25 Ocak 2016 Pazartesi

İNAT,






İNAT,




YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN,
08.06.2013 



İktidar kesiminin değerlendirmelerinin tersine, yansız ve bağımsız çevrelerin değerlendirmeleri Taksim Gezi Parkı olaylarının bir halk hareketi olduğunda yoğunlaşmaktadır. İktidar medyası, yandaşları ve sözcüleri " Verilen mesaj olmadığını, bir mesaj almadıklar...

Türkçemizde “ Direnme, direnim, diretme ” Sözcükleriyle anlatılan, yanlış da olsa bildiğinden şaşmama tutumunu, alışılan ve çok kullanılan Arapça aslı “ İnat ” sözcüğüyle yazımızın başlığına aldık. Özellikle siyasal yaşamda sakıncaları üzüntüyle izlenen ayak diremeler zararlı sonuçlarıyla toplumu yaralamaktadır. Bencillikten kurtulamamış, ilkelliğin yansıdığı davranışlar, kişilik sorunu olmakla birlikte kamusal alandaki belirtileri daha çok yakınmaya yol açmaktadır.
Yargıyı yargı yapan bağımsızlığı, hukuk devletinin olmazsa olmazıdır. Hangi nedenle, hangi biçimde ve türde olursa olsun etki, baskı, siyasal ilgi, bağımsızlığı önleyip engelliyorsa demokrasinin temeli ve kaynağı olan hukuktan söz edilemez. Hukuku yaşama geçirerek en doyurucu toplumsal gıda olan adaleti sunacak yargı, kuşkuyla yıkılır. Güven dayanağı olan yargı kurumu, inanç bağı, çıkar ya da değişik nedenlerle yansızlığını yitirmiş görevleri barındırıyorsa hiçbir işlev ve işlemine saygı duyulamaz.
Günümüz Başbakanı ile adamları, sürekli yargıya çatmakta, en olumsuz söylemlerle saldırı sayılacak suçlamalarda bulunmaktadırlar. 17 Aralık 2013 yolsuzluk ve rüşvet olaylarıyla MİT TIR’larındaki soruşturmalar nedeniyle suçlamalar ağırlaşmıştır. Hukuk yargıçlarını içermeyen, yalnızca ceza yargıçlarıyla savcılara yönelik tutum, kendilerine yaklaşmaya ve dokunmaya bağlılık izlenimini vermektedir.
Durum
Başbakan, HSYK düzenlemesinin “TBMM’den ne olursa olsun geçeceğini” söylemektedir. Yasama organındaki çoğunluğuna dayanarak hukuka aykırı bir teklifin yasalaşmasını sağlamak başarı değil, inat konusudur. Siyasette inat zararlıdır. Demokrasi, değişik görüşlerin açıklanmasını güvenceye bağlayan anlayış, hoşgörü, katlanma, uzlaşma ve uygar tartışma düzenidir. Meclis çoğunluğuna sığınmak demokratlık değil, kabadayılık tır.
Yine Başbakan “Benim iznim olmadan savcı arayamaz” demiştir. Arama ve soruşturma izne bağlı değildir. Yargılama izne bağlıdır. Önce MİT Müsteşarını özel yasayla kurtaran Başbakan şimdi de silâh taşıdığı anlaşılan taşıtları-araçları korumaktadır. Üstelik savcının görevini yapmasına “Bu, paralel yapılanmanın diğer bir versiyonudur. Jandarma kullanılmıştır” dedikten sonra hepsi için işlem yapılacağını söylemiştir. Yürütme, yargıya gözdağı vermektedir.
Başbakan’dan önce Mehmet Metiner, yeni Adalet Bakanı yargı bağımsızlığıyla bağdaşmayacak sözler etmişlerdir. AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop’un “Bizde yargıyı, yargıcı kutsayan bir anlayış var, onu bir türlü aşabilmiş değiliz. Artık yargının gökten yere inmesi lâzım” sözü de AKP’lilerin yargıya yaklaşımlarındaki olumsuzluğun bir örneğidir. Önceleri göklere çıkardıkları yargıç ve savcılara eleştirileri duygusallık ve baskın çıkma çabasıdır.
Başbakan’ın ikide bir “Anamuhalefetin genel müdürü Rahşan affıyla kurtuldu” diyerek yanıt verip küçültmeye çalıştığı CHP Genel Başkanı’nı sözde eleştirisi de kendi durumunu unutup unutturmanın anlatımıdır. Anamuhalefet liderine yönelik sözler içinde “Vatanseverliğinden şüphe ediyorum. -Yargı değil, yargı içindeki örgüt… -İhanet…” nitelemeleri ile Fenerbahçe Spor Klübü Başkanı’na ilişkin kararı zaman yönünden anlamlı bulup eleştirmesi de ilginçtir. Bay RTE’nin yargı, yargıçlar ve savcılar konusundaki dönüşü kendi ölçülerindeki bozukluğa bağlanabilir.
Bu arada Cumhurbaşkanı “HSYK yasası çıkınca ne yapacağımı göreceksiniz” dedi. Hakimlerin çalışmasına ilişkin yasayı onayarak ne yapabileceğini gösterdiğini sanıyoruz. Görevlerinden ayrılan dört bakana ilişkin fezlekelerin Adalet Bakanlığı’nda tutulmasının hiçbir hukuksal gereği yoktur. Hepsi siyasal inatlaşmanın zıtlaşmaya dönüşmesinin belirtisidir. Olanlar; devlete, demokrasiye, hukuka olmaktadır.

YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN,


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder