Kürdistan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kürdistan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ocak 2016 Cuma

Kürdistan Gerçekleşmeden Bölge Ülkelerine Rahat Yok mu?



Kürdistan Gerçekleşmeden Bölge Ülkelerine Rahat Yok mu?



Erol Manisalı / Cumhuriyet
erolmanisa@yahoo.com
13 Ağustos 2012 Pazartesi 


- Kürt sorunu bir boyutu ile “insan hakları ve katılımcı demokrasi” ile ilgilidir. 

- Madalyonun diğer yüzünde ise Kürdistan’ın Batı tarafından kurdurularak kullanılması boyutu vardır.

Kürdistan’ı gerçekleştirmek isteyen küresel güçlerin bölgede, demokrasi ile bir ilgileri yoktur. Onlar için önemli olan yandaş ve kontrol edilebilir bir Kürdistan’ın Ortadoğu’da kullanılmasıdır. 

Kürdistan’ın gerçekleştirilmesi ABD, İsrail ve bazı Avrupa büyükleri için çok önemli. Sadece İran, Araplar ve Türkiye üzerindeki etkileri açısından değil, Çin ve Rusya’ya karşı bölgede kullanılması yönünden durum çok kritiktir. 

Dolayısıyla, Kürdistan’ın kurdurulması yalnız bölgesel değil küresel güç dengeleri açısından önem taşıyor.

 Zaten günümüzde küresel dinamikler ile Ortadoğu’nun bölgesel dinamikleri iç içe geçmiş bulunuyor. Küresel güçler açısından İslami boyut bile, Kürdistan’ın gerçekleştirilmesi için kullanılabilmektedir

1990 sonrası hızlandı 

Kürdistan konusu son yüzyıl içinde hep vardı ama 1990’dan sonra ivme kazandı. Bu Ortadoğu’yu denetim altına alma kavgası idi; 

- Batı (ve ABD) hem taraftı hem de kendi içinde ABD, AB, İsrail rekabeti bulunmaktadır. 

- Rusya ve Çin bölgeyi Batı’ya (ve ABD’ye) tamamen kaptırmak istemiyorlar. 

ABD, İsrail ve bazı AB büyükleri BOP adı altında bunu gerçekleştirmeye karar verdiklerinde Kürdistan ve İslami boyut koçbaşı görevini üstlendiler. 

- Kürdistan, “İran, Araplar ve Türklerin yanına bir dördüncü boyut getiriyor”. 

- Ilımlı İslam adı altında Batı politikalarına destek verecek ikinci boyut da ortaya çıkarılıyor. Müslüman Kardeşler Kürdistan’la birlikte oyuna dahil oluyorlar. 

Türkiye ve Kürdistan 

1980’li yıllardan itibaren Türkiye’deki yönetimler açıktan evet demeseler bile Kürdistan’a göz kırpmaya başladılar. 

- İlk adımı Özal attı; “ABD bunu dayatıyorsa, karşı çıkmanın anlamı yok, Türkiye de işin içinde olsun” zihniyeti yavaş yavaş örtülü bir biçimde yaygınlaştı. 

- Bazı siyasal partilerin ve TSK’nin karşı çıkışları rahatsızlık yaratıyordu; bu gibi engeller bertaraf edilmeliydiler. 

- Türkiye’de Cumhuriyetin değerlerine, Atatürkçülüğe ve Lozan’ın kazanımlarına arka çıkanlar ise yoldaki diğer engellerdi. 

1990’lı ve 2000’li yıllar, Kürdistan ve Ortadoğu’nun yeniden yapılandırılmasının önündeki engellerin temizlenmesi ile geçti. 

Bugün gelinen noktada, Kürdistan’ın artık kaçınılmaz olduğuna inanan oldukça geniş bir kesim oluşturuldu. 

- Irak’ta ayrışma ve bölünme fiilen ortaya çıktı. 

- Suriye’deki gelişmeler, durumun Irak’takine benzer bir biçimde gittiğini gösteriyor. 

- Türkiye’de kamuoyunu hazırlama görevini üstlenenler oldukça ilerlemiş durumda. Ayrıca Güneydoğu’daki çatışmalar ve kimi açık siyasi talepler olağanlaşmış görünüyor. 

