EROL MANİSALI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
EROL MANİSALI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ocak 2016 Cumartesi

Büyükanıt'ın Söylediğini Anlayamayanlar




Büyükanıt'ın Söylediğini Anlayamayanlar




EROL MANİSALI,

Sevgili Deniz Som 20 Eylül 2006'da Vaziyet köşesinde, Serdar Ant' ın kendisine gönderdiği bir notu yayımladı. Sayın Ant yazısını, benim Cumhuriyet'teki bir yazım üzerine göndermiş. Orgeneral Büyükanıt ve Gümrük Birliği konusunda Serdar Ant ve onun gibi düşünenleri bilgilendirmeme olanak verdi.
***
1) Serdar Ant Hürriyet'ten alıntı yaparak gönderdiği yazıda ''AB'ye karşı olmayan Büyükanıt neden Gümrük Birliği'ne karşı çıksın'' diyor, kafası karışmış.
2) Türkiye'nin Silahsız İşgali yazımda ve ona kaynak olan kitabımda Gümrük Birliği'nin kimler tarafından, hangi amaçla hazırlanıp devreye sokulduğunu bütün belgeleri ile anlatmıştım.
Orgeneral Büyükanıt'ın da Gümrük Birliği'ne karşı çıkarak ''Eşi benzeri görülmemiş bir belge'' dediğini, kaynaklarını göstererek belirttim.
Orgeneral Büyükanıt AB'ye karşı olmadığını 1983'te konuşmasında söyledi, ben de o toplantıdaydım. Büyükanıt AB'ye karşı değil, ama Gümrük Birliği'ne karşıydı.
Bu iki ifade arasında çelişki yoktur, aksine tam bir tutarlılık vardır.
3) Çünkü Gümrük Birliği anlaşması, Türkiye'yi AB'ye tam üye yapmak için imzalattırılmadı. Ya niçin imzalattırıldı?
- Alınmayacak olan Türkiye'nin AB'ye '' Tek yanlı bağlanması ve özel statüye götürülmesi'' için imzalandı.
- Türkiye, '' Üçüncü ülkelerle ilişkilerinin yönetimini Brüksel'e bırakıyordu'' . Ülke, AB ipoteği altına alınıyordu.
- Boyunduruk altına sokulan Türkiye Kürdistan, Ermenistan, Patrikhane, Ege, Kıbrıs, Karadeniz, Boğazlar ve diğer konularda ödün vermek zorunda bırakılacaktı. Amaç budur, yoksa Türkiye'yi AB'ye almak değil.
- Gümrük Birliği, ''Türkiye'nin silahsız işgalini'' sağlıyordu. Bunu, aynı adı taşıyan kitabımda bütün belgeleri ve ''işbirlikçileri'' ile anlattım, Serdar Ant lütfen kitabı okursa kafasındaki bütün sorulara yanıt bulacaktır.
4) İşte bu nedenle 60 öğretim üyesi ortak bir bildiri hazırlayarak karşı çıktık. İlhan Selçuk, Hasan Pulur, Oktay Ekşi, Melih Aşık, Yalçın Pekşen ve daha birçok yazar ve düşünür bize destek verdi. O tarihteki Abdullah Gül bile Gümrük Birliği'ni haklı olarak eleştirdi.
5) Gümrük Birliği, Soğuk Savaş sonrasında bizi AB'nin üyesi yapmak için değil, '' Arka Bahçesi '' yapmak için imzalattırıldı. Kitapta Richard Holbrooke 'un Tansu Çiller 'e gönderdiği notun arkasındaki nedenleri anlattım. ABD, tam olarak devredeydi. Türkiye'nin, Gümrük Birliği aracı ile denetim altına alınıp yönlendirilmesi öngörüldü.
6) Bu gerçekler doğrultusunda Orgeneral Büyükanıt'ın 2003'te, '' Ben AB'ye karşı değilim ama, Gümrük Birliği'ne karşıyım '' demesi çelişkili değil, aksine tutarlıdır.
Çünkü Gümrük Birliği anlaşması, Türkiye'yi AB üzerinden Batı kapitalizminin sömürgesi haline getirmekte olan bir belgedir.
***
Serdar Ant'ın '' Medya Karartmasından Nasibini alan '' bir vatandaşımız olduğuna inanıyorum. Bu arada benim Cumhuriyet'teki Bıçak Sırtı köşemde bu konuda yazdıklarımı izlemiş olsaydı bütün bunları tekrarlamama hiç gerek kalmazdı.
Türkiye'nin kimler tarafından, niçin karartma altında tutulduğunun nedenleri araştırılırken Gümrük Birliği belgesi, gerçekleri ortaya koyan ve maskeleri indiren bir görev aldı.
Gümrük Birliği'ne karşı çıkmak Türkiye'nin sömürgeleşmesi ne karşı çıkmakla eş anlamlıdır.


