27 Eylül 2015 Pazar

Asıl Tehlike



Asıl Tehlike



Yekta Güngör Özden

Tam bağımsızlık, özgürlük, ulusal egemenlik ve aydınlanma amaçlı Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı gerçekleştiren Müdafaa-i Hukuk ruhu ile Kuva-yı Milliye ateşini söndüremeyen Sevr girişiminin Lozan Barış Antlaşması’yla geçersiz kılınmasına karşın Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik gözdağları, baskılar, kuşatma, çevirme, yıpratma, yıkma çabalarının arkası kesilmemiştir. Küreselleşme-globalleşme adıyla yeniden gündeme getirilip dayatılan tekelciemperyalizmin doyumsuzluğu değişik yöntemler, işbirlikçi sapkınlar desteğinde oyunlarla Lozan’ı geçersiz kılarak Sevr’i yenilemek doğrultusunda artmaktadır. Ulusal varlığımız için yaşamsal önemi asla yadsınmayacak bağımsızlık olgusu, uluslararası kuruluşların desteğindeki siyasal saldırılarla gölgelenmekte, günümüz iktidarının kendi geleceğini gözeterek üst üste verdiği ödünlerle anlamını yitirmektedir. İnsanca yaşama onurunun, varolma nedeninin tanımı tam bağımsızlık, özgürlükle birlikte, varlığımızın kaynağı ve dayanağı, geleceğimizin başlıca güvencesidir. Uluslararası ortaklıklar, birliktelikler, askeri ve ekonomik dayanışma ve uyum gerekleri bağımsızlıkta karşılıklı ve eşit kimi özverileri zorunlu kıldığında bunları ödün saymayıp doğal karşılamak, borç-alacak ilişikilerinin birbirine yükümlülüğünü bağımlılık biçiminde algılamamak ölçülülük ilkesi çiğnenmedikçe, boyutlar aşılmadıkça sakınca taşımaz. Ancak, borçların ağırlığına koşut bağımlılık, temel kavram ve kurumları bilincine yerleştirememiş yöneticilerle amaçlı kişiler yönünden kaçınılmaz bir zincirdir. Gösteriş, abartı, şamata, oy sağlama ve iktidarı ele geçirme amaçlı halk dalkavuklukları, ikiyüzlülükler, gerçekdışı anlatımlar, yerine getirilmesi olanaksız sözlerle yer edinip yerleşmeye çalışanlar desteklerini almak için dış güçlere güvenirler, onlara dayanırlar, onlara bağlanırlar. Onların kullandığı araçlar durumuna gelmeleri, kendi ulusuna ve ülkesine ters düşmeleri demektir. Açık bir işbirlikçilik, çirkin bir düşkünlük olan bu konum ulusal yapının her yönü için en büyük tehlikedir. Özetle, iç yapıdaki bozukluk gerçek tehlikedir.
Çoğu kişisel nedenlenden kaynaklanan iç yapıdaki bozukluk, dışarıdan gelecek tehlikelere karşı toplumsal barışla ulusal dayanışmaya uzanan gücü kırar, etkisiz duruma düşürür. Ülkemizde son yıllarda özellikle aydın sanılanların ağırlık oluşturduğu dağınıklık ve medyanın büyük kesiminin öncülük ettiği çarpıklık, dışarıya karşı etkinliğimizi azaltan, korunma ve savunma olanaklarımızı sınırlayıp kısıtlayan, giderek anlamsızlığa dönüştüren bir düşüşü anlatmaktadır. İçerde güçlü duruş, dışardan gelecek tehlikeleri önleyecek temel öğedir. Bu da, toplumsal yapının ilkeler bağlamındaki duyarlığı, özeni, kararlılığı ve istenciyle değer kazanır. Duygu, düşünce, görüş, tutum ve eylem birlikteliği sağlanamamış, siyasal ve ekonomik kimi nedenlerle ayrılıklar giderek büyümüş bir toplumda ulusal yapının sağlığını korumak olanaksızdır. Türkiye’de kurtuluş ve kuruluş felsefesini benimsemeyen, ulusal yapının gereklerini yadsıyan, yaşamsal ilkeleri geçersiz sayan kesimin dinsel ve soysal (etnik) nedenlerle gündemi zorlayan ayrılık çabaları giderek yaygınlaşmakta, dış çevrenin dayatmalarıyla çözümü güç sorunlar yumağı durumuna gelmektedir.
Küreselleşme adıyla yenilenen emperyalizm para gücüyle egemenliğini benimsetmek çabasını ölçü tanımaz yöntemlerle sürdürmektedir. İkilemli, değişik, hukuka, insanlığa aykırı her yolu deneyen bir azgınlık saldırısı niteliği ile yürütülen yayılma, ele geçirme, etkin olma girişimleri ülkelerin toprak bütünlüğünü, devlet yapısını hiçe sayarak dayatılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin tam bağımsızlık, özgürlük ve ulusal egemenlik ekseninde yükselen modern yapısı, demokrasisiyle diktatörlükler, lâik niteliği ile de köktendinci düzenler için kötü örnek oluşturduğundan teslimiyetçi bir yönetim, işbirlikçi anlayış, neoliberalizm adıyla vahşi kapitalizme sunuma elverişli ortam, buyruk alan düzen uygun görülmektedir. Bu sonucu sağlamak için ortaklık kurumları, parasal ilişkiler, tüm düzenekler devreye sokulmuştur. Güneydoğu’da kürt devleti oluşumu, İsrail etkeni, kuzeydoğuda ermeni devleti, kuzeyde rumlara dayanan pontuslu kalkışmaları yeterli uyarıdır. Ama uyanmak istemeyen için uyku ölümdür. Türkiye petrol kaynaklarını erek edinmiş batı ortaklığının yeni açılımlarında NATO kanalıyla verilecek her görevi yapmaya hazır, hatta hevesli görünen bir ülke durumuna sokulmuştur. Merkez ülke görevi geride kalmış, cephe ülke görevine uygun giysiler hazırlanmaktadır. Avrupa’nın da katkısı, önemli bir payı bulunan bu yeni oluşum BOP (GOP) dünya egemenliğine yöneliktir. Arada AB, bölgesel üstünlüğü yeğleyen sınırlı bir yapı biçiminde görünürken ABD karşı ve ABD’yle birlikte olduğu alanları ve konuları belirlemeye çalışan gelişim sürecindedir.
AKP iktidarının tarikat ve şeriat güdüsüyle ağır ve yaygın kadrolaşması, değişim aldatmacasıyla inadı ve zıtlaşması, AB için kullanılmaya elverişli yapısının kimi belirtileridir. Köktendinci, başta lâiklik, Atatürk ilkelerine karşı tutumunun açılımları için hoşgörü, istenilenleri yapma olanağı vereceğinden AB ve ABD bu fırsatı değerlendirmektedir. ABD’nin GOP’la büyüyen tehlikesine AB’nin lâik nitelikten uzaklaşma karşılığında Kıbrıs, Ege, Kıt’a sahanlığı-karasuları gibi ödünlerle kıskaca alma tehlikesi eklenmektedir. Türkiye’de konuşlanma, Türkiye’de hazırlanma, Türkiye’den açılım ve saldırı bizi bekleyen büyük tehlikelerin dış kaynaklı olanlarıdır. GOP, AB ve koşutları görünümüyle gündemde tutulan Avrasyacılık. Kimilerinin felsefe yaparak, sosyolojiye yollamada bulunarak ama tarihsel gerçekleri gözardı ederek özendirmeye çalıştığı Avrasyacılık, geçmişi, günümüzü ve olasılıklarıyla geleceği yeterince değerlendirmeden komşularımızla, bölgede gözü, eli ve ayağı olanları düşünmeden dalınacak bir alan, bir uygun yapı değildir. Ateşin içine atlarcasına kışkırtmalara kapılmak tarihle çatışmak olur. Kimi kurgucuların bilgiçlik taslayarak konu seçimlerinde ön sıraya aldıkları Avrasya, kuşkuyla karşı çıkılan, duygusallık ya da başka nedenlerle önlenmek istenen bir akım değil ulusal izlencelerde önemle tartışılması gereken bir başka tehlikedir. Hepsinin amacı, kendi çıkarlarına engel saydıkları Atatürk Türkiyesi’ni kendi bahçeleri durumuna getirmek için kişisel ve kurumsal tüm değerleri yıpratmak, yıkmak, ortadan kaldırmaktır. Atatürk’le Atatürkçülüğe bu nedenle karşıdırlar. İşbirlikçileri de bu yolda kürek sallamaktadır.
Ahlâksızlık, aldırışsızlık, bencillik, bilgisizlik, bilinçsizlik, çıkarcılık, duyarsızlık, gösteriş düşkünlüğü, ilgisizlik, ilkesizlik, inaçsızlık, tembellik, tepkisizlik sürdükçe, birliktelik ve dayanışma yerine dağınıklık ve bölünmüşlük yeğlendikçe, bağımsızlığın, özgürlüğün, lâikliğin, yurdun, ulusun değeri bilinmedikçe, bilimsellik ve hukuksallık dışlandıkça, kötüler usta, kötülükler beceri sayıldıkça hiç bir tehlikeyi karşılayamaz, özellikle yukarda özetlenen üç dış tehlikeyi savuşturamayız. Yurttaşlık bilinci, ulusal kimlik, hak arama özgürlüğü, sorumluluk ve yükümlülük gerekleri özlenen düzeyde kavranmış olursa toplumsal, siyasal, ekonomik, sanatsal, sportif vd. üstesinden gelinmeyecek hiç bir sorun, karşısına çıkılmayacak, hiç bir güç yoktur. Aymazlık (gaflet), sapkınlığın (ihanetin) çıkış noktasıdır. Tehlikelerin ayırdında olmaz, gerek önlemleri almazsak bizi kimse kurtaramaz. Toplumlar ve kişiler kendi kendine kurtaracak güçte olmazsa hiç bir yardım kurtulmalarına yetmez.


.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder