olmaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
olmaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ocak 2016 Salı

Seçime Doğru,



Seçime Doğru,



Yekta Güngör Özden,
17.04.2006

İnsan bozulursa her şey bozulur. Toplumsal dokunun bozulduğunu derin üzüntüyle karşıladığımı yıllardır söylüyorum. Çevreden başlayarak duyarlı bir bakışla izlediğimizde her kesimde bozulmalar olduğunu saptıyoruz. Beni en çok düşündüren ve acıyla kıvrandıran da eğitimden başlayarak yargıyı da kapsayan kurumsal bozulmalardır. Hepsinin kaynağında insan öğesi bulunmaktadır. Kurtuluş ve kuruluş felsefesine aykırılıkların doludizgin sürdüğü günümüzde yürek burukluğu yaşamamak olanaksızdır. İnsanlarımızın birbirine ve kimilerinin devlete, ilkelere karşıtlıkları, yabancıların kışkırtması ve desteğiyle her kötülüğü işlemeye hazır olması, kendi varlıklarının değerini bilmemesi, nankörlük ve sapkınlığı kimi zaman insan olmaktan utandıracak boyutlara varıyor.

Geçen onbeş gün şehit acılarıyla karardı. Yurt içindeki sapkınların saldırıları ve mayınları ile yaşamını yitiren kahraman askerlerimiz hepimizi acıya boğdu. Teröre karşı etkin önlemleri almakta duraksayan iktidarın sorumluluğu ağırdır. Terörün onbeş günlük bilânçosunun ağırlığı iktidarın omuzlarındadır. İktidarın ortağı da uyumlu davranmaya kimi nedenlerle özen gösterenlerdedir. AB masalıyla uyuyanlar da ayrı. Kürtçülerin, bölücülerin, şeriatçı-ümmetçilerin ne istediklerini, neyi amaçladıklarını, neleri nasıl yaptıklarını hâlâ anlamayan aymazların suç ortaklığı tartışılamaz.

Uygar geçinen batılılar utanmadan “Güneydoğu sorunu şiddetle çözümlenemez” diye Türkiye Cumhuriyetini uyarıyor. Türkiye Cumhuriyeti savunma durumunda. Saldıran, bölücülerdir. Onları uyarıp kınayacak yerde terör kıyımına uğrayanları, savunma zorunda kalanları uyarmak amaçlıdır ve teröristlere açık destektir. Batılılar kürtçü, ermenici, rumcu yanlarıyla karşımızdadır.

Dış Olaylar

Hamas’ı dışlamak ve güçsüz düşürmek için Filistin’e yardımını kısıtlayan Birleşmiş Milletlerin tutumu tartışılmaktadır. Uranyumu zenginleştirdiğini, bu doğrultuda çalışmalarını genişleteceğini açıklayan İran’ın tutumu da tepkileri çekmektedir. Türkiye’nin yatıştırıcı tutumu ise etkisiz kalmaktadır. Ortadoğu’da yeni çıbanbaşı İran’dır. Türkiye’yi PKK konumunda oyalayan ABD’nin BOP açılımında Türkiye’den neler beklediği, Türkiye’ye hangi rolleri biçtiği zamanla açıklık kazanacaktır.

Başbakan danışmanı Zapsu’nun kendini zaptedemeyişini, Zapsuyu gibi akması gündemin sıcak konularından biridir.

İç Olaylar

Seçim hazırlıklarını hızlı ve kapsamlı biçimde sürdüren iktidarın yenlik ve atılım biçiminde gösterdiği yetersiz düzenlemeler yasama organında tartışılmaktadır. Dincilikten, kadrolaşmaktan, inanç sömürüsü ve halkdalkavukluğu yöntemlerinden vazgeçmeyen iktidar bildiğini okumakta, liderinin iki dudağı arasına sıkışan demokrasi, karşılıklı albüm sayfaları karıştırmak ve suçlamalarla, bırakınız yerinde saymayı geriye gitmektedir. Kimi durumlara özetle değinmeyi ilerde anımsamak ve genişçe tartışmak üzere şimdilik yeterli buluyoruz.

Şemdinli olaylarını araştırmak üzere kurulan TBMM Komisyonu konusunda öz savsaklanıp abartılı, yararsız, yanlış, gereksiz yaklaşımlarla ayrıntı üzerinde durulmaktadır. Komisyonunun yargı organı gibi çalışması hiç kuşkusuz sakıncalıdır ve onarılmaz, giderilmez aykırılıktır. Ama TBMM adına sorunu her yönüyle araştırıp gereken kararlar için yasama organına sunması doğaldır. Hukuksal incelikleri göz ardı ederek, anayasal gerekleri unutarak yaklaşmak ve ne olursa olsun muhalefet etmek, karşı çıkmak için konuşup yazmak doğru değildir. Haksız ve yersiz eleştiri eleştireni zayıf düşürür, karşıyı güçlendirir.

Sinop’ta nükleer santral konusu da üzerinde önemle durulacak bir olaydır. Gereksinim duyulan gücü karşılamanın, sağlamanın bilimsel yolları araştırılmadan, deneyimler ve koşullar gözetilmeden girişilecek çalışmalar yarar yerine zarar getirebilir.

Cumhurbaşkanı’nın Harp Akademileri Konferansı’ndaki konuşması yıllardır söyleye yaza bıkkınlık yaratma çekinmesine kapıldığımız konuları içermektedir. Sözcükler başka, anlatım özelliği doğal biçimde ayrı olsa da sonuç birdir. Bizi zamanında fazla konuşmakla suçlayanlar benzerliklere bakmalıdır. Ayrıca son günlerin başka konuşmalarını da anımsamalıdır. Ve sormalıdır “Hain yok mu? Tüm görüşler kendi anlayışlarının açıklanması mıdır, yoksa yıkıcı, bölücü amaçlı, suç içerikli midir? Türkiye’nin içine kapanmasını kim istiyor? AB ödün istemiyor mu? Tartışma özgürlüğünden kim korkuyor? Tartışma mı, önyargı mı var? Geçmişte kalıp değişme yalanlarını uyduran kim? Atatürk’e bağlı kalmak, geçmişe saplanıp kalmak mı, çok ileriyi görmek midir? Türkiye’nin yerinin doğu olduğunu söyleyen kim? Batı, batarak ve yatarak mı edinilir? İktidarın ve olay illeri yöneticilerinin kusuru yok mudur? Devlet mi suçludur, siz devletin neresindesiniz?”

Türk’ü, Türklüğü, ulusu, ulusçuluğu yadsıyıp anlamsız ve akıldışı sözde öneriler incelenirse kimin ırkçı ve ahmak olduğu kanısı pekişir.

TÜRKSOLU, Türkiye’nin soludur, ulusal soldur, özsolumuzdur. Bu güzel addan korkup çekinenleri duydukça insan ne diyeceğini şaşırıyor. Tıpkı milliyetçilikten korkanların varlığına ne denileceği gibi. Milliyetçilikten milliyetsizler hoşlanmaz. Şeriatçılığa, ırkçılığa, ahlaksızlığa, soygunculuğa, bölücülüğe, yıkıcılığa, her tür kötülüğe karşı çıkmayıp milliyetçiliğe karşı çıkmak anlaşılır tutum değildir. Milliyetçilik kendi soy değerlerine sahip çıkarak, bağımsız ulusal yaşamı savunmak, varlığımıza yönelik saldırılara karşı çıkmakta birleşmek olarak algılanmalıdır. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı kazandıran müdafaa-i hukuk ruhu, kuva-yı milliye ateşi, milliyetçiliğin bileşkesidir, yansımasıdır. Ulusal varlığımıza, yaşamsal ilkelerimize yönelik bunca iç ve dış saldırı açıkça ortadayken milliyetçilik bilincinin yükselmesi niçin sakıncalı olsun? Milliyetçilik adı altında ırkçılık, saldırganlık, bölücülük, gericilik ve benzeri sakıncalı eylemlere girişilirse, yeni sorunlar yaratılırsa eleştirilir.