.

22 Ocak 2016 Cuma

Yavaş Yavaş Kürdistan...



Yavaş Yavaş Kürdistan...




Erol Manisalı / Cumhuriyet
erolmanisa@yahoo.com
22 Haziran 2015 Pazartesi 


2003, Irak’a saldırı, Saddam devriliyor, Irak yavaş yavaş bölünüyor; önce Bağdat- Kürt çatışmaları, arkasından Sünni-Şii kavgaları yoğunlaştırılıyor.

Kuzey Irak Kürdistan’ı ABD ve AKP’nin siyasi, iktisadi ve askeri destekleri ile yavaş yavaş bağımsızlaştırılıyor. Meclisi, askerleri, iktisadi kurumları ve hükümeti ile, “fiilen bağımsız bir konuma sokuluyor.”

Erbil, bölgenin Beyrut’u haline dönüştürülmeye başlıyor.

-2010 ve 11’ler; Arap baharı diye bir “ucube” yaratılıyor. Yemen’den Libya’ya her ülke yıkılıp parçalanıyor; kan gövdeyi götürüyor.

Bu arada, Kürdistan’ın tamamlanması için Suriye’den de önemli bir parça koparılması ve ülkenin bölünmesi gerekiyor.

Ve Suriye Kürdistanı

Yine ABD, AB ve AKP’nin önemli katkıları ile Esad’ı devirmek gerekiyor. Çünkü Esad, ülkenin üniter yapısı için en büyük güvence.

Suriye’de “muhalifler” olarak paralı askerler ve terörist gruplar kullanılmaya başlanıyor. Bunlara ek “IŞİD” diye bir canavar yaratılıp ortalığa salınıyor. Irak ve Suriye darmadağın. Radikal dincilerin vahşetle ele geçirdiği yerlerden daha sonra ABD ve AB güçleri tarafından IŞİD çıkartılıp Kürtlere adeta teslim ediliyor. Bu arada zavallı Türkmenler hem Suriye hem Irak’ta katlediliyorlar, kaçmak zorunda bırakılıyorlar, Ankara seyrediyor.

Türkiye’nin Suriye sınırında 700 kilometrelik bölümde artık Suriye devleti (ve Esad) yok; Batı Kürdistan oluşturuluyor.

ABD, AB ve Ankara’nın katkıları ile tabii. Ancak, IŞİD’in doldur boşalt operasyonlarını da unutmamak gerek.

Sonuçta Irak Kürdistan’ından sonra Suriye Kürdistan’ı da kuruluyor.

Bütün bunlar “komplo teorisi” filan değil, yaşanmakta olan somut gerçekler. Bunlara “yok” diyenler ya aptalı oynuyorlar ya da gerçekten öyle olanlardır.

Ya Türkiye’deki durum?

Türkiye’de de “süreç”, Irak ve Suriye’dekinden farklı olarak, “yumuşak geçişle” yürütülmek isteniyor.

HDP’nin seçimlerdeki başarısı, “fotoğrafı ve coğrafyayı” ortaya koymuştur.
-PKK elde silah beklemektedir. Bu “duruşta” HDP, Kandil ve İmralı’nın desteği vardır.
Demirtaş’ın “HDP Türkiye partisidir” ifadesi, nasıl bir Türkiye sorusunun yanıtı alınmadan verilemez; sadece “muğlak” bir ifade olmaktan ileri gidemez.
Konuya kafa yoranların aklındaki sorular şunlardır:

-PKK elde silah bekliyor, “açılımdan Irak ve Suriye’de olduğu gibi, talepler karşılanmaz ise silahlar konuşur” mu demek isteniyor?

-Açılımı “siyasal özerklik” ile sonuçlandırıp Erbil ve Kobani ile örtülü bir entegrasyona mı gidilmek isteniyor?

Dört siyasal parti de kamuoyu önünde bu soruları dile getirip “açılımdan ne anladıklarını ortaya koymaktan korkuyorlar.” Hele koalisyon pazarlıkları yapılırken.

-AKP’nin bütün derdi, hesap vermeden iktidarda kalabilmek,

-CHP, sistemle ve ABD ile karşı karşıya gelmeden, bir “orta yol” bulabilmek,

-MHP, “tabanı ile zıtlaşmadan iktidarı bir kenarından tutabilmek,”

-HDP ise “nihai amacına ulaşmak için” iç dinamikleri ve Batı’yı kullanıp basamak atlamak istiyor.

Açılımın sonunda nereye varacağını dört parti de iyi biliyor. Biri dışında hepsi aptalı oynuyorlar. Diğer bir deyişle, “her partinin kendine göre farklı bir açılımı söz konusu.”
Ancak HDP hariç diğerleri, “sistemle karşılıklı çıkarları dengeleyecek bir çıkış yolu bulmadan” Türkiye’ye yararlı olamazlar. HDP için zaten “stratejik hedef, sistemle örtüşmeyi öngörmektedir.” Tabii tek yanlı olarak.

http://www.ilkehaber.com/yazi/yavas-yavas-kurdistan-13656.htm


..


MHP ve HDP Oyunu



MHP ve HDP Oyunu


Erol Manisalı / Cumhuriyet
erolmanisa@yahoo.com
06 Temmuz 2015 Pazartesi 



Bir tarafta iki büyükler AKP ve CHP.

Öte yanda iki “küçük” parti.

13 yıldır iktidar olan AKP karşısında “iktidarın 7 Haziran’dan sonra değişip değişmeyeceğini”, iki küçüğün “zemini ve arkasındaki güçler” belirliyor. Aslında bu bir demokrasi ve demokratikleşme kavgası değil.

Onun yanında “Ortadoğu’daki yeniden yapılanma ve küresel güçlerin yeni sınırlar çizme girişimlerinin” Türkiye’ye ve bölgeye yansımalarıdır.

CHP Batı’ya, Batılı değerlerine sosyal demokrasi çizgisinde yaklaşmaya çalışıyor.

AKP, Batı ile ilişkilere karşı değil ancak “derin İslamlaşma ve Ortadoğululaşmayı” temsil ediyor ve uyguluyor.

HDP ve geçmişindeki oluşumlar (örgütler), “Kürtlerin özyönetime etkili katılımları noktasından bağımsız Kürdistan’a kadar” geniş bir açı içinde oynuyor.

Üstelik giderek ilerliyorlar ve Batılı küresel güçleri arkalarına alıp meşrulaşarak. Demokrasiyi tramvay gibi, en iyi kullanan onlar.

MHP, Türkiye’deki açılımlar konjonktüründe kendisine, “karşı koyma zemini yakalamış” bir çizgide ilerliyor.

Son nokta

Gelinen noktada “Erdoğan faktörüne” rağmen işin gidişatını “iki küçük” belirliyor.

HDP Ortadoğu’daki yeniden yapılanma ve sınırların değiştirilmesinin odak noktasında yer alıyor; arkasında Batılı küresel güçlerin desteği var.

MHP ise sanki, “bu gidişe karşı duruşun temsilcisi rolüne soyunmuş bir konumda”; özünde, CHP’nin yürütmesi gereken misyonu rol çalarak üslenmiş.

CHP ise, Avrupalı gibi olmakla Batı’ya yanaşmak arasında sıkışmış durumda. Oysa CHP’nin, “Avrupa ve ABD ile karşılıklı çıkarlarımızı her alanda dengeleyecek, tek yanlılıktan kurtaracak bir yapı ve duruş içinde olması gerekir.”

Geçen dönemlerde çok başarılı olmuş milletvekillerinin bazılarının CHP’den uzaklaşmak zorunda kalmaları bu zikzakların göstergesidir.

“AKP eşittir Erdoğan” politika ve uygulamalarının sonucu, son 6-7 yılda parti 7 Haziran’la yüzleşme noktasına geldi.

AKP, bu yüzleşme sıkıntılarını yaşamaktadır. AKP de ciddi bir değişime uğramak zorundadır. Ne koalisyon ne de erken seçim AKP’yi bu değişimden kurtarabilir.

Sonuç AKP’de mi?

Yarın ne olacağını AKP’nin tutumu belirleyecektir.

Koalisyon olsa da olmasa da AKP “açılım sürecini” sürdürmekte kararlı mıdır, değil midir?

Ancak MHP ile koalisyon kurulursa bu olasılık ortadan kalkar.

Açılım sürecini kararlı bir biçimde sürdürürse en büyük destekçisi HDP olacaktır.

Ortada oynanan büyük oyun demokrasi ile ilgili değildir. Sonuna kadar mı? Kısmi bir açılım mı?

AKP açılımı tercih ediyorsa CHP ve HDP ile işbirliği yapacaktır.

http://www.ilkehaber.com/yazi/mhp-ve-hdp-oyunu-13773.htm




Büyük Dişliler, Küçük Çarklar ve Kürdistan




Büyük Dişliler, Küçük Çarklar ve Kürdistan



Erol Manisalı / Cumhuriyet
erolmanisa@yahoo.com

25 Ağustos 2015 Salı 

Bir otomobilde en ufak cıvata puluna kadar ayrıştırdığımız zaman binlerce küçük küçük parçacıklar görürüz. 

Zihnimizi binlerce parçaya dağıtıp incelemeye kalkarsak otomobilin motor, ana dişliler, aktarma organları ile nasıl gittiğini, direksiyonda nasıl yön verildiğini yeteri kadar anlayamayız. 

Kafamız ayrıntılara takılır kalır; Kobani’de sadece çocukları, bombaları görürüz; bilmem kaç şeriatçı grubun ve alt ayrıntılarının labirentlerinde tıkanır kalırız. 

Büyük dişlileri ve direksiyonu gözden kaçırmaya başlar, detaylarda boğuluruz. 

Bu kimilerinin işine gelir: Esas meseleyi ve büyük dişlileri gizlemek isteyenler televizyonun, basının, internet kanallarının on binlerce, yüz binlerce ayrıntı üzerinde takılmasına, kamuoyunun kafasının (bilincinin) iyice karışmasına yol açarlar. 

Bu temelde iki nedenle ortaya çıkar; 

- Binlerce kanal, gazete ve internet sayfaları ayakta kalmak için binlerce otomobil parçasını didik didik ederek kullanılacak malzeme yaratırlar, “bir iş yapmış olurlar”. Piyasanın gereğidir bu.

- Ya da bu tür ayrıntılar “belirli odaklar tarafından programlı bir biçimde üretilerek piyasaya sunulur”. 

Aynen, merdiven altı üretim gibi. Kimi uluslararası kuruluşlar, kimi siyasilerin danışmanları sadece bu merdiven altı üretimle uğraşırlar, bu sayede para alırlar.

Kürdistan böyle geliyor 

- 2003’te Irak’ın işgali ile başlayan süreçte AKP hükümeti Kuzey Irak’ta Barzaniyönetiminin ve Kürdistan’ın ilk ayağının oluşmasına ekonomik, siyasi ve askeri boyutları ile yardım ederek Barzani yönetimini ve Kürdistan’ın ilk ayağının oluşmasına katkı yaptı. Ekonomik, siyasi ve askeri boyutları ile yardım ederek Barzani yönetimini Bağdat’a karşı, ABD ve AB’den önce meşrulaştırdı. Kimse esas gidişi görmek istemedi. 

- Kandil’in sürekli PKK’yi desteklemesinin yolunu açarak örgütün Türkiye’de güçlenmesinin altyapısını hazırladı. 

- Arkasından birdenbire, Suriye’nin bölündüğünü temsil eden Esad’a karşı savaş açtı. Peşmergelerin Suriye Kürdistanı’nı oluşturmalarına, Barzani, PKK, Kandil ve PYD’nin bütünleşmesine ortam hazırladı. 

- Açılım adı altında aslında, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Ankara’nın doğudan kopmasına, fiili başkaldırıların ve silahlı saldırıların gelişmesine ortam hazırladı.

Erdoğan’ın çelişkisi 

“Kabul etseniz de etmeseniz de düzen değişti” diyerek, özellikle de 2007’den başlayarak kendi değiştirdiği ve bugünkü kaos noktasına getirdiği yapıyı kabullenmiş oldu. “Bu düzeni ben getirdim ve artık bunu kabullenmek zorundasınız” dercesine. 

- Doğuda ve diğer kritik yerlerde hükümetin, polisin ve askerin kontrolünden çıkmış bölgeler oluştu. 
- İşin daha da kötüsü, bu gidişi önleyecek demokratik kurumlar ve mekanizmalar fiilen ortadan kaldırıldığı için “kaos ortamı, kendi otonom kuralları içinde çalışmaya başladı”. 

2007’den beri kamuoyu, medya, siyasiler ana dişlileri, aktarma organlarını ve direksiyonu unutarak binlerce ayrıntıya daldılar. 

Herkes bir de baktı ki, 

- Irak Kürdistanı Çoktan Kurulmuş 

- Suriye Kürdistanı, Ankara’nın Esad’a açtığı savaş sonucu kurulma yoluna girmiş 

- Doğuda devletin egemenliği tartışılır hale gelmiş; Iraklaşma ve Suriyeleşme yönünde çok tehlikeli sinyaller var. 

Ve şimdi neyi tartışıyoruz: Erdoğan’ın tek adamlığı nasıl dayatılarak sürdürülecek? Tam da Türkiye’de Iraklaşma eğilimleri ortaya çıkarken.

Atı alan Üsküdar’ı geçmiş, Çamlıca’daki dev cami de hızla tamamlanıyor.

http://www.ilkehaber.com/yazi/buyuk-disliler-kucuk-carklar-ve-kurdistan-14125.htm

..