İLKE , Atatürk ve Cumhuriyet
YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN
(Anayasa Mahkemesi Önceki Başkanlarından)
Büyük başarılarla tarihe geçen Osmanlı İmparatorluğu 36
padişah, 235 sadrazam ile 623 yıl sürmüş, baskıcı ve dinci kişisel yönetimin
neden olduğu gerileme ve yıkılma dönemindeki tutarsızlıklar, ekonomik güçlükler
ve toprak kayıplarının içine düşürdüğü durumlara dayanamayıp yaşamına son verilmiştir.
Uygarlığın çağdaş olanaklarından yoksun kalan Osmanlı toplumu giderek kötülüklere
düşmüş, savaşlarda yitirdiklerinin acılarıyla yürekleri dağlanan aileler
umutsuzluk ve çözümsüzlükle kıvranmış, Batının sömürgesi işlemi uyulanan
ülkemiz yayılmacı emperyalist dış güçlerin işgaline uğramış, işbirlikçi iktidarın
ihanetlerine eklenen isyanlarla karanlık tüm ağırlığıyla üzerimize çökmüştü.
Yokluk, düşkünlük ve yalnızlık yurtseverleri değişik düşüncelerle uğraştırırken
öğrencilik yıllarından beri ülkesinin geleceğine ilişkin tasarıları olan
Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal Atatürk sevip saydığı, kendisine güvenen
halkının başına geçerek müdafaa-i hukuk ruhu ve kuvay-ı milliye ateşiyle
atıldığı Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı, Millî Mücadele adıyla anılan ölüm-kalım girişimini
başlatmıştı.
Kimsenin önerisi, dayatması ve herhangi bir yardımı olmadan
Erzurum ve Sivas Kongrelerini toplayarak başladığı yolculuğa kendinin ustaca 9.
Ordu Müfet-tişliğine (sonra 3. Ordu oldu) atanmasını sağlamış, 19 Mayıs 1919’da
çıktığı Samsun’dan sonra 22 Haziran 1919’da “Bu ulusun bağımsızlığını yine bu
ulusun istenci ve direnci kurtacaktır.” açıklığını taşıyan Amasya Genelgesi’ni
kaleme alarak Anadolu İhtilâlı bayrağını açmıştır. Bu kutsal yürüyüş23 Nisan
1920’de tam bir hukuksal kurumlaşma olan TBMM’nin açılışıyla ilk evresini
tamamlamıştır. Meclis’in açılması kanımca Cumhuriyetin kurulmasıdır.
Adı, 1921 Anayasası’nın 29 Ekim 1923’de değiştirilmesiyle
konulmuştur.
Cepheden cepheye koşarak yaşamını adadığı ülkesini
düşmanlardan kurtarıp esenliğe çıkarmayı amaçlayan Mustafa Kemal, geleceğe
ilişkin düşüncelerini 1905’de arkadaşlarına (Ali Fuat Cebesoy anılarında
açıklıyor), 1908’de gazeteci-diplomat Rus İvan Malinov’a (Prof. Dr. Şerafettin
Turan Türk Dili dergisine yazdı), Erzurum Kongresi sonrasında Mazhar Müfit
Kansu’ya anlatıyor: Türkiye’de cumhuriyet kurulacaktır, lâtin harfleri
kullanılacaktır, kadınlar örtünmeden kurtarılacaktır. Bunlar konuşmalarının
önemli bölümleridir. Öbür sözü de Kongre öncesinde
Mazhar Müfit Kansu’nun “Mücadele başarıya ulaşırsa yönetim
biçimi ne olacaktır?” sorusuna hiç duraksamadan verdiği “Hiç kuşkusuz
cumhuriyet!” yanıtıdır. 30 Ağustos 1922 zaferine İsmet İnönü’nün önerisiyle
“Başkomutan Meydan Savaşı”adı verilmişti. Zaferin getirdiği sonuçların
Cumhuriyete giden yolu açtığı unutulmamalıdır.
1 Kasım 1922’de 308 nolu TBMM kararıyla saltanatın
kaldırılmasını, sınırlarımızın kesinleştiren 24 Temmuz 1923 günlü Lozan
Barış Antlaşması izlemişti. Kimi arkadaşlarının karşı çıkmasına, “saltanat ve
hilâfeti kurtarma amacıyla girişilen savaş” görüşüyle padişah yandaşlığının
değişik anlatımlarla öne sürülmesine ve Mustafa Kemal’i engelleme çabalarına
ödün verilmemiş, gece üzerinde çalışılan metnin CHP Meclis Grubu ve TBMM
çoğunluğunun benimsemesiyle 29 Ekim 1923’de cumhuriyet “hükûmet biçimi” olarak
ilân edilmiştir. Mustafa Kemal 15-20 Ekim 1927’de toplanan CHP II. Büyük
Kurultayı’nda, sonu Türk Gençliğine Sesleniş’le biten 36,5 saatlik Büyük
Söylevi’nde bu oluşumu belgeleriyle, destansı biçimde anlatır. Olaylara
dayandırarak anlattığı gelişmeler, her alanda tam bağımsızlığı, özgürlüğü,
ulusal egemenliği ve aydınlanmayı amaçlayan Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın amacına
uygun bir yapılanmayı kanıtlamaktadır. 20 Nisan 1924 günlü, 491 nolu ilk Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası( Teşkilât-ı Esasiye Kanunu)’nın, sonraki 1961 ve 1982
Anayasalarının I. maddesiyle cumhuriyet devlet biçimi olarak benimsemiş, anılan
anayasaların sırasıyla 102/4., 9. ve 4. maddelerine göre cumhuriyet biçiminin
değiştirilmesi önerisi bile yasaklanmıştır. Bu durum, yaşamsal önemin
kanıtıdır.
NEDİR?
Cumhuriyet, yönetenlerin yönetilenler tarafından,
denetlenmek ve değiştirilmek koşuluyla belli bir süre için seçildiği düzenin
adıdır. Tam eşitlikçi bir yurttaşlar düzeni, tam bir halk demokrasisidir.
Atatürk, 29 Ekim 1933’deki Onuncu Yıl Söylevi’nde “Temeli Türk kahramanlığı ve
yüksek Türk kültürü” olarak nitelediği cumhuriyetin, demokrasinin yaşama
geçiş biçimi ve yönetimdeki adı olduğunu Türk Ulusu’nun yaradılışına ve
karakterine en uygun rejim bilinerek seçildiğini söylemiştir. 4 Aralık 1923’de
“Biz bu cumhuriyeti kanla kurduk” sözünden sonra 1 Kasım 1928 TBMM’ne
açış konuşmasında “... cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” demiştir.
Kişilikleri, eğitimleri ne olursa olsun Osmanlı ailesinde
babadan oğula geçen ve nice kanlı olaylara neden olan yöneticilik artık ulusun
kendi istencini yansıtan çağdaş bir düzeye yükselmiştir. 30 Ağustos zaferini
kazanan TBMM Ordularının ulusuna armağanı olan cumhuriyetin sahibi tüm Türk
Ulusu’dur. Atatürk’ün özdeyiş değerli, çok anlamlı“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran
Türkiye halkına Türk Ulusu denir.” sözü hiçbir soy ve
inanç ayrımı gözetmeksizin ümmetten ulus düzeyine,
kul-kölelikten yurttaşlığa yükselen toplum ve insan öğesi nin bölünmez
bütünlüğünü ve özgün niteliğini vurgulamaktadır.
Osmanlı enkazını kaldırıp küllerini temizleyerek kurulan
cumhuriyet, yurttaşlarından kurumlarına değin yepyeni bir yapıdır. Anlayıştan
ilkelere ve kurallara uzanan açılımında insan değerinin üzerine yaşamın
vazgeçilmez gereklerini koyarak hak ve özgürlüklerle taçlandırmıştır.
20 Ocak 1921 günlü, 85 nolu TBMM Anayasası’nın 1.
maddesindeki “Egemenlik kayıtsız koşulsuz ulusundur. Yönetim yöntemi, halkın
geleceğini eylemli biçimde kendisinin yönetmesi ilkesine dayanmaktadır”
açıklığıyla hedeflenen cumhuriyet ve egemenliği gökten yere indirip gerçek
sahibinin eline bırakan lâikliktir.
Cumhuriyet sözcük olarak hukuksal, toplumsal ve siyasal
alanda genel bir anlam taşımakla birlikte ona asıl değerini veren uygulama
biçimi ve nitelikleridir.
Birçok devlet cumhuriyet adını taşımakta ve ulusal kurtuluş savaşı vererek
dünyaya örnek olan ve “Türk Mucizesi” olarak adlandırılan başarının simgesi
olamamıştır. Günümüzde kimi ruhsal ve beyinsel bozuklukların, kimi siyasal
eğilimlerin, inanç katılıklarının, çıkarcılık ların ve aymazlıkla,
sapkınlıkların yansımasıolan karşıtlıklar, numaralandırma çabaları,
bilinçsizliğin ve değerbilmezliğin ibret verici örneklerindendir.
10. Yıl Marşıile övüncümüzü ve kıvancımızı coşkuyla
açıklamamız, 1930’larda dünyadaki 12-13 cumhuriyetin önde gelenlerinden
gösterilen Türkiye’nin gerçeklerinden kaynaklanmaktadır. Özellikle 1950
sonrası verilen ödünlerle yöneticilerin ağır kusurları sonucu cumhuriyet kan
yitirmeye başlamıştır. 84. yıl dönümünü kutladığımız günümüzde “100.
yılını kutlayabilecek miyiz?” endişelerine tanık olmak üzücüdür. Atatürk’ü ve
cumhuriyeti yeterince anlamadığımız, anlatamadığımız, değerlerini bilemediğimiz
gerçeği, sorumluluğumuzu ve hepimizin yanlışlık ve yanılgılarını gündeme
getirmektedir.
DURUM
Yanlış bir insan hakları, özgürlük, demokrasi, din, lâiklik
anlayışı, duygusallık, inat, zıtlaşma, partizanlık ve kötü siyasetle toplumsal
barış bozulmuş, en büyük insanlık suçu terörle ulusal dayanışma sarsılmış,
gereksiz düzenlemelerle cumhuriyetin niteliklerinden
arındırılması aymazlıkları yeğlenmiştir.
Cumhuriyet yalnız sözcük değildir. Nitelikleriyle bir
bütündür. Anayasa’nın
2. maddesinin “...demokratik, lâik, sosyal bir hukuk
devletidir.” dediği yapı, cumhuriyetin tanımıdır. Bu kutsal
yapıyı niteliklerinden soyutlamak, yalnız sözde ve kâğıt üzerinde bırakmak,
açılımıyla ilgili maddelerden çıkararak yalnız tanımda korumak cumhuriyetten
yararlananların, onu koruma andı içenlerin katlanabileceği bir durum değildir.
Tekil devlet yapısını, bir ulus gerçeğini, ülkenin tümlüğünü
bozarak toprak koparıp ayrı devlet kurma çabasında olanlarla destekçileri iç ve
dış odakları gözetir sek, eleştiri ve önerilerinin doğrultusunu kavrarsak
karşılaştığımız tehlike daha iyi anlışılır.
Dinlerin olduğu yerde bulunup olmadığı yerde bulunmayan,
devletin dinden bağımsızlığını, aklın özgürlüğünü anlatan lâiklik asla din
karşıtlığıdeğildir. Başta din ve vicdan özgürlüğü olmak üzere her tür hak ve
özgürlüğün güvencesidir. Bağımsızlığın, demokrasinin, çağdaşlığın kaynağı;
siyasal, hukuksal ve ulusal birliğin dayanağı; eşitliğin, kardeşliğin,
dostluğun, akılcılığın, bilimselliğin, barışın, uygarlığın en elverişli
iklimidir.
Laiklik sayesinde geldiğimiz ve ulaşmayı amaçladığımız
güzellikler ve günler, kökten dinci sömürücülerin kötülükleriyle kararmaktadır.
Lâik Atatürk cumhuriyeti yönetiminin karşıtlarının eline geçmesi,
koruyucularının ve sorumlularının bağışlanmaz tutumlarına bağlanmalıdır.
Gereksiz tartışmalarla zaman ve emek yitirilmekte,
cumhuriyeti gönen direrek Türk Devrimi’nin temeli olan Atatürk ilkeleri
güçlendirecek yerde karalama ve geçersiz kılma uğraşları sürdürülüp
yaygınlaştırılmakta, Anayasa ile oynayarak AB ve ABD özlemleri doğrultusunda
dinci düzenin yolları döşenmektedir.
Bizi dünya uluslar ailesi içinde onurlu ve saygın yerimize
oturtan, her alanda Türk Devrimi’nin açılımlarıyla başka ülkelerde yüzyıllarca
başarılamayan gelişmeleri 10-15 yıla sığdıran, yollar, demir yolları, köprüler,
uçak alanları, kara, deniz ve hava limanları, hastaneler, okullar,
üniversiteler, kitaplıklar kazandıran, günün olanaklarıyla donatıp yapılarla
bayındır kılan, yabancıların yanında düşkün kalmaktan kurtaran cumhuriyet
ulusal onurumuzun simgesidir. Cumhuriyetin kazandırdıklarıolmasa AB üyeliği söz
konusu olamazdı.
Günümüz dünyasında 54-55 müslüman çoğunluklu ülkelerden
hiçbirinde islâmiyet Türkiye’deki kadar mutlu ve özgür yaşanmamaktadır.
Bu ülkelerin hepsindeki cami toplamından fazlası yalnız
Türkiye’de vardır. Hiçbir yurttaşın dinsel görevlerini ve dininin gereklerini
yerine getirmesinde kamu düzenini olumsuz etkilemedikçe hiçbir engel ve sınır
yoktur. Devletin her görevi, her katı, ülkeni nin her yeri herkese açıktır.
Osmanlı döneminde azınlıkların dinsel görevlerinin vergi
karşılığında yerine getirebildikleri, üç tür okul, beş tür mahkeme ve on beş tür
nikâh olduğu gözardı edilmemelidir.
3 Mart 1924 günlü, 429, 430, ve 431 nolu yasalarla
cumhuriyetin dokusu güçlendirilmiş, 1926’de Medenî Yasa, 1928 ve 1937 Anayasa
değişiklikleri ve öbür yasalarla yapı tamamlanmıştır.
Günümüz Anayasası’nın “İnkılâp Kanunlarının korunması”
başlıklı 174. maddesinde sıralanan sekiz devrim yasasının amacı“...Türkiye
Cumhuriyetinin lâiklik niteliğini koruma ve Türk toplumunu çağdaşlık uygarlık
düzeyinin üstüne çıkarma...” olarak belirtilmiştir. Bu yasaların Anayasaya
aykırılıklarının ileri sürülememesi ve ancak TBMM’nce değiştirilip kaldırılabilme
olgusu konunun önemini açıklamaya yeter. Cumhuriyet bizim her şeyimizdir. Ama
tehditler ve tehlikeler açıktır.
Cumhuriyet, Türkiye’nin kurtarıcı ve kurucusu, Türkiye
aydınlanmasının kaynağı, Türkiye’mizle özdeşleşerek kurumlaşmış Atatürk’ten asla
ayrılamaz. Niteliklerine asla dokunulamaz.
Oy, seçim, iktidar ödünleriyle yozlaştırılamaz. Güvencesi
Türk Ulusu, özellikle Türk Gençliğidir. Biçimsel bırakmamak, sorunların
çözümlenmesinde en değerli kaynak olarak yararlanmak için en
sağlıklı dayanaktır.
Özet değinmeleri içeren bu yazı cumhuriyetle
kazandıklarımızı anımsatırken cumhuriyet olmasa, padişah-halife ya da bir dikta
heveslisinin elinde kalsak ne olacağımızı düşündürmeli ve görevlerimizi da-ha
iyi yapmamız konusunda uyarıcı sayılmalıdır.
Yoksa, cumhuriyetin tanımından başlayıp siyasal, ekonomik,
toplumsal, bilimsel, askerî alanlarda binlerce başarısını örneklerle, kanıtlarla
anlatmak olanağı vardır. Başarısızlıklar cumhuriyet kurumunun değil,
yönetcilerin ve sahip çıkması gerekenlerin dir.
Ne var ki lâik cumhuriyet karşıtları yönetimi ele
geçirmişlerdir. Geldikleri yerler, kullandıkları yetkiler, medyanın büyük
kesimine yuvalanmaları, kimi üniversitelerde ve devlet organlarında
etkinlikleri gözetilirse bunlara dayanan temelinin ne ölçüde sağlam olduğu kabul
edilir.
Dinle bir tutulan sıkmabaşiçin Anayasa hazırlıklarına
girişildiği günümüzde ABD baskıları, AB dayatmaları, terör ve ılımlıislâm
açılımlarıyla sorunlar ağında olduğumuz kuşkusuzdur. Kapitülâsyonları, sömürge
düşkünlüğünü, yeni mandacıları, Sevr’i unutmayıp Lozan’ı özümseyerek Atatürk Cumhuriyeti’ni sonsuza değin bağımsız
yaşatmak yurtseverlerin insanlık borcu ve yurttaşlık görevidir.
..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder