UFUK TURU..
Yekta Güngör Özden
06.11.2006
Kendi çıkarları için dünyayı yönetmeye kalkışan çokuluslu şirketlerin buyruğundaki güçlerin dayandığı kapılar çökmek üzere. Uluslar arası ilişkilerde emperyalist dayatmalarla karşı karşıya kalan devletleri çökertmek için ahlâkı, adaleti, bilimsel gerekleri dışlayıp dinsel duruşlarla toplumları her şeye boyun eğen, katlanan, tepkisiz yığınlar biçimine sokmayı bugün en uygun yöntem saydıklarından inanç çatışmalarını körüklemektedirler. Petrol yataklarına elkoymayı akıllarına koyduklarından Irak’ta gerçekleştirdikleri insanlık dışı olayları zorunlu uygulamalar olarak göstermektedirler. Kendi yazdıkları senaryoyu kendileri oynamaktadır. Türkiye, AB’nin destekleyip yönlendirdiği para çevreleriyle ABD’nin buyruğundaki yabancılaşmış kesimlerin birlikte yürüttükleri çalışmaların ağır yükü altında ezilmektedir. Ödünlerle palazlanan yabancılar yine de aldıklarını yetersiz bulmakta, Türkiye’yi sıkıştırıp her şeye râzı etmek için her oyunu oynamaktadırlar.
Kendisi için bir günlük iş olan PKK temizliğinden ABD sürekli oyalayarak kaçınmaktadır. Barzani’nin Irak Kürdistan Demokrat Partisi (IKDP)’nin “Kürdistan TV”sinde PKK elebaşlarından Murat Karayılan bir saat propaganda yapabilmektedir.
Türkiye’yi ziyaret eden Federal Almanya Başbakanı Merkel’in AB üyeliği için söyledikleri açıktır. AB, siyasal blöfler ve korkutmalarla her ödünü alacak ama Türkiye’yi üye yapmadan kendine sımsıkı bağlayacaktır. ABD Başkanı’yla görüşen Türkiye Başbakanı’nın neler sağladığı, neler karşılığında hangi sözleri aldığı belli değildir. Yalakalığı karakter durumuna getiren kimilerinin allayıp pullayarak yazdıklarının gerçekleşmesine ilişkin en küçük belirti yoktur.
Yabancılara karşı gereken biçimde durulmayınca onlar bildiklerini okumaktan geri durmuyor. AB İspanya ayrılıkçı örgütü ETA’ya koşulsuz teslim olmayı önerirken İspanya Hükûmeti’ne hiçbir koşul getirmiyor. PKK’ya ödün verilmesi için Türkiye Hükûmeti’ne kimi koşullarla kimi ödünler öneriyor. İkilemli uygulama, PKK koruması, Türkiye karşıtlığının kanıtıdır.
Doğrulanıyoruz
Ortadoğu uzmanlarından Michael Rubin, ABD’in “Wall Street Journal” adlı gazetesinde yayımlanan “Bay Erdoğan’ın Türkiyesi: Daha Fazla İslâm, Daha Az Atatürk” başlıklı yazısında Türkiye gerçeklerini anlatmış. Tanım doğru ama ad yanlış. Türkiye, Erdoğan’ın Türkiyesi değil. Hayal ettiği, amaçladığı Türkiye. Bizim yalnız son yıllarda değil yıllardır değindiğimiz, belirtilerinin, oluşumlarının altını çizdiğimiz durumları, tehlikeleri yazmıştır. Kendi yönetimini de uyaran yazı Türkiye için anlamlı ve ağır bir dokunuş, hattâ vuruştur. İslâmiyet için Araplardan daha fazla can veren Türkler daha fazla islâmiyetle bir şey kazanmaz, yitirir. Türkiye müslümanlığı köktendinci, terörist sapmalara karşın örnek niteliğini korumaktadır. Müslümanlığı en iyi yaşayan ülke, kadın-erkek eşitliği ve lâiklikle aydınlığın ve uygarlığın mutluluğunu tadan Türkiye’dir. Daha fazla islâmiyet, islâmiyetin kötüye kullanılması, yozlaşması, saldırganlığı ve yıkıcılığı anlamındadır.
İçerde en olmadık konuları gündeme getiren, bilgiçlik taslayıp saldırarak boy gösteren kimileri bu konuda ses çıkarmamışlardır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sıkmabaşlı kimliği de uygun bulmamıştır. Hem iktidar, hem AB yandaşları aldatılan, zorlanan bayanlarımıza “Artık başınızı açınız” diyemiyorlar. Dilleri tutulmuş, kalemleri körleşmiş durumda donup kalıyorlar. Ama hiç çekinmeden Türkiye’nin temel dinamiklerinin modernleşmeden yana olduğunu, evhama gerek olmadığını yazıyorlar. Görünen köy kılavuz istemez. İrticanın boyutlarını, iktidarı ele geçirme gücünü yadsıyan, gerçekleri itip eskiye dönüşü, bağımlılığı, kapalılığı, siyasallaşmayı modernleşme diye tanıtan amaçlı tutumlar sırıtmaktadır. Tarikat cinayetleri cin-âyetleri oldu. Kimisi de “Millet çözüm istiyor, millet huzur istiyor” diyerek PKK’nın bilinen ayrı devlet kurma amacını siyaset adıyla gerçekleştirme oyununa destek veriyor.
Cumhuriyetin, insanın sıcak bağlar ihtiyacını karşılamadığı savlarına yer veriliyor. Cumhuriyetin 83. yıldönümünde bu nankörlüğe ne dense azdır. Cumhuriyetin bizi nerden nereye getirdiğini anlamak istemeyenlerin yalanları tiksindiriyor. Kötü siyasetçileri, kötü yöneticileri eleştirecek yerde demokrasiyi yaşama geçiren, demokrasinin yönetimdeki adı olan cumhuriyete saldırmak, sapmak değil sapkınlıktır. Halkı soyanların protokolda yer aldığı, hukukun dışlandığı, kayıp teşvik sorumlusu Bakan ve Müsteşarın caka satarak dolaştığı ülkede cumhuriyeti yaşama geçirecek yöneticiler, yetkililer suçsuz mu? Anayasa Mahkemesi’nin yasalara göre değil, Anayasa’ya göre karar vereceğini, Anayasa’yı ihmal ya da iptal yetkisi bulunmadığını bilmeyen hukuk diplomalı köşe yazarları okuyucularını yanıltmayı sürdürüyor.
Olanlar olacakların belirtisidir
Terör örgütünün kimilerinin saflıkla kimilerinin amaçlı destek verdiği ateşkesinin yalan olduğu 14.10.2006’da Hakkâri-Çukurca’da piyade teğmen Ömer Azak ile piyade er Mehmet Elçi’nin şehit olması, Er Süleyman Şünverdi’nin yaralanmasıyla iyice anlaşıldı.
İmzacı ildirici ileticiler amaçlarına uygun görüş açıklamayı sürdürüyor. Sorunu temelden çözecek yansız, gerçekçi bir önerilerine rastlamak güç. AB’liler ne isterse yapılıyor. ABD ne isterse veriliyor, ancak bunlara değinme içtenlikleri ve yüreklilikleri yok.
Anayasa değişikliğiyle 25 yaşını dolduranların milletvekili seçilmesine olanak, gerçek demokratikleşme için değil, bu yaşı tamamlayanların oylarıyla iktidara gelmek ya da iktidarda kalmak amacıyla tanındı.
TBMM Başkanı, bağımsız organlara üye seçiminde Meclis’e büyük pay istiyor. Siyasal ağırlık artacak, bağımsızlık ve yansızlık azalacaktır. Önerinin yine demokrasiyle hiç ilgisi yoktur. Tümüyle siyasallaşma çabasıdır.
Diyarbakır Belediye Başkanı’nın eyalet önerisini Mehmet Ağar’ın “ovada siyaset” önerisiyle karşılaştırıp iki yanı değerlendirmede kolaylık sağlayacaktır.
Türk Tarih Kurumu Başkan Prof. Dr. Yusuf Halacoğlu’nun AB’yle ilgili sözleri uygun da “T.C.’nin sonsuza değin yaşamayıp yıkılacağı, bunun doğal olduğu” sözleri (Milliyet, 14.10.2006, sayfa 21) yadırganacak içerikte.
