YILMAZ KARAHAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YILMAZ KARAHAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Aralık 2016 Perşembe

ALPLAR VE ELFLER

ALPLAR VE ELFLER



image0011.jpg





ALPLAR VE ELFLER
Yayin Tarihi 2 Eylül, 2013 
Kategori TÜRK DÜNYASI
Alplar ve Elfler
    Son yıllardaki araştırmalar Türk anayurdunun Altaylarda, hele de Sibirya’nın doğusunda olamayacağını açıklıkla göstermiştir. Muhtemel Türk yurdu İdil-Ural bölgesindedir. Eski Türkçenin söz varlığının bir ormancı- avcı-tarımcı topluma işaret etmesi bunun bir kanıtıdır. Ziraat yapan insan­ları ot bitmez bölgelere yerleştiremeyiz.[1] Bölgedeki yer adlarının Türkçe isimlerinin de olması buna işaret eder. Biz Anadolu’da bin yıldır ırmak isim­lerini Türkçeleştiremeyip, sadece bazılarına renk izafe ederken, Doğu Avru­pa’da ve Batı Sibirya’daki neredeyse tüm ırmak isimlerinin Türkçe adları vardır (Karatay 2010a: 17-26]. Eski Türkleri betimleyen kaynaklar nere­deyse hep bir ağızdan sarışın bir kavimden bahsederler ve Kumanlar bu bahislerde sadece küçük bir yer tutar. Bu tip insanı herhalde en iyi bu böl­gede bulabiliriz.[2] Türk boy isimlerinin ezici çoğunluğu batı tarafa aittir ve doğuda geçmez. Şu an, dayatılmış kalıpları bırakarak eldeki veri ışığında düşünen bir dilbilimcinin rahatlıkla söyleyebileceği şey, Türkçenin en yakın akrabasının Macarca olduğu ve bu ikisinin muhtemelen aynı dilden indiği­dir (Marcantonio 2009: 68-94, Karatay 2010b: 27-46]. Bu da aynı bölgeye işaret edecektir. Hatta başka ayrıntılar da tespit edilmiştir. Örneğin Osman Karatay’ın yenilerdeki bir tespitine göre, Göktürk devletini kuracak olan Türk budun, uğradığı felaketin ardından Ergenekon vadilerine sığınmadan önce Orta İdil civarında yaşıyordu (Karatay 2009].
Dolayısıyla İskandinavya ile İdil boylarını harita üzerinde düşündüğümüzde, aralarında çok sıkı tarihi ve kültürel ilişkilerin bulunması değil, bulunmaması şaşırtıcı olacaktır. Hatta sıkı bir etnik ilişki düşünmek için de zemin bulunmaktadır. Yaklaşık aynı iklimi yaşayan iki kuzey bölgesinden bahsediyoruz. Şu an üzerinde bir proje olarak çalıştığımız saga metinlerinin incelenmesi bu konuda haklı olduğumuzu her geçen gün daha bir katiyetle göstermektedir.
Osman Karatay • Emre Aygün
Alplar Ve Elfler: Türk ve İskandinav Dünyalarında Kahramanlık Olgusu,Karadeniz Araştırmaları 
• Bahar 2012 
• Sayı 33 •
II. Uluslararası Türk Dünyası Kültür Kongresi’nde (1925 Nisan 2010) bildiri olarak sunulmuştur: 
DEVAMINI OKUMAK İÇİN ; PC NİZE İNDİRİNİZ

..

OBAMA, MÜSLÜMANMIŞ!!!


OBAMA, MÜSLÜMANMIŞ!!!



Yayin Tarihi 19 Mart, 2010
Kategori SİYASİ

Obama’nın,
Müslüman olduğunun belgesi
Aşırı muhafazakar Hıristiyanlar ve ırkçı gruplar, onun gizli Müslüman olduğunu öne sürüyordu,
image00114.jpg












Bu iddialara konu olan o belgede neler var? İşte cevabı:
Obama, iki yıl önce ABD’nin ilk siyahi başkanı olduğunda aşırı muhafazakar Hıristiyanlar ve ırkçı gruplar, onun gizli Müslüman olduğunu öne sürüyordu. Buna gerekçe olarak da adını aldığı Kenyalı babasının da Müslüman olmasını, Obama’nın diğer başkanlar gibi sık sık kiliseye gitmemesini ve konuşmalarında Hıristiyanlığa atıflarda bulunmamasını gösteriyordu. Son 1 yılda azalan bu tartışmalar, Obama’nın dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesi olan Endonezya’ya ziyareti öncesinde tekrar başladı. Buna neden olan şey ise başkent Cakarta’daki bir okul kayıt kitabı,
Obama, annesi Ann Durham’ın, Kenyalı babası Barack Obama’dan boşanıp, Endonezyalı Lolo Soetoro ile evlenince 6-10 yaşları arasında 4 yıl bu ülkede yaşadı. Bu sırada Cakarta’da 1968-1970 arası Aziz Francis Katolik Okulu’na devam ederken Barry Soetoro ismini kullandı. 
Obama babası ve üvey babasının Müslüman olduğunu ancak kendisinin Hawai’deki dedesi ile anneannesi tarafından Hıristiyan olarak yetiştirildiğini söylese de bu kitap, bazı ırkçı gruplar tarafından Obama’nın gizli Müslüman olduğunun kanıtı olarak gösteriliyor.
“OBAMA” İLE İLGİLİ YAZIM:
NEDEN OBAMA?
image0018.jpg




NEDEN OBAMA?
Yayin Tarihi 7 Kasım, 2008 
Kategori; SİYASİ

ABD’ de Başkanlık seçimi yapıldı. Demokrat Parti adayı Barack Hüssein Obama ABD’nin 44. Başkanı seçildi. Bu Başkan’ın en önemli özelliği siyahi olması görünmektedir. Amerika’da ilk defa siyahi ırktan birinin başkan seçilmesi, YÖNETİLENLER tarafından bir devrim olarak görünmekte ve sevinçle karşılanmaktadır!
Barak Hüseyin Obama’nın, Medyadan edindiğimiz bilgilere göre kimliğini hatırlayalım: 
Doğum tarihi: 4 Ağustos 1961, Hawaii. 
Etnik köken: Baba Kenyalı bir siyah, anne Kansaslı bir beyaz. Atalarında, Çeroki Kızılderilisi, İrlanda ve İskoç kanı da var. Barack ismi, “bereket” kelimesinden geliyor. Göbek adı Hussein. Hawaii Üniversitesi’nde tanışıp evlenen anne ve babası, Obama 2 yaşındayken boşandı. Harvard Üniversitesi’nde burslu okuyan baba, daha sonra Kenya’ya döndü ve hükümet için çalıştı. Obama 6 yaşındayken, annesi bu kez bir Endonezyalıyla evlendi, aile Cakarta’ya taşındı.Endonezya’da yaşadığı 4 yıl boyunca laik ve Hıristiyan okullarına giden Obama, daha sonra büyükanne ve büyükbabasıyla yaşayacağı Hawaii’ye döndü ve eğitimine burada devam etti.
Dini ve mezhebi: Reformcu ve radikal olmayan bir cemaate sahip Hz. İsa’nın Birleşik Kilisesi’ne bağlı bir Protestan. Babası bir Müslümandı. 
Eğitim durumu: Columbia Üniversitesi’nde siyaset bilimi, Harvard’da hukuk okudu. 
Mesleği: Avukat
Medeni hali: Michelle LeVaughn Robinson (44) ile evli. 10 ve 7 yaşlarında iki kız çocuk sahibi. 
Askerlik durumu: Hiç askerlik yapmadı.
Lakabı: Ailesi ve arkadaşları ona “Barry” diyor, anneannesi ise “Bear” (Ayı). Gizli servis korumaların taktığı ad ise “Renegade” (Kaçak).
Obama’nın etnik kökeni görüldüğü gibi siyahlıktan öte, Birleşmiş Milletleri andırıyor! Başkanı daha iyi tanıyabilmemiz için, fikirlerini ifade ettiği söylemlerine bakmamız gerekiyor…  

— Obama biyografisine Zebur’dan Hz. Davud’un duası ile başlamıştır.Senin önünde garibiz, yabancıyız, atalarımız gibi. Yeryüzündeki günlerimiz bir gölge gibidir, kalıcı değildir.
Obama,Bu zafer değişimi getirecek. Moral değerleri yeniden inşa eden başkan olacağım. 11 Eylül’ü korku unsuru olarak kullanan değil, Amerika’yı ve Dünya’yı 21. yüzyılın ortak tehditlerine karşı bir araya getirmek için değerlendiren bir başkan olacağım
Amerika’nın ve Dünya’nın düşmanları kimler? Bu tehdidi kimler yapıyor? Dünya derken hangi ülkeleri ve inanç grubundaki insanlar kast edilmiştir.

— İsrail gezisi sırasında Ağlama Duvarı’na, “Allah’tan kendisini ve ailesini korumasını” isteyen bir mesaj bırakmıştır.
İnançlı bir insan Tanrı’ya mektup yazmaz. Tanrı ile kul arasındaki iletişim kalpten yapılacak bir dua ile olur.
Obama’nın Ağlama Duvarı’na bıraktığı yazılı not, İsrail Yönetimine ve Yahudilere bıraktığı bir bağlılık mesajıdır.
Bu bağlılığı Obamanın, Waşington’da bir Amerikan – İsrail kuruluşunda konuşurken; Kudüs İsrail’in başkenti olarak kalacak ve bölünmeyecek” ifadesini kullandı. Aynı kuruluşta Obama’dan sonra söz alan senatör Hillary Clinton’da “Biliyorum ki Obama İsrail’in iyi dostu olacaktır demiştir.
Bu söylem, İsrail’in Kudüs’ü başkent olarak ilan etmesine bir destektir. İsrail’in Kudüs’ü başkent ilan etmesi BM tarafından tanınmamıştır. Bundan dolayı da konsolosluklar Tel Aviv’de bulunmaktadır.

— Davenport kasabasında seçmenlerine hitap eden Barack Obama, Nükleer bir İran, bölgede durumu ters yüz edebilir. Nükleer silah, Tahran’a Irak’a müdahale etme ve petrol sevkiyatını engelleme imkanı verebilir diye konuşarak,“ABD’nin en sağlam müttefiklerinden İsrail’in“, İran lideri Mahmud Ahmedinecad’ın tasallutundan rahatsız olduğunu belirten Obama, “Başkan olduktan sonra İran karşısında vidaları sıkacağını ve hesaplarını değiştirmeye başlaması için Tahran’a yaptırım uygulayacağını” vurgulamıştır.
Obama, “İsrail, sırtının duvara dayandığını hissetmeden evvel yapmalıyız bunu” diye konuşarak ta muhtemelen yakın bir zamanda, Orta Doğu’da BOP kazanı daha da fazla fokurdayacaktır!

— İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Barack Obama’nın ABD başkanlığına seçilmesiyle ilgili olarak,
Değişim, bir açıdan ırkçılığın da sonu anlamına geliyor. Bundan böyle hiç bir beyaz hiç bir şekilde üstünlük taslayamaz, hiç bir siyah da ayrımın ezikliğini duyamaz. Hepimiz aynı insanız ve bu seçim de bunu doğrulayan büyük bir belgedir.
Bizim için Amerika büyük bir dost ve büyük bir umut. Biz kutsal kitap’a bağlıyız ve barış için yan yanayız. Başkan Obama buraya geldiğinde bana İsrail için ne yapabileceğini sormuştu. Şöyle cevap vermiştim: ABD için büyük bir başkan olun. ABD için büyük bir başkan olursanız, İsrail için de tüm bölge için de ve tüm komşularımız için de büyük umut olursunuz.”
Peres, hiç kimsenin Başkanın kimin yanında olduğunu merak etmemesi gerektiğini vurgularken, “Başkan, barışın yanında olmalıdır. Ve barışın yanında olduğunda da barış daha yakın, daha olanaklı olacaktır” ifadelerini kullanmıştır.
Evet! Medyadan edindiğimiz bu bilgiler ışığında Sayın Başkan Barack Hüseyin Obama’yı şimdi daha iyi anlamaya çalışabiliriz…
Etnik kökenlerine bakıldığında rengarenk bir tablo:
Baba tarafından Afrikalılık tan dolayı Siyahi ırk kanı var,
Anne tarafından İskoç ve İrlandalılık tan dolayı Beyaz ırk kanı var,
Anne tarafından Kızılderili kanı var, (Kızılderililer Türk olduğu iddiasına göre de akrabalığımız da olabilir!)
Obama’nın inançlarında da, çeşitlilik görülmektedir:
Baba tarafından din İslam. Göbek adı “Hüseyin”
Kendi anne tarafından Protestan olmuş,
Museviliğe ilgi duymakta…
Obama’nın bu çeşitliliği, birçok ülke ve din mensupları ile bağ kurulmasında kolaylık sağlayacaktır. Herkes kendine göre Türkçemizin güzel deyimi ile “Kendi kendine gelin güvey olacaktır” Pay çıkarıp, umutlanacaktır! 
Bunda ne var? Diyebiliriz.
Doğrudur. Obama’nın tercihi ve günahı değildir bu kadar çeşitlilik. Her ne şekilde olursa olsun Obama bir insandır. Severiz…
Ancak, biz Obama’yı Başkanlık için sahneye süren zihniyeti anlamamız gerekiyor!
ABD’nin Dünya hakimiyetinde ki strateji değişikliği Obama’ya başkanlık yolunu açmıştır. Çünkü, bu çeşitliliğin ön plana çıkarılıp “Barış” söylemleri yapan birisinin vitrinde bulunması gerekiyor… (uyuşturma-uyutma-avutma politikası)  
Ekonomik krizin çıkış dönemi de, başkanlık seçimlerinin öncesine gelmesi bana göre tesadüf değildir. Bu kriz kasıtlı olarak çıkartılmıştır. ABD, kendine rakip olması muhtemel ülkeleri ekonomik olarak sarsmış ve yatırım yapan şirketler sermayelerini Amerika’ya tekrar getirmeye başlamıştır. Ülkelerin kalkınmasında sermaye önemlidir. O halde herhangi bir renginden dolayı yakınımız olan Obama ile yeni anlaşmalar yapılacaktır. Ancak bu anlaşmalar ABD’nin yeni stratejisinin hakimiyetine zemin hazırlayacaktır!
Tarihi bilgilerimden edindiğim tecrübeye istinaden şunu belirteyim: “Yöneticiler ne zaman Barıştan ve Demokrasi den söz etmişlerse savaşlar çıkmıştır” İnşallah bu sefer gerçekten “Barış” olur!
Türkiye’yi 2009 yılından itibaren İçte ve Dışta zor günler beklemektedir. 4867 ve 4868 sayılı ikiz yasalar ile tahkim yasalarının uygulamaları ile ilgili sıkıntıları yaşayabiliriz… 
Eğer Milli Birlik içerisinde topyekun milli politikalar üretemezsek;
İsraftan kaçınıp, tasarruflu yaşayamazsak;
Ulusal değerlerimizi ihmal edip, el alem gibi olmaya çalışırsak;
Dilimiz Türkçeye, yabancılaşmaya devam edersek;
Atatürk’ü ve fikirlerini yaşatamazsak;
Birbirimizi sevemezsek;
“DÜŞMAN KİM?” diyebilecek kadar, Mankurtlaşacağız!
YILMAZ KARAHAN


HİCAZ DEMİRYOLUNA YAPILAN SABOTAJLAR




HİCAZ DEMİRYOLUNA YAPILAN SABOTAJLAR



Otomatik alternatif metin yok.


   Hicaz Demiryolu ve tesisleri ardı arkası kesilmeyen sabotajlara ve saldırılara maruz kaldı. 1917’den itibaren şiddeti daha da artan saldırılılar çok sayıda Osmanlı askerinin şahadetine ve yaralanmasına sebep olurken, büyük maddi hasar meydana getirdi. 
İnşasına Sultan II. Abdülhamit’in emriyle başlanan Hicaz Demiryolu, başarılı bir mali yönetim ve propaganda ile sekiz yıl gibi kısa bir sürede bitirilerek, 27 Ağustos 1908’de Medine’ye ulaştı. Osmanlı İmparatorluğu ve bölge için büyük faydalar sağlayan bu demiryolu, inşaat sırasında ve sonrasında sürekli saldırı ve sabotajlara maruz kaldı. Tren yolu hattına yapılan bu saldırı ve sabotajlar sonucu birçok Osmanlı askeri şehit oldu. Osmanlı İmparatorluğu, hattaki ulaşımın kesintiye uğramaması için büyük mücadele verdi. Özellikle I. Dünya Savaşı’nda Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in başlattığı isyanla artan saldırılar Medine’nin düşüşüne kadar devam etti.
Şerif Hüseyin, bu isyan öncesinde de Hicaz Demiryolu’na ve hattın Mekke-Medine, Mekke-Cidde kısımlarının yapımına şiddetle muhalefet etti. Çünkü başta kendisi olmak üzere bedevi şeyhler, demiryolu vasıtasıyla Osmanlı askeri ve siyasi otoritesinin Hicaz’da artacağını, kendi nüfuzlarının ise azalacağını öngörmekteydiler. Bu sebeple Şerif Hüseyin liderliğinde örgütlenen şeyhler, inşaatın Medine’ye ulaşacağı yıl olan 1908 yılında demiryolu ve telgraf tellerine yönelik yüzden fazla saldırı gerçekleştirdiler. Osmanlı yönetimi, bu saldırıları durdurmaya ve hattı korumaya yönelik tedbirleri arttırdı ise de şiddetli çarpışmaların ve asker kayıplarının önüne geçemedi. Ardı ardına patlak veren Trablusgarp ve Balkan Savaşları nedeniyle Hicaz Bölgesi’nde sorunların büyümesini istemeyen Osmanlı yönetimi Şerif Hüseyin’e yeni imtiyazlar tanıyarak Mekke-Medine, Mekke-Cidde hatlarının yapımını projeden çıkarmak zorunda kaldı.
1914’te Birinci Dünya Savaşı başlayınca Hicaz Demiryolu’nun yönetim ve işletimi Harbiye Nezareti yani savaş Bakanlığı’na devredildi. 1916 yılına kadar Osmanlı İmparatorluğu’na sadık bir dost gibi görünmeye çalışan Mekke Emiri Şerif Hüseyin, 1915 Temmuzu’nda İngilizlerle temasa geçmiş, onlarla işbirliği karşılığında bağımsız bir Arap Devleti için pazarlığa girişmişti. Onun krallık ihtirasından faydalanan İngilizler, başlatacağı bir isyanla kendisine her türlü desteği vermeyi ve bağımsızlığı vaat etmişlerdi.
Böylece Mc. Mahon vasıtasıyla İngilizlerle anlaşmaya varan Şerif Hüseyin, 27 Haziran 1916’da yayınladığı beyanname ile isyan bayrağını çekmişti. Savaşın başından itibaren Hicaz Cephesi’nde ve Medine’de bulunan, Feridun Kandemir, “Medine Müdafaası Peygamberimizin Gölgesinde Son Türkler” adlı eserinde bu isyan hakkında: “ Lakin bu isyanın sebebi neydi? Araplar İstiklal mi istiyorlardı? Hayır, Araplar bütün bu harp boyunca Türklerle omuz omuza Çanakkale’den itibaren her cephede savaştılar. Hatta İstiklal Savaşı’mızda Aydın Cephesi’nde, Mehmetçiklerle yan yana Yunanlılarla boğuşarak, canlarını veren Araplar vardı. Ve ilk Cihan Harbi’nde, Araplarla meskun hiçbir yerde, ne Irak, ne Suriye, ne Lübnan, ne Yemen, ne Filistin’de Türklere isyan eden tek bir Arap görülmedi. İsyan eden, sadece Mekke Emiri Şerif Hüseyin’di…
Şerif Hüseyin’in bu isyanda kullandığı Araplar da, Hicaz çöllerinde öteden beri göçebe hayatı yaşayan ve talan ile geçinen son derece cahil, dünyadan habersiz fakir fukara bedeviler, yani Urbanlardı. Mekke, Taif, Cidde gibi şehir ve kasabalardaki Araplar isyana katılmadıkları gibi Şerif Hüseyin de zaten bunlardan asker almak teşebbüsünde bulunmamıştı. Urban ve Şeyhleri fakirlikleri dolayısıyla paradan başka birşey bilmezlerdi. Şerif Hüseyin gibi İngilizler de bunu bildikleri için, para gücüyle ancak bunlardan faydalanmışlardı. Ve İsyanı sonuna kadar bunlarla yürütmüşlerdi.”Diyerek, tarihi “Arap İhaneti” yalanını tüm çıplaklığıyla ortaya dökerken, Hicaz Demiryolu boyunca Osmanlı askerinin kanını akıtanları da teşhir etmekteydi.

Neticede bu isyan, Hicaz’daki Osmanlı ordularının sevk ve idaresine, Hicaz Demiryolu ulaşımına büyük ölçüde zarar verdi. Şerifin isyanıyla yeni bir cephe daha açılmış ve demiryolunun güvenliğinin sağlanması sorunu ortaya çıkmıştı. Artık hedef haline gelen hat Medine, Filistin ve Sina cephelerinin de takviyesi için korunmalı ve sevkiyata açık tutulmalıydı. Hattın korunması için demiryolu boyunca 25.000 asker konuşlandırıldı. Stratejik noktalara makineli tüfekler ve toplar yerleştirilerek süvari birliklerince devriye görevi yapıldı.
Hicaz Demiryolu hattına Şerif Hüseyin’in bedevileri tarafından gerçekleştirilen sabotaj ve saldırılar İngilizler tarafından organize edilmiş ve bu iş için Arabistanlı Lawrence ile birlikte iki İngiliz subayı daha gönderilmişti. İngilizlerin asıl hedefinin demiryolu olduğunu Lawrence: “Bizim gayemiz, Medine ve Hicaz Demiryolu’ndaki düşman kuvvetlerini yok etmek değildi. Biz aksine istiyorduk ki, Medine’deki ve Sina Cephesi’nden uzak diğer yerlerdeki Türk kuvvetleri bulundukları yerde mümkün olduğu kadar kuvvetli kalsınlar. Böyle olması bizim çıkarımız gereği idi. ..Ancak bu suretle Sina Cephesi’ne Türk nakliyatı zayıflamış oldurdu…Medine’nin zaptı, bizim için faydasızdı. Onlar mukaddes şehri savunmakta idiler. Mukaddes şehri savunmak için Hicaz demiryolu savunuyor ve demiryolu işliyordu. Medine düşerse artık bu demiryolunu savunmaya hacet kalmaz, boşaltılır ve hattın bütün gücü Sina Cephesi’ne tahsis edilirdi.

Bizim hedefimiz, düşman kuvveti değil, düşman kuvvetini besleyen raylar ve lokomotiflerdi. Vasıtamız da savaşmak değil, dinamitti. Bir köprünün az veya çok uzunlukta bir demiryolu parçasının, bir lokomotifin tahribi birçok Türk askerinin öldürülmesinden daha faydalıydı. Esasen eldeki imkânlar da düşman kuvvetini imha etmeye elverişli değildi. Bedeviler, tahkim edilmiş kuvvetli mevzilere saldırmazlardı Zayiata da katlanamazlar, ölmek pek istemezlerdi. Onlar karakterleri bakımından canlarını pek severler. Böyle insanlarla hiçbir yerde saldırarak muharebe edilmez… Biz, bizim için taarruz etmek kolay olan demiryoluna saldıracaktık.” Sözleriyle anlatmıştı.

İşte bu taktikle Hicaz Demiryolu ve tesisleri ardı arkası kesilmeyen sabotajlara ve saldırılara maruz kaldı. 1917’den itibaren şiddeti daha da artan saldırılılar çok sayıda Osmanlı askerinin şahadetine ve yaralanmasına sebep olurken, büyük maddi hasar meydana getirdi.
Hattın işlemez duruma gelmesinden korkan Medine Müdafii Fahreddin Paşa, bugün Topkapı Sarayı Müzesi’nde sergilenen Mukaddes Emanetlerden, başta Hz. Osman’a ait el yazması bir Kur’an-ı Kerimle, Medine’deki Sultan Mahmut Kütüphanesi’ni, tarihi eser kıymetindeki diğer Kur’an, cüz, altın, gümüş, pırlanta, zümrüt ve yakut gibi değerli taşlarla süslü birçok eşyayı 14 Mayıs 1917’de Medine’den muhafızlarla İstanbul’a göndermeyi başardı.
Temmuz- ağustos 1918 tarihinden itibaren başta Lawrence olmak üzere İngiliz subaylarının yönlendirdiği bedevilerin saldırıları sonucunda Medine-Şam arasındaki nakliyat artık güçleşti. 30 Ekim 1918’de Osmanlı İmparatorluğu Mondros Mütarekesi’ni imzalayınca Hicaz Demiryolu ile bağlantı koptu. Nihayet 10 Ocak 1919’a kadar direnen Medine’nin de teslim olmasıyla Hicaz Demiryolu üzerindeki Osmanlı hâkimiyeti de fiilen sona ermiş oldu.
Emre Gül / Dünya Bülteni
Kaynaklar:
Ufuk Gülsoy, Hicaz Demiryolu, İstanbul, 1994.
Feridun Kandemir, Medine Müdafaası, İstanbul, 2007.
İstanbul’dan Medine’ye Bir Tarih Belgeseli Hicaz Demiryolu Fotoğraf Albümü, İstanbul 1999.
KAYNAK :



..





100 YIL ÖNCE 31 AĞUSTOS 1913 GÜNÜ BATI TRAKYA TÜRK CUMHURİYETİ KURULMUŞTU.




100 YIL ÖNCE 31 AĞUSTOS 1913 GÜNÜ BATI TRAKYA TÜRK CUMHURİYETİ KURULMUŞTU. 


BATI TRAKYA TÜRK CUMHURİYETİ

Yayin Tarihi 7 Ocak, 2008
Kategori TÜRK DÜNYASI
BATI TRAKYA TÜRK CUMHURİYETİ

image0014.gif











Bayrak

Bayraktaki siyah Balkanlardaki zulmü temsil etmektedir. Yeşil İslam’ı,
Ay Yıldız Türklüğü temsil etmektedir.

Başkent
Yüzölçümü
8.578 Km²
Ordu
Çoğunlukla piyade, 29.170kişi
Yönetimi
Devlet başkanı
Hoca Salih Efendi
Genelkurmay Başkanı
Süleyman Askeri
Başlangıç tarihi
Yıkılışı

image00216.jpg


Sınırlar

Tüm Batı Trakya (Doğuda Meriç, Batıda Makedonya, Kuzeyde Bulgaristan – Rodopların Karlık, dağları ve Güneyde Ege Denizi.)(Ortaköy köprüsü- Kırcaali–Eğridere-Paşmaklı,Eşekkulağı geçidi-Makas- Mesta Karasu ve İskeçe üzerinden Akdeniz’e, Enez’den Gümülcine -İskeçe- Dedeağaç- Karağaç- Fere’ye- Koşukavak– Mestanlı ile çevrilidir.)


image0039.jpg







Bati Trakya’da Teskilat-i Mahsusa’nin kurdugu bagimsiz devlette bayrak çekme merasimi yapilirken

Millî Marşı


Ey Batı Trakyalı asil Türk çocuğu ne mutlu sana,
Sen hayat verdin kanınla millî kurtuluş savaşına.
Yüce kahramanlığın nakşedildi cihanın her yanına,
Selam duruyor milletler senin şu millî bayrağına.
Bastığın şu yerler senin şanlı şehitlerinle dolu.
Düşmanlar taciz edemez yüce kahramanların ruhunu.
Şanlı şehitlerin sarılmış kurtuluş bayrağına,
Bu ne ulvi şereftir gömülmek ecdad toprağına.
Yurtta hürriyetin, istiklâlin rüzgârı esiyor,
Kahraman mücahitler şu pis esareti deviriyor.
Bu şanlı millî istiklâl savaşından asla dönülmez!
Karşımıza çelik ordular da çıksa, bizi ürkütemez!
Biz, Millî İstiklâl için Meriç’i, Karasu’yu aştık,
Bütün müstevlileri ezerek, yenerek hedefe ulaştık.
Balkanlarda şanlı bir cumhuriyet çığırını açtık,
İlk defa hürriyet meş’alesini biz yaktık.
Bu bayrak dalgalanacak, cumhuriyet yaşayacak!
Karşımızdaki düşmanlar bizden ürküp kaçacak!
Binlerce yıl hür yaşayan bir milletin torunlarıyız,
Şu steplerin kurdu, arslanı, göklerin kartalıyız.
Mücahitlerin hamlesi her zaman fırtınalar andırır,
Savaşta heybetimizin dehşetinden düşmanlar bayılır.
Batı Trakya Cumhuriyeti yaşayacak,yaşayacak!
Terakkimizin karşısında milletler şaşıracak!
Ey şirin Batı Trakya!… İşte nihayet esaretten kurtuldun,
Ey düşmanlar!… Sanmayın savaşlardan bu millet yorgun.
Cumhuriyetin yüce bayrağı her an bu yurtta dalgalanacak,
Şu bütün Batı Trakyalılar kıyamete kadar hür yaşayacak!
Süleyman Askeri
P.Kurmay Bnb.
Batı Trakya Türk Cumhuriyeti
Genelkurmay Başkanı
Dedeağaç, 3 Eylül 1913


http://www.yenidenergenekon.com/83-bati-trakya-turk-cumhuriyeti/


..

19 Mart 2016 Cumartesi

NEME LAZIMCI MIYIZ?



NEME LAZIMCI MIYIZ?

image00127.jpg











Kanuni Sultan Süleyman döneminden bir öykü anlatılır:
Kanuni Sultan Süleyman, en yüksek duruma getirmiş olduğu devletin akıbetini hayâl eder, günün birinde “Osmanoğulları da inişe geçer çökmeye yüz tutar mı?” diye derin derin düşünmeye başlar… Bu gibi soruları çoğu zaman süt kardeşi meşhur âlimYahyâ Efendi’ye sorduğundan bunu da sormaya niyet eder. Güzel bir hatla yazdığı mektubu keşfine inandığı Yahyâ Efendi’ye gönderir… “ Sen ilahî sırlara vâkıfsın. Kerem eyle de bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın âkıbeti nasıl olur? Bir gün olur da izmihlâle uğrar mı? ” şeklinde mektubunu gönderir.Güzel bir hatla yazılmış mektubu okuyan Yahyâ Efendi’nin cevabı bir bakıma çok kısa, bir bakıma içinden çıkılmaz bir hâl alır:
Neme lâzım be Sultânım!
Topkapı Sarayı’nda bu cevabı hayretle okuyan Sultân, bir mânâ veremez. Yahyâ Efendi gibi bir zâtın böylesine basit bir cevapla işi geçiştireceğini pek düşünmez. Söylenmeye başlar: “Acaba bilmediğimiz bir mânâ mı vardır bu cevapta?” Nihayet kalkar, Yahyâ Efendi’nin Beşiktaş’taki dergâhına gelir. Sitem dolu sorusunu tekrar sorar:
“ Ağabey ne olur mektubuma cevap ver. bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al! ” 
“ Sultânım sizin sorunuzu ciddiye almamak kâbil mi? Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz ettim.”
“ İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece “ Neme lâzım be Sultânım!” demişsiniz. Sanki “Beni böyle işlere karıştırma” der gibi bir anlam çıkarıyorum. ”
“ Sultânım! Bir devlette zulüm yayılsa, 
Haksızlık şâyi olsa, işitenler de “Neme lâzım” deyip uzaklaşırsalar, 
Sonra koyunları kurtlar değil de Çobanlar yese, Bilenler bunu söylemeyip Susarsa. 
Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryâdı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmez ise
İşte o zaman devletin sonu görünür. Böyle  durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimâd ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlâl de böylece mukadder hâle gelir…”
Bu kıssadan payımıza düşen bir hisse olabilir mi? Elbette bu öykü, aptallar ve hainler için bir  anlam ifade etmez…
Bir toplumda düzeni ve ahengi, Adalet sağlar… Eğer ki Adalet; mazlumun hakkını koruyamıyor ve zalimin çığırtkanlığına dur diyemiyorsa yönetim iflas etmiş, kargaşa başlamış demektir…
Allah, Kur’an-ı Kerim’in Bakara suresi 178 ve 179. Ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı…” “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız.”
Kısas hukuki bir haktır. Kanunların gereği ne ise, Devlet eliyle uygulanır. Eğer bu dünyada gerekli ceza uygulanmamışsa kişi ahirette hakkını alacaktır…
Binlerce vatan evladını şehit eden teröristleri af etmek, hangi hukuk anlayışında var?
İsa Peygambere atfedilen  “ Sana bir Tokat vurana, Sen öbür yanağını çevir ” anlayışına hiç bir zaman uymayan Hıristiyanlık alemi kısasa kısas uygularken, galiba Türk-İslam alemi her tarafını açarak vurdurmaya alıştırılmış!!!
“ Hükümetlerin icraatı menfi olup da millet itiraz etmez ve iktidarı düşürmezse bütün kusur ve kabahatlara katılmış demektir ”ATATÜRK (28.12.1920)
YILMAZ KARAHAN

26 Aralık 2015 Cumartesi

“KURU KAFA” KİLİSELERİ



 
“KURU KAFA” KİLİSELERİ


Yayin Tarihi 14 Mayıs, 2009 
 
  1-  ÇEK CUMHURİYETİ
 
 
 
Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’ın 70 km doğusunda, Sedlec isimli kasabada bulunan bir kilise görenleri şaşkına çeviriyor. Kilisenin içi gerçek insan kemikleriyle dekore edilmiş. Hikaye 1218 yılında, güvenilen bir kişi olan Abbot Henry’nin kutsal topraklara hacca gitmesi ve oradaki mezarlıktan bir kavanoz toprak getirerek kilisenin uzerine serpmesiyle başlar. Böylece kilise daha kutsal bir yer olarak görülmeye başlanır ve çok popüler bir gömülme noktasına dönüşür. 1318’e kadar 30,000’den fazla beden buraya gömülmüştür ve 1511’de yeni bedenlere yer açabilmek için eski kemiklerin bir kısmının yerlerinin degiştirilmesi gerekmiştir. Bunlar daha sonra ürpertici eserlerin malzemesi olmuşlardır. 1870 yılında Shwartzenberg Dükü tarafindan yerel bir ahşap oymacısı, kilisenin içini insan kalıntıları (yaklasik 40,000 set insan kemigi) ile dekore etmesi için tutulmuştur. Günümüzde kilise, dünyanın en olağandışı kiliselerinden biridir.
 
 
image00119.jpg
 


image0027.jpg
 
 
image0033.jpg
 
 
image0043.jpg
 
 
image0053.jpg
 
 
image0063.jpg
 
 
image0073.jpg
 
2) PORTEKİZ
 
 
Portekiz’in Capella Dosusu Ossos’a yakın olan Sao Francisco kilisesine girenler dehşete düşüyor.
Nedeni bu kilisenin duvarlarının insan kemikleri ve kafatasıyla yapılmış olması.
1460 ve 1510 arasında Gotik tarzıyla inşa edilen bu kilisenin duvarlarında tamamen gerçek insan kemikleri kullanıldı.
İnsan kemikleri çimento ile birleştirilerek yapılan duvarların süslemesinde de kemik ve kuru kafalar kullanıldı.
Kiliseyi inceleyen bilimadamları buranın inşaası sırasında en az 5 bin insan cesedinin kullanıldığını açıkladılar.
Papazların 5 bin insan cesedini nereden bulduğu konusu hala bır sır özelliği taşırken, bu cesetlerin ya mezarlıklardan çıkarıldığı veya engizisyonla yapılan büyük katliamlardan kaldığı sanılıyor.
Papazlar sadece normal insanları değil ölen keşişlerin de kemiklerini kilise duvarına süs olarak koydu.Ancak biraz farklı olarak.Keşişlerin kemikleri parçalara ayrılmadan tek parça olarak duvarlara süs yapıldı.Biraz da beyaz bir karışımla boyandı ve normal insanlardan farklı kılındı.
Aslında insan kemikleriyle dekore edilmiş tek kilise burası değildir.Dünyanın bazı bölgelerinde insan kemiklerini dekor olarak kullanan kiliseler vardı.
İnsana huzur vermesi gereken bir ibadethanenin bu şekilde dehşete düşürücü bir hale sokulması ve gömülmesi gereken insan cesetlerinin taş ve süs olarak kullanılması hıristiyanlığın olayları yüzeysel görmesinin bir işareti sayılıyor.
 

image0083.jpg
 
 
Kaynak: Habervitrini.com
HAZIRLAYAN: YILMAZ KARAHAN
 
 
..

YILDIZ (GEZEGEN) SAATLERİ




 
YILDIZ (GEZEGEN) SAATLERİ



Yayin Tarihi 5 Şubat, 2012 
 
 
image0015.jpg
 
Birçok kültüre göre her gün bir gezegenin etkisi altındadır. Ve o gün içindeki bazı saatler farklı gezegenlerin etkisi altına girer. Bu şekilde bazı matematiksel hesaplar ile hangi saatlerin hangi gezegenlerin etkisi altına girdiği bulunabilir.
 
Bunun yapılma amacı, öncelikle kişinin hayatında bu saatleri dikkate alarak anlaşmalar yapması, buluşmalar düzenlemesidir. Yani hayatının akışında bu şemaya dikkat etmesidir. İkinci amaç ise eğer bir meditasyon ya da enerji-dua çalışması yapılacaksa, o çalışmayla bağlantılı gezegenin saatine dikkat etmektir. Mesela Venüs saati, sevgi, aşk ve sanat enerjilerinin yüksek olduğu bir saattir. Bu saatte sevdiğiniz biri ile buluşmanız, daha güzel bir an yaşatacaktır. Ya da birine çıkma teklif edecekseniz, bu saatte çıkma teklifini etmeniz, karşıdakinin kabul etmesini kolaylaştırır. Mars saatinde bunu yapmak ise ters etki yapabilir. Çünkü mars saati, savaş, hırs anlamlarına gelmektedir. Eğer bu tür romantik bir buluşma mars saatine denk gelirse çok daha gergin geçebilir. Genelde fark ettiğim mars saatinde kişilerde gerginliğin meydana gelmektedir. Çok ilginçtir ki genelde kavgalar mars saatinde patlak vermektedir. Bu açıdan mars saati savaş için uygun saatlerdir.
Yukarıdaki örnekten de anlaşılabileceği gibi eskiden çoğu savaş, anlaşma ya da buluşma bu saatlere göre ayarlanırdı. Aylık ya da haftalık saat şeması çıkarılırdı ve ona göre hareket edilirdi.
Yıldız saatlerini çıkarmak, lise matematiği bilen herkes için kolay bir işlemdir. İlk olarak bilinmesi gereken; her gün o güne ait gezegenin saati ile başlar. Mesela pazartesi, ay’ın günüdür. Bu yüzden pazartesinin ilk saati (güneş doğduktan sonra) ay gezegeninin enerjisi altındadır. -Burada günlerin İngilizce isimlerini dikkat çekmek istiyorum. Monday; moon day (ay günü), Saturday; Saturn day (Satürn günü), Sunday; Sun day (güneş günü). Yani İngilizceye geçen bu gün isimleri, bu ilimden dolayı geçmiştir. Bu gezegenlerin enerjisel konumları hemen hemen her kültürde ortaktır. Yıldız saatleri hesaplaması özellikle İslam âlimlerinin bazı kitaplarında yer almaktır ve detaylıca anlatılmaktadır – Ama bunun için öncelikle gezegenlerin bu açıdan anlamlarına tekrardan göz atmak gerekir;
Güneş: Günü pazardır. Bu yüzden pazarın ilk saati güneş ile başlar. Enerjisel anlamı; para, ümit, yöneticiler, başkanlar, arkadaşlık, düşmanlığa karşı koymak, sportif başarılar, fiziksel sağlamlık, genelin hayranlığını kazanmak.
 