Ayrımcılıktan öte temelde ve ulusal yapıda bozulma çabaları izlenen parti yöneticilerine karşı duyarlı olunmalıdır. Terör örgütünü savunanlar, sözcüsü olanlar, temsilcisi gibi davrananlar sorumlu tutulmalıdır. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti yasalarına bağlı değil mi? Türkiye’nin partileri değil mi? Çocukları kullanarak saldırganlıklarını artıranların yakasına devlet yapışmalı ve gereken dersi vermelidir. Bu yaklaşımın antidemokratik bir yanı olamaz. Taş atana taş atılmaz ama bileği tutulur. Teröristlerin cenazelerinin kaldırılmasında olay çıkaranların teröristten ayrı tutulması yanlıştır. Eylemi ayrı olsa da amacı birdir. Terörle Mücadele Yasası’nın çıktığı zaman gözetilirse bugün yaşananların sorumluları ve nedenleri daha iyi saptanır. Yeni düzenlemelerin Avrupa koruması karşısında neler getireceği bilinmemektedir.

Terörün dini, imanı, milliyeti, olmaz ” sözü yıllardır söyleniyor. Basın, Başbakanın bu sözlerini yeni bir yaklaşım ve değerlendirme gibi, önlem alma kararlığı gibi verdi. Yanlış. Yıllardır “Parti liderlerinin egemenliği var, ulusun değil. Yargı siyasallaşıyor” dediğimizde dudak bükülüyordu. Yanılan kim? Söylenmeyen ne kaldı? Olan ne? Düzelen bir şey var mı? Yineleyelim bozulmadık ve oynanmadık bir şey kalmadı. Yanılırsak mutluluk duyarız. Seçimi kazanmak için her yola, her yönteme başvuran siyasetçilerin varlığında duraksamamak, kuşku duymamak olanaksız.

Kansorejen atıklar sorunu kimsenin umurunda değil gibi. Geleceğimizle oynamak en büyük suçlardan biri.

Belediyelerin Hazine’ye borçları 13 milyar YTL.na yaklaştı. Ankara Belediyesi bu tutarın %27’si ile ikinci sırada. Nelerin nasıl yapıldığı, partizanlığın hangi olanaklarla yürütüldüğü iyice ortaya çıkmaktadır.

Atatürk’ü her alanda unutan ve unutturmak isteyenlerin 125. doğum yıldönümünde anma hazırlıklarını ciddiye almakta güçlük çekiyoruz. Yaptıkları, yapacaklarının göstergesidir. Atatürk’ün çocuklarımıza, gençlerimize, silâhlı kuvvetlerimize ve ulusumuza armağanı bayramları kaldırmaya çalışan, “Kutlu Doğum Haftası” adı altında dinsel etkinliklere destek veren, tarikat liderlerini anma toplantılarına katılan, kutlama telgrafları gönderen, dinsel ezgilerde ağlayarak ilgi çekmeye çalışan insanların yurdu kurtaran, devlet kuran, ulusal birliğin harcı laikliği getirip soy ve inanç kavgalarına son veren en büyük Türk büyüğünü adına ve onuruna yaraşır biçimde anacağına, anılmasına katlanacağına inanamıyorum.

Günün koşullarında Büyük Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Ulusu denir” ve “Ne Mutlu Türk’üm Diyene!” sözlerini bir kez daha anımsatarak akıllı ve demokrat geçinenleri iyi düşünmeye çağırırız. Padişah halifenin kulu-kölesi olmaktan, ümmetin parçası durumundan kurtarıp kendi yaşam biçimimizi ve geleceğimizi belirleyerek bize kendimizi yönetme olanağını veren ulusal egemenliğimizin 86. yıldönümünü yürekten bağlılık duygularıyla kutluyoruz. Atatürk’ün ulusal egemenlik konusundaki duyarlılığını yansıtan sözleri şimdilerde kişisel ve partisel egemenlik kuranlarla ulusu bölen çığırtkan ırkçılara en iyi öğüttür.

http://www.turksolu.com.tr/105/ozgun105.htm


..