Dokunulmazlık dosyaları bekleyedursun, Millî Eğitim Bakanı için gensoru isteminin geri çevrilmesi, iktidar dayanışmasının tipik örneğidir. Dinciliğin birleştirdiklerini hiçbir aykırılık gerçeği birbirinden koparamaz. Onlar için her şey geçerlidir, yaptıkları geçersiz bir şey yoktur. Tıpkı mürteci için irticanın olmaması gibi. Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan öbür kamu kurum ve kuruluşlarına geçen 1107 imamdan 605’inin MEB’na alındığı açıklandı. Bırakınız 11. sınıf Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi kitabındaki bozuklukları, edebiyat kitaplarındaki anlamsız yandaşlık ve karşıtlıkları, Bakanlık internet sitesinde yayımlananları, okullardaki mescitleri, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde Çalışma Ekonomisi kitabında Kur’an âyetleriyle hadis-i şeriflere yer verilmektedir. Önceki yıllarda bir Anayasa Hukuku kitabı da dinci anlatımlarla başlıyordu. Gazete kadrolarında ücret alarak günlük siyaset yapan, devlete, cumhuriyete, kurucusuna saldıran öğretim üyelerinden söz ediliyor. A. Ü. Rektörü için aykırı yollara girdiği söylenen YÖK Yönetimi herhalde duyarlı davranır. Başkanın, Legion d’Honneur nişanını geri vermesinin yarattığı beğeniye uygun işlemleri beklenmektedir. Bu arada önceki Bakanlardan Kâmuran İnan’ın da Fransa’nın aynı nişanını geri vermesindeki davranış güzelliği de alkışlanmaya değer.
Gerici basının kural tanımazlığının sayılmayacak kadar çok örneklerinden biri de Alev Coşkun’a saldırısıdır. Atatürk’le, lâik Cumhuriyetle barışık olmayan gericiler, gerçek dindarların terbiyesinden de yoksundur.
Ressam Eugene Delacroix’nın “Özgürlük” adlı tablosunun 7. sınıf Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi kitabından çıkartılmasının kimi turistik bölgelerde kadın heykellerinin bezlerle örtülmesiyle taşıdığı ilginç benzerlik uyarıcı olmalıdır. Kadınları dışlayan köktendinci, sakat, çağdışı anlayış haremlik-selâmlık uygulamalarıyla genişlemektedir.
Memuruna %3 zam yapabilen iktidar, siyasal partilere milyar YTL Hazine yardımında duraksamamıştır. Kendileri de yararlanacaktır. Anayasa Mahkemesi’nin bu yardımları aykırı bulmasını kesinlikle önlemek için Anayasa’ya kural koyanlar bu büyük çelişkinin sorumlusudur.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2007 Bütçesi’nde arslan payını aldığı yazılmaktadır. Kamudaki genel bütçeli 50 yönetim içinde 13. sırayı alarak, 37 kurumu geride bırakmıştır. Üniversitelerin faturalı sağlık alacaklarını ödemeyen, yeni üniversitelere gerekli olan ödenekleri vermeyen iktidarın seçim malzemesini giderek zenginleştirdiği gözden kaçmamaktadır.
Günlük siyaseti değil, görevinin gereklerini konuşan askerlere yönelik saygısız eleştirilerde bulunan gerzek ve geveze takımına gülünüp geçilir. Dünün askercileri bugün demokratlık taslar ama yarın yine asker yanlısı kesilir. Tankla çözümü, darbeyle çözümü isteyen kim? Kendi kafalarındakini başkalarına yakıştıran kurguculara kimse inanmıyor.
Ramazanda gerçekdışı bahanelerle, gerekçelerle kapatılan yemekhaneler, kantinler, kimi ilkel davranışlarla birleştirilince nereye götürülmek istediğimiz ortaya çıkıyor. Oruç tutmadığı, sigara içtiği için saldırıya uğrayanlar var. Bir kez anlaşılıyor ki cumhuriyet, varlığımızı, sağlığımızı da koruyor.
Kimi televizyonlarda Atatürk’ü ve cumhuriyeti karalamaya yönelik izlencelerde aymaz-dönek-karşıt karışımının saçmalıklarına rastlanıyor. Cumhuriyeti sorgulamaya ve suçlamaya yeltenen bu zavallılara “Cumhuriyetin varsa suçu sizin gibileri yetiştirmektir” demek yeter. Cumhuriyeti cumhuriyet olmaktan çıkaran ödüncüleri, köktendincileri, çıkarcıları, soyguncuları, sözde demokrat, sözde ilerici, sözde milliyetçi, sözde aydınları bırakıp cumhuriyeti suçlamak, değerbilmezlik ötesi kendini bilmezliktir. Lâikliği kavramamış sözde öğretim üyesi militan, karışık ve karanlık adamlar, her iktidarın kuyruğu olmaya can atan şımarık, şaşkın çıkarcılar, gösterişçiler, utanmaz, arsız ve yüzsüzler her yere girip çıkarak zehirini kusuyor. 10. Yıl Marşı ile benzeri marşları alaya alan salak-bunak takımı da böyle. Yargıda, yönetimde, üniversitelerde, belediyelerde ne kadar siyasal yandaş ne kadar hacıyatmaz varmış. Gerici eylemlere nasıl hoşgörüyle yaklaşıp destek veriyorlar. Kapılarda nasıl bekleyip nasıl alkış tutuyorlar. Gerçeklere gözlerini kapayanların vicdanları da donuyor.
Sorumluluk asıldır
Mudanya Müftüsü “Anne, eş, kız kardeşten başka bayanlarla tokalaşıp öpüşmeyin” diyor. Şanlıurfa ve Konya’dan sonra İstanbul Bağcılar Belediyesi kadınlara özel park yapıyor. Ankara Belediyesi’nin kadınlar için özel ortamları olduğu söyleniyor. Sormak gerekir, nereye gidiyoruz? “Cübbeli hoca” olayları ayrı.
Anamuhalefet Partisi bunlarla herhalde ilgilenecektir. Ama “Sağ CHP’ne geliyor” kanısı bir düşten öteye geçemez. Solun dağınıklığı sağda yaşanmıyor. Anamuhalefet Partisi lideri öyle sıcak, öyle içtenlikli, öyle gerçekçi, öyle özlenen sözlerle ve davranışlarla solu toplayabilir ki Türkiye kurtulur. Nerde o günler?
Sümerbank, Etibank yok edildi. Adları bile güzeldi.
Düzeltmek,daha yararlı kılmak varken Atatürk Cumhuriyeti’ni kırpa kırpa, budaya budaya yok etmeye yönelik çabaların birer uygulaması olarak yoksunlukları yaşıyoruz. Biz satıyoruz, Yunanlılar, Belçikalılar alıyor. Yazık değil mi? Türkiye Cumhuriyeti onlardan niye geri kalıyor?
Yargıda kararların geç alınması, gerekçeli kararların geç yazılması büyük kusurdur. Kimi yargı organında bunun yaptırımı yoktur, kiminde etkisizdir. Son zamanlarda özellikle siyasal kesim ve bürokrasi ağırlıklı kimi sanıklara ilişkin kimi dâvaların zaman aşımına uğramasından ya da uğratılmasından ilgili savcılar ile yargıçların sorumlu olduğu söylenmektedir.
Kimilerinin tersini yaymaya çalıştıkları gerçeklerden biri de Büyük Atatürk’ün 15/20 Ekim 1927’de Gençliğe Seslenişle biten Büyük Söylevi’nin eşsiz değeridir. 79. yıldönümünü yaşadık. En büyük Türk Devrimi Cumhuriyetin 83. yıldönümünü buruklukla kutlayacak, Atatürk’ü 68. ölüm yıldönümünde bir kez daha anacağız. Değerli Ahmet Taner Kışlalı’yı 7. ölüm yıldönümünde yürekten andık. Değerlerine sahip çıkmayanın hiçbir değeri olamaz. Cumhuriyetimizi yaşayacak ve yaşatacağız.
Okuyucularımıza gazeteci Akgün Tekin’in “Türk Basınında Kayan Yıldız-Haldun Simavi’nin Günaydın’ı” adlı kitabıyla Fethi Karaduman’ın “Atatürk Devrimi-Çöküş ve Doğuş” adlı kitabını önemle salık veriyoruz. İkisinden de çok yararlanılacak, mutluluk duyulacaktır.1
07/10/2002
http://www.turksolu.com.tr/14/index.htm
.