Sanki insanın, “Kürdistan gerçekleşmeden bölge insanlarına huzur yok” diyesi geliyor. Acaba durum gerçekten böyle mi? Kürdistan konusundaki fiili gelişmelerin, “kimi çevreler tarafından pek görülmek istenmemesi” bana ilginç geldi. Nedenini henüz anlamış değilim.

http://www.ilkehaber.com/yazi/kurdistan-gerceklesmeden-bolge-ulkelerine-rahat-yok-mu-5358.htm


..

Türkiye, İran, İsrail ve ‘Kürdistan’





Türkiye, İran, İsrail ve ‘Kürdistan’



Erol Manisalı / Cumhuriyet
erolmanisa@yahoo.com
01 Eylül 2014 Pazartesi 



1990 sonrası Ortadoğu’nun yeniden yapılandırılmasında en önemli bölge aktörleri İsrail ve İran oldular.

Türkiye de bu işe fazlasıyla soyunmasına karşın edilgen bir konumda kaldı. Bölge dışı esas aktör ABD’yi de kattığımızda, Türkiye özellikle 1991’den (Çekiç Güç’ten) başlayarak bugün ABD ve İsrail’in bölgedeki uzantısı durumuna geldi. Hem de Araplara (ve Sünnilere) aşırı yakın iktidara rağmen.

Türkiye’nin siyasi, iktisadi, askeri ve ölçek olarak büyük ağırlığına karşın Ortadoğu’daki fiili gelişmelerde ülkesinin çıkarlarını İsrail ve İran gibi savunamamasında en önemli faktörler şunlar olmuştur:

- Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra 1990 sonrasında Türkiye’nin iç iktidar kavgaları, siyasal partilerin ve diğer etkili grupların “iktidar çatışmalarına düşmeleri”.

- NATO içindeki “uyumlu” TSK’nin 1990’lı yıllarda, kısmen de olsa inisiyatif kullanarak bölgede, “küresel planlara ve tertiplere karşı çıkmaya başlaması”; özellikle Kuzey Irak ve Karadeniz’de.

- Bağımsızlık ve Kurtuluş Savaşı ile birlikte elde edilen uluslararası statünün (Lozan’ın) Yalta Konferansı sonrasında, Türkiye’nin Batı kampına dahil edilmesiyle birlikte en baştan erozyona uğramaya başlaması da altyapıyı hazırlayan nedenlerden birisidir.

- Türkiye’yi “Avrupalı yapmakta olan” 1961 Anayasası’nın uygulamalarından rahatsız olan kimi iç gerici unsurlarla bazı küresel güçlerin Ortadoğu planlarının örtüşmemesi; içerdeki radikal dinci ve ırkçı kimi güçlerin desteklenerek Türkiye’nin 12 Mart ve 12 Eylül darbelerine götürülmesi.

- 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri ile hazırlanan altyapının ülkeyi “Cumhuriyet’e, Atatürkçülüğe, gerçek demokrasiye yandaş olanlarla İslami bir şemsiye altında ülkeyi bir din devleti haline getirmek isteyenlerin karşı karşıya gelmeleri; işlerin 10 Ağustos 2014’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde görülen” oy dağılımına kadar gelmesi.

- Irak’ta ve Suriye’de başlayan bölünme ve ayrışma sürecinin, “biçimsel demokrasi” şemsiyesi ile Türkiye’ye de yansıtılmış olması.

Bütün bu faktörler Türkiye’yi, Ortadoğu’daki yeniden yapılanma sürecinde, “kendi ulusal çıkarlarını gözetemeyecek edilgen bir konuma soktu”; Türkiye’yi bölgenin “potansiyel büyük aktörü olarak”, İsrail ve İran’ın çok gerisine itti.

Aracılık konusu

Edilgen konumdaki Türkiye bir yandan da başkalarının ürettiği projelerin en etkili aracısı ve uygulayıcı konumuna düştü; belki de gönüllü olarak geldi demek daha doğru olur.

- Arap Baharı’nda Suriye’den Libya’ya birçok Arap ülkesini darmadağın hale getiren ve bugünkü kaos ortamını yaratan bir uygulamanın yardımcısı olması. İç savaşlara taraf olarak Türkiye’nin bu ülkelerle ilişkilerinde kapatılamayacak yaralar açıldı.

- Bu gelişmeler Türkiye’yi hem siyasi hem de iktisadi olarak büyük kayıplara uğrattı.

- Hukuk dışı uygulamalarla ülke, uluslararası hukuk alanında suçlu duruma düştü.

İsrail ve İran’ın durumlarına baktığımız zaman, “onların yapmakta oldukları hatalar bile bölgedeki konumlarını güçlendirecek nitelik taşıyorlar”.

Her şey Kürdistan’a endeksli

Ortadoğu’daki yeniden yapılanma, büyük ölçüde Kürdistan’a endekslenmiş durumdadır.

Son haftalarda ABD’nin Irak’ta İran ile girdiği yakınlaşma (ve mutabakat), Kürdistan’ın İran ayağının şimdilik ertelendiği sinyalini vermektedir. Okkanın altına gidenler ise Irak, Suriye ve Türkiye oldu.

Irak ve Suriye’de en kanlı bir biçimde iç savaşlar yaratılarak sonuç alınan gelişmeler, Türkiye’de tereyağından kıl çeker gibi yumuşak, biçimsel demokrasi kuralları içinde (!) yürütülmekte.

Çatı adayı sorunu ile birlikte HDP’nin oylarının, seçimlerde barajı aşacak duruma gelmesi bunun en açık kanıtıdır.

İran, İsrail, Türkiye üçgeninde Kürdistan gelişmeleri üzerinden İsrail ve İran’ın konumlarını güçlendirmelerine karşın Türkiye bölünmenin eşiğine getirilmiş bulunuyor.

Aslında Türkiye üzerinde pek çok şey Kürdistan’ın oluşumuna endekslenmiş bulunuyor. Ergenekon ve Balyoz “komploları” bunun için düzenlendi. Ve AKP iktidarı da aynı endekslemeye bağlıdır.

Ankara’nın hesapları ise “iktidarda kalmaya odaklı olarak” bu endeksleme üzerinden yürütülüyor; her şey bir yana, iktidarda kalmak bir yana; sorun varlık yokluk kavgası haline dönüşmüştür. “Ya kalacaksın ya kalacaksın” veya “ya gideceksin ya gideceksin”...


..


Yavaş Yavaş Kürdistan...



Yavaş Yavaş Kürdistan...




Erol Manisalı / Cumhuriyet
erolmanisa@yahoo.com
22 Haziran 2015 Pazartesi 


2003, Irak’a saldırı, Saddam devriliyor, Irak yavaş yavaş bölünüyor; önce Bağdat- Kürt çatışmaları, arkasından Sünni-Şii kavgaları yoğunlaştırılıyor.

Kuzey Irak Kürdistan’ı ABD ve AKP’nin siyasi, iktisadi ve askeri destekleri ile yavaş yavaş bağımsızlaştırılıyor. Meclisi, askerleri, iktisadi kurumları ve hükümeti ile, “fiilen bağımsız bir konuma sokuluyor.”

Erbil, bölgenin Beyrut’u haline dönüştürülmeye başlıyor.

-2010 ve 11’ler; Arap baharı diye bir “ucube” yaratılıyor. Yemen’den Libya’ya her ülke yıkılıp parçalanıyor; kan gövdeyi götürüyor.

Bu arada, Kürdistan’ın tamamlanması için Suriye’den de önemli bir parça koparılması ve ülkenin bölünmesi gerekiyor.

Ve Suriye Kürdistanı

Yine ABD, AB ve AKP’nin önemli katkıları ile Esad’ı devirmek gerekiyor. Çünkü Esad, ülkenin üniter yapısı için en büyük güvence.

Suriye’de “muhalifler” olarak paralı askerler ve terörist gruplar kullanılmaya başlanıyor. Bunlara ek “IŞİD” diye bir canavar yaratılıp ortalığa salınıyor. Irak ve Suriye darmadağın. Radikal dincilerin vahşetle ele geçirdiği yerlerden daha sonra ABD ve AB güçleri tarafından IŞİD çıkartılıp Kürtlere adeta teslim ediliyor. Bu arada zavallı Türkmenler hem Suriye hem Irak’ta katlediliyorlar, kaçmak zorunda bırakılıyorlar, Ankara seyrediyor.

Türkiye’nin Suriye sınırında 700 kilometrelik bölümde artık Suriye devleti (ve Esad) yok; Batı Kürdistan oluşturuluyor.

ABD, AB ve Ankara’nın katkıları ile tabii. Ancak, IŞİD’in doldur boşalt operasyonlarını da unutmamak gerek.

Sonuçta Irak Kürdistan’ından sonra Suriye Kürdistan’ı da kuruluyor.

Bütün bunlar “komplo teorisi” filan değil, yaşanmakta olan somut gerçekler. Bunlara “yok” diyenler ya aptalı oynuyorlar ya da gerçekten öyle olanlardır.

Ya Türkiye’deki durum?

Türkiye’de de “süreç”, Irak ve Suriye’dekinden farklı olarak, “yumuşak geçişle” yürütülmek isteniyor.

HDP’nin seçimlerdeki başarısı, “fotoğrafı ve coğrafyayı” ortaya koymuştur.
-PKK elde silah beklemektedir. Bu “duruşta” HDP, Kandil ve İmralı’nın desteği vardır.
Demirtaş’ın “HDP Türkiye partisidir” ifadesi, nasıl bir Türkiye sorusunun yanıtı alınmadan verilemez; sadece “muğlak” bir ifade olmaktan ileri gidemez.
Konuya kafa yoranların aklındaki sorular şunlardır:

-PKK elde silah bekliyor, “açılımdan Irak ve Suriye’de olduğu gibi, talepler karşılanmaz ise silahlar konuşur” mu demek isteniyor?

-Açılımı “siyasal özerklik” ile sonuçlandırıp Erbil ve Kobani ile örtülü bir entegrasyona mı gidilmek isteniyor?

Dört siyasal parti de kamuoyu önünde bu soruları dile getirip “açılımdan ne anladıklarını ortaya koymaktan korkuyorlar.” Hele koalisyon pazarlıkları yapılırken.

-AKP’nin bütün derdi, hesap vermeden iktidarda kalabilmek,

-CHP, sistemle ve ABD ile karşı karşıya gelmeden, bir “orta yol” bulabilmek,

-MHP, “tabanı ile zıtlaşmadan iktidarı bir kenarından tutabilmek,”

-HDP ise “nihai amacına ulaşmak için” iç dinamikleri ve Batı’yı kullanıp basamak atlamak istiyor.

Açılımın sonunda nereye varacağını dört parti de iyi biliyor. Biri dışında hepsi aptalı oynuyorlar. Diğer bir deyişle, “her partinin kendine göre farklı bir açılımı söz konusu.”
Ancak HDP hariç diğerleri, “sistemle karşılıklı çıkarları dengeleyecek bir çıkış yolu bulmadan” Türkiye’ye yararlı olamazlar. HDP için zaten “stratejik hedef, sistemle örtüşmeyi öngörmektedir.” Tabii tek yanlı olarak.

http://www.ilkehaber.com/yazi/yavas-yavas-kurdistan-13656.htm


..


Büyük Dişliler, Küçük Çarklar ve Kürdistan




Büyük Dişliler, Küçük Çarklar ve Kürdistan



Erol Manisalı / Cumhuriyet
erolmanisa@yahoo.com

25 Ağustos 2015 Salı 

Bir otomobilde en ufak cıvata puluna kadar ayrıştırdığımız zaman binlerce küçük küçük parçacıklar görürüz. 

Zihnimizi binlerce parçaya dağıtıp incelemeye kalkarsak otomobilin motor, ana dişliler, aktarma organları ile nasıl gittiğini, direksiyonda nasıl yön verildiğini yeteri kadar anlayamayız. 

Kafamız ayrıntılara takılır kalır; Kobani’de sadece çocukları, bombaları görürüz; bilmem kaç şeriatçı grubun ve alt ayrıntılarının labirentlerinde tıkanır kalırız. 

Büyük dişlileri ve direksiyonu gözden kaçırmaya başlar, detaylarda boğuluruz. 

Bu kimilerinin işine gelir: Esas meseleyi ve büyük dişlileri gizlemek isteyenler televizyonun, basının, internet kanallarının on binlerce, yüz binlerce ayrıntı üzerinde takılmasına, kamuoyunun kafasının (bilincinin) iyice karışmasına yol açarlar. 

Bu temelde iki nedenle ortaya çıkar; 

- Binlerce kanal, gazete ve internet sayfaları ayakta kalmak için binlerce otomobil parçasını didik didik ederek kullanılacak malzeme yaratırlar, “bir iş yapmış olurlar”. Piyasanın gereğidir bu.

- Ya da bu tür ayrıntılar “belirli odaklar tarafından programlı bir biçimde üretilerek piyasaya sunulur”. 

Aynen, merdiven altı üretim gibi. Kimi uluslararası kuruluşlar, kimi siyasilerin danışmanları sadece bu merdiven altı üretimle uğraşırlar, bu sayede para alırlar.

Kürdistan böyle geliyor 

- 2003’te Irak’ın işgali ile başlayan süreçte AKP hükümeti Kuzey Irak’ta Barzaniyönetiminin ve Kürdistan’ın ilk ayağının oluşmasına ekonomik, siyasi ve askeri boyutları ile yardım ederek Barzani yönetimini ve Kürdistan’ın ilk ayağının oluşmasına katkı yaptı. Ekonomik, siyasi ve askeri boyutları ile yardım ederek Barzani yönetimini Bağdat’a karşı, ABD ve AB’den önce meşrulaştırdı. Kimse esas gidişi görmek istemedi. 

- Kandil’in sürekli PKK’yi desteklemesinin yolunu açarak örgütün Türkiye’de güçlenmesinin altyapısını hazırladı. 

- Arkasından birdenbire, Suriye’nin bölündüğünü temsil eden Esad’a karşı savaş açtı. Peşmergelerin Suriye Kürdistanı’nı oluşturmalarına, Barzani, PKK, Kandil ve PYD’nin bütünleşmesine ortam hazırladı. 

- Açılım adı altında aslında, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Ankara’nın doğudan kopmasına, fiili başkaldırıların ve silahlı saldırıların gelişmesine ortam hazırladı.

Erdoğan’ın çelişkisi 

“Kabul etseniz de etmeseniz de düzen değişti” diyerek, özellikle de 2007’den başlayarak kendi değiştirdiği ve bugünkü kaos noktasına getirdiği yapıyı kabullenmiş oldu. “Bu düzeni ben getirdim ve artık bunu kabullenmek zorundasınız” dercesine. 

- Doğuda ve diğer kritik yerlerde hükümetin, polisin ve askerin kontrolünden çıkmış bölgeler oluştu. 
- İşin daha da kötüsü, bu gidişi önleyecek demokratik kurumlar ve mekanizmalar fiilen ortadan kaldırıldığı için “kaos ortamı, kendi otonom kuralları içinde çalışmaya başladı”. 

2007’den beri kamuoyu, medya, siyasiler ana dişlileri, aktarma organlarını ve direksiyonu unutarak binlerce ayrıntıya daldılar. 

Herkes bir de baktı ki, 

- Irak Kürdistanı Çoktan Kurulmuş 

- Suriye Kürdistanı, Ankara’nın Esad’a açtığı savaş sonucu kurulma yoluna girmiş 

- Doğuda devletin egemenliği tartışılır hale gelmiş; Iraklaşma ve Suriyeleşme yönünde çok tehlikeli sinyaller var. 

Ve şimdi neyi tartışıyoruz: Erdoğan’ın tek adamlığı nasıl dayatılarak sürdürülecek? Tam da Türkiye’de Iraklaşma eğilimleri ortaya çıkarken.

Atı alan Üsküdar’ı geçmiş, Çamlıca’daki dev cami de hızla tamamlanıyor.

http://www.ilkehaber.com/yazi/buyuk-disliler-kucuk-carklar-ve-kurdistan-14125.htm

..