29 Eylül 2015 Salı

MERKEZ BANKASI BAŞKANI'NDAN ŞOK AÇIKLAMA : YIL 2001



MERKEZ BANKASI BAŞKANI'NDAN ŞOK AÇIKLAMA : YIL 2001 

DEVALÜASYON GECESİ BANKALAR 5.1 MİLYAR DOLARLIK DÖVİZ ALDI.,


Merkez Bankası (MB) Başkanı Serdengeçti, 19–21 Şubat 2001 tarihleri arasında 19 bankaya 5 milyar dolar satıldığını açıkladı. Serdengeçti, dönemin MB Başkanı Erçel’in parasını kriz öncesi dövize çevirmesini doğru bulmadığını kaydetti.

Merkez Bankası (MB) Başkanı Serdengeçti, 19–21 Şubat 2001 tarihleri arasında 19 bankaya 5 milyar dolar satıldığını açıkladı. Serdengeçti, dönemin MB Başkanı Erçel’in parasını kriz öncesi dövize çevirmesini doğru bulmadığını kaydetti. Merkez Bankası (MB) Başkanı Süreyya Serdengeçti, 2001 Şubat krizinin, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in Milli Güvenlik Kurulu’ndaki (MGK) kavgayı kamuoyuna açıklaması yüzünden çıktığını söyledi. Kriz sırasında, aralarında yabancıların da bulunduğu 19 bankaya 5 milyar 188 milyon dolar satıldığını bildiren Serdengeçti, dönemin Merkez Bankası (MB) Başkanı Gazi Erçel’in parasını kriz öncesi dövize çevirmesini doğru bulmadığını kaydetti. Serdengeçti, dün, geçmiş siyasi dönemlerde yapılan yolsuzlukları araştırmak amacıyla kurulan TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu’na bilgi verdi. Edindiğimiz bilgilere göre, komisyon üyeleri, kriz döneminin Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel’in “şahsi parasını dövize çevirdiği” yolundaki iddiaları da gündeme getirdiler. Serdengeçti ise, “Bunun olmaması gerekirdi.” demekle yetindi. Krizin siyasi olduğunu ve Merkez Bankası’nın bir sorumluluğunun bulunmadığını savunan Serdengeçti, Başbakan Ecevit’in MGK toplantısının ardından yaptığı açıklamanın krizi başlattığını anlattı. Serdengeçti, “Bu açıklamaya kadar bir kriz beklentisi içinde değildik. Ecevit’in açıklamasından sonra piyasalar dövize yöneldi. Böylece, siyasi kriz, ekonomik krize dönüştü.” dedi. 19 bankaya 5,1 milyar dolar satılmış Komisyon üyeleri, Serdengeçti’ye “Krizden hemen sonra 3 gün boyunca, yüksek kurdan geri alacağınızı bile bile piyasaya düşük kurdan döviz sattınız. Devlet, zarara uğratıldı.” eleştirisini yönelttiler. Krizin patladığı gün uygulanmakta olan sabit kur sistemi gereğince döviz getirene TL, TL getirene de belirli kur üzerinden döviz vermek zorunda olduklarını anlatan ve “Sabit kur uygulamasında piyasa taleplerini karşılamak zorundaydık” diyen Serdengeçti, “Krizden sonra 3 gün boyunca 19 bankanın Merkez Bankası’ndan 5 milyar 188 milyon dolar döviz satın aldığı” bilgisini verdi. Bu bankalar arasında yabancı bankaların da bulunduğunun altını çizen Serdengeçti, “Satılan dövizin Türk Lirası karşılığı, o günkü rakamlarla 3,5 katrilyon lira oldu. Merkez Bankası, döviz alan bu bankalardan bazılarına Türk Lirası verdi. Bu şekilde, bankalara 460 trilyon lira verildi.” dedi. Bunun ardından “Dalgalı kura geçmek için neden beklediniz? Bu, ilk gün yapılamaz mıydı?” sorusuna muhatap kalan Serdengeçti, “Ben, o zaman başkan yardımcısıydım. Bu, Başkan’ın (Gazi Erçel) işiydi. Başkan yapar bu işleri.” diye konuştu. Serdengeçti, krizle ilgili olarak Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun inceleme yaptığını, ancak herhangi bir usulsüzlük bulunmadığını da dile getirdi. Diğer yandan, Serdengeçti’nin “krizde bankanın sorumluluğunun olmadığı” yönündeki açıklamalarından tatmin olmayan komisyon, bugün BDDK Başkanı Engin Akçakoca’yı, yarın da (perşembe) dönemin Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel’i dinleyecek.





..

GELİNEN NOKTA..


GELİNEN NOKTA..


Gelinen nokta itibarıyla MİT krizinde medyamız ve siyasetimiz şu ana eğilimlere bölünmüştür:
MOSSAD OPERASYONU DİYENLER:

 "Hükümet-cemaat çatışması" teorisinin ahali arasında da giderek kabul görmeye başlaması ve bu durumun, hükümetin zayıf düşmesini arzulayan "Ergenekonculara" yaradığı teşhisi üzerinden Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce tarafından başlatılıp yandaş kesim arasında hızla yayılan eğilimdir. Bir miktar inandırıcılık sorunu bulunsa da müspet tarafı, yandaşları dağınıklıktan kurtarıp bir teori etrafında birleşmelerini sağlaması, menfi tarafı ise "Kardeşim, ne demek şimdi bu? Bu polis ve savcıları siz atamadınız mı, özel yetkili mahkemeleri siz kurmadınız mı? MOSSAD, affedersiniz şeyinize kadar sokulmuş da sizin ruhunuz duymamışsa bu nasıl memleket yönetmektir?" gibi tatsız sorulara muhatap olunmasıdır..
Olayın MOSSAD operasyonu olduğu fikrine sığınanlar, bu çıkarımlarını, Hakan Fidan'ın MİT Müsteşarlığı'na atanmasından sonra İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak'ın "Fidan İran'a yakın" spekülasyonuna dayandırıyorlar. Peki İsrail bu spekülasyonu, İran-ABD-Türkiye görüşmelerinde önemli bir rol üstlenmiş olan Fidan'ı İran nezdinde"güvenilir adam" olarak göstermek, böylece İran'ı Fidan'a karşı daha "önyargısız" kılmak için ortaya atmış olamaz mı?
Açık İstihbarat olarak İsrail devletine karşı tavrımız bellidir. "Ergenekon" operasyonlarının içinde MOSSAD'ın da bulunduğu bir "koalisyon" tarafından kurgulandığını ve yürütüldüğünü 2007 yılından beri yazdık. Ancak, "Ergenekon" hukuksuzluğunu şimdiye kadar fütursuzca desteklemiş olanlar, "Bu iş MOSSAD'ın işi" diyorlarsa, "O zaman Ergenekon da MOSSAD'ın işiydi" gerçeğini suratlarına çarparız. Dikkat edin, yöntem aynı..Önce hukuksuzluk ve çelişkilerle dolu bir operasyon, ardından Genelkurmay Başkanı (veya MİT Müsteşarı'nın) tutuklanmasına kadar uzanan bir süreç..

SİVİL DARBE DİYENLER

En ilginç kategoridir. Cengiz Çandar tarafından ortaya atılmıştır. AKP iktidarının faşizan gidişatını "sivil darbe" olarak niteleyenlerle "darbenin sivili mi olur?" diyerek kafa bulan bu arkadaşlar tarafından dile getirilmeye başlanması ironik olmuştur. Aynı iktidar içerisinde "sivil darbe" ne demektir? Cemaat-AKP tezi reddediğine, "Ergenekon" tezi mantıklı bulunmadığına göre kim kime karşı "sivil darbe" girişiminde bulunmuştur?Cevap hararetle merak edilmektedir..

ERGENEKON YAPTI DİYENLER: 

"De get!" dedirtici bir yaklaşım olsa da kendi içinde nispeten tutarlı ve en sorunsuz yaklaşımdır. "Ergenekon'sa koy sepete" anlayışı içerisinde yıllardır uçan kuşu "Ergenekon"dan bilen bu zihniyete göre "MİT bünyesinde kalmış son Ergenekon kırıntıları direnmektedir" İyi de o zaman sormazlar mı "Madem öyle, MİT neden Başbakan tarafından korumaya alındı? Tayyip Erdoğan da Ergenekoncu mu" diye? (İçimizde işin oraya doğru uzandığına ilişkin bir his de yok değil..)

YALI DAİRESİ ELDEN GİDECEK DİYE KORKANLAR: 

MİT'in ve Emniyet'in önlerine koyduğu kağıtları okuyarak ve cırlak sesle bağırıp çağırarak üç yılda yalı dairesi sahibi olan bu tipler, ortalık karışırsa yalı daireden oluruz korkusu içinde taraflara "barış" çağrısı yapmaktadırlar. Her iktidarın etekleri dibinde kırıntı toplayan böyle tipler peydahlanır, genellikle karı-koca ekibi olarak çalışırlar ve ciddiye alınmaya değmezler.

"SEÇİLMİŞ ATANMIŞA BOYUN EĞMEYECEK!" DİYE BAĞIRANLAR

Allah şifa versin, en son Başbakan böyle bağırmıştır İstanbul'da telekonferansla katıldığı gençlik toplantısında...Atanmışı kim atadı? Seçilmiş..Seçilmiş kendi atanmışını...neyse, şizofreni kliniğinde bitebilecek bu kategorilendirmeyi burada bırakıp daha ciddi konulara geçelim:
Meselâ Taraf gazetesi yazarı Başkomiser Emrullah Uslu, bütün bu kategorilerin dışında tutulması gereken ciddiyette bilgiler verdi son yazısında...
Uslu,"Kusursuz operasyon" başlıklı yazısında özetle, KCK operasyonlarında işledikleri büyük suçların ortaya çıkmaya başladığını anlayan "bir ekibin" kendilerine Hakan Fidan'ı kalkan yaparak ve de operasyonun "polis içinden" gerçekleştirildiği izlenimi vererek bu olayı yarattı. Amaç, TCK 250 ve 251. maddeleri değiştirerek "Ergenekoncuları" ve KCK'lıları kurtarmak..Uslu'ya göre bu plan şu a'na kadar tıkır tıkır işledi...
Emrullah Uslu, bu "ekibin" kimliği hakkında herhangi bir bilgi vermiyor, "Ergenekoncu", "MOSSAD" veya "Cemaat" demiyor ancak bir satranç ustası gibi hareket edip oyun içinde oyun kurabilen şeytani bir zeka ile karşı karşıya olduğumuzu imâ etmekle yetiniyor...
AKP iktidarının damarlarına kadar sızmış böyle bir "ekibin" "Ergenekoncu"olduğunu iddia etmek, bir zeka problemine işaret edeceği, bundan da önemlisi "iktidar içi savaş" tezini güçlendireceği için ( birileri birilerini "Ergenekoncu" damgasını vurarak tasfiye etmeye girişmişse, iktidar içinde AKP-Cemaat çatlağından daha derin bir kavga var demektir çünkü...) Emrullah Uslu, kim olduklarını bildiğinden emin olduğumuz bu ekibin kimliğini açıklamaktan kaçınıyor...
Ancak şunu öğreniyoruz ki son derece önemlidir:
MİT, bir süredir Emniyet üzerinde bir "CASUSLUK" soruşturması yürütüyordu!
(Bu bilgi daha önce biraz zayıf bir tonlamayla da olsa Vatan gazetesi Ankara Temsilcisi Bilal Çetin tarafından gündeme getirilmişti, Emre Uslu'nun yazısıyla kesinlik kazanmış bulunuyor..)
Bu soruşturmanın Uludere bağlamındaki ilişkileri ve Wikileaks'te ortaya çıkan ABD Büyükelçiliği'ne brifing verme olayını da kapsadığını pekâlâ söyleyebiliriz...
Ve Taraf gazetesini dinleme olayının "muhalif basını takip" işi olmayıp (Taraf ne zaman "muhalif basın" olduysa..)bu CASUSLUK kapsamında yürütülen bir takip olduğunu görebiliriz...
Bilgileri birleştirince anlıyoruz ki, MİT tarafından yürütülen soruşturmanın çok ciddi sonuçlar doğuracağını sanlayan bu"ekip" "Baskın basanındır" diyerek harekete geçmiş ve KCK operasyonlarında elde ettiği bilgileri kullanarak Hakan Fidan'ı tutuklamaya kalkışmış!
Yani, Fehmi Koru'nun "Siyaset gücünü bir kez daha gösterdi" dediği, Cengiz Çandar'ın "Sivil darbe engellendi" şeklinde şifrelediği olay, yani Tayyip Erdoğan cephesinin duruma el koyarak Hakan Fidan'ı ve MİT'i korumaya alması gecikseydi, MİT'in yürüttüğü soruşturma kapsamında;
Bir sabah, "Yasemin Çongar'ın ve Ahmet Altan'ın evi aranıyor"..."Üst düzey Emniyetçiler gözaltında"haberleriyle uyanacaktık!
Ne memleket ama!
Şimdi medyaya yansıyan bilgilerden iz sürerek yaptığımız bu analizler sakın ola "Emniyet'ten yana tavır almak" veya"MİT'ten yana tavır almak" olarak yaftalanmasın. Açık İstihbarat olarak bizim tavrımız belli: Birgün gazetesi gibi"Yiyin birbirinizi" diyor ve gelişmeleri evimizde veya koğuşlarımızda çekirdek çitleyerek izliyoruz..
Yazıda eklektik bölümler yaratmak pahasına dikkat çekmek istediğim bir-iki nokta daha var:
Başbakan'ın bu önemli olayı sağlık durumu nedeniyle çok yakından izleyemediği algısı içindeyim...
Acaba Tayyip Erdoğan cephesi adına yapılacak hamlelere bugünlerde kim karar veriyor?
İkincisi, Başbakan'a yakın kanadın basındaki sözcülerinden Akif Beki'nin sorusu...
Beki, "MİT, yargı ve emniyet teşkilatına sızmış olası MOSSAD ajanlarını aramaya çıkarsa ne olur?" sorusunu ortaya attı...
Belli ki o "arama" zaten başlatılmış; şimdi birilerine gözdağı veriliyor...
Ayrıca, bir ülkenin "Milli" istihbarat teşkilatı, emniyete sızmış "olası" MOSSAD ajanları olduğunu biliyor ve bunu"aramaya çıkmıyorsa"
Yuh olsun o Milli İstihbarat Teşkilatı'na!
Derhal "aramaya çıkılsın" ve o ajanlar yargı önüne çıkarılsın.
Aksi takdirde, bu konunun iç hesaplaşmada bir "koz", karşı tarafa bir mesaj vesilesi olarak kullanıldığı ve "milli güvenliğin" hiçe sayıldığı düşünülür..


..

TURGUT ÖZAL DÖNEMİ BÖLÜM - 8




  TURGUT ÖZAL DÖNEMİ  
BÖLÜM - 8





ÖZAL SONRASI KARMAŞASI 3 - 
AÇIKLAMALAR


(1) Şu modası geçmiş SAĞ-SOL tanımı hala anlamsız bir şekilde kullanılmakta...Bu yüzden de Ecevit'in partisi DSP "solcu" bir parti olarak değerlendirilmekte...

Bir defa SOL'dan kastedilen ANTİ-KAPİTALİST, DEVLETÇİ bir parti ise; bugün TÜRKİYE'de böyle bir parti yok!.. Çünkü programlarında 6 OK olmasına rağmen, ne SHP, ne CHP, ne de DSP "serbest pazar" ve "özelleştirme" faaliyetlerine karşı çıkmıyorlar!.. Aslında hiç birinin Menderes'in 6 OK'lu DP'sinden farkı yok. Bunların hepsi için "devletçilik"; sadece DEVLET kurumlarına kendi yandaşlarını doldurmaktan, DEVLET ihalelerini yakınlarına vermekten, DEVLET MALI yemekten ibaret!
Ama o dönemde DSP'yi ötekilerden ayıran bir yan vardı...O da zaman zaman, Ecevit'in aklı başında olduğu anlarda DIŞ TÜRKLER'den yana çıkması, KIBRIS, ÇEKİK GÜÇ, BOSNA, ERMENİSTAN, IRAK, KÜRTÇÜLÜK konularında diğerlerinden daha TÜRKÇÜ, daha BATI'YA DİRENEN bir politika sergilemesiydi!.. Daha doğrusu bunu 1993’e kadar yapıyordu... Sonradan o da unuttu ya, neyse!!..
Bizce SOSYALİZM "solculuk" ise, hiç biri SOLCU değil!.. Hepsi sağ!.. MİLLİYETÇİLİK "sağcılık" ise, MHP, BBP ve DSP sağ!.. Diğerleri renksiz!..ANTİ-EMPERYALİST olmak "sol" ise, DSP, BBP ve RP solcu!.. Daha doğrusu 1997'den önce öyle idiler... Şimdi hepsi Amerikan ve Batı uşağı!..
Gördüğünüz gibi, bu tanımlar ile işin içinden çıkmak mümkün olmadığı gibi, bu partilerden iki tanesinin bile yanyana gelmesi, birleşmesi mümkün değil!..
Ne var ki, silinip yok olma tehlikesi ve menfaat hırsı bir süre sonra SHP ile CHP'yi tekrar birleştirdi. Tek değişiklik, KARAÇALI'nın gidip, ablak suratlı HİZİPÇİ BAYKAL'ın gelmesi oldu.
Haa, "bu partilerden hangisi ATATÜRKÇÜ?" diye sorarsanız, ona cevabımız şaşırtıcı gelebilir... Bizce hiç biri gerçek ATATÜRKÇÜ değil, ama BATI'ya direnen, TEKNOLOJİK GELİŞMELER'i en iyi kullanan, DIŞ SİYASET'i DOĞU'ya açık olan, ve BORÇLANMA'dan kaçan, DENK BÜTÇE'yi savunan REFAH PARTİSİ; ATATÜRKÇÜ ESASLAR'a en yakın olanıydı, 1997'de devrilene kadar!.. Belki ACI, ama GERÇEK!..

(2) Bizde aydınlar bir tuhaftır...Eskiden hem SOLCU, hem BATICI idiler!.. Halbuki, bu ikisinin bir arada olması mümkün değildi. Çünkü SOSYALİZM-KOMÜNİZM, BATI EMPERYALİST-KAPİTALİST-HIRİSTİYAN zihniyetine karşı ATEİST, ANTİ-EMPERYALİST ve tabii DEVLETÇİ idi!.. Yani hem BATICI hem SOLCU olmak; hem FENERBAHÇELİ hem BEŞİKTAŞLI olmaktan zordu! Hem KADIN hem ERKEK olmak gibi imkansızdı!..Çünkü SOSYALİST ülkelerin adı bile DOĞU BLOĞU idi!.. LİBYA, IRAK, SURİYE, SOMALİ, YEMEN, hatta 1980'lere kadar MISIR gibi MÜSLÜMAN ülkeler bu bloğa yakın ülkelerdi. Ama bizim "solcu"ların onlarla bir alâkası yoktu. Onlar hem BATICI, hem AMERİKA'ya karşı, hem RUS yanlısı olabiliyorlardı da, MÜSLÜMANLAR ile bir alakaları yoktu. TÜRKÇÜ bile değildiler, ama "atatürkçü" geçinirlerdi.
Sonra SOSYALİZM'in modası geçti. Dünyada DİN'e karşı ilgi arttı. Bütün eski DOĞU BLOĞU'nda kiliseler, camiler açıldı. YELTSİN bile cumhurbaşkanı seçildiğinde İncil'e el basarak yemin etti. Ama bizim MEDYA ve sözde "aydın"larda DİN düşmanlığı arttı. Daha doğrusu başka dinlere hoşgörüleri arttı da, nedense İSLAM'a saldırmaya başladılar. DEVLETÇİLİK şöyle dursun, DEVLET DÜŞMANI kesildiler. BATICILIK Avrupa hayranlığı iken, bir de AMERİKANCI oldular. RUS sempatisi öldü!..Ha, bir de hızlı KÜRTÇÜ kesildiler. "Kürtler de insan, mozayik ülke, Kürtler'e eşitlik, siyasi çözüm" gibi ifadeler en "tarafsız" yazarlarda bile duyulmaya başladı. İSMAİL BEŞİKÇİ, YALÇIN KÜÇÜK gibileri ise KÜRTÇÜLÜK propogandası ile "adam" sayılmaya başladılar.
Bir de DİN'e, İSLAM'a söverek şöhret olanlar çıktı. İLHAN ARSEL, TARIK DURSUN, AZİZ NESİN gibileri SELMAN RÜŞTİ'ye özenip şöhret olmaya çalıştılar.

(3) 1991'den bu yana seçim sonuçları incelenirse bu açıkça görülür. TÜRKÇÜ, İSLAMCI ve BATI'YA KARŞI politika izleyen MHP, BBP, DSP ve RP'nin toplam oyları gittikçe artmış, BATI EĞİLİMLİ ANAP, DYP, CHP'nin toplam oyları ise sürekli düşmüştür. Bir kıyaslama yapmak gerekirse 1991'de TÜRKÇÜ grup %40, BATICI grup %60 iken; 1995 yılında bu oran %50-50 haline gelmiştir.
Gelecek için bir tavsiyede bulunalım: Bundan sonra TÜRKİYE'de BATICI partilere ekmek yoktur!..Gittikçe küçülmeye, yok olmaya mahkumdurlar. Umarız ki, başta Çiller olmak üzere uyanırlar. Zaten Çiller büyük ümitlerle girdiği Gümrük Birliği'nden umduğunu bulamayınca, AB için "Hıristiyan Klubü" demek durumunda kaldı.

(4) Şu bizim MEDYA ve "Aydın" takımı çok enteresandır... SURİYE uçağımızı düşürdü, üzerinde durmadılar. FRANSIZ YÜZBAŞI, densizlik edip KAYMAKAM'ımızı tokatladı, geçiştirdiler... Tatbikat yaparken AMERİKALI denizciler gemimize füze atıp batırdı, subaylarımızı öldürdü, "kazadır" dediler... BATILI devletler, İMF, ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ müfettiş gönderip hakaret etti, hapishaneleri, MALİYE'yi teftiş etti, ses çıkarmadılar... AVRUPA KONSEYİ ikide birde aleyhimize karar aldı, "Kürtler'e toprak verin" diye, duymamazlıktan geldiler...İSTANBUL'a gavur bayrağı diktiler, çıt yok.... Butros Gali FEDERE DEVLET dedi, şöyle bir geçiştirdiler. (Haziran,1996)
Ama ne zamanki KADDAFİ "TÜRKİYE işgal altındadır, TARİH'ini, İLAHİ MİSYON'unu unuttu," dedi; kıyametler koptu!.. Birden TÜRKİYE'nin "bağımsız" olduğu hatırlandı, "haysiyet, şeref"ten bahsedilmeye, "bize kimse karışamaz" denmeye başlandı!..(Ekim,1996)

Biraz müstehcen ama, tam buraya oturan bir kıssa vardır. Anlatalım:
Hükümdarın birinin kervanları devamlı olarak HARAMİLER tarafından soyuluyormuş. Ne yapsa, ne tedbir alsa başa çıkamıyormuş... Demişler ki, "Falanca yerde BABAYİĞİT, KABADAYI biri vardır, tek başına bütün haramilerin hakkından gelir!".. Hükümdar adamı çağırtmış, hakikaten kalıp kıyafet yerinde, taşı sıksa suyunu çıkarır cinsten bir KABADAYI... "Becerebilir misin?" diye sormuş, adam, "Hiç şüpheniz olmasın!" demiş...

Kervan hazırlanmış, adamla birlikte yola koyulmuş...Bir süre sonra haramiler gene saldırmış!.. Kervanbaşı hemen koşup bizim KABADAYI muhafıza gelmiş, "Aman ağam, saldırıyorlar!" demiş, adamın kılı bile kıpırdamamış!.. Haramiler kervanı her zamankinden daha kolay, bir güzel soymuşlar, Sonra neden böyle muhafızsız olduğunu sormuşlar. KABADAYI gene hareketsiz!..Kervanbaşı anlatmış. "Şu herif ben haramilere tek başıma yeterim, dedi, hükümdar da inandı, ondan muhafız vermedi," demiş...
Haramilerin reisi bunu duyunca sinirlenmiş, "Yaa öyle mi?.. Erkeklik taslarsın ha?.. Düzün ulan şu herifi!" diye emir vermiş... Haramiler yatırmışlar KABADAYI'yı, başlamışlar sıradan geçmeye!... Adam da gene "çıt" yok!.. Bir, üç, beş, on... Yok, adam sâkin!.. Yirmi, otuz... gene ses yok!... Derken Reis seslenmiş, "Amma dayandın ha, karı bozuntusu!.. Şu da düzünce tam 40 kişi olacak!"...
Bizim KABADAYI bu sözü duyunca, birden silkinmiş, "Ne!.. Kırk kişi mi oldu?" deyip yeri göğü inleten bir nara atmış, oradan bir kılıç kapıp girişmiş haramilere!.. Bir girişmiş, adam kalmamış karşısında!.. Hepsini temizleyip kervanı kurtarmış, sağ salim gidecekleri yere ulaşmışlar...
Dönüşte Hükümdar olayı dinlemiş, adama parasını verip "Tamam!.. Güle güle!" demiş... Bizim KABADAYI şaşırmış, "Ama niye Hükümdarım, kervanı kurtarmadım mı?" diye hayretle sormuş... Hükümdar gülerek cevap vermiş: "Kurtarmasına kurtardın da, ben her seferinde seni düzecek 40 KİŞİ nereden bulayım!"
İşte bizim MEDYA ve "aydın"lara da galiba KADDAFİ 40. kişi gibi geldi! Üstelik onlar, HARAMİLER'e kılıç çekmediler daha!

(5) Başımızdakiler ancak 1996'da bir "30 milyar zarar" dan söz etmeye başladılar. Bu yıllık 6 milyar dolarlık bir kayıp demektir. Ama TÜRKİYE'nin uğradığı zarar bundan çok büyüktür. Sığınmacıların tahrip ettiği ormanlar, verdikleri zarar, onlara yapılan masraflar, onlarla birlikte artan terör dolayısiyle uğranan kayıplar, terörü önlemek için yapılan masraflar, tesisleri ve kişileri korumak için alınan tedbirler, şehit ve yaralılara ödenen tazminatlar, ölenlerin can bedeli, petrol hattının eskimesi, IRAK TÜRKMENLERİ'nin çektiği sıkıntılar, ticaret kaybı, iş kaybı, dış itibarın sarsılması, bizim hesabımıza göre 2003 yılına kadar en az 200 milyar dolarlık bir zarara yol açmıştır.
Bu zararı mutlaka BATI AVRUPA, AMERİKA ve JAPONYA'nın ödemesi gerekir!.. Çünkü IRAK-AMERİKA savaşından onlar kârlı çıkmışlardır. IRAK'a uygulanan ambargoda onların menfaati vardır.

Bizim teklifimiz şudur: PETROL BORU HATTI'nın açılması ve IRAK'a AMBARGO ve BASKI'nın kalkması, yani KUZEY IRAK'ta IRAK HÜKÜMETİ'nin hakim olması kaydıyla bu 200 milyar dolar BATI tarafından 10 yıl süreyle 20 milyar BORÇ SİLİNMESİ şeklinde tazmin edilmelidir!
Eğer AMBARGO kalkmaz ise, TÜRKİYE zarara girmeye devam edeceğinden, BATI her yıl 30 milyar dolar borç silmelidir!
ABD'li yöneticilerin yüzsüzlük edip "Zararınızın sebebi SADDAM'dır" demelerine izin verilmemelidir. BATI bizim taleplerimizi karşılamadığı takdirde, TÜRKİYE hem NATO, hem AVRUPA BİRLİĞİ, hem de BİRLEŞMİŞ MİLLETLER'e karşı olan taahhütlerini askıya aldığını, katkısını gittikçe azaltacağını ve kendi başının çaresine bakacağını açıklamalıdır.
BATI'dan uzaklaşırsak, batarmışız!.. Kendimizi BATI'nın kucağına bıraktık ta, ne oldu?.. Şu anda bütçemizin 3 katı dış borcumuz, bir katı kadar da iç borcumuz var. Yani İFLAS etmiş durumdayız!.. BATI kurtarıcı olsa, bizi 50 yılda kurtarırdı, şimdiki gibi batırmazdı!
http://www.angelfire.com/rnb/atadiyar/ata37d.html

TURGUT ÖZAL DÖNEMİ BÖLÜM - 7



  TURGUT ÖZAL DÖNEMİ  
BÖLÜM - 7



ÖZAL  SONRASI KARMAŞASI 2


20 Şubat'ta Papa 2. John Paul homoseksüellerin dışlanmasını istedi.
24 Şubat'ta Başbakan Çiller'in açıklamaları üzerine Bosna Hersek’in Ankara Büyükelçisi Hajrudin Somun, "RP’nin kendilerine hiç para göndermediğini" söyledi. RP Genel Başkan Yardımcısı Şevket Kazan, "parayı partinin değil, partililerin topladığını, paranın Bosna Hersek Devlet Başkanı Aliya İzzetbegoviç’in bir temsilcisine verildiğini ve kaç para olduğunu bilmediklerini" söyledi. Partili toplamışsa, parti sorumludur!.. Devlet Bakanı Necmettin Cevheri ise "RP’nin topladığı 26 milyar liradan sadece 6 milyar lirasını teslim ettiklerini, kalan 20 milyar lirayı ise göndermediklerinin anlaşıldığını" söyledi... Müslüman görünmek yetmiyor, müslüman gibi davranmak gerek. Bu tür uygulamalara kurban parası toplayanlarda bile rastlanmaktadır. Takke başa, paralar cebe!..
Yine 24 Şubat'ta Dow Jones endeksi 4.011'e çıktı. ABD'de ekonomi tırıkında gözüküyordu.

25 Şubat'ta PKK, Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattına düzenlediği bir sabotajla, hattın Şırnak-İdil yakınlarındaki bölümünü havaya uçurdu. Aynı gün İsrail'de fanatik Baruch Goldstein Filistinliler'i tarayarak 30 kişiyi öldürdü. Hindistan, Assam'da bir trene bombalı saldırı yapıldı, 27 asker öldü.
Yine 25 Şubat'ta RP’li Milletvekili Hasan Mezarcı Meclis’te yaptığı basın toplantısında Atatürk için: “Selanikli biri benim Atam olamaz. Ben veled-i zina değilim,.” dedi. Atatürk’ü karalamaya yönelik bazı belgeleri basın mensuplarına verdi... Bazı Atatürk düşmanları rahmetlinin Yahudi dönmesi olduğunu, hatta annesinin fahişe olduğunu öne sürerler. Halbuki, Atatürk'ün ailesi Selanik'in içinden olmadığı gibi, Mezarcı'nın basın mensuplarına dağıttığı Osmanlıca belgelerin sahte olduğu, imla hatalarıyla ve yanlışlarla dolu olduğu açıklandı. RP, Hasan Mezarcı’yı partiden ihraç ettiğini açıkladı. Hasan Mezarcı daha sonra yurt dışına kaçtı. Bir süre sonra Türkiye'ye dönüp Mesih, yani Hz. İsa'nın dirilmiş halinin olduğunu iddia etti. Bu tırlatmış adam hapse tıkıldı.
27 Şubat'ta Lübnan'da Marunîler'in kilisesi bombalandı, 10 kişi öldü... İslamiyet'te masum insanları öldürmek, hele mabetlere saldırmak büyük günahtır. Çok açık Kur'an âyetidir:

- "EĞER ALLAH İNSANLARIN BİR KISMININ ZARARINI DİĞER BİR KISMI İLE SAVMASAYDI, MANASTIRLAR, KİLİSELER, HAVRALAR, VE ALLAH'IN ADININ ÇOKÇA ANILDIĞI MESCİTLER YIKILIR GİDERDİ!" (HAC SÛRESİ , 40. ÂYET)

Gerçek müslüman mabedlere saldırmaz!.... Aynı gün Kuzey Irak, Zaho'da bir otomobilde bomba patladı, 80 kişi öldü.
2 Mart 1994'de Kürtçülük ve bölücülük yaptıkları için TBMM, 6 DEP Milletvekilinin dokunulmazlığını kaldırdı. Cumhuriyet tarihinde ilk olarak, Hatip Dicle ve Orhan Doğan Meclis çıkışında Polis tarafından gözaltına alındı. Leyla Zana, Ahmet Türk, Mahmut Alınak ve Sırrı Sakık ise gözaltına alınmamak için TBMM’den çıkmayacaklarını açıkladılar. DEP’li Milletvekilleri daha sonra TCK’nın 125. maddesi uyarınca idamla yargılandılar.
4 Mart'ta Sabah Gazetesi yazarı Hıncal Uluç, İstanbul Levent’te bir benzin istasyonunda bir silahlı saldırı sonucu ayağından yaralandı. Saldırganlar yakalanamadı. Otomobilin sahibi Uğur Çakıcı gözaltına alındı. Yeraltı dünyasının tanınmış isimlerinden Alaattin Çakıcı, Gazeteci Hıncal Uluç’u kendisinin vurdurttuğunu söyledi.
Yine 4 Mart'ta 4 müslüman New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'ni bombalamaktan suçlu bulundu... Tabii bu 11 Eylül 2001 saldısından önce, ve belki de binanın zeminine konacak bombalara ne kadar dayanıklı olduğunu tespit için yapılan bir eylemdi. Söylendiğine göre, ikiz kuleler yangın sonucu değil, kolonlarına bağlanan bombaların patlatılması sonucu yıkılmışlardı.
6 Mart'ta Moldovya'da yapılan halk oylamasında Romanya ile birleşme reddedildi.
7 Mart'ta ABD donanması kadın askerlerin gemilerde görev yapmasını kabul etti. Böylece bir denizcilik kuralı çiğnenmiş oldu, kadın askerler tacize ve tecavüze uğradılar.
8 Mart'ta DEP eski Genel Başkanı ve Özgür Gündem Gazetesi sahibi Yaşar Kaya’nın yurt dışına kaçtığı anlaşıldı.
10 Mart'ta Avrupa Parlamentosu, Türkiye’ye Kürtlere özerklik hakkı verilmesi için çağrı yapılmasına ilişkin bir karar aldı... Türkiye kendisini aleyhine karar alan bütün uluslararası kurumları protesto etmeli, gerekirse onlardan çekilmelidir.
Aynı gün Pakistan, Karaçi'de bir otomobilde bomba patladı, 17 kişi öldü.
12 Mart'ta Tuzla Tren istasyonunda meydana gelen bombalı saldırı olayıyla ilgili oldukları öne sürülen 37 kişi yakalandı. Aynı gün İngiltere'deki Anglikan kilisesi 33 kadın papazı göreve başlattı. Bir süre sonra homoseksüel papazlar, yani dine aykırı davranan din adamları piyasaya çıkacaktı.
13 Mart'ta İstanbul Boğazı’nda 2 Kıbrıs Rum Bandıralı petrol tankeri çarpıştı. Bu büyük kazada Boğaz alevler içinde kalırken, 26 kişi kurtarıldı, 11 gemicinin cesedi bulundu, 21 denizci kayıp ilan edildi. Aynı gün Adana’da Büyük Postane'nin önüne bırakılan bombanın patlamasıyla 16 kişi yaralandı.
14 Mart'ta Meksikalı milyardar bankacı Alfredo Harp Helu fidye için kaçırıldı... Bu tarz kaçırmalar Meksika'da sonradan çok yaygınlaştı. Arada bizde de oluyor.
15 Mart'ta İstanbul Fatih’te bir birahaneye, aşırı dinciler, büyük ihtimalle İBDA-C militanları tarafından bomba atıldı, 1 kişi öldü, 35 kişi yaralandı... Ne peygamber, ne Hz. Ömer içki içenlere böyle bir ceza vermemişlerdi. Bunların elbette ki dinle imanla ilgisi yoktu.
16 Mart 1994'de Osmanlı Hanedanı’nın 85 yaşındaki lideri, sarayda doğmuş olan Mehmet Orhan Osmanoğlu geçirdiği kalp krizi sonucu Fransa’nın Nice kentinde öldü. Aynı gün DGM Başsavcısı Nusret Demiral, DEP’li 6 Milletvekilinin ‘vatan hainliği’ suçlamasıyla yargılanacağını söyledi... Nereden nereye geldik?.. 2013'de PKK'nın Meclis'teki temsilcisi DTP ile Başbakan Erdoğan ve AKP işbirliği yapıyor, Anayasa'dan TÜRK kimliğini çıkarmaya kalkıyor!
Yine 16 Mart'ta ABD Missisippi Parlamentosu köleliği kaldırdı!.. Demek ki, Amerika'nın bazı bölgeleri hâlâ köleci imiş!
17 Mart'ta Meclis Hesapları İnceleme Komisyonu Başkanı Ahmet Neidim tarafından Türkiye’de 2.000'in üzerinde tefeci olduğu ve yıllık hacimleri 100 trilyon liranın üzerinde bulunduğu açıklandı. Raporda ayrıca son 10 yılda tefeciler tarafından 60 kişinin öldürüldüğü belirtildi.
18 Mart'ta Dolar ve Mark %20 civarında,değer kazandı. Faizleri % 265'e çıkaran Merkez Bankası dövizdeki yükselişi önleyemedi. Kriz kapıda idi.
19 Mart'ta Japonya'da metro istasyonunda teröristler salin gazı sıktı, 5 kişi öldü.
20 Mart'1994'de Şırnak'ın Kuşkonar köyü ile Koçağılı köylerini iki uçak, düşman arazisi gibi bombaladı. Kuşkonar'da 25, Koçağılı'nda 13 kişi öldü, 15 kişi yaralandı Ölenlerin 7'si bebek ya da çocuktu. İddiaya göre, köylerin suçu korucu olmayı reddetmeleri idi. Hükûmet, askerin yanıltması ile saldırıyı inkâr etti. AHİM de 2013 yılında TÜRKİYE'yi 2 milyon 305 bin avro tazminata mahkûm etti...
İşte ordunun şerefini lekeleyen, yargılanıp hapse tıkılması gereken rütbeliler bu katliamı yapanlardır. Ancak şunu belirtelim: Bu olay 2011 yılındaki Uludere ile kayıslanamaz!.. Uludere'de öldürülenler yurtdışından gelmektedir, PKK yolu kullamaktadır ve masum siviller değil, silahlı terörist ve kaçakçılardır.
Aynı gün Amerika'nın perişan ettiği El Salvador'da 12 yıl süren iç savaştan sonra ilk devlet başkanı seçimi yapıldı.
21 Mart'ta Anayasa Mahkemesi, Selim Sadak’ın itirazını kabul ederek dokunulmazlığını iade ederken, diğer 5 milletvekili için alınan kararı onayladı. Aynı gün Koç grubu, Arçelik ve 9 şirketinde ‘ekonomik durgunluk ve düşük talep’ nedeniyle üretimi durdurduklarını açıkladı. Bu karar piyasalarda büyük tedirginliğe yol açtı.
23 Mart'ta Amerika’da yerleşik Uluslararası derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s şirketi, seçimlere 3 gün kala Türkiye’nin kredi notunu düşürdü.
25 Mart'ta Dünya Bankası, sürpriz bir karar alarak Nisan ayında Türkiye’ye vereceği 100 milyon dolarlık krediyi askıya aldığını açıkladı. Böylece iki gavur kuruluşu krizi tetiklemiş oldu.
26 Mart'ta Cumhurbaşkanı Demirel seçimlere 24 saat kala yaptığı açıklamada, "DYP-SHP Koalisyonunun oylarının % 40'ın altına düşmesi durumunda zor durumda kalacaklarını" belirtti. Böylece dışardaki gavurlara içerdeki destek vermiş oldu. Mason Demirel'in hesabı neydi, anlaşılamadı.
27 Mart'ta Seçimler yapıldı. DYP ve RP seçimlerden güçlenerek çıkarken, ANAP ve SHP oy kaybına uğradı. Seçim tahmininde bulunan kamuoyu araştırma şirketlerinin bütün tahminleri boş çıktı. İstanbul (Recep Tayyip Erdoğan) ve Ankara (Melih Gökçek) Büyükşehir Belediye Başkanlıkları dahil olmak üzere 5 Büyükşehir ve 26 İl Belediye Başkanlığı kazanan Refah Partisi, seçimin galibi oldu.
28 Mart'ta Behçet Cantürk’ün yakını olan Diyarbakır Liceli müteahhit Fevzi Arslan ve kardeşi Şahin Arslan, Sakarya’nın Hendek İlçesi yakınlarında ölü olarak bulundu. Aynı gün Güney Afrika Johannesburg'da Zulu kabilesi silahlı gösteri yaptı, 53 kişi öldü.
29 Mart'ta Sırplar ve Hırvatlar Hırvatistan'daki savaşı sona erdiren bir antlaşma imzaladılar.
31 Mart'ta Etopya'da tarihin en eski insan kafatası bütün olarak bulundu. (Australopithecus Afarensis)
2 Nisan'da İstanbul Kapalıçarşı’da bir boya sandığında patlatılan bomba, 2 turistin ölümüne, 9'u yabancı 18 kişinin yaralanmasına neden oldu.
5 Nisan 1994'te tarihî ’5 Nisan’ kararları açıklandı. Türkiye, tarihinin en büyük kemer sıkma politikasını uygulamaya koydu. Nasıl ki 24 Ocak 1980 kararları o dönemdeki Demirel'in hükûmetlerinin uyguladığı fütursuz politikalarının bir sonucu idiyse, 1991 krizi Özal'ın 1985'den beri uyguladığı politikaların sonucu idi. 5 Nisan'daki kriz de yeni göreve gelmiş Çiller'in değil; ona görevi devretmiş olan sözde "hesap adamı" mason Demirel'in 1991'den itibaren uyguladığı tutarsız politikaların neticesi idi.
Bununla iktisat profesörü Tansu Çiller'in doğru-dürüst bir ekonomi uyguladığını kastetmiyoruz. Ancak 5 Nisan vebalinin onun üzerine olmadığını ortaya koymak istedik.
5 Nisan Kararları arasında şunlar vardı:
Hububat, şekerpancarı ve tütün dışındaki tarımsal ürünlere sübvansiyon kaldırılacak,Emeklilik yaşı artırılacak. Mason Demirel'in bol keseden verdiği "5 fazla" artık olmayacak.
Mason Demirel'in 20-25 yıla indirdiği emeklilik yaşı artırılacak.
Memura yılın 2. yarısı için bütçe ödenekleri ölçüsünde zam yapılacak. Aylık vergi iadesi ödemeleri kaldırılacak.
Her hükûmet, bilhassa mason Demirel döneminde parti çiftliği haline dönmüş olan KİT’lerin bir kısmı kapatılacak, bir kısmı ise özelleştirilecek.
Ek Vergiler gelecek. Lüks taşıt sahiplerinden, birden fazla konut sahiplerinden, şirketlerden, gelir ve kurumlar vergisi ödeyen vergi mükelleflerinden, bir defaya mahsus ek vergi alınacak... Böyle durumlarda alınması gereken servet vergisi, varlık vergisi gene gündemde yok. Halbuki Mustafa Kemal, Millî Mücadele sırasında Tekâlüf-ü Milliye (Millî Kefillik, Millî Borç Ödemesi) adı altında herkesin varlığının % 40'ını almış, onunla zafere oluşmıştı.
Zamlar gelecek. Çay, şeker, akaryakıt, sigara ve içkiye zam yapılacak.
Döviz: yükselecek, Türk lirası değer kaybedecek. Dolar %38,8 oranında devalüe edildi. Hükûmet istikrar tedbirlerine güvenip Merkez Bankası faizleri düşürünce, bankalar dolara hücum etti. Aslında öyle % 30-40 değil, yılbaşına göre yüzde 200 artış oldu, dolar 15.000'den 45.000'e çıktı!

6 Nisan'da Filistinli canlı bomba 7 İsrailli'yi öldürdü. Aynı gün Ruanda Devlet Başkanı Juvénal Habyarimana ile Burundi Devlet Başkanı Cyprien Ntaryamira içinde bulunduğu uçağın vurularak düşürülmesi sonucunda Ruanda katliamı başladı. Uçağı hangi emperyalist devletin ajanlarının düşürdüğü anlaşılamadı.
7 Nisan'da Almanya, NATO antlaşmaları çerçevesinde verdiği silahların Güneydoğu’da sivil halka karşı kullanıldığı gerekçesiyle Türkiye’ye ikinci kez silah ambargosu koydu. Bir Kürt gencinin metresi olan Fransa Cumhurbaşkanı'nın fahişe ruhlu eşi Daniella Mitterand da bölücü Kürtçüler'e bir süredir desteğini açıklayıp duruyordu. Yani gavurun Türkiye'ye baskısı, ekonomik kriz ile kalmadı. Tümden teslim olalım istiyorlardı.
7 Nisan'da Vatikan Yahudi Soykırımı'nı ilk defa olarak tanıdı... Ancak bu gecikmede katliama inanmadığı mı, payının olduğu mu anlaşılamadığı gibi, tanımasında da Amerikan ve Yahudi çevrelerinden baskı gelip gelmediği de bilinmiyor.
8 Nisan'da ABD'de Pentagon dahil olmak üzere bütün askeri tesislerde sigara yasağı başladı. Acaba biz de onlardan görerek mi yasak getirdik?
9 Nisan'da sanayinin iki devi Vehbi Koç ve Sakıp Sabancı, Cumhurbaşkanı Demirel’den Anayasa’nın 119. maddesini işleterek "olağanüstü hal ilan ederek ekonomiye el koymasını" istediler. TOBB Başkanı Yalım Erez Çiller'e arka çıkarak tepki gösterdi.
11 Nisan'da 18.000 tasarruf sahibinin 1 trilyon lira düzeyinde mevduatının bulunduğu TYT Bank, Marmarabank ve İmpexbank tasfiye edildi. Dışbank ise İş Bankası’na iade edildi. Devlet bankalarının TYT Bank’ta 3 trilyon lira batırdıkları ortaya çıktı.
13 Nisan'da 10 Nisan’da Taksim Meydanı’nda yapılan ‘Sırp katliamını kınama mitingi’nin lâiklik karşıtı gösteriye dönüşmesi üzerine, RP Lideri Erbakan partisinin Grup toplantısında bu gösteriyi ‘halk ayaklanması’ olarak değerlendirdi. Erbakan, “RP, bir gün mutlaka iktidara gelecek ama bu geçiş dönemi tatlı mı olacak, kanlı mı olacak, buna halk karar verecek,” dedi. Cumhurbaşkanı Demirel, Erbakan’a cevaben: “Zor kullanarak, kan, gözyaşı pahasına netice alınabileceğini aklından geçirme. Demokrasiyi tehdide kalkma", dedi.
Yine 13 Nisan'da Ruanda'da Devlet Başkanı'nın muhafızları bir kilisede 1.200 kişiyi öldürdü.
14 Nisan'da Türkiye'ye diz çöktürmüş olan IMF ağır şartlarla 1.2 milyar dolarlık yeni bir Stand-By anlaşması yaptı. Aynı gün bir Amerikan F-15 uçağı yanlışlıkla iki Amerikan helikopterini vurdu, 26 kişi öldü.
15 Nisan'da ABD’de bulunan Başbakan Çiller, ABD Başkanı Clinton’a “Bize ekonomik destek vermezseniz, Türkiye’ye aşırılar gelir ve bu da dünyayı, Müslüman-Hıristiyan savaşına götürür,” diye uyarıda bulundu. Zavallı! Bilmiyordu ki, bilhassa 1989'dan beri dünyada zaten bir Müslüman-Hıristiyan savaşı vardı, ve zalim Hıristiyanlar Azerbeycan, Irak, Bosna gibi gariban Müslüman ülkeler saldırıp duruyordu!
19 Nisan'da ABD, Oklahoma City bir kamyon dolusu bomba patladı, 168 kişi öldü, 500 kişi yaralandı. İki gün sonra Timothy McVeigh adlı beyaz Amerikalı bombacı yakalandı.
20 Nisan'da Sırplar Bosna, Goradze'de bir hastaneyi bombaladı, 47 kişi öldü.
21 Nisan'da Sırplar Bosna, Goradze'de bir kliniği bombaladı, 28 kişi öldü.
22 Nisan'da Ruanda'da stadyuma toplanan 7.000 tutsi öldürüldü. Batılı ülkeler cereyan eden katliama seyirci kalmaya devam etti.
23 Nisan'da Haiti'de askerler 23 balıkçıyı öldürdü. Bir çoğunu da yaraladı. Sebebi anlaşılamadı.
24 Nisan'da bankalarda bulunan mevduata sınırsız Devlet teminatı getirildi. Çiller'in en büyük ekonomik hatalarından biri bu oldu. Yeğen Demirel gibileri banka kurup, mevduatı hortumlayıp, borcunu Devlet'e yükledi.
Aynı gün Güney Afrika Johannesburg'da bomba patladı, 9 kişi öldü.
25 Nisan'da Jahonnesburg'da bir taksi durağında bomba patladı, 10 kişi öldü. Herhalde beyazlar iktidarı paylaşmaktan pek memnun değildi.
26 Nisan'da Güney Afrika'da ilk defa bütün ırkların katıldığı seçim başladı, üç gün sürdü. Zenciler ve Hintliler ilk defa oy kullanabildiler.
27 Nisan'da repo paralarını ödeyemeyen Türkinvest’in sahibi ve borsa kralı olarak tanınan Nasrullah Ayan’a 48 saat süre tanındı. Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Ayan’ın tanınan süre içerisinde sorunu çözmezse şirketin iflasını ve tasfiyesini isteyecekti. Batan Marmarabank’ın sahibi Atilla Uras hakkında, manipulasyon ile borsada 20 milyar lira haksız kazanç elde ettiği iddiasıyla soruşturma açıldı.
28 Nisan'da SPK, 1.3 trilyon liralık karşılıksız repo parası nedeniyle Nasrullah Ayan’ın sahibi olduğu Türkinvest şirketine el koydu.
2 Mayıs'ta Marmarabank, TYT Bank ve İmpexbank’ta Devletin 1 trilyondan fazla parasını batıran Türkiye Kalkınma Bankası Genel Müdürü Özal Baysal görevden alındı. Herife ne yapıldı, merak ediyorum.
5 Mayıs'ta Kuzey Yemen uçakları Güney Yemen'deki Aden şehrini bombaladı. 9 Mayıs'ta Zaire, Kinşasa'da ebola virüsü salgını dolayısiyle karantina uygulaması başlatıldı.
10 Mayıs'ta Güney Afrika'da seçimi kazanan zenci Nelson Mandela Devlet Başkanı olarak yemin etti.
11 Mayıs'ta RP’nin Bosna için topladığı paraları organize eden Süleyman Mercümek’in, batan Marmarabank ve TYT Bank’ta 1.8 milyon dolar ile 100 bin markı bulunduğu ortaya çıktı. Demek ki paralar Bosna'ya gitmemiş!
Yine aynı gün Güney Afrika'da 6 beyaz ırkçı ölüme mahkûm edildi.
13 Mayıs'ta eski İSKİ Genel Müdürü Ergun Göknel, ‘Klor yolsuzluğu’ davasından 8 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı.
18 Mayıs'ta İsrail Gazze'den çekildi, bölgeyi Filistinliler'e bıraktı.
23 Mayıs'ta Mina'da çıkan kargaşada 270 hacı öldü.
25 Mayıs'ta Başbakan Çiller’in ekonomik kararlarına muhalefetini sürdüren Cumhurbaşkanı Demirel, Devlet'e 100 trilyon liralık kaynak sağlaması beklenen ‘lojman satışı yasası'nı veto etti.
29 Mayıs'ta Hükûmet'in çıkardığı 3 aylık %50 net getirili ‘süper bonolar’ piyasada kapış kapış gitti.
1 Haziran'da Türkiye’nin en büyük otomobil üreticisi TOFAŞ, 2.404 işçisini işden çıkardı. Halbuki ekonomik kriz nedeniyle çaresizliğe düşen otomotiv işçileri, işverenlere ’2 ay ücretsiz, 2 ay da yarım ücretle’ çalışmayı önermişlerdi.
5 Haziran'da eski DEP Milletvekili Leyla Zana’ya olan yakınlığıyla tanınan Güneydoğu’lu işadamları Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Koray, Bolu Yığılca’ya bağlı Karakuş Köyü yolu kenarında öldürülmüş olarak bulundular. Yapılan kriminal inceleme sonucunda, eylemde kullanılan silahın, Behçet Cantürk ve üç yakınının öldürülmesi olayında kullanılan silahla aynı olduğu anlaşıldı.
6 Haziran'da Kolombiya'da meydana gelen 6 şiddetindeki depremde 1.000 kişi öldü.
7 Haziran'da, bir süre önce yakalanan bölücü Kürtçü, sözde dinci İBDA-C militanlarının sorgularında çaldıklarını itiraf ettikleri Hz. Muhammed’in torunları tarafından yazılan paha biçilmez Kuran-ı Kerim’i satın alan Kıbrıslı iişadamı Asil Nadir'in eski karısı Ayşegül Tecimer , gözaltına alındı. Tecimer, sorgusunda Kuran-ı Kerim’i Londra’da sattığını iddia etti. Ancak Kuran-ı Kerim bir hafta sonra Tecimer’in yalısının bahçesinde bulundu. Ayşegül Tecimer, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
10 Haziran'da Cumhurbaşkanı mason Süleyman Demirel’in yiyici yeğeni Yahya Demirel’e, Şekerbank’ı 20 milyon dolar dolandırmaktan verilen 15 aylık ceza kesinleşti... Peki ya dolandırdığı paralar???
16 Haziran'da Anayasa Mahkemesi DEP’i kapattı. Kararın açıklanmasından birkaç saat önce Brüksel’e kaçan milletvekilleri Remzi Kartal, Mahmut Kılınç, Naif Güneş, Zübeyir Aydar, Nizamettin Toğuç ve Ali Yiğit, bölücü Kürtçü mücadelelerini yurt dışında sürdüreceklerini açıkladılar.
18 Haziran'da Amerika, NewYork'ta homoseksüeller olimpiyatı başladı.
20 Haziran'da İran, Meşhed'de bir camiye bomba atıldı, 70 kişi öldü. Bir kere daha belirtelim, İslam'da masumları öldürmek, mabetlere saldırmak çok büyük günahtır. Çok açık Kur'an âyetidir.

- "EĞER ALLAH İNSANLARIN BİR KISMININ ZARARINI DİĞER BİR KISMI İLE SAVMASAYDI, MANASTIRLAR, KİLİSELER, HAVRALAR, VE ALLAH'IN ADININ ÇOKÇA ANILDIĞI MESCİTLER YIKILIR GİDERDİ!" (HAC SÛRESİ , 40. ÂYET)

Gerçek müslüman mabedlere saldırmaz!..
Yine 20 Haziran'da ünlü sporcu O.J. Simpson , karısı Nicole Simpson ve onun sevgilisi olduğu iddia edilen garson Ron Goldman'ı öldürmekten yargılanmaya başladı.
23 Haziran'da sözde ırkçılıktan vazgeçmiş Güney Afrika Cumhuriyeti Birleşmiş Milletler'e tekrar alındı.
3 Temmuz'da Amerika, Teksas'ta 3 otomobil kazasında 30 kişi öldü. Diğer kazalarda ölenlerle birlikte zayiat 46'ya ulaştı.
7 Temmuz'da Kuzey Yemen birlikleri Aden'e girdi.
13 Temmuz'da İtalya, Milano'da yaşlılar evinde gaz patlaması oldu, 27 kişi öldü.
18 Temmuz'da Buenos Aires'teki Yahudi merkezinde patlıyan bomba sonucu 86 kişi öldü.
19 Temmuz'da Panama, Colon'da Alas Havayolları'nda patlayan bomba 21 kişiyi öldürdü.
22 Temmuz'da Gambiya'da askerî darbe oldu. Devlet Başkanı Dawda Jawara kaçtı.
24 Temmuz'da Hindistan, Başbari'de 37 müslüman öldürüldü.
28 Temmuz'da TÜRK uçakları Kuzey Irak'ta ki kampları bombaladı, 70 militan öldü, pek çoğu yaralandı.
29 Temmuz'da eski İtalya Başbakanı Craxi, yolsuzluktan 8,5 yıl hapse mahkûm oldu. Aynı gün Hindistan askerleri 27 müslümanı öldürdü.
7 Ağustos 1994'te Ankara DGM Başsavcılığı, yazar Aziz Nesin hakkında ‘Sivas olaylarının tahrikçisi’ olduğu gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. Aynı gün İsrail ile Lübnan arasında ilk telefon bağlantısı kuruldu.
10 Ağustos'ta Türkiye’nin ikinci uydusu Türksat 1B, uzayda yörüngesine oturdu. 1A havada patlatılmıştı. Aynı gün son İngiliz birlikleri de 1841'den beri işgal altında tuttukları Hong Kong'dan ayrıldılar... Bu ayrılma Çin ile İngiltere arasındaki bir anlaşmaya dayanıyordu. Aynı tarz anlaşmalar Kıbrıs, 12 Ada, Mısır, Cezayir ve Arabistan için yapılabilirdi. İşgalci ülkelerin bölgeyi terketmeleri durumunda, o toprakların Türkiye'ye iade edileceği hükmü Lozan'a konulabilirdi.
14 Ağustos'ta Çakal lâkaplı uluslararası terörist Carlos Sudan, Hartum'da yakalandı. Onu kullanan devlet ve istihbarat örgütlerinin artık onunla bir işi kalmamıştı.
20 Ağustos'ta Bangladeş'te meydana gelen feribot kazasında 350 kişi öldü.
21 Ağustos'ta Çin'de tayfun 700 kişinin ölümüne sebep oldu.
22 Ağustos'ta DNA testleri ünlü sporcu O.J.Simpson'un, karısı ve sevgilisinin ölümüyle ilişkili olduğunu ortaya koydu. Zaten herifi meşhur olduğu için kurtarmaya çalışıyorlardı.
24 Ağustos'ta İsrail FKÖ, Batı Şeria'daki Filistinliler'e eğitim, sağlık, vergi, sosyal haklar ve turizm konusunda özerklik verme konusunda anlaştılar.
30 Ağustos'ta DYP Lideri Başbakan Çiller, ABD’deki mallarını satışa çıkardı. 3 gayrimenkul için 4,5 milyon dolar istiyordu.
31 Ağustos'ta Estonya ve Latviya'daki son Rus askerleri de ayrıldı. Aynı gün Kuzey İrlanda'da Sinn Fein IRA adına ateşkes ilan etti.
6 Eylül'de Prof. Dr. Toktamış Ateş’e İstanbul Beşiktaş’ta bir sergide kitaplarını imzalarken, saatli bomba ile suikast düzenlenmek istendi.
8 Eylül'de 6 yıldır Devlet İstatistik Enstitüsü’nün Genel Müdürlüğü'nü yapan Prof. Dr. Orhan Güvenen, Kahire’de bir konferansta iken görevinden alındı. Prof. Güvenen, enflasyon rakamları ile oynaması için şiddetli baskılara maruz kalmış, ancak bu baskılara boyun eğmemiş biri olarak kamuoyunda tanınıyordu... İstatistikî rakamlarla oynalarak ekonomik durumu utozpembe göstermek Özal döneminde başlamış, bir daha da vazgeçilmemiştir. Büyük iktisatçı Prof. Dr. Osman Altuğ, Erdoğan döneminde hiç bir rakamın doğru olmadığını söylerdi. Bilhassa enfilasyon hesaplarında sepete konan mallar hep değişir, hangisinin fiyatı uygun ise, o konur. Et, ekmek, peynir, yağ, doğalgaz, benzin, kira, ulaşım, sağlık yerine pinpon topu, estetik ameliyat, çalı süpürgesi gibi kalemler tercih edilir.
Yine 8 Eylül'de Batı Berlin'deki son İngiliz, Fransız ve Amerikan askerleri de şehri terketti. Demek ki Almanya o tarihe kadar üç ülkenin işgali altında idi. Ama bu terkediş işgalin bittiği anlamına gelmez. Almanya'da hâlâ binlerce Amerikan askeri var.
9 Eylül'de yasadışı Dev-Sol (DHKP-C) örgütünün lideri Dursun Karataş, firarından 5 yıl sonra Fransa’da yakalandı.
15 Eylül'de Cezayir'de dinciler 16 kişiyi kaçırıp kafalarını kestiler. Bunlar kimdi, neydi, anlaşılamadı... Böyle "anlaşılamadı" derken, gazete ve televizyon haberlerinde verilenlerden anlaşılamadığını kastediyoruz. Yoksa elbette öldürenlerin, haklı veya haksız, kendilerine göre bir sebepleri vardı. Rasgele öldürülenler bile sebepsiz değildir, başkalarına korku salmak için öldürülürler.
19 Eylül'de Turgut Özal tarafından 1989'da Amerika’dan Türkiye’ye getirilerek Emlak Bankası Genel Müdürü yapılan Engin Civan, Alaattin Çakıcı’nın adamı olan Davut Yıldız tarafından silahlı saldırıya uğradı. Olayın arkasında, yine Özal’ın yakın adamlarından biri olan batık müteahhit Selim Edes çıktı. Davut Yıldız, olayı Çakıcı’nın talimatıyla yaptığını itiraf etti. Alaatin Çakıcı, bir basın kuruluşuna telefon ile yaptığı açıklamada; “Konuşursam, Türkiye yıkılır,” dedi. Çünkü olayda Semra Özal'ın da parmağı vardı.
Yine 19 Eylül'de Amerika, kargaşa içinde olan fakir ülke Haiti'ye 3.000 asker indirdi.
28 Eylül'de Estonya'da gemi battı, 909 kişi öldü.
29 Eylül'de ANAP Uşak eski Milletvekili ve Adalet Bakanı Mehmet Topaç, bürosunda 2 DHKP-C militanı tarafından vurularak şehit edildi.
4 Ekim'de Azerbaycan Başbakanı Hüseyinov’a bağlı birlikler Gence’de ayaklandı. Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, halkı isyanı bastırmaya çağırdı. İsyan kısa sürede bastırıldı, Hüseyinov Azerbaycan’dan kaçtı. Olayda Türkiye’nin parmağı olduğu iddia edildi.
5 Ekim'de Engin Civan verdiği ifadesinde, Emlakbank eski Genel Müdürü Bülent Şemiler’i suçlayarak, çeşitli yolsuzluk olaylarını ihbar etti... Aynı gün Zonne Tapınağı'nın 52 üyesi öldürüldü.
11 Ekim'de Rus rublesi değer kaybetti, 1 dolar 3926 ruble oldu.
13 Ekim'de batık işadamı Yahudi dönmesi Halil Bezmen’e ait trilyonlar değerindeki antika eserler, Amerika’ya kaçırılmak üzereyken Mâlî Polis tarafından yakalandı.
18 Ekim'de 5 Türk Cumhuriyeti'nin (Azerbeycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan) Devlet Başkanlarının katıldığı Türk Zirvesi, İstanbul’da yapıldı.. Aslında bu toplantılara Tacikistan, Moğolistan, Bosna ve Kuzey Kıbrıs ta davet edilmeliydi. Avrupa Birliği sevdası olmasa, Avrasya'da Türkiye çok daha etkili ve başarılı olabilirdi.
19 Ekim'de İsrail, Tel Aviv'de bir otobüse yapılan bombalı saldırıda 22 kişi öldü.
21 Ekim'de Kuzey Kore yiyecek yardımı karşılığı nükleer silah projeleri durdurma anlaşmasını imzaladı. Ama ABD sözünde durmadı. Zaten hiç bir zaman durmaz. Bir süre sonra Kuzey Kore tekrar nükleer faaliyete başladı.
24 Ekim'de Sri Lanka'da muhalefete bombalı saldırı yapıldı, 55 kişi öldü, pek çok kişi yaralandı.
2 Kasım'da Mısır, Dronka'da benzin deposu patlaması sonucu 400 kişi öldü, yüzlercesi yaralandı.
8 Kasım'da bir süre önce Akdeniz’de polis tarafından yakalanmak istenirken mürettebat tarafından batırılan Kısmetim-1 ve Lucky-S gemilerindeki 17.100 kg uyuşturucunun sahibi Nejat Daş, İstanbul’da yapılan duruşmasından sonra kaçtı!! Nasıl kaçtı, kimlere para yedirdi de kaçtı , anlaşılamadı.
10 Kasım törenleri sırasında Anıtkabir’de saygı duruşuna hazırlanırken, protokolün önüne fırlayan Mahmut Kaçar adında biri, elindeki Kuran-ı Kerim’i havaya kaldırarak, “Sizi Kuran’a davet ediyorum,” diye bağırarak tekbir getirdi. Kaçar, güvenlik görevlilerince gözaltına alındı.
11 Kasım'da milyarder Bill Gates, Leanardo Da Vinci'nin "Codex"ini 30.800.000 dolar ödeyerek satın aldı.
14 Kasım'da İngiltere ve Fransa'yı birbirine bağlayan Manş Denizi altındaki tünelde tren seferleri başladı.
20 Kasım'da Angola Hükûmeti ile UNITA isyancıları, Zambiya'da 19 yıllık savaşı bitiren antlaşmayı imzaladılar. Ancak kısa zaman sonra bölgesel çatışmalar tekrar başladı.
29 Kasım'da İstanbul’da yapılan Dünya Halter Şampiyonası’nda sporcumuz Halil Mutlu, 7 dünya rekoru kırarak 3 altın madalya kazandı. Naim Süleymanoğlu’da 5 dünya rekoru kırarak 3 altın madalya kazandı.
5 Aralık'ta Amerika’da en büyük tıp ödülü olarak kabul edilen ‘Philip Levine’ ödülünü, kanser tedavisiyle ilgili çalışmalarından dolayı Kıbrıslı Türk doktor Prof. Ten Feizi kazandı. Prof. Feizi, İngiltere’de Tıp Araştırma Merkezi Başkanlığı’nı yapmakta idi. Maalesef bizim profesörlerimiz, doktorlarımız kıskançlıklarından böyle insanları aralarında barındırmazlar. Çalışmalarına, araştırmalarına fırsat vermezler. Devlet te onları koruyup bir makama getirmez. Korudukları ancak Engin Civan gibi şaibeli kimselerdir.
8 Aralık'ta kapatılan DEP’in eski milletvekilleri Leyla Zana, Ahmet Türk, Selim Sadak, Orhan Doğan ve Hatip Dicle PKK üyesi oldukları, ve yardım-yataklık yaptıkları gerekçesiyle 15'er yıl hapis cezasına çarptırıldılar. Mahmut Alınak ve Sırrı Sakık, yattıkları süre göz önüne alınarak tahliye edildiler... Aslında o dönemdeki uygulama doğruydu. Bölücü, Kürtçü, terörist destekticisi kişiler asla Meclis'e girememeli, Devlet memuru olamamalı, sürekli takip altında bulunmalıdırlar. Bu yapılmadığı için 2002'den sonra terör hortladı, genişledi, açılım bahaneleri ile adeta geçmişin sabıkalı teröristleri ve bebek kaatili baştâcı edildi.
19 Aralık'ta Brüksel’de toplanan Türkiye-AB Ortaklık Konseyi, Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne girişini onaylamadı ve 6 Mart 1995 tarihindeki toplantıya bıraktı. Toplantıda Dışişleri Bakanı Murat Karayalçın, DEP milletvekilleri konusunda eleştiri bombardımanına tutuldu ve terörle mücadelede insan haklarına riayet gösterilmesi istendi. Ermeni asıllı olduğu iddia edilen Murat Karayalçın bunlara cevap verebilecek kapasitede olmadığı gibi, etmeye niyeti de yoktu. Hepsini yuttu.
22 Aralık'ta Yeni Demokrasi Hareketi , (YDH), dönme işadamı Cem Boyner’in Genel Başkanlığı altında faaliyetine başladı. Rahmetli Atilla İlhan ona Batıcılığından ve Amerikancılığından dolayı Jim Boynır derdi.
26 Aralık'ta 37 kişinin can verdiği Sivas olayları davası sonuçlandı. 36 kişi beraat ederken, 66 sanık 2 ilâ 15'er yıl arasında çeşitli cezalara çarptırıldılar. Karar daha sonra Yargıtay tarafından bozuldu.
29 Aralık'ta THY’nın Mersin isimli uçağı Van’a inişe geçerken tepeye çakıldı. 76 yolcu ve mürettebattan 54'ü öldü.
1 Ocak 1995'de Avusturya, Finlandiya ve İsveç Avrupa Birliği'ne katıldı.
2 Ocak'ta 15 milyar ışık yılı ötede bulunan bir galaksi keyfedildi.
3 Ocak'ta ABD Merkezi Haber Alma Örgütü’nün (CIA) son raporunda Türkiye ekonomisi ile ilgili kara bir tablo çizilirken, İstanbul bir "uyuşturucu merkezi" olarak tanımlandı. Amerika kendi New York, Los Angeles şehirlerinini hem uyuşturucu, hem fuhuş merkezi olduğunu unutmuştu!
7 Ocak'ta eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren, 8. Cumhurbaşkanı Özal’ın "federasyon" fikrini hiç affetmeyeceğini söyledi. Gerçekten de patavatsız Özal günün birinde "Federasyonu da tartışmalıyız" diyerek bugünlere (2013) çanak tutmuştu. Eğer federasyondan kasıt Kuzey Irak'la Türkiye'yi birleştirmek olduğunu söyleseydi, neyse! Ama herkes Türkiye için bir bölünme şeklinde anlamıştı.
9 Ocak'ta Ekvator'la Peru sınır çatışmasına girdiler.
11 Ocak'ta uğradaşıp yırtınıp bir türlü Nobel'e aday olamayan bölücü Kürtçü yazar Yaşar Kemal'in Alman Der Spiegel Dergisi’nde yayınlanan yazısında, ‘Türkiye Cumhuriyeti baskı ve vahşet sistemi yarattı,’ demesi ağır eleştirilere sebep oldu. Ondan daha başarılı (!) olan Yahudi dönmesi Orhan Pamuk, "Türkler 1,5 milyon Ermeni'yi katletti," diyecek ve Nobel'i kapacaktı!
12 Ocak'ta Japonya, Kobe'de meydana gelen depremde 5.092 kişi öldü. Aynı gün Papa 2. Jean Paul Güney Asya'yı ziyaret etti... Bu papa hem Hıristiyan ülkeleri ziyarete, hem de misyonerlik faaliyetlerine hız vermiş bir kişidir. Görev süresi boyunca neredeyse dünyanın tümünü dolaşmıştır.
20 Ocak'ta Engin Civan skandalının bir numaralı ismi olan, ve açıklamalarıyla Türkiye’nin gündemini değiştiren yeraltı dünyasının tanınmış isimlerinden Dündar Kılıç’ın kızı Uğur Kılıç, eski kocası Alaattin Çakıcı’nın adamı olduğunu söyleyen bir kişi tarafından Uludağ’da öldürüldü.
29 Ocak'ta SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın ve CHP Başkanı Deniz Baykal sonunda Hikmet Çetin üzerinde uzlaşarak birleşmeyi kabul ettiler.
30 Ocak'ta ABD, sürpriz bir kararla Hazar Denizi, Bakü-Ceyhan petrol boru hattının Türkiye’den geçmesi projesine destek verdi. Amerika'ya ne ki?.. Proje Azerbaycan ile Türkiye arasında... Hadi maddî destek açısından Rusya da dahil olsun. Ama Amerika'ya ne oluyor?
Yine 30 Ocak'ta Cezayir'de bir otomobilde patlayan bomba 42 kişiyi öldürdü, 296 kişiyi yaraladı.
3 Şubat'ta bir süre önce sahte pasaport ile kaçak yollardan Fransa’ya girmekten dolayı yakalanan yasadışı Dev-Sol (DHKP/C) örgütünün lideri Dursun Karataş, zorunlu ikamet ile serbest bırakılmasından sonra kayboldu. Halbuki kırmızı bültenle İnterpol tarafından aranmaktaydı. Fransa gene terörün yanında olduğunu göstermişti.
5 Şubat'ta Alaattin Çakıcı’nın eski karısı Uğur Çakıcı’yı Uludağ’a götüren iki pilot, esrarengiz bir helikopter kazasında öldü.
6 Şubat 1995 Türkiye için bir karagün idi!.. Başbakan Tansu Çiller'in Avrupa Birliği’ne girmenin ilk adımı sandığı Gümrük Birliği'ne girme antlaşması imzalandı. Yunanistan, Kıbrıs’ın tam üyelik görüşmelerinin başlaması kaydıyla vetosunu kaldırdı. Türkiye gümrük gelirlerinden her yıl milyarlarca dolar kayba uğradı. Avrupalılar bize böyle bir kazık atmalarının yanısıra, Başbakan Yardımcısı Ermeni olduğu iddia edilen Murat Karayalçın'dan Kıbrıs konusunda başka tavizler de kopardılar. Anlaşma 15 Aralık'ta AB Parlamentosu tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi.
13 Şubat'ta F-4 uçaklarının modernizasyon işini ihaleye çıkarmadan İsrail’e veren Hükûmet, TAİ ve Genelkurmay Başkanlığı’nın uyarısı üzerine kararını gözden geçirmeyi kabul etti... Yani İsrail kancayı o tarihte atmıştı, Çevik Bir ile 28 Şubat sürecinde tamamladı.
15 Şubat'ta Kuzey Irak, Mesut Barzani ve Celal Talabani güçleri arasında fiilen ikiye bölündü. Hâlâ da bu bölünme fiilen devam etmektedir.... Ha, sahi, Irak'ın Kürt Cumhurbaşkanı Talabani hasta olup Avrupa'ya gitmişti, neden sağlığı hakkında bir yıldır bir açıklama yapılmıyor?.. (19.5.2013) Herif öldü de, duyulursa, ortalık karışır diye mi?..
Yine 15 Şubat'ta Çin'in nüfusunun 1,2 milyara ulaştığı açıklandı. Dünya nüfusunun beşte biri!
17 Şubat'ta Başbakan Çiller’in ekonomi danışmanı Hüsnü Özyeğin’in ABD’de bulunduğu yıllarda, borsa ve emlak vurgunculuğu nedeniyle mahkemeye verildiği ortaya çıktı.
19 Şubat'ta CHP çatısı altında sağlanan CHP-SHP birleşmesi sonrasında Genel Başkanlık görevine seçilen Hikmet Çetin, Hükûmet’in devamı için Başbakan Çiller’e 13 şart ileri sürdü. Çiller, Çetin’in şartlarını kabul ettiğini açıkladı. Bu arada Murat Karayalçın milletvekili seçildiği için hem Ankara Belediye Başkanlığı'nı, hem Bakan koltuğunu, hem Başbakan Yardımcılığı'nı, hem de parti başkanlığını kaybetmiş oldu.
22 Şubat'ta bir süre önce gerçekleştirilen bir operasyonla "tarihi eser kaçakçılığı"ndan yakalanan Ayşegül Tecimer’in yalısına düzenlenen operasyonu yöneten Mali Şube Müdür Yardımcısı görevinden alınırken, alıcı kılığına giren Emniyet Amiri istifa etti. Tecimer'in hangi makamlarda torpil patlattığı anlaşılamadı.
Yine 22 Şubat'ta Cezayir'de bir hapishane isyanında 99 mahkûm öldürüldü.
23 Şubat'ta Emlakbank eski Genel Müdürü Engin Civan’ın İsviçre Bankalarındaki 6 ayrı gizli hesabında yaklaşık 5,5 milyon dolarlık bir serveti olduğu ortaya çıktı.
25 Şubat'ta Hindistan, Assam'da bir trene saldırı oldu, 27 asker öldürüldü.
28 Şubat'ta Başbakan Çiller’in mal bildiriminde yer almayan 7 milyar lira değerinde ikinci bir yatı olduğu ortaya çıktı.
7 Mart'ta Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ile çalışan Tarık Ümit, esrarengiz bir şekilde ortadan kayboldu.
12 Mart'ta (muhtıra yıldönümü) İstanbul Gazi Mahallesi’nde akşam saatlerinde Aleviler'e ait üç kahvehane, sayıları belirlenemeyen kişilerce tarandı. Olayda 1 kişi öldü, 5 kişi yaralandı. İstanbul’da gece çok gergin geçti, Aleviler'in yoğun olarak yaşadıkları semtlerde protesto gösterileri yapıldı. Birileri ortalığı karıştırmak istiyordu.
13 Mart'ta bir gün önce meydana gelen olayın akabinde binlerce kişi Gazi Mahallesi'nde protesto gösterisi yapmak üzere toplandı. Yasadışı sol örgütlerin provokasyonu ile harekete geçen halk arasına gizlenen militanlar polise ateş açtı, Polis te karşılık verince ortalık bir anda savaş alanına döndü. Olaylarda 17 kişi hayatını kaybederken, onlarca kişi yaralandı. Olayların giderek tırmanması üzerine Valilik, Gazi Mahallesi’nde sokağa çıkma yasağı koydu. İstanbul’un çeşitli semtlerinde de gösteriler yapıldı. Polis, Gazi Mahallesi'ne giriş çıkışları yasakladı. Şehir çok gergin saatler yaşadı.
14 Mart'ta Gazi Mahallesi’nde konan sokağa çıkma yasağına rağmen çatışmalar yer yer devam etti. Olayların bir türlü yatıştırılamaması üzerine Gazi Mahallesi’ne askerî birlikler sevk edildi. Göstericiler sokaklara kurdukları barikatları ateşe vererek Güvenlik Kuvvetleri'nin müdahale etmesini engellemeye çalıştılar.
15 Mart'ta Olaylar Ümraniye’ye sıçradı. Ümraniye’de çıkan olaylarda 4 kişi öldü. Ümraniye’de de sokağa çıkma yasağı kondu. Diğer şehirlerde de gösteriler yapılmaya başlandı... Birileri ekonomik kriz ile sarsılmış olan Çiller hükûmetini bu sefer terör ile bunaltmak istiyordu.
16 Mart'ta İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu, Gazi Mahallesi’ndeki olayları değerlendirirken ‘Güvenlik Güçleri'nin provokasyonu önlediğini’ söyledi. Sokağa çıkma yasakları kaldırıldı.
17 Mart'ta Fransız Le Monde gazetesi Fransız şirketlerinin silah sattıkları ülkelerde önemli miktarda rüşvet dağıttıklarını açıkladı. Türkiye, bu dönemde Fransa’dan yaklaşık 8 milyar dolarlık silah almıştı... Eğer Atatürk'ün millî siyasetini devam ettirseydik, Kırıkkale silah fabrikası şimdi bizim bütün silah ihtiyacımızı karşılayacak duruma gelir, başka yerlerde kurulacak top, tank fabrikaları ile gavura muhtaç olmaktan kurtulurduk. Böylece rüşvet iddiaları bize bulaşmazdı.
20 Mart'ta Türk Silahlı Kuvvetleri, Kıbrıs Barış Harekatı’ndan (1974) sonraki en kapsamlı harekatı başlatarak 35.000 askerle Kuzey Irak’a girdi. Çiller yılmamıştı. Bu açıdan ona "en erkek başbakan" diyenler bile vardı!
21 Mart'ta Genelkurmay’dan yapılan açıklamada, Kuzey Irak’ta 200 PKK’lı öldürülürken yaklaşık 3.000 PKK’lının çembere alındığı bildirildi.
24 Mart'ta DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Fetullah Gülen ile bir araya gelerek görüştü. Ne gereği varsa?
27 Mart'ta Çankaya Köşkü’nün iki numaralı bürokratı emekli Hâkim Tümgeneral Muzaffer Başkaynak, Cumhurbaşkanı Demirel’in gereksiz yurtdışı gezilerini eleştirerek istifa etti.
31 Mart'ta Hükûmet, TSK’nın Kuzey Irak’tan çekilmesinden sonra bölgenin güvenliğini Kürt liderler Talabani ve Barzani’ye bırakmaya karar verdiğini açıkladı... Kediye ciğer emanet edilir mi?.. Kürt Kürd'ü kontrol edebilir mi?
2 Nisan'da Alman Die Welt gazetesi görülmemiş bir hata yaparak PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fotoğrafını Atatürk diye tanıttı. Acaba hata mıydı, yoksa bugünlere (2013) bir hazırlık mıydı?.. Mâlûm, AKP iktidarı ve Erdoğan sayesinde bebek kaatili Abdullah Öcalan Kürtler'in Atakürd'ü oldu... Haa, sahi, Ahmet Altan haininin "Atatürk kürt olsaydı, Atakürt, buraya da Kürdiye demiyecek miydik" şeklinde bir yazısı (17.4.1995) yok muydu?.. Salak, Kürtler'in nüfusunun % 7-10 civarında olduğunu, geri kalanların hepsinin TÜRK olduğunu, bu ülkede son 1000 yılda Beylikler bir yana, 4 büyük TÜRK devleti (Selçuklu, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Osmanlı) kurulduğunu unutmuş, TÜRKİYE yerine "kürdiye" demeye kalkıyor!
3 Nisan'da emeklilik yaşını yükselten SSK Yasası’nın derhal çıkmasını isteyen Çiller, yasaya direnen CHP'li Çalışma Bakanı Aydın Güven Gürkan’a “Bu yasa için Hükümeti bile bozarım,” dedi. Aydın Güven Gürkan Rus yanlısı, solcu geçinen beceriksizin biridir. Hiç bir şeyden anlamaz. Sözümona işçiler, memurlar lehine direnirken, Devlet'in çökmekte olduğunun farkında bile değildi.
8 Nisan'da PKK Lideri Öcalan ve yüzlerce teröristin Kuzey Irak’a yapılan harekattan bir gün önce Suriye’ye kaçtıkları anlaşıldı!!! Acaba onlara Devlet içindeki hangi hain haber verdi?
11 Nisan'da GAP Projesinin bir parçası olan Şanlıurfa-Harran su kanallarına, Başbakan Çiller tarafından ilk su verildi.
12 Nisan'da Hollanda’da, ‘Kültür Konferansı’ adı altında toplanan sözde Kürt Parlamentosu’na tepki olarak Hollanda Büyükelçisi Zeki Çelikkol hemen Ankara’ya çağrıldı.
14 Nisan'da Körfez Savaşı’ndan beri kapalı olan Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattının açılması ile ilgili karar BM Güvenlik Konseyi’nde oybirliği ile kabul edildi. Birleşmiş Milletler ne karışır, demeyin. Her çorbaya nânedir onlar!..
17 Nisan'da Başbakan Çiller’in ABD gezisi başladı. Heyetin New York’ta gezmesi için saati 57 dolardan 18 limuzin kiralandığı öğrenildi!.. Çiller'den sonrakiler neler kiraladılar, neler!..
23 Nisan'da Kuzey Irak’a düzenlenen askerî harekâta destek için başlatılan ‘Haydi Türkiye, Mehmetçik’le el ele’ kampanyasında toplanan bağışlar 4 trilyon lirayı aştı... Bizim millet aç yatar, Devlet'e ve Ordu'ya her şeyini verir!
24 Nisan'da Dow Jones endeksi 4.303'e yükseldi.
28 Nisan'da Güney Kore metrosunda gaz patlaması oldu, 103 kişi öldü. Sri Lanka'da uçak düştü, 52 kişi öldü.
1 Mayıs'ta Hırvatistan'da Hırvat ordusu bir bağımsızlık savaşı başlattı.
3 Mayıs'ta Sırp güçleri Hırvat ordusunun hareketlenmesi üzerine Zagreb şehrine füze yağdırdı.
6 Mayıs'ta Başbakan Çiller en geç 1998 yılında Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olacağını söyledi... Zavallı hayalperest!.. Ne var ki, kendinden sonrakiler de hayal kurmaktan vazgeçmediler! Hâlâ aynı rüyayı görenler var! (2013)
10 Mayıs'ta Güney Afrika'da bir asansör kazasında 104 zenci maden işçisi öldü.
11 Mayıs'ta New York'ta 170 ülke "Nükleer Silahlardan Arındırma" anlaşması imzaladı. Ama tabii bu 5 atom bombalı ülkeyi (ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa) ve gizli atom bombası olan İsrail'i hiç mi hiç bağlamadı.
15 Mayıs'ta Karases olarak adlandırılan sözde halife Cemalettin Kaplan, Almanya’da öldü. Aynı gün Çin bir nükleer deneme yaptı.
16 Mayıs'ta Japon polisi tarikat lideri Shoko Asahara'yı salin gazı olayından dolayı tutukladı.
23 Mayıs'ta Yeni Günaydın ve Süper Tan gazetelerinin de sahibi olan madenci Bekir Kutmangil, İstanbul Zincirlikuyu’nda silahlı bir saldırı sonucu öldürüldü. Yeraltı dünyasının tanınmış isimlerinden İbrahim Cici, azmettirici olarak aranmaya başlandı. Bir süre sonra Ciuci yakalandı.
25 Mayıs'ta Bosna'daki Sırp ordusu Tuzla şehrinde 72 Boşnak gencini öldürdü.
28 Mayıs'ta Rusya'nın Bakarovsk şehrinde deprem oldu, 2.000 kişi öldü.
29 Mayıs'ta işadamı Emin Cankurtaran, Alaatin Çakıcı’nın iki adamı tarafından, İstanbul Nişantaşı semtinde bulunan Park Şamdan lokantasının çıkışında ayağından silahla vurularak yaralandı... Böyle haberlerde hep Çakıcı'nın "Namuslu insanların benden korkmasına gerek yok. Benim işim namussuzlarla. Kumar, fuhuş, yolsuzluk, hileden para kazananlarla," demesi aklıma gelir.
7 Haziran 1995'te Yahudi cemaatinin önde gelen isimlerinden Prof. Yuda Yürüm, otomobiline konan bombanın patlaması sonucu yaralandı.
8 Haziran'da Bosna'da bir Amerikan uçağı düşürüldü. Pilot Amerikan denizcileri tarafından kurtarıldı. Ama o denizciler Boşnak erkeklerini öldürülmekten, kadınlarını tecavüze uğramaktan kurtarmadılar.
9 Haziran'da Avrupa Parlamentosu üyesi 3 kadın, kendilerine ‘orospu’ diyerek hakaret eden Devlet Bakanı Ayvaz Gökdemir’i, Başbakan Çiller’e şikayet ederek özür dilemesini istediler. Aslında Gökdemir haklıydı da, her doğru söylenmez.
12 Haziran'da Tunceli kırsalında, PKK tarafından pusuya düşürülen askerlerimizden 22 kişi şehit oldu.
15 Haziran'da İsrailliler Kudüs şehrinin tümüne elkoydular.
23 Haziran'da CHP’li Kültür Bakanı Dönmeler'in Karakaşîler grubundan Ercan Karakaş, Hükûmet'in verdiği sözleri tutmadığını iddia ederek Bakanlık görevinden istifa etti. Hangi sözler olduğu anlaşılamadı.
26 Haziran'da Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yasser Arafat 27 aradan sonra Gazze'ye döndü. Aynı gün Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mubarek'e suikast düzenlendi, Mübarek yara almadan kurtuldu. Katar'da Hamad Bin Halife el-Thani (halifelikle falan alâkası yok) babası Halife bin Hamad el-Thani'yi devirip emir oldu.
30 Haziran'da Genelkurmay, Terörle Mücadele Yasası’nın 8. Maddesi'nin değiştirilmesine karşı olduğunu açıkladı. Ama ABD ve AB bu madde değiştirilmez ise Türkiye'nin karıştırılmasının zor olduğunu bildiklerinden, gelen her hükûmete baskı yapmaya devam ettiler.
3 Temmuz'da Tunceli şehir merkezinde güvenlik güçleriyle çatışmaya giren PKK militanları, 4 polisi şehit ettiler. Aslında Tunceli halkı Kürt değildir, Zaza'dır, yani Horasan'dan gelme Gur Türkleri'ndendir. Ama onları kışkırtmaya çalışan Ermeni ve Kürt örgütler vardır.
5 Temmuz'da RP Genel Başkanı Erbakan, "Avrupa ile entegrasyonun Türkiye’ye hilekârlık ve homoseksüellik getireceğini, erkeğin erkekle evleneceğini" ileri sürdü. Çünkü Avrupa'da öyleydi. Başbakan Çiller ise ikide birde "Avrupa'da ne varsa, bizde de olacak," deyip duruyordu.
7 Temmuz'da Irak sınırında başlatılan operasyonda 90 PKK militanı öldürüldü, 5 asker şehit oldu.
14 Temmuz'da Isparta’nın Senirkent ilçesinde meydana gelen sel faciasında 70 kişi hayatını kaybetti.
15 Temmuz'da Yahudiler Kudüs'ün müslüman tarafına da girdiler. Ürdün onlara bırakmıştı.
19 Temmuz'da Ümraniye Belediye Başkan Vekili Ahmet Özalp, Dudullu’da arazi mafyası tarafından silahla yaralandı.
20 Temmuz'da Asgari ücret 8.400.000 TL olarak tespit edildi... Göze çok görünmesin, bugünün (2013) parası ile 8 lira 40 kuruş!.. Yıllarboyu süren enflasyon elemizdeki parayı nasıl da küçültmüş!
21 Temmuz'da İstanbul Gaziosmanpaşa semtinde görevli Çevik Kuvvet otobüsüne bombalı saldırı düzenlendi. Saldırıda 12 polis memuru yaralandı.
26 Temmuz'da Gümüşhane Baro Başkanı Ali Günday, İzzet Kıraç adlı bir şahıs tarafından öldürüldü. Niye öldürüldü, anlaşılamadı.
30 Temmuz'da Bayrampaşa Cezaevi’nde çıkan olaylar nedeniyle 144 mahkûm başka cezaevlerine sürgün gönderildi.
31 Temmuz'da sözde "Sürgünde Kürt Parlamentosu", 2. toplantısını Avusturya’nın başkenti Viyana’da yaptı. Bu bölücüleri kim seçti, ne zaman seçti, kimleri temsil ediyorlar, bir türlü anlaşılamadı. Bir başka anlaşılamıyan husus ta, sıradan vatandaş Avrupa'ya gitmek için vize kuyruklarında sürünürken, bu kişilerin Avrupa'da kendi evlerinde imiş gibi dolanıp durmaları, ve istedikleri binada toplantı yapabilmeleri idi.
2 Ağustos'ta TOBB’un Prof. Doğu Ergil’e hazırlattırdığı Güneydoğu Raporu yayınlandı. Doğu Ergil o tarihten sonra hızlı kürtçü, bölücü kesildi.
4 Ağustos'ta Hırvatistan'da Hıristiyan Batılılar'ın Sırplar'a karşı Fırtına Operasyonu başladı. Bosna'ya yardım yok!
8 Ağustos'ta Türkiye, Yunanistan’ı PKK’ya verdiği destek için Birleşmiş Milletler'e şikayet etti. Ama bir işe yaramadı.
15 Ağustos'ta Mardin’in Savur ilçesinde, PKK militanları ile çıkan çatışmada, Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden şehit oldu.
17 Ağustos'ta PKK militanları, Diyarbakır-Elazığ karayolunda bir otobüsü taradılar. Olayda 2 kişi öldü, 9 kişi yaralandı.
24 Ağustos'ta ABD'de Long Island'da 80 yılın en büyük yangını başladı, 4 gün sürdü, 6.000 hektar alan yandı.
25 Ağustos'ta ANAP Ordu Milletvekili Şadi Pehlivanoğlu, THY uçağında bir hostesi tokatlayarak dövmesi kamuoyunda büyük tepki ile karşılandı... Şadi Pehlivanoğlu esas Ankara, Kızılay'daki gökdelenin üst katındaki bürosunda bir kadınla iş üstündeyken basılmasıyla meşhurdur. Sonradan da Tüstaş'a Yönetim Kurulu Başkanı olmuş, kuruluşa o kadar çok hemşehrisini doldurmuştur ki, adamlara masa ve sandalye bulunamamış, hepsi koridorlarda sigara içip, tesbih çekip dolaşarak Devlet'in milletin parasını içetmiştir. Bu herif çok haltlar karıştırmıştır.
27 Ağustos'ta Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde, iki ayrı yerde meydana gelen bombalı saldırıda 2 kişi öldü, 19 kişi yaralandı.
1 Eylül'de suçla başa çıkamayan New York eyaleti idam cezasını geri getirdi. Darısı bizim başımıza! Yoksa, terörle de, kadın cinayetleri ile de, kan davasıyla da, kapkaçla da, en önemlisi vatana ihanetle de başa çıkamıyacağız!
3 Eylül'de İstanbul Fatih’teki bir birahane dinci militanlar tarafından silahla tarandı, 1 kişi öldü, 5 kişi yaralandı. Yine kendini müslüman zanneden İBDA-C militanlarının işi!
7 Eylül'de PKK militanları, Hatay’da bir maden ocağında çalışan işçilerden 9’unu kurşuna dizerek katletti.
9 Eylül'de CHP Olağan Kurultayı'nda hizipçi Baykal, allem edip kallem edip CHP Genel Başkanı oldu. Böylece başbakan yardımcılığını da elde etti. 30 Ekim'de kurulan 52. Hükûmet'te Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak görev aldı.
10 Eylül'de Hakkâri’de çıkan çatışmada 16 PKK militanı öldürüldü.
11 Eylül'da Sümerbank, 103 milyon dolara Hayyam Garipoğlu grubuna satılarak özelleştirildi.
12 Eylül'de Nur cemaatinin önde gelen isimlerinden Yeni Asya Gazetesi’nin sahibi Mehmet Kutlular’ın kızı Vildan Kutlular 17 yaşında, aşırı dozda eroinden dolayı öldü.
Yine 12 Eylül'de ABD’nin Başkenti Washington’da Cessna tipi bir uçak, Beyaz Saray’a intihar saldırısında bulundu. Başkan Bill Clinton'un yatak odasının hemen dibine çakılan uçağın pilotu öldü. ABD’liler olayla ilgili başka açıklamalar yapmadılar. Aynı gün Beyaz Rusya askerleri bir Amerikan balonunu vurup düşürdüler. Balondaki iki Amerikalı öldü.
15 Eylül'de Diyarbakır’ın Kulp İlçesi’nde çıkan çatışmada, 51 PKK militanı öldürüldü.
17 Eylül'de İzmir Gaziemir’de, Tansaş Cafe önündeki çöp bidonuna konan bombanın patlaması sonucu 5 kişi öldü, 25 kişi yaralandı.
19 Eylül'de CHP-DYP koalisyonu bozuldu.
21 Eylül'de Selim Edes ve Engin Civan’a yolsuzluklarından dolayı verilen hapis cezaları Yargıtay tarafından onanarak kesinleşti.
24 Eylül'de İstanbul’da 5 ayrı işyeri ve banka şubesine bombalı ve molotof kokteylli saldırılar düzenlendi.
28 Eylül'de İstanbul Narkotik Şube Müdürlüğü ekipleri, Kolombiya’dan ithal edilen köpek kemikleri içinde 50 kg. kokain ele geçirdi... Yurt dışından niye köpek kemiği ithal edilir ki?.. Biz kendi sokak köpeklerimizi, köpek eti yiyen Çinliler'e ihraç etmek istiyoruz, bir türlü edemiyoruz.
Aynı gün İshak Rabin ile Yasser Arafat Batı Şeria'nin Filistinliler'e devri için anlaşma imzaladılar. Tabii gene İsrail işgali ve askeri altında!..
1 Ekim'de Afyon Dinar’da meydana gelen 6.0 şiddetindeki depremde 90 kişi öldü, 212 kişi yaralandı.
3 Ekim'de O.J.Simpson karısı Nicole Simpson'u ve Ron Goldman'ı öldürme konusunda "suçsuz" bulundu. İster inan, ister inanma!
7 Ekim'de Türk Silahlı Kuvvetleri, Kuzey Irak’ta bulunan PKK’lılara yönelik yeni bir sınır ötesi harekâta başladı.
10 Ekim'de İsrail Batı Şeria'dan çekilmeye başladı. Yüzlerce Filistinli mahkûmu serbest bıraktı.
13 Ekim'de Tansu Çiller Hükûmeti, TBMM’de 230 ret oyuyla güvenoyu alamadı.
16 Ekim'de İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir, DYP-CHP Koalisyonunun önünü tıkamamak için istifa ettiğini açıkladı. CHP, Kürtler'e ve Aleviler'e yaranmak için Hükûmet'in sert uygulamalarını eleştiriyordu. Bu huyundan hiç vazgeçmedi, ama hiç te istediği oyu toplayamadı.
26 Ekim'de Hükümet ve Türk-İş'in anlaşmaya varmasıyla 10 aydır devam eden grevler sona erdi.
Yine 26 Ekim'de İsrail ve Ürdün barış antlaşması imzaladılar. Ödlek Ürdünlüler Batı Şeria'yı zaten İsrail'e bırakmışlardı. Aynı gün İsrail Mossad ajanları Malta'da bir otelde İslâmî Cihad lideri Fathi Shikaki'yi öldürdü.
30 Ekim'de 25 günlük 51. Hükûmet yerine 52. Hükûmet kuruldu. Aynı gün Kanada, Puebec'te yapılan referandumda, Fransızca konuşan Quebec İngilizce konuşan Kanada'ya bağlı kalmayı tercih etti.
4 Kasım'da İzmir’de meydana gelen sel felaketinde 57 kişi öldü.
5 Kasım'da CHP-DYP 52. koalisyon Hükümeti, 172 ret oyuna karşılık, 243 kabul oyuyla güvenoyu aldı.
6 Kasım'da Filistinliler'le barış imzaladı diye bir Yahudi tarafından öldürülen İshak Rabin toprağa verildi. Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat ta İsrail'le barış yaptı diye öldürülmüştü.
11 Kasım'da İstanbul’da 4 ayrı bankaya bombalı saldırılar düzenlendi.
Aynı gün Prenses Diana, Prens Charles'a ihanet ettiğini, başkasıyla seviştiğini bir televiziyon programında açıkladı. İngiliz Kraliyet ailesi perişan oldu.
19 Kasım'da Pakistan, İslamabad'daki Mısır elçiliğine canlı bomba saldırısında 16 kişi öldü.
21 Kasım'da Dow Jones endeksi 5.000'in üzerine çıktı. Aynı gün İsrail kendisine casusluk yapan Amerikalı Jason Pollard'a vatandaşlık hakkı tanıdı, böylece Amerika'ya hem kazık, hem de posta attı.
28 Kasım'da Tekstil ve döviz piyasalarının tanınmış isimlerinden Yahudi tefeci Nesim Malki, Bursa’da uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.
30 Kasım'da Yahudi Nesim Malki’nin öldürülmesinin ardından ilişkili olduğu isimlerden borsacı Yener Kaya, İstanbul’da otomobilinin içinde yakılarak öldürüldü.
5 Aralık'ta Sri Lanka Hükûmeti Tamil direniş merkesi Jaffna'yı ele geçirdiğini açıkladı.
7 Aralık'ta Deniz Baykal, Gümrük Birliği’ne girişimizden dolayı elde edilen başarının, bütün Türkiye’nin olduğunu söyledi... Başarı zannettiğinin felâket olduğunu bir türlü anlayamadı. Ne demişler?.. Şecaat arzederken merd-i kıptî sirkatin söyler!.. Çingenenin yiğidi (!) kahramanlığını (!) anlatırken hırsızlıklarını dile getirirmiş!.. Deniz Baykal da "Bu haltı yiyenler arasında biz de varız, bizi unutmayın," demek istemiş!
8 Aralık'ta İngiliz The Times Gazetesi, Başbakan Çiller’in Gümrük Birliği için Kıbrıs konusunda taviz verdiğini açıkladı.
10 Aralık'ta Avrupa Parlamentosu’nun 13 Aralık’ta oylanacak Gümrük Birliği anlaşmasından sonra, Türkiye’yi PKK ile masaya oturmaya çağıran bir tasarı görüşeceği kamuoyuna sızdı. Yani taviz sadece Kıbrıs konusunda değil, bölücü Kürtler konusunda da verilmişti!
11 Aralık'ta Kürt tasarısının, Dışişleri yetkililerince Çiller ve Baykal’a önceden bildirildiği ileri sürüldü. PKK lideri Abdullah Öcalan, seçimden sonra kurulacak yeni hükümetin karar verme sürecine kadar ateşkes ilan edeceğini açıkladı. Yani Öcalan Avrupa Birliği'nin tasarısından haberdardı, yolu açmak istiyordu.
12 Aralık'ta Avrupa Parlamentosu’nda görüşülecek olan tasarı, Türkiye’nin tepkisi üzerine iptal edildi... Demek ki, tepki gösterince bir takım şeyler engelenebiliyormuş! Ama her zaman tepki gösterecek babayiğidi nereden bulacaksın?.. O yüzdendir ki, 2013'te kürtçü bölücü BDP milletvekili Entuğrul Kürkçü TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ adına katıldığı AB Parlamenter Toplantısı'nda PKK için "terorist" değil de, "aktivist" örgüt denmesini teklif edince, Deniz Baykal'ın da aralarında bulunduğu heyet yeterince tepki göstermediği, Hükûmet uyuduğu için, bu teklif karar olarak kabul edildi. Yazıklar olsun!
13 Aralık'ta Avrupa Parlamentosu, 149 ret oyuna karşılık 343 oyla Türkiye ile yapılan Gümrük Birliği anlaşmasını onayladı. Aynı gün Ankara'da havaî fişekler atılarak olay kutlandı. 1856'da Osmanlı Devleti'ni batıran, azınlıklara imtiyazlar tanıyan Islâhat Fermanı da böyle kutlanmıştı!

14 Aralık'ta eski Yugoslavya'da savaşı sona erdiren Dayton antlaşması imzalandı. Ancak bu antlaşma Katolik Hırvatisyan ve Slovenya'yı korurken, Ortodoks Sırbistan'ı fazla ezmiyor, en az müslüman Bosna'ya yarıyordu. Bir süre sonra zalim Batılılar Bosna'ya müslümanları ezen bir anayasa yapacaklardı.
19 Aralık'ta İngiltere Kraliçesi Elizabeth Prens Charles ile Prenses Diana'nın boşanmasını istedi.
20 Aralık'ta NATO Bosna'da sözümona barışı koruma faaliyeti başladı.
21 Aralık'ta seçim sonrasında devalüasyon olacağına dair söylentiler ile yükselen faizler aylık vadede % 120’ye fırladı. Kriz devam ediyordu.

24 Aralık 1995'te genel seçimler yapıldı. RP: % 21,1 ile birinci parti olurken, ANAP ikinci, DYP ise üçüncü parti oldu. Milleti "şeriat geliyor" korkusu sardı. Çiller ve Yılmaz, RP ile koalisyon kurmayacaklarını açıkladılar.
26 Aralık'ta TÜSİAD, tarihinde ikinci kez, gazetelere verdiği ilanla sağduyu çağrısı yaparak ANAP-DYP koalisyonunun kurulmasını arzuladığını açıkladı. Ancak TÜSİAD bunu bir alışkanlık haline getirecek, 2 yıl sonra gene ilanlar verecekti.

DEVAM EDECEK

http://www.angelfire.com/rnb/atadiyar/ata37.html

..