ETNİK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ETNİK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ocak 2016 Cumartesi

TÜRKİYE BİR MOZAİK DEĞİLDİR BÖLÜM 2





TÜRKİYE BİR MOZAİK DEĞİLDİR
BÖLÜM 2



IV) TÜRK AYDINLARININ KAYNAĞI

A) Pek çok aydın, siyasetçiler Türkiye’nin etnik yapısı konusunda kaynak olarak Peter Alford Andrews’in “Türkiye’de Etnik Gruplar” [Tümzamanlar yayıncılık, 1992] adlı kitabını referans alır. Oysa bu kitap Türkiye’deki etnik grup sayısını maksatlı olarak abartmıştır. Türkiye’yi 47 etnik gruptan oluşan bir mozaik olarak gösterir. Kitap maddî hatâlarla, bir çok yanlış ve bilim-dışı yorumlarla doludur. Türkiye’nin etnik yapısını nesnellikle açıklamaktan uzaktır.Kitaptaki yorum ve değerlendirmeleri geçersiz kılan sebepleri A.T. Önder şöyle sıralıyor:-Kitaba göre Türkiye’deki etnik nüfusun genel nüfusa oranı yüzde 10’dur. Buna göre Türkiye “mozaik” olarak nitelenemez. Çünkü bir ülkenin “etnik bir mozaik” sayılması için gerekli oran en az yüzde 35’dir. Yukarda belirttim, uluslararası ölçüt budur. -Kitapta yanlış olarak Türkmenler, Yörükler, Özbekler, Tahtacılar gibi öz be öz Türk olan 15 grup, farklı etnik grup olarak sınıflandırılmıştır.-Kürtler, Zazalar ve Araplar; Alevî, Sünnî, Yezidî ve Hıristiyan şeklinde, dinsel inanç temelinde yeniden bölünerek 5 yeni grup daha oluşturulmuştur. Benzer bir bölünme Rumlara da uygulanmıştır.-Etnik açıdan hiçbir anlamı olmayan, nüfusu 21 ile 60 000 arasında değişen 29 grup da etnik grup olarak tanımlanmıştır. 21 Alman, 40 Eston, 250 Polonez, 1 600 Molokan, 10 000 Çingene gibi... Bütün bu yanlış tanımlamalar düzeltilince, geriye sadece 6 etnik grup kalmaktadır ki bunlar şunlardır: Kürtler, Çerkesler (Adigeler), Abhazlar, Zazalar, Araplar, Lazlar.

B) Aynı Alman’ın, P. A. Andrews’in, merkezi ABD’de olan Ethnologue Data from Languages of the World kuruluşu için hazırladığı bir raporda yer alan bilgilere göre Türkiye’deki etnik nüfus ve oranları, 2000 yılı itibariyle aşağıda gösterildiği gibidir:      
         
Grup Nüfus  (Milyon) Oran (%)
Türk 60,4                    86,2
Kürt   5,9                     8,4
Çerkes 1,5             2,1
Arap   1,1                     1,6
Diğerleri 1,1             1,5
 Tablodaki verilerden şu gerçeğe ulaşılmaktadır: Türkiye’de her beş kişiden dördü (genel nüfusun %86’sı) kendini Türk olarak tanımlamaktadır. Etnik nüfus oranı yalnızca %14’dür.Bir diğer önemli husus, A.T. Önder’in ifadesiyle şudur: Türkiye’deki etnik nüfusun oranı ister %10, ister %14 kabul edilsin, bu oranlarla Türkiye’yi etnik bir mozaik olarak tanımlamak, bilimsel olarak mümkün değildir.Bir diğer önemli sonuç şudur ki P.A. Andrews’in kitabında ileri sürülen etnik grup tanımlama ve sınıflamaları tümüyle geçersizdir.Son olarak Türkiye’nin etnik yapısını Fransa’nınki ile karşılaştırmakta yarar vardır. Hemen belirtelim ki bu AB ülkesi “kendisinin mozaik olarak tanımlanmasına asla izin vermeyen” bir ülkedir.1978 istatistiklerine göre Fransa’da 17 etnik grup vardır. Eğer Andrews’in yaklaşımı benimsenirse, Fransa’daki etnik grup sayısı 80’leri bulur. Bu 17 etnik grubun genel nüfustaki payı %19’dur (Türkiye’de %10). Bunlardan 16’sının nüfusu 100 000’in üzerindedir (Türkiye’de 6 grubunki 100 000’in üzerinde). Soruyorum şimdi aramızdaki “mozaikçi”lere: Böyle bir yapıda Fransa bir mozaik olarak tanımlanmazken, ondan çok daha homojen olan Türkiye nasıl mozaik olarak tanımlanabilir?  

V) DİĞER KANITLAR

A) Yukarda Türkiye’deki etnik grup sayısının bilim dışı bir yaklaşımla, nasıl ve ne ölçüde abartıldığını ortaya koymuş bulunuyoruz. Önder’e göre aynı abartma etnik grupların nüfusları hakkında da yapılmaktadır. Önemli bir tespit şudur ki Türkiye’deki etnik grupların nüfusları, sanıldığının aksine artmamakta, tersine azalmaktadır. Hangi ölçüt esas alınırsa alınsın, Türkiye’deki toplam etnik nüfus genel nüfusun %10’u civarındadır.

B) A.T. Önder’in bulgu ve yorumlarını destekleyici başka araştırmalar da vardır. Şimdi kısa kısa bunları görelim.

1) KONDA A.Ş. tarafından Milliyet gazetesi için İstanbul’da nüfusun etnik kimliğini belirlemek amacıyla 1993’de bir anket yapılmıştır. Denek sayısı çok büyük olup 15 683’dür. Deneklere yöneltilen sorulardan biri şudur: Hepimiz Türk vatandaşıyız ama değişik kökenlerden olabiliriz. Siz kendinizi ne olarak hissediyorsunuz?  Bu soruya %90 gibi tamama yakın bir çoğunluk “Türk!” yanıtını vermiştir. Diğerlerinin oranı, örneğin Kürt %4, Çerkes %0,5, Arap %0,1’dir. Bu veriler gösteriyor ki yalnız Türkiye değil, İstanbul gibi kozmopolit bir ili dahi etnik bir mozaik olarak niteleyemeyiz.

2) TESEV için 2000 yılında iki öğretim üyesi tarafından yapılan  ve Türkiye genelini kapsayan bir anket, “kişinin kendi kimlik tanımında dilin belirleyici olmadığını” ortaya koymuştur.Ankete göre Kürtçe bilenlerin oranı %8,5’dir. Ancak deneklerden, etnik kimlikleri ile Türklük, T.C. vatandaşlığı ve Müslümanlık arasında bir tercih yapmaları istendiğinde “Kürdüm” diyenlerin oranı %1,4’e inmiştir. Anketin ortaya koyduğu diğer ve çok daha önemli bir husus da şudur: Türk halkının ezici bir çoğunluğu Türk ve T.C. vatandaşı kimlikleri etrafında bütünleşmiştir. Değerli araştırmacımız bu tespitlerden şöyle bir sonuca ulaşmaktadır:- Türkiye’deki etnik grup nüfuslarını hayâlî bir şekilde abartanlar,- Bu abartılı sayılarla Türkiye’yi etnik bir mozaik olarak tanımlayanlar,-”Türkiyelilik” gibi sun’î bir kimlik peşinde koşanlarbüyük bir yanlış ve yanılgı içindedirler.

3) Türkiye’de 1927-1965 arasındaki 8 nüfus sayımında anadil tespiti yapılmıştır. Son üç sayımın (1955, 1960, 1965) anadili Türkçe dışında bir dil olanların genel nüfus içindeki payı %9,8’dir. İkinci olarak dönem içinde etnik dil konuşanların oranı (%13,6’dan % 9,9’a) sürekli gerileyerek, Türkçeyi ana dil olarak benimseyenlerin oranı (%86,4’den %90,1’e) yükselmiştir. A.T. Önder’in vurguladığı gibi bu bulgular “etnik grupların Türklükle bütünleşme içinde olduğunu” göstermektedir.

4) Devlet İstatistik Enstitüsü 1985 yılında yaptığı nüfus sayımında, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da anadil tespiti yapmıştır.Bu sayımın verilerine göre adı geçen bölgelerdeki toplam nüfusun (9,9 milyon) içinde anadilini Kürtçe olarak kaydettirenlerin sayısı 2,8 milyondur. Görülüyor ki nüfusun büyük çoğunluğunun Kürt olduğu iddia edilen bu bölgede (22 ilde) ana dili Kürtçe olanların oranı toplam nüfusun üçte biri bile değildir (%28). Bu bulgu şöyle yorumlanabilir: Türkiye’deki etnik nüfusları kendi ideolojik ve siyasi amaçları doğrultusunda abartanların geçerli bir dayanağı yoktur.

