13 Aralık 2021 Pazartesi

Atatürk Dönemi Dış Politikasında Ortadoğu’nun Yeri Üzerine. BÖLÜM 2

Atatürk Dönemi Dış Politikasında Ortadoğu’nun Yeri Üzerine. BÖLÜM 2 


Atatürk Dönemi Dış Politikasında Ortadoğu’nun Yeri


İlk bölümde metne dair bir diğer dikkat çekici yön yoğun bilgi aktarımı ve tekrarlara karşılık analitik bir bölümlendirmenin yapılamayışı dır. Bu durumda okur iki dünya savaşı arası batı karşısında Türkiye’nin Ortadoğu politikalarına genel bir bakıştan yine iki dünya savaşı arasında Türkiye’nin deniz stratejileri ve psikolojisine savrulabilmekte ve aralarında bağ kurmada zorlanabilmektedir. Burada daha dikkatli bir bölümlendirmeyle ortaya konan emek analitik bir 
çerçevede sunulabilirdi. 

Misak-ı Milli Politikası ışığında Yeni Türkiye’nin ve dış politikasının incelendiği ikinci bölüm Ortadoğu’daki politik mücadelede Türkiye’nin yerini konu ediniyor. İlk olarak İttihat ve Terakki’nin Arap elitleri ile olan çekişmesi, Jön Türk idaresinin Arap bölgelerinde yarattığı siyasal tepki inceleniyor. 
Bunu takiben yeni rejimin şekillenişi aşamasında hilafet tartışmalarına yer veriliyor. Hilafetin kaldırılması süreci uzunca bir bölüm olarak anlatılıyor. 
Burada aktarılanlar elbette hilafetin kaldırılma sürecine dair önemli bilgiler; ancak başlı başına bir araştırma konusu olan ve yazarın da yüksek lisans tezinin konusunu oluşturan bu sürecin çok ayrıntılı yer alışı Türkiye’nin Ortadoğu politikasının şekillenmesindeki en önemli amil buymuş havası yaratıyor. 

Yazar bu bölümde Meclis çatısı altında ve basında yer alan tartışmaları aktarırken, belki de üzerinde durulması gereken bir başka konuyu ihmal ediyor. 
Hilafet meselesi 19. yüzyılda özellikle II. Abdülhamid rejimi döneminde İttihad-ı İslam tartışmaları kapsamında iç ve dışta, taraftar ve muhalif çevrelerde hayli tartışılmış bir konuydu. Özellikle Abdülhamid rejiminin kurumu diplomaside öne çıkarma konusundaki özeni ve hassasiyeti karşısında İngiltere’nin de kışkırttığı Arap hilafeti meselesi Araplar arasında Osmanlı hilafetine alternatif olarak tartışılmaya başlanmıştı.10 
İkincisi bazı Arap bölgelerinde Osmanlı karşıtlığının yükselişi sanıldığının aksine Jön Türk idaresinden öncelere dayanıyordu. Bunda yalnızca dış yönlendirmeler ya da Osmanlı merkeziyetçi bürokratlarının uygulamaları değil yükselen Arap milliyetçiliğinin de etkisi vardı.11 
Nitekim bu konuda değerli araştırmacı Prof. Dr. İsmail Kara’nın editörlüğünde toplanan hilafet risaleleri başlıklı çalışma konuyla ilgili büyük bir boşluğu doldurmuş, olayı geniş perspektifli değerlendirme imkanı sağlamıştır. 
İkinci bölüm yeni Türkiye’nin iç ve dış politikasında kimlik değişiminin incelendiği başlığın ardından 1921 yılından 1938’e değin yıl yıl dış politika gelişmelerini ele alıyor. Burada Başbakanlık Cumhuriyet Arşivinden yararlanılmış olması konuya katkı sağlıyor. Ancak bazı konuların atlandığı dikkatlerden kaçmıyor. 
Örneğin 1934 yılı gelişmeleri arasında İran Şahının Türkiye ziyaretine yer verilmemiş olması dikkat çekiyor. Oysa bu ziyaret yazarın da 1937 olayları içinde yer verdiği 8 Temmuz 1937 tarihli Sadâbat Paktı’na giden süreçte iki ülke arasında resmi ilişkilerin gelişiminde önemli bir adımdır.12 
Yazar 10 Haziran 1934-6 Temmuz 1934 arasında gerçekleştirilen bu ziyarete kronolojisinde de yer vermemiştir (s.446). 
Mustafa Bıyıklı 1923-1938 politikalarını değerlendi rirken Türkiye’de ulus devletin oluşum sürecindeki laiklik politikalarının Ortadoğu ile ilişkilerde göreceli olarak belirleyici olmakla birlikte 1930’a kadar olan dönemde güvenlik, barış ve komşuluk açısından olumlu gelişmeler yaşandığına dikkat çekiyor. 
Bu dönem dış politikasında en önemli özellik Lozan sonrası sorunlarla mücadele edilirken, dış dünyayla daha kuşkucu ve temkinli ilişkilerin kurulmasıdır. 
Yazar 1933 sonrasında Ortadoğu ülkeleri ve Türkiye arasında görülen ilişkilerdeki gelişmeyi revizyonist blok ülkelerinin yayılmacı faaliyetlerine karşı Türkiye, İran, Irak, Afganistan gibi ülkelerin emperyalizme yönelik benzer kaygılarına bağlı olarak değerlendiriyor. Aynı dönemde dikkat çekilen bir diğer nokta ise Türk dış politikasında zaman zaman statükocu kimi kez de ısrarcı ve fırsatçı olunmasıdır. Nitekim Montreux ve Hatay meselesindeki tutum bu yönüyle 
vurgulanmaktadır (s. 326-327). 

Kitabın üçüncü bölümü Arap-Türk ilişkileri, meseleler ve politikalar konusuna ayrılmış. Burada da tezi bölümlendirmedeki eksiklilikler ilk anda göze çarpıyor. 
En dikkate değer yön konu başlıklarında tekrara düşülmesi ve dağınık bir tarzın benimsenme si. Burada esas tema Araplar ve Türkler arasındaki ilişkilerde devletlerin, daha özelde toplumların birbirini algılama biçimleri. Arap dünyasında Türkiye üzerine yapılan çalışmalar, Osmanlı geçmişine bakışları gibi başlıklar oldukça genel ifadelerle burada yer alırken, Türk-Arap yakınlaşmasının gerekliliği başlığı altında bu konuda argümanlar ileri sürmektense 1908-18 dönemindeki gelişmelerin kısa bir yorumuna yer veriliyor. 

Yazar 1916 sonrası bazı Arapların yabancılarla işbirliği yaparak halife-sultana karşı ayaklanmalarını kabullenilemeyecek bir şey olarak nitelendirirken, 1919 sonrasında Türk milliyetçilerinin de halife-sultana karşı aynı şeyi yaptıklarını iddia ediyor. 

Bu durumda okurun kafasında ulusal savaş sırasında gayet pragmatik gerekçelerle halife-sultana yönelik vurgular yapan milliyetçilerin hangi yabancılarla işbirliği yaptığına dair bir soru oluşabiliyor. Bir önceki bölümde hilafetin kaldırılmasına dair anlatıda yer verilmeyen Arapların lehte ya da aleyhte tepkilerine bu bölümde yer veriliyor. Arapların Osmanlı geçmişine ve Atatürk inkılaplarına bakışlarına dair başlıklar, Türkiye’nin Ortadoğu politikasına yönelik yaklaşımları çarpıcı alıntılarla aktarılıyor. Özellikle Arap aydınları arasında Türkiye’deki dönüşüme dair algılamalar dikkat çekici. Burada aktarıldığı biçimiyle Kemalist devrimin hafta tatilinin değişiminden, harf reformuna, kadın erkek eşitliğine kadar toplumsal ve siyasal alandaki hemen her adımı bazı çevrelerde İslam’ın temel yasasından açıkça uzaklaşma ve İslam dünyasına sırtını dönme olarak değerlendirilmiş. Mustafa Bıyıklı burada menfi yaklaşımların yanında ortak tarihe yönelik daha soğukkanlı yaklaşımlardan da söz ediyor. Bunlar arasında Tunuslu tarihçi Abdülcelil Temimi ve Mısırlı tarihçi Muhammed Harb’ı özellikle anıyor. Ancak burada da işaret edildiği gibi Araplar ve Türkler arasındaki imaj sorununun kısa sürede hallolmasını beklemek fazla iyimserlik oluyor. Kitabın son bölümü olumsuz Arap imajının düzeltilmesi için ileri sürülen Arap tekliflerini içeren başlıkla tamamlanıyor. Daha çok İbrahim Dakuki’nin çalışmalarına dayandırılan bu kısımda karşılıklı önyargıların aşılmasında diyaloga ve anlayışa dayalı bir ilişki tarzının gerekliliği üzerinde duruluyor. 

Mustafa Bıyıklı’nın çalışması çok incelenmemiş bir konunun ele alınması açısından dikkat çekmekle birlikte konuya yönelik kaynakçada özellikle İngilizce ve Fransızca literatürün eksikliğiyle, bölümlendirme ve konunun sınırlarının tespiti konusunda sorunlar barındırıyor. Eksikliği dikkat çeken bir diğer konu ise dış politika konusunun ele alındığı bir çalışmada dış politikada belirleyici olan paradigmalara yeterince yer verilmemiş oluşu. 


DİPNOTLAR:

1 YüksekÖğretimKurumu tez katalogunda yapılacak kısa bir araştırmadaTürkiye’ninOrtadoğu ile olan ilişkilerinin çeşitli boyutlarına işaret eden 59 tez kaleme alındığı görülmektedir. 
2 ÖmerKürkçüoğlu,Osmanlı Devleti’ne Karşı Arap Bağımsızlık Hareketi (1909-1918), Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını, Ankara 1982veTürkiye’nin Arap Ortadoğu’suna Karşı Politikaları (1945-1970),Siyasal BilgilerFakültesiYayını, Ankara 1972. 
3 Bu konuda iki yüksek lisans tezi kaleme alınmıştır.Aydın Can,Atatürk Dönemi Türkiye’nin Ortadoğu Politikası (1923-1938),Yüksek LisansTezi, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000, 315 s.,Fikri Işık, Atatürk Döneminde Türkiye’nin Ortadoğu Politikası, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2005, 132 s. 
4 Krüger, K., Turkey and the Middle East,George Allen andUnwin Ltd. London 1932, 223 s.,Türkçesi için bkz. Kemalist Türkiye ve Ortadoğu, Altın Yayınları, çev. Nihal Önol,İstanbul 1981, 197 s. 
5 Yazar Altın Çağ tabirini Fatih, Yavuz ve Kanuni dönemlerini içerecek biçimde kullandığını belirtiyor. Bununla birlikte erken modern çağların bir imparatorluğu olanOsmanlılarda altın çağ tabiri genelde KanuniSüleyman dönemini ifade edecek şekilde kullanmıştır. Cemal Kafadar,“The Mythof the Golden Age:OttomanHistorical Consiciousnessin the Post SüleymânicEra ”, Süleymân the Second and His Time,Ed.Halil İnalcık -Cemal Kafadar, The Isıs Press, İstanbul 1993, s. 37-48. Ortadoğu Etütleri, Ocak 2010 Cilt 1, Sayı 2 
6 1860 Şam olaylarının sosyo-ekonomik nedenleri ve gelişim süreciyle ilgili olarak Leila Tarazi Fawaz, An Occasion for War: Civil Conflict in Lebanon and Damascus in 1860,University of California Press 1994. 
7 Adil Baktıaya,Osmanlı Suriyesi’nde Arapçılığın Doğuşu: Sosyo-Ekonomik Değişim ve Siyasi Düşünce,Bengi Yayınları, İstanbul 2009, s. 108-174. 
8 Bu konuda yapılan değerlendirmeler içinŞerifMardin, “Tanzimat’tanSonra AşırıBatılılaşma”,Türk Modernleşmesi,İletişimYayınları,İstanbul 1991, s. 23-77, 
9 Tarih yazımında söz konusu yaklaşımın analizi için bkz. Nuray Mert, “ Cumhuriyet Tarihini Yeniden Okumak”,Doğu Batı, sayı 47, Ankara 2008-9, s. 133-134. 
10 Azmi Özcan,“ İngiltere’de Hilafet Tartışmaları 1873-1909”, İslam Araştırmaları Dergisi,Türkiye Diyanet VakfıYayınları,İstanbul 1998, sayı2, s.49-71; ayrıca bkz.Ş.Tufan Buzpınar, “ II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı Hilafetine Muhalefetin Ortaya Çıkışı: 1877-1882”, Hilafet Risaleleri: Abdülhamid Devri, ciltI, Ed.İsmail Kara, Klasik Yayınları, İstanbul 2002, s. 37-63. 
11 Ş.Tufan Buzpınar,“Osmanlı Suriye’sinde Türk Aleyhtarı İlanlar ve Bunlara KarşıTepkiler 1878-1881”, İslam Araştırmaları Dergisi,Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 1998, sayı2, s. 73-89. 
12 Bu konuda ayrıntılı bir inceleme için bkz.L.Hilal Akgül, “RızaHan’ın ( Rıza Şah Pehlevi ) Türkiye Ziyareti”, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılapTarihi Enstitüsü Yayını, 2005, sayı7, s. 1-42. 

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder