Önder’e göre aynı abartma etnik grupların nüfusları hakkında da yapılmaktadır. Önemli bir tespit şudur ki Türkiye’deki etnik grupların nüfusları, sanıldığının aksine artmamakta, tersine azalmaktadır. Hangi ölçüt esas alınırsa alınsın, Türkiye’deki toplam etnik nüfus genel nüfusun %10’u civarındadır.
B) A.T. Önder’in bulgu ve yorumlarını destekleyici başka araştırmalar da vardır. Şimdi kısa kısa bunları görelim.
1) KONDA A.Ş. tarafından Milliyet gazetesi için İstanbul’da nüfusun etnik kimliğini belirlemek amacıyla 1993’de bir anket yapılmıştır. Denek sayısı çok büyük olup 15 683’dür. Deneklere yöneltilen sorulardan biri şudur: Hepimiz Türk vatandaşıyız ama değişik kökenlerden olabiliriz. Siz kendinizi ne olarak hissediyorsunuz? Bu soruya %90 gibi tamama yakın bir çoğunluk “Türk!” yanıtını vermiştir. Diğerlerinin oranı, örneğin Kürt %4, Çerkes %0,5, Arap %0,1’dir. Bu veriler gösteriyor ki yalnız Türkiye değil, İstanbul gibi kozmopolit bir ili dahi etnik bir mozaik olarak niteleyemeyiz.
2) TESEV için 2000 yılında iki öğretim üyesi tarafından yapılan ve Türkiye genelini kapsayan bir anket, “kişinin kendi kimlik tanımında dilin belirleyici olmadığını” ortaya koymuştur.Ankete göre Kürtçe bilenlerin oranı %8,5’dir. Ancak deneklerden, etnik kimlikleri ile Türklük, T.C. vatandaşlığı ve Müslümanlık arasında bir tercih yapmaları istendiğinde “Kürdüm” diyenlerin oranı %1,4’e inmiştir. Anketin ortaya koyduğu diğer ve çok daha önemli bir husus da şudur: Türk halkının ezici bir çoğunluğu Türk ve T.C. vatandaşı kimlikleri etrafında bütünleşmiştir. Değerli araştırmacımız bu tespitlerden şöyle bir sonuca ulaşmaktadır:- Türkiye’deki etnik grup nüfuslarını hayâlî bir şekilde abartanlar,- Bu abartılı sayılarla Türkiye’yi etnik bir mozaik olarak tanımlayanlar,-”Türkiyelilik” gibi sun’î bir kimlik peşinde koşanlarbüyük bir yanlış ve yanılgı içindedirler.
3) Türkiye’de 1927-1965 arasındaki 8 nüfus sayımında anadil tespiti yapılmıştır. Son üç sayımın (1955, 1960, 1965) anadili Türkçe dışında bir dil olanların genel nüfus içindeki payı %9,8’dir. İkinci olarak dönem içinde etnik dil konuşanların oranı (%13,6’dan % 9,9’a) sürekli gerileyerek, Türkçeyi ana dil olarak benimseyenlerin oranı (%86,4’den %90,1’e) yükselmiştir. A.T. Önder’in vurguladığı gibi bu bulgular “etnik grupların Türklükle bütünleşme içinde olduğunu” göstermektedir.
4) Devlet İstatistik Enstitüsü 1985 yılında yaptığı nüfus sayımında, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da anadil tespiti yapmıştır.Bu sayımın verilerine göre adı geçen bölgelerdeki toplam nüfusun (9,9 milyon) içinde anadilini Kürtçe olarak kaydettirenlerin sayısı 2,8 milyondur. Görülüyor ki nüfusun büyük çoğunluğunun Kürt olduğu iddia edilen bu bölgede (22 ilde) ana dili Kürtçe olanların oranı toplam nüfusun üçte biri bile değildir (%28). Bu bulgu şöyle yorumlanabilir: Türkiye’deki etnik nüfusları kendi ideolojik ve siyasi amaçları doğrultusunda abartanların geçerli bir dayanağı yoktur.
5) Türkiye’de anadil kurslarına hiç düzeyinde bir talep gerçekleşmiş, açılan birkaç kursun hepsi kapanmıştır. Kürtçe dışında hiçbir etnik dilde kurs açılmamıştır. Açılan Kürtçe kursların, başta Adana’dakiler olmak üzere hepsi talep olmadığından kapanmıştır.
C) Bütün bu bulgu ve yorumlardan, A. Tayyar Önder başlıca şu gerçeklere ulaşmaktadır:
i)Türkiye’deki etnik grupların, marjinal bir kesim hariç, ulusal kimlikle bir sorunları yoktur.
ii)Türkiye’deki etnik grupların nüfusları, maksatlı olarak abartılmaktadır. Bunu yapanlar bölücü çevreler, güdümlü medya ve aydınlar, Avrupa Birliği’dir. Oysa gerçek şudur: Türkiye’deki toplam etnik nüfus sadece 7,2 milyondur (genel nüfusun %10’u). Bu yapı Türkiye’nin etnik bir mozaik olarak tanımlanmasına asla izin vermez.iii)Avrupa Birliği’nin bu konudaki riyakârlığını aşağıdaki verilerden anlayabiliriz. 6 Ekim 2004 İlerleme Raporu’nda etnik grup nüfusları şöyle verilmiştir:
- Kürtler : 15-20 milyon
- Çerkesler : 3 milyon
-Boşnaklar : 1 milyon
-Çingeneler : 500 bin.
Bu Rakamların tamamı Uydurmadır, Abartılı ve maksatlı rakamlardır.
iv) Sonuç olarak halkın, %90’ı aşan bir çoğunlukla ve bilinçli olarak “Türküm!” dediği bir Türkiye’yi etnik bir mozaik olarak tanımlamak saçmadır, bilim dışıdır ve maksatlıdır.
SONUÇ
Benim ulaştığım sonuçlar ise şunlar:
1) Türkiye’deki etnik grupların toplam nüfusu, genel nüfusun yalnızca yüzde 10’udur.
Bunun anlamı şudur:
Bir bütünde bir ögenin ağırlığı 9, öbür ögeninki 1 ise, o bütüne “heterojen” değil, “homojen” demek çok daha mantıklıdır. Eğer o bütün bir milletse, o millete “mozaik” diyemezsiniz. O ancak “ince renkli damarları görünen yekpare bir mermerdir.” Diyeceksiniz ki bunun aksini söyleyenler var Türkiye’de. Yanıtım şudur: Onlar -cehaletlerinden söyleyenler bir tarafa- birtakım çıkarlar ve hesaplar uğruna gerçeği görmezden gelenlerdir, gerçeğe kulaklarını tıkayanlardır. Onlar bir siyaset peşinde olanlardır. Onlar Atatürk’ün “dahilî bedhahlar” diyerek, hainliklerine karşı bizi uyardığı kişilerdir.
2) Bize geçmişte olduğu gibi bugün de “Azınlık Sorunu” dayatan, Avrupa Birliği’nin (AB) lokomotiflerinden Fransa’da, hemen her birinin nüfusu 100 000 veya milyonla ifade edilen 17 etnik grup vardır. Toplam etnik nüfus ise genel nüfusun % 19’u... Buna rağmen Fransa, kendisinin bir etnik mozaik olarak tanımlanmasına kesinlikle karşı çıkıyor. Türkiye’de ise nüfusları 100 000 ya da milyonla ifade edilen sadece 6 etnik grup var. Toplam etnik nüfus genel nüfusun yalnızca yüzde 10’u!... Öyleyse Türkiye’yi yönetenlerin de ülkemizin bir etnik “mozaik” olarak tanımlanmasına şiddetle karşı çıkması gerekmez mi? Oysa öyle olmuyor: Yetkililerimizin, epeydir süngüsü düşük. Fransa karşısında bile “süt dökmüş kedi” görüntüsü veriyorlar. Neden böyledir bunlar? En haklı olduğumuz bir dâvâda bile neden böyle silik ve ürkekler? Çünkü onlar türlü şekillerde Derin-Merkez’den emir alıyorlar, Türk halkının çıkarlarını değil, Derin-Merkez’in çıkarlarını güdüyorlar. Başka türlü davranmaları imkânsız onların.
3) A.T. Önder diyor ki “ Türkiye’de yapay olarak gündeme sokulan ‘ Türkiyelilik’ kavramının hiçbir meşru dayanağı yoktur.” Öyleyse bu kavramın dayanağı “ Gayri Meşru ” olmalı. Peki nedir o dayanak? Aklıma şu yanıt geliyor: Dayanak ya cehalettir, ya da art niyettir. Bu sonuncusu ise bir takım gizli hesaplar, ya da bir yerlere yaranma ve hizmet etme kaygısıdır ki o yerin neresi olduğunu yukarda belirttim.
4) İstatistikler gösteriyor ki azınlıklardan Rumların nüfusu 3 000, Yahudilerin nüfusu 25 000’dir. Ermenilerin sayısı ise sadece 60 000. 72 milyon yurttaşın içinde Cim karnında nokta! Ancak özellikle Ermeniler adına bir grup -başlarında Hrant Dink ve E. Mahcupyan gibi kişiler- kıyameti koparıyor. Gören de bunları milyonlarca sanır. Ancak işin aslı başkadır, gerçek niyetleri başkadır. Arkalarında AB var, ABD var. Onların borazanını üflüyorlar. Geçmişte olduğu gibi bugün de bir piyon olarak, bir takım hayaller peşinde koşuyorlar. İstiklal Savaşı’mızla akim kalan bir planı yeniden uygulamaya çalışıyorlar.
5) Türkiye’nin etkili çevreleri, Ulusumuzun etnik yapısı konusunda kaynak olarak Peter Alford Andrews’in “ Türkiye’de Etnik Gruplar adlı kitabını referans almakta. Bu davranış bilimde, bir eleştiri süzgecinden geçirmeden yapılan “ Aktarmacılığın ” ne kadar zararlı olduğuna güzel bir örnek. Çünkü bu kitap bilim-dışı ve gerçeği çarpıtıcı yönleri ağır basan, maddî hatâlarla ve yanlış yorumlarla dolu bir araştırma.
Kitapta öz be öz Türk olan 15 grubun, farklı etnik grup olarak sınıflanmış olması, etnik açıdan anlamsız, nüfusu 21 ile 60 000 arasında değişen 29 grubu etnik grup olarak tanımlaması; Andrews’in, onun şahsında da “ Çirkin Batı ”nın ne kadar iki yüzlü ve kötü niyetli olduğunun çarpıcı bir kanıtıdır. Oysa yalnız bu açıdan değil her bakımdan kendine güvenen, Batı’nın kitaplarını adam gibi eleştirmekten çekinmeyen bilim adamları gerekli bize. Ancak bir noktayı vurgulamalıyım: Nüfusu 21 ile 60 000 arasında değişen 29 grubu küçümsemeyelim. A.K.P. Hükümeti’nin büyük bir hızla sürdürdüğü yabancıya toprak satışı, bu rakamları Almanların özlediği nüfus sayılarına ulaştırabilir.
6) Türkiye’de Kürtlerin nüfusunu 15-20 milyon, Çerkesleri 3 milyon, Boşnakları 1 milyon, Çingeneleri 500 bin olarak gösteren Avrupa Birliği’nin bu abartılı ve maksatlı verileri, bu iki yüzlülüğü, kötü niyeti ve sinsiliği; “ Başmüzakereci ” gibi cafcaflı unvanlar üstlenenler tarafından, Barosso’ların, Olli Rehn’lerin, Kretchmer’lerin, Lagendijk’lerin suratına çarpılmalı, sadece bu sebep dolayısiyle bile, bu emperyalist oluşumla üyelik görüşmeleri derhal kesilmelidir.
http://cihandura.com/arsiv/diger-yazilar/820.html
..