image0021.jpg
 
Ay: Günü pazartesidir. Bu yüzden pazartesinin ilk saati ay ile başlar. Enerjisel anlamı; denizcilik, yolculuklar, aşk ve yenilenme, su, hırsızlıkla ilgili şeyler, vizyonlar, haberciler, sezgiler, rüyalar.
Merkür: Günü çarşambadır. Anlamı; konuşma gücü, iş, sanat, bilim, kehanet, hırsızlığı keşfetmek, hile gerektiren işler.
Venüs: Günü cumadır. Anlamı; aşk, arkadaşlık, seyahat, nezaket, eğlence, cinsel konular, baştan çıkarma.
Mars: Günü salıdır. Enerjisel anlamı; savaş, askeri başarılar, imha, katliam, ölüm ve acı olaylar, düşmanlıklar, düşmanlara karşı çalışmalar, erkeklere yönelik çalışmalar.
Jüpiter: Günü perşembedir. Anlamı; şeref, zenginlik, arkadaşlık, fiziksel sağlık, kalpteki arzular, para, bilgi kazanmak.
Satürn: Günü cumartesidir. Anlamı; iyi ve şerli çalışmalar, hadim davetleri, rüyalara girmek, telkin, mesleki şans veya bela, mülk, mal, bilgi kazanma, ölüm ve bela
Bunlar dışında bilinmesi gereken ise gezegenlerin etkisi hep aynı sıra ile tekerrür eder; Güneş, Venüs, Merkür, Ay, Satürn, Jüpiter, Mars. Mesela cumartesi gününü hesaplıyorsunuz. İlk saati Satürn demiştik. Ondan sonraki saati Jüpiter’dir ve sıralama şöyle devam eder; Satürn, Jüpiter, Mars, Güneş, Venüs, Merkür, Ay ve yine Satürn. Yani bu zamansal dönüşüm hiç değişmez.
Hesaplamaya geçmeden önce mantığı çok basittir. Öncelikle sabah ve akşam hesaplanıp 12’ye bölünür. Böylelikle bir gün 12 saat dilimine bölünmüş olur. Ardından ilk saat o günün gezegeniyle başlanır ve yukarıdaki sıralama ile 12 saat tamamlanır. (Ayrıca saat hesaplaması yapıldığı için 1 saatin 60 dakika olduğu unutulmamalıdır. Mesela 13.30 a 60 dakika eklemek 14.30 yapar.)
 
image003.jpg
 
Hesaplama:
Öncelikle bir maarif takvim alın. Maarif takvimde bizi ilgilendiren kısım Güneş ve Akşam bölmesidir. Güneş kısmındaki saate 12 dakika ekleyin. Akşam kısmındaki saatten de 12 dakika çıkarın. Çünkü güneşin gerçek doğuşu, maarif takvimlerde yazan güneş kısmındaki saatten 12 dakika sonradır ve güneşin batışı, yine akşam bölümünden 12 dakika öncedir. Bu işlemi yapmamızdaki amaç güneşin doğuşu ile batışını hesaplamaktır.
Güneşin doğuşu ile güneşin batışı arasındaki saat farkını bulun.
Bulduğunuz bu saat farkını dakikaya çevirin ve 12’ye bölün. Böylelikle bir günü 12 zaman dilimine ayırmış olduk.
Böldüğünüzde bulduğunuz dakikayı, güneşin doğuşuna ekleyin. Ardından ekleye ekleye 12 bölümlük süreci çıkartın.
Örnek Hesaplama;
22 Kasım 2009 Pazar gününün İzmir için yıldız saatlerini çıkarmak istiyorum. Öncelikle maarif takvimi alıyorum. İmsak, güneş, işrak, öğle, ikindi, akşam, yatsı diye gidiyor. Bizim için önemli olan güneş ve akşam kısmı. İzmir’in güneş ve akşam kısımlarına bakıyorum.
Güneş; 6.53
Akşam; 17.03
Öncelikle güneşe 12 dakika ekliyoruz, akşamdan 12 dakika çıkarıyoruz (Güneşin doğuşunu ve batışını hesaplamak için.
Güneşin doğuşu; 6.53+00.12 = 7.05
Güneşin batışı; 17.03–00.12= 16.51
7.05 ile 16.51 arasında 9 saat 46 dakika var.
1 saatin 60 dakika olduğunu biliyoruz.
Bunu dakikaya çeviriyorum; 9*60=540 (9 saat 540 dakika ediyor)
540+46=586 dakika. Yani güneşin doğuşu ile batışı arasında 586 dakikalık bir zaman varmış.
Şimdi bunu 12’ye böleceğiz. Böylelikle güneşe kaçar kaçar ekleyip, yatsıya ulaşacağımızı bulacağız; 586/12=48,833… Bu sayıyı yuvarlarsak 48 dakika alacağız.
Şimdi tek tek ekleyelim.
Bu sırada genel sıralamayı tekrar hatırlayalım; Güneş, Venüs, Merkür, Ay, Satürn, Jüpiter, Mars
Güneşin doğuşu 7.05 idi. Buna 48 dakika ekleyerek ilk zaman dilimimizi bulacağız . Pazar günü olduğu için ilk saat güneş olacak.
7.05+48=7.53 yani 7.05 ile 7.53 arasında ki 48 dakikalık zaman dilimi güneş saati oluyor. 7.53+48= 8.41 yani 7.53 ile 8.41 arasında ki 48 dakikalık zaman dilimi Venüs saati oluyor.
Ekleye ekleye devam edelim;
Pazar
1.saat; 7.05 Güneş
2.saat;7.53 Venüs
3.saat; 8.41 Merkür
4.saat; 9.29 Ay
5. saat; 10.17 Satürn
6. saat; 11.05 Jüpiter
7.saat; 11.53 Mars
8.saat; 12.41 Güneş
9.saat;13.29 Venüs
10.saat,14.17 Merkür
11.saat; 15.05 Ay
12.saat 16.53 Satürn
Küsuratlar dan dolayı tam son bulunmaz. Ama bu şekilde alınır. Bu saatler o gezegenin enerjisini içermektedir. Bu gündüz saati bulmadır. Gece saatini bulmak için ise aynı işlem basamağı uygulanır. Sadece alınan zamanlar farklıdır. Mesela 22 Kasım 2009’un gece saati alınacaksa; 22 Kasım 2009 akşam saati ile 23 Kasım 2009’un güneş saati hesaplanır. Böylelikle 22 Kasım’ın akşamından, 23 Kasım’ın sabahına kadar olan gezegen saatleri bulunmuş olur.