5) Türkiye’de anadil kurslarına hiç düzeyinde bir talep gerçekleşmiş, açılan birkaç kursun hepsi kapanmıştır. Kürtçe dışında hiçbir etnik dilde kurs açılmamıştır. Açılan Kürtçe kursların, başta Adana’dakiler olmak üzere hepsi talep olmadığından kapanmıştır.

C) Bütün bu bulgu ve yorumlardan, A. Tayyar Önder başlıca şu gerçeklere ulaşmaktadır:

i)Türkiye’deki etnik grupların, marjinal bir kesim hariç, ulusal kimlikle bir sorunları yoktur.

ii)Türkiye’deki etnik grupların nüfusları, maksatlı olarak abartılmaktadır. Bunu yapanlar bölücü çevreler, güdümlü medya ve aydınlar, Avrupa Birliği’dir. Oysa gerçek şudur: Türkiye’deki toplam etnik nüfus sadece 7,2 milyondur (genel nüfusun %10’u). Bu yapı Türkiye’nin etnik bir mozaik olarak tanımlanmasına asla izin vermez.iii)Avrupa Birliği’nin bu konudaki riyakârlığını aşağıdaki verilerden anlayabiliriz. 6 Ekim 2004 İlerleme Raporu’nda etnik grup nüfusları şöyle verilmiştir:

- Kürtler             :  15-20 milyon

- Çerkesler         :    3 milyon

-Boşnaklar         :    1 milyon

-Çingeneler         :    500 bin.

Bu Rakamların tamamı  Uydurmadır, Abartılı ve maksatlı rakamlardır.

iv) Sonuç olarak halkın, %90’ı aşan bir çoğunlukla ve bilinçli olarak “Türküm!” dediği bir Türkiye’yi etnik bir mozaik olarak tanımlamak saçmadır, bilim dışıdır ve maksatlıdır.  

SONUÇ

Benim ulaştığım sonuçlar ise şunlar:

1) Türkiye’deki etnik grupların toplam nüfusu, genel nüfusun yalnızca yüzde 10’udur. 

Bunun anlamı şudur: 

Bir bütünde bir ögenin ağırlığı 9, öbür ögeninki  1 ise, o bütüne “heterojen” değil, “homojen” demek çok daha mantıklıdır. Eğer o bütün bir milletse, o millete “mozaik” diyemezsiniz. O ancak “ince renkli damarları görünen yekpare bir mermerdir.” Diyeceksiniz ki bunun aksini söyleyenler var Türkiye’de. Yanıtım şudur: Onlar -cehaletlerinden söyleyenler bir tarafa-  birtakım çıkarlar ve hesaplar uğruna gerçeği görmezden gelenlerdir, gerçeğe kulaklarını tıkayanlardır. Onlar bir siyaset peşinde olanlardır. Onlar Atatürk’ün “dahilî bedhahlar” diyerek, hainliklerine karşı bizi uyardığı kişilerdir.

2) Bize geçmişte olduğu gibi bugün de “Azınlık Sorunu” dayatan, Avrupa Birliği’nin (AB) lokomotiflerinden Fransa’da, hemen her birinin nüfusu 100 000 veya milyonla ifade edilen 17 etnik grup vardır. Toplam etnik nüfus ise  genel nüfusun % 19’u... Buna rağmen Fransa, kendisinin bir etnik mozaik olarak tanımlanmasına kesinlikle karşı çıkıyor. Türkiye’de ise nüfusları 100 000 ya da milyonla ifade edilen sadece 6 etnik grup var. Toplam etnik nüfus genel nüfusun yalnızca yüzde 10’u!... Öyleyse Türkiye’yi yönetenlerin de ülkemizin bir etnik “mozaik” olarak tanımlanmasına şiddetle karşı çıkması gerekmez mi? Oysa öyle olmuyor: Yetkililerimizin, epeydir süngüsü düşük. Fransa karşısında bile “süt dökmüş kedi”  görüntüsü veriyorlar. Neden böyledir bunlar? En haklı olduğumuz bir dâvâda bile neden böyle silik ve ürkekler? Çünkü onlar türlü şekillerde Derin-Merkez’den emir alıyorlar, Türk halkının çıkarlarını değil, Derin-Merkez’in çıkarlarını güdüyorlar. Başka türlü davranmaları imkânsız onların.

3) A.T. Önder diyor ki “ Türkiye’de yapay olarak gündeme sokulan ‘ Türkiyelilik’ kavramının hiçbir meşru dayanağı yoktur.” Öyleyse bu kavramın dayanağı “ Gayri Meşru ” olmalı. Peki nedir o dayanak?   Aklıma şu yanıt geliyor: Dayanak ya cehalettir, ya da art niyettir. Bu sonuncusu ise bir takım gizli hesaplar, ya da bir yerlere yaranma ve hizmet etme kaygısıdır ki o yerin neresi olduğunu yukarda belirttim.

4) İstatistikler gösteriyor ki azınlıklardan Rumların nüfusu 3 000, Yahudilerin nüfusu 25 000’dir. Ermenilerin sayısı ise sadece 60 000.  72 milyon yurttaşın içinde Cim karnında nokta!  Ancak özellikle Ermeniler adına bir grup -başlarında Hrant Dink ve E. Mahcupyan gibi kişiler- kıyameti koparıyor. Gören de bunları milyonlarca sanır. Ancak işin aslı başkadır, gerçek niyetleri başkadır. Arkalarında AB var,  ABD var. Onların borazanını üflüyorlar. Geçmişte olduğu gibi bugün de bir piyon olarak, bir takım hayaller peşinde koşuyorlar. İstiklal Savaşı’mızla akim kalan bir planı yeniden uygulamaya çalışıyorlar.

5) Türkiye’nin etkili çevreleri, Ulusumuzun etnik yapısı konusunda kaynak olarak Peter Alford Andrews’in “ Türkiye’de Etnik Gruplar adlı kitabını referans almakta. Bu davranış bilimde, bir eleştiri süzgecinden geçirmeden yapılan “ Aktarmacılığın ” ne kadar zararlı olduğuna güzel bir örnek. Çünkü bu kitap bilim-dışı ve gerçeği çarpıtıcı yönleri ağır basan, maddî hatâlarla ve yanlış yorumlarla dolu bir araştırma.  

Kitapta öz be öz Türk olan 15 grubun, farklı etnik grup olarak sınıflanmış olması, etnik açıdan anlamsız, nüfusu 21 ile 60 000 arasında değişen 29 grubu etnik grup olarak tanımlaması; Andrews’in, onun şahsında da “ Çirkin Batı ”nın ne kadar iki yüzlü ve kötü niyetli olduğunun çarpıcı bir kanıtıdır. Oysa yalnız bu açıdan değil her bakımdan kendine güvenen, Batı’nın kitaplarını adam gibi eleştirmekten çekinmeyen bilim adamları gerekli bize. Ancak bir noktayı vurgulamalıyım: Nüfusu 21 ile 60 000 arasında değişen 29 grubu küçümsemeyelim. A.K.P. Hükümeti’nin büyük bir hızla sürdürdüğü yabancıya toprak satışı, bu rakamları Almanların özlediği nüfus sayılarına ulaştırabilir.

6) Türkiye’de  Kürtlerin nüfusunu 15-20 milyon, Çerkesleri  3 milyon, Boşnakları 1 milyon, Çingeneleri 500 bin olarak gösteren Avrupa Birliği’nin bu abartılı ve maksatlı verileri, bu iki yüzlülüğü, kötü niyeti ve sinsiliği; “ Başmüzakereci ” gibi cafcaflı unvanlar üstlenenler tarafından, Barosso’ların, Olli Rehn’lerin, Kretchmer’lerin, Lagendijk’lerin  suratına çarpılmalı, sadece bu sebep dolayısiyle bile, bu emperyalist oluşumla üyelik görüşmeleri derhal kesilmelidir.


http://cihandura.com/arsiv/diger-yazilar/820.html

..

TÜRKİYE BİR MOZAİK DEĞİLDİR BÖLÜM 1





TÜRKİYE BİR MOZAİK DEĞİLDİR
BÖLÜM 1



Ben kendi hesabıma zaten hissediyor, sezgisel olarak biliyordum büyük milletimin etnik bir “mozaik” olmadığını... Ciddî ve bilimsel, o ölçüde de sürükleyici bir yapıtı bir solukta okuduktan sonra bu görüşüm daha da pekişti; artık tam bir gönül rahatlığıyla doğru kabul ediyorum onu.
          Evet,Türkiye bir mozaik değildir.
O ancak yekpare, masif bir mermer olabilir; ince, renk renk damarları belli belirsiz görünen...

“Türkiye’nin etnik bir mozaik olduğu” savı; bir Batı yalanı, Özellikle emperyalist devletlerin en sinsisi olan  Almanya’nın uydurması, propagandası ve dayatmasıdır. O Almanya ki geçmişte bir İngiltere, bir Fransa gibi büyük bir sömürge imparatorluğu kuramamış olmanın öfkesi, kini ve aşağılık duygusu içindedir. Tarihte öyleydi, günümüzde de  öyledir. Bu sebeple azınlık faktörünü, hâlâ sürdürdüğü emperyalist hedeflerinin temel bir aracı haline getirmiştir (Bu konuda şu makaleme bakabilirsiniz : “ Avrupa Birliği Neden ‘ İlle Azınlık ’ diyor, A.K.P. Topraklarımızı Niçin Satıyor?”, Türk Yolu, Mart-Nisan 2006; ayrıca bkz: Süleyman Kocabaş, Tarihimizde Komplolar, Vatan Yayınları, İst.,2005, ss. 137-202).

Bir söz vardır: Eğer bir yalan uzun bir süre yeterince tekrarlanırsa, sonunda o yalan gerçekmiş gibi algılanır.  Batı bu  yöntemi yalnız sözde Ermeni soykırımı iddiasında değil, Türkiye’nin bir mozaik olduğu yalanında da uyguluyor. Tabii aramızdaki “dahilî bedhahlar”ın sağladığı destekle!

“Türkiye’nin etnik bir mozaik olduğu” savını, böyle bir kuyruklu yalanı, halkımıza doğruymuş gibi yutturmaya çalışan aramızdaki şahıslar kimler olabilir? “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar”ı bir tarafa bırakırsak, bunları iki öbeğe ayırabiliriz. Birincisi Batı işbirlikçisi, Damat Ferit, Ali Kemal, Rıza Tevfik tipi, Batı yalakası şahıslardır. İkinci grupta ise hazırlopçu, araştırma tembeli, bilim dilencisi, Batı hayranı olan sözde aydınlarımız yer alır. Attila İlhan “Türk aydını, Batı’nın mânevî ajanıdır” sözünü, sanırım bu tipler için söylemiştir. Onlar sözde bilim adamıdır ama, Atatürk’ün, şu sözünde vurguladığı bilimsel nitelikten hiç nasiplenmemişlerdir: “Her şeyden önce kendinizin, dikkat ve özenle seçeceğiniz belgelere dayanınız. Bu belgeler üzerinde yapacağınız incelemelerde her şeyden ve herkesten önce, kendi inisiyatifinizi ve millî süzgecinizi kullanınız.”  Bu bir  evrensel hakikattir ve Batı’nın gerçek bilim adamı o çerçevede bilim üretir.

Yukarda bizim  bir kısım aydınımız hakkında “hazırcı, araştırma tembeli, bilim dilencisi, Batı putperesti” gibi nitelemeler kullandım. Ne acıdır ki üniversitelerimiz o tip kişilerden geçilmez. Bu “hazırlopçu”ların işi gücü; Batı kitap ve dergilerinden kelimesi kelimesine çeviriler yapıp  -tabiî çoğunu yarı anlayarak-  olduğu gibi kendi ülkelerinde pazarlamaktır. Onlar Batı’da yazılmış her yapıta kutsal bir kitapmış gibi sarılırlar. Şimdi, böyle bilimden  Türkiye’ye ne hayır gelir, varın siz düşünün. Zaten bir hayır gelmemiş olduğu da, ülkemizin bugünkü perişan halinden bellidir.

Ancak her şeye rağmen umutsuzluğa düşmeyelim, sakın. Allah’a şükür ki, sayıca az da olsa,  milletimizin bağrından kopup gelen namuslu ve yetenekli bilim insanlarımız da var. İşte bunlardan biri  yatıp uyumamış, Türkiye’nin en yakıcı sorunlarından birini kendine dert edinmiş, uzun yıllar süren araştırmaları sonunda “Türk milletinin bir mozaik olduğu” savının yanlışlığını, yadsınmaz kanıtlarla ortaya koymuştur. Önünde saygı ve minnetle eğildiğim bu aydınımızın adı, Ali Tayyar Önder’dir. Kitabının künyesi şöyledir : Türkiye’nin Etnik Yapısı: Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler, 6. Baskı, Pozitif Yayınları, İst., 2005, 344 s.

Bence bu büyük yapıtı her yurtsever aydın okumalı, içerdiği ana fikir ve diğer görüşleri, kanıtlarıyla iyice öğrenmeli ve daha önemlisi çevresine yaymalıdır. Ben, bizzat kendim, örnek olayım diye kitabın ilk 60 sayfasının bir özetini bu yazımda,  kimi katkı ve yorumlarımı da ekleyerek siz değerli okurlarıma sunuyorum. Tabiî sadece yazmış olmakla yetinmeyecek, Ali Tayyar Önder’in keşfettiği gerçekleri diğer yollarla da çevreme iletmekten geri kalmayacağım. 

I) ETNİK GRUP VE ÜST KİMLİK

Ali Tayyar Önder’e göre etniklik birçok farklı ölçütle tanımlanabilen esnek bir kavramdır. Genel olarak “benimsedikleri dil, din ve sahip oldukları kültür itibariyle diğer gruplardan farklı olan gruplar” etnik olarak nitelenir.

A) Yine Önder’e göre toplumsal alanda “etnik grup kimliği” iki farklı bakışa bağlı olarak tanımlanabilir: Emik bakış, etik bakış. Ben, Sayın Önder’in bu terimleri yerine sırasıyla şunları kullanacağım : İçten bakış, dıştan bakış.

1) İçten bakış bir grubun kendi kimliğiyle ilgili olarak yaptığı, kendi tanımlamasıdır; o grubun, kendini “ne” olarak, “kim” olarak gördüğüdür. Demek ki burada belirleyici olan, grubun kendi kabulüdür. Örnek verelim : Zazaların önemli bir bölümü kendilerini Kürt olarak kabul ederler.  Oysa kökenleri Kürt değildir. Ciddî bilim adamlarının ortak görüşü Zazaca’nın, Kürtçe ile hiçbir ilgisi olmadığı yönündedir. Ne yazık ki Osmanlı’dan bu yana devlet ve toplum, Zazalara Kürtlüğü âdeta zorla dayatmıştır. Dahası Zazalar 1960’lardan bu yana, Kürt şövenistlerin ağır sıkıştırmalarına maruz kalmışlardır. Aynı durum Nusayriler  için de söz konusudur. Nusayriler büyük çoğunlukla Türkmen kökenlidir. Ancak halk ve devlet onları yıllardır Arap olarak görmüştür. Sonuçta, çoğu Nusayri kendilerini Arap sayar olmuştur.Araştırmalar kanıtlamıştır ki birçok öz be öz Türk unsur da tarih boyunca kürtleşmiştir. 24 Oğuz boyundan biri olan Avşarların bir bölümünün yanısıra Döğerler, Kalaçlar, Kikiler, Türkanlar, Karakeçililer, Beydilililer önemli ölçüde kürtleşmiştir.

2) Dıştan bakış ise belli bir grubu, onun dışında bulunan başka bir grubun tanımlamasıdır. Bu tanımlama o gruba yapılan bir “kimlik” dayatmasıdır. Dıştan bakış kabadır, yanlış bir genellemedir. Örnek verelim : Halkımızın büyük çoğunluğu “Doğu Karadenizliler”in hepsini “Laz” kabul eder. Oysa bu tanımlama yanlıştır. Çünkü “Lazlar” sadece Rize’nin Pazar, Arhavi ve Hopa üçgeni  içinde yerleşik olan küçük bir gruptur.

B) Peki, Üst kimlik nedir?

Sayın A.T. Önder’e göre üst kimlik kavramı çoğu kez yanlış tanımlanmaktadır. Bu kavram iki anlamda ele alınır: Etnolojik anlamda, siyasî anlamda.-Etnolojik olarak üst kimlik “aynı kökene sahip alt grupların ana kimliği”dir. Örnek: Türklük; Kırgızlar, Özbekler, Azerîler, Türkmenler,... için üst kimliktir. -Siyasî  anlamda üst kimlik; “farklı etnik gruplara mensup kişilerin, vatandaşlık bilinciyle benimsediği temsilî  ulusal kimlik”tir. Bu kimlik genelde ülkenin kurucu egemen unsurunun kimliğidir. Siyasî anlamda ulusal kimlik T.C. Anayasası’nda Türk  olarak tanımlanmıştır. Bugün birçok başka ülkede de, meselâ Fransa’da ulusal kimlik “kurucu egemen unsurun kimliği”dir. Fransa’da ulusal kimlik, coğrafî bir aidiyeti değil, Fransa’yı kuran Frankların soyuna mensupluğu ifade eder. Bu sebeple, Türkiye’de yapay olarak gündeme sokulan “Türkiyelilik” kavramının hiçbir meşru dayanağı yoktur. 

II) TÜRKİYE’DE ETNİK GRUPLAR

Önemli bir konu da “etnik nüfusun belirlenmesi”dir.Etnik nüfusun belirlenmesinde genellikle anadil esas alınır. İkinci dile dayanılması geçersizdir.

A) 1935, 1950 ve 1965 yıllarında yapılmış olan genel nüfus sayımlarında “anadil”i Kürtçe olanların, Türkiye’nin genel nüfusuna oranı şöyledir:  

1935 : %9.2                   1950 : %8.8                   1965 : %7.1   

Ancak Kürtçe’yi ikinci dil olarak konuşanların tamamı Kürt kabul edilemez. Çünkü bunlar arasında başka etnik kökenden gelenler de vardır. Genel ortalama olarak Türkiye’deki Kürt kökenli nüfus yaklaşık %8 olarak kabul edilebilir. Kürt kimliğini temsil ettiği varsayılan DEHAP’ın (şimdi DTP) 2002 genel seçimlerinde aldığı oy %2.6’dır. Bu oranın temsil ettiği nüfus 3,2 milyondur. Kürt kökenli olup da başka partilere oy verenler de hesaba katılırsa, bu ölçütle Kürtlerin Türkiye genelindeki nüfusu 5 milyon kabul edilebilir.1965 nüfus sayımına göre:

-Zazaların nüfusu 171 000, nüfus oranı %0.5’dir.

-Arap kökenlilerin nüfus oranı %1.2’dir (Köken olarak Nusayrilerin Türk oldukları tarihî belgelerle kanıtlanmıştır. Bunların sayısı Arap nüfustan çıkarılmalıdır).

-Çerkeslerin toplam nüfusa oranı %0.3’tür (Çerkesler dilleri farklı farklı olan etnik gruplardan oluşur. Çerkes kökenliler için Türk kimliği, köken kimliğinden önce gelmektedir).

-Lazca bilenlerin oranı %0.3’tür (Lazlar Türk kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Kendilerini Türk olarak görürler).

-Azınlıklardan Rumların nüfusu 3 000, Yahudilerin nüfusu 25 000’dir. Ermenilerin nüfusu sadece 60 000’dir.

B) 1927-1985 arasındaki genel nüfus sayımları ile 2001 yılına kadar yapılan araştırma ve anketler temelinde, Türkiye’deki etnik grupların nüfusları ve genel nüfus içindeki oranları şöyledir: 

Etnik Kimlik Nüfus (Milyon) Oran (%)
Türk 64.7                                   89.8
Kürt 5.0                                    6.9
Zaza 1.0                                    1.4
Arap 0.6                                    0.8
Çerkes 0.3                            0.4
Laz 0.2                                    0.3
Diğer  0.3                            0.4
Tablo incelenince, şu bulgu ve yorumlara ulaşılıyor: Türkiye’deki etnik grupların toplam nüfusu, genel nüfusun yalnızca yüzde 10’udur. Bu oranla  bugünkü Türkiye’nin nüfusu (75 milyon) içinde, bütün etnik grupların nüfusu yaklaşık 7-8 milyon olmaktadır. Bulgumuz şu gerçeği haykırmaktadır : Türkiye bir mozaik değildir. İnce renk renk damarlarıyla yekpare bir mermerdir. Hakikat bu olmasına rağmen Türkiye’deki etnik grup nüfusları hayalî denebilecek ölçülerde artırılmaktadır.
A.T. Önder’e göre bunun başlıca sebepleri şunlardır:
-Etnik grupları temsil iddiasında olan bir takım marjinal çevre ve kuruluşların çıkar sağlama emelleri,
-Küçük bir grup Kürt elitinin, Türkiye’yi bölme amacıyla hem kendi gruplarının, hem de diğer etnik grupların nüfuslarını abartma gayreti.
-Kamuoyu oluşturmada etkin bir kısım medyanın, ideolojik sebeple ya da çıkar karşılığında yukarda belirtilen grupların amaçlarına uygun yayın yapması.
-Bütün bu grupların arkasında yer alan küresel sermayenin, Avrupa Birliği’nin (AB) ve Amerikan emperyalizminin maddî ve siyasal desteği. 


III) BÜYÜK YANILGI


A) “Türkiye’nin etnik bir mozaik olduğu” kabulü, bir yanılgıdır. T.C. hükümetlerinin, bir kısım aydın dahil geniş bir kesimin, sorgulamadan, sınamadan benimsediği, bilimsel gerçeklere aykırı bir önyargıdır. Batı tarafından uydurulmuş, Türkiye’ye bir gerçekmiş gibi oradan postalanmıştır. Batılıların Türkiye’yi içten bölmek için geliştirdikleri politikalara altyapı oluşturmak, günü gelince yapacakları etnik dayatma ve taleplere gerekçe olmak üzere, bilerek oluşturdukları bir yakıştırmadır. Ulusötesi şirketlerin dünyaya yayılmalarının önündeki en büyük engel “ulus-devlet”lerdir. İşte bu “etnik mozaik” uydurması, Türk ulus-devletinin parçalanması yolunda kullanılan en etkili araçlardan biridir. Ne yazık ki bu yalan Türkiye’ye de mal edilmiştir; Türkiye oyuna gelmiş, uzatılan oltayı yutmuştur.Peki, Batı, daha doğrusu “Derin-Merkez”  ne yapıyor? Şunları yapıyor:
-”Etnik mozaiklik” varsayımına dayanarak, Türkiye’de hayalî sayıda, hayâlî nüfuslara sahip etnik gruplar oluşturuyor.
- Bunlara dayanarak da Türkiye’yi bölünmeye götürecek etnik taleplerde bulunuyor, etnik grupları kışkırtıyor.
Peki Türkiye ne yapıyor? Tabiî kurulan tuzağa düşüyor. Neden?
Değerli yazarımız bunun yanıtını şöyle veriyor: “Çünkü Türkiye kendi gerçeklerinden habersiz.”   Yabancıların uydurmalarını gerçekmiş gibi kabulleniyor. Ben de ekliyorum ki aydınlarımız çoğunlukla yetersizler; bu yalanlara karşı sağlam bir görüş oluşturamıyor, mücadele edemiyor; “yalan”ın yalan olduğunu bile bilmiyorlar.Şimdi, “mozaikliğin” koşullarına geçiyoruz.
B) A. Tayyar Önder’in açıklamalarına göre bir ülkenin etnik bir mozaik olarak tanımlanması, iki şartın bir arada mevcudiyetine bağlıdır:
- O ülkede etnik çeşitlilik olması,
-Toplam etnik nüfusun, genel nüfusun en az yüzde 35’ini oluşturması.Uluslararası ölçüt budur.
Örneğin, Fransa’da, -16’sının nüfusu 100 000 veya milyonla ifade edilen- 17 etnik grup vardır. Toplam etnik nüfusun genel nüfusa oranı ise % 19’dur. Fransa’da birinci şart yerine gelmiştir. Ancak ikincisi yerine gelmediğinden Fransa, kendisinin bir etnik mozaik olarak tanımlanmasına izin vermemektedir.Gelelim Türkiye’ye. Türkiye’de nüfusları 100 000 ya da milyonla ifade edilen 6 etnik grup vardır. Tüm etnik grupların toplam nüfusunun genel nüfusa oranı yalnızca yüzde 10’dur. Öyleyse soralım sorumuzu: Türkiye bir “etnik mozaik” midir?  Elbette değildir! Nasıl Fransa bir etnik mozaik olarak tanımlanamıyorsa, Türkiye de tanımlanamaz. 

2 Cİ  BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR..



..