TUZAKLAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TUZAKLAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Aralık 2015 Salı

TUZAKLAR.,



 
TUZAKLAR.,
 
 
 
YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN,
 
 
Uluslararası ailenin onurlu, saygın bir üyesi olmanın koşulları Atatürk zamanında yerine getirilmişken, siyasal iktidarların tutarsızlıkları nedeniyle giderek gelişen olumsuzluklar ülkemizi güç duruma düşürdü. Dıştan gelen terörün sürmesi de durumumuzdaki kötüleşmelere dayanmaktadır.

İçteki terör de aymazlıkların sonucudur. Sözde ermeni soykırımı savlarını pontus, süryani, rum savlarının izlemesi boşuna değildir. Ermenistan Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan’ın giderini Güney Kıbrıs Rum Lideri Papadopulos’un karşılayacağı sözde kıyım anıtının temelini Kıbrıs’ta atması Türk düşmanlarının işbirliğinin yeni bir kalkışmasıdır.
 
1990’lı yıllarda Türkiye’ye gelip kürtçülere destek veren Fransız bayanın şimdi Cumhurbaşkanı adaylarından biri olması da düşündürücüdür. İktidara gelince muhalefetteki gibi konuşulup davranılmasa da Türkiye karşıtlarının giderek arttığı bir gerçektir. Dış siyasayı Türkiye gerçeklerine değil, dinci amaçlara göre biçimlendirmek, belirlemek ve yürütmek, yalnızlığı koyulaştıracaktır. Lübnan’a asker göndermekle, İslâm ülkeleri işbirliğiyle sonuç alınamadığı Kıbrıs ve Irak olaylarıyla kanıtlanmıştır. 

                    
Papa’nın Türkiye’ye dâvet edilmesi, geliş tarihini kendisinin belirlemesi, Atatürk’le ve lâiklikle ilgili beğenilir sözler etmesi ziyaret gerçeğini tam yansıtmaya ve değerlendirmeye yeterli değil. Türkiye karşıtlığıyla İslâmiyet karşıtlığını çekinmeden dile getiren Papa’nın ilişkileri yumuşatma çabası Fener Rum Patrikhanesi’yle ilgili tutumuyla açıklık kazanacaktır. 
                    
Sözcükler yanlış kullanılmakta, tanımlar yanlış yapılmaktadır. “Medeniyetler ittifakı” söylemi bunlardan biridir. Uygarlık (Medeniyet) tüm insanlığı, dinler kendi inananlarını kapsar. Uygarlıkla dinleri bir saymak, karıştırmak yanılgıdır. Dinler keşke barışçı olsalardı. Din adına savaşlar, seferler, öldürmeler neye dayanmaktadır? “Diyalog” konuşma, görüşme, anlaşma, uzlaşma, amaçlı karşılaşmadır. Karşılıklı sevgi, saygı, güven bu yolla sağlanıp barışçı, insancıl bir ortam gerçekleşebilir mi? Lübnan, Irak, Filistin, olayları güncel örneklerdir.

Bunlar neyi göstermektedir?

Ayrı dinlerin karşıtlığı, aynı dinden değişik mezheplerin birbiriyle anlaşmazlıkları nedir? Bu olumsuzlukları gidermek kolay mıdır? yüzyıllardır sorunlarını çözümlemek umudu desteklenmeli ama gerçekler de bilinmelidir. Günümüz iktidarı, kendisine olanak tanıyan lâik cumhuriyete, kurtuluş ve kuruluş felsefesinin kaynağı Atatürk ilkelerine karşıtlığını sürdürdüğü gibi dinci olmayanlara, Atatürkçülere düşmanca bakışını değiştirmemektedir. Nasıl inanılacak ayrı dinlerin birbirlerine anlayışla yaklaşacaklarına? Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı din lideri değil ki bu konuda yetkili olsun, Müslüman çoğunluklu başka ülkelere temsil etsin, onların adına konuşsun? Ben, Başbakana da, Papa’ya da inanmıyorum, inanamıyorum. İçtenlikle olduklarından kuşkuluyum. 
                    
Kökten, temelden başlamak, insanlığı öne almak gerekir. Dinden değil, dincilikten vazgeçmek gerekir. Özgür inanç, herkesi istediğine inanmakla geçerli olur. Lâikleri dinsiz ve din düşmanı sayıp köktendincileri tutmakla ne uygarlıklar çatışması birleşmeye dönüşür ne de diyalog yararlı olur. Tuzağa düşmeyelim.
AB yolunda engebeler, engeller sıralanmaya başlandı. 
                    
Özetle 
                    
Gerici medya Cumhurbaşkanına yine çattı. Oysa söylediği sakıncalı değildi. Atatürk’ün “Asrî olmak ne demek?” diye soran sarıklı bir milletvekiline “Adam olmaktır” yanıtını yinelemişti. Ben, görevdeyken çıktığım bir televizyon izlencesinde “Lâiklik adam olmaktır” dediğim için sözlü-yazılı saldırılara uğramıştım. Kuşkusuz, düşünüp konuşan insanı amaçlamadım. Herkes insandır, insan değildir demedim. Adamlıkla, nitelikli insanı vurguladım. Anlamadıkları için çattılar. Gerçekten lâiklik, düşünce ve inanç özgürlüğünü temel alan, devletin dinden bağımsızlığını, inançlar yönünden saygın yansızlığını özetleyen bir ilkedir. Bu ilkeyi benimseyenler, karşı çıkanlara göre elbet daha niteliklidir. Tümce içinde kullanma yerine ve amacına göre anlam taşıyan “ Adam ” sözcüğünü son zamanlarda aşağılamak için kullanan, adamlığı tartışılan öğretim üyeleri de var. Bilim adamı olmak için önce adam olmak gerektiğini anımsatalım.
Milli Eğitim Şûrası’nın imam hatiplilere ayrıcalık etkinliği olarak başlayıp bitmesi, “her şeyin başı eğitim”in yozlaştırılarak dinci düzeni gerçekleştirme amacıyla kullanıldığını bir kez daha doğruladı. Urfa’da, öğretmenler günü, kadın ve erkek öğretmenleri ayrı ayrı oturmaya karşın çıkmamaları, bir öğretmenin anlamsız ve sakıncalı konuşması, başka yerlerde ve başka okullarda gericiliğe yatkın öğretmen yöneticilerin varlığı, geleceğimize ilişkin kaygıları artırmaktadır. 12 Eylül Harekâtı’ndan sonra medya ve özellikle kimi üniversitelerde yuvalanan gericilerle kürtçüler birbirlerini destekleyerek kinlerini kusmaktadır. Buraları barınak durumu getirenler utanmadan, çekinmeden devlete ve kurucusuna karşı konuşmalar yapmakta, yazılar yayımlamaktadır. Demokrasiyi, insan haklarını anlamayan ve kötüye kullanan yandaşları en küçük disiplin işlemine bile katlanamamaktadır. Bu arada kimileri de aymazlıkla, düşüncesizliği düşünce özgürlüğü diye savunup kınamaktan öte bir işlemi aykırı bulmaktadır. Üniversite yönetimleri sorumludur. Görüşleri bilindiği için çağrılanların hezeyanlarından çağıranlar sorumludur. Anlama-algılama yetersizliği nedeniyle Kemalizm’le Atatürkçülüğü birbirinden ayıran, amaçlı biçimde birbirine ters gösteren tarikatçı, mezhepçi, şeriatçı, köktendinci, bölücü, yıkıcı, aymaz, bağnaz, yobaz, sapkın, saltanatçı, hanedancı, kilâfetçi, kürtçü, ermenici, rumcu, pontusçu, safsatacı, varlığını borçlu olduğu değerlere saldırmaktadır. Kimisi de “liberal demokrat” olduğu kuruntusuyla böbürlenmekte, saçmalıklara destek vererek çirkinliği eleştiri kapsamında savunmaktadır. 1919 koşullarını, 1923 oluşumunu, sonraki atılımları gözardı etmek, yaratıcı ve yapıcılarını yadsımak, onların devrimci kişiliklerini küçümsemek, kazanılanları unutmak sağlıklı beyinlerin işi olamaz. Eğitimdeki boşluk ve bozuklukların etkin yerlere yerleşen toplumsal mikroplar yüzünden yaşandığı daha iyi anlaşılmaktadır. YÖK ne yapıyor? Ulusal Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkan öğretim üyelerini kınayıp protesto ederek dışlayan Darulfünun öğrencileri nerde? İktidara güvenerek ağzını bozanlar, yaklaşan seçimlerde aday gösterileceklerini umabilirler. Bunlar yeni olaylar değil. Yıllardır aynı kimseler, yeni yetmeler ün kazanmak, tanınmak için aykırı yollar izlemektedir. Adalet Bakanı’nın “Yargı yargıya bırakılamaz. Lâiklik sloganı atanlar siyasal magandalardır” dediği ülkede daha başka olumsuzluklar da görülebilir. Peki böyle düşünüp böyle konuşanlara, böyle değerlendirenlere ve destekleyenlere neler denilir? Bunlara kızmak yerine, bu düzeyde ve bu durumda oldukları için acımak gerekir. Başka üniversitelerde tezleri ve sanları için kimler neler yapıyor ve yazıyor? 
                    
Bu özel durumları geçelim. Genelde kimi üniversitelerde “Nedir bu, ikide bir Atatürk, Atatürk; Mustafa Kemal, Mustafa Kemal diyorsunuz? Amma da Atatürkçünüz? Ne var Atatürkçülükte? Bu adamda ne buluyorsunuz?” diyen öğretim üye ve görevlilerine ilişkin yakınmalar duyuluyor. Sormak gerekir: Siz kimsiniz, ne yaptınız, necisiniz?  Dilleri bozuk, kalemleri kirli. Terbiyesizlik, özgürlük değildir. Değişik görüş, düşünce tartışması kişiliklere, kişilere saldırı ile değil karşılıkları getirmekle olur. Yalanla, karalamayla farklı fikir değil, fikirsizlik sergilenir. Belli yayın organlarında belli gazetecilerin amaçlı röportajları, ısmarlama ve amaçlı anketlerle yapılmak istenen, lâik Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığıdır. Karalayıp suçlayarak, aşağılayıp alay ederek, değerbilmezlik ve saygısızlık yaparak Atatürk’e sataşıp saldıranlarla kışkırtıcı ve destekçilerinin hepsi, kötüden de kötüdür. 

 
                     
Öneri: 
                    
Atatürkçü Düşünce Derneği Bulancak Şubesi, Ali Dündar’ın “Yürüdüğümüz Eğik düzlemde “Kemalizmin Yol Haritası” adlı yapıtını yayımlamıştır. Bu yararlı kaynağı ve İleri Yayınları’nı okuyucularımıza salık vererek katkıda bulunmak istiyorum. 
                             

kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa...

Olumsuzluklar sürüyor


AB, görüşmelerin açılıp kapanması koşullarını ağırlaştırıyor.
Terör durmuyor. Teröristlere ilişkin çelişkili konuşmalar izlenirken kimileri ölü ele geçiriliyor ama şehit acısı da yaşanıyor.  
Kadrolaşma hız kesmiyor. Yalnız Çevre ve Orman Bakanlığı’na 1103 üstdüzey yönetici atanmış, 662 kadro da vekâleten doldurulmuş. 
Dokunulmazlığın kaldırılması istemli dosya sayısı 277’yi bulmuş. Hepsi dönem sonuna bırakılıyor. Konuklarının dört silâhını beline yerleştirip Meclis’e giren milletvekili için ne söylendi, ne yapılıyor? Hiç.
Sözde kürt sorunu modası hâlâ revaçta. TTB bu konuda çalışma yapacakmış. Hekimlerin durumu ne, Birliğin tutumu ne?  
Ağar’ın “Ova siyaseti”ne, AKP’nin sıkmabaş, imam hatip ve YÖK yaklaşımına destek veren yazarlar var. Kimisi de “Çok ufuklu imparatorluğun mirasçısı” olmakla övünüyor. Türkiye Cumhuriyeti yepyeni bir yapıdır. Osmanlılıkla hiçbir ilgisi yoktur. Çok dilli, çok dinli, çok ırklı, çok hukuklu karmaşık ve dinci bir yapıdan çağdaş yapıya geldiğimizin ayırdında olmayanların madrabazlığı üzücüdür. Osmanlı’nın ufku yok edilmişti. 1919’da ne durumda olunduğunu bilmeyene ne denir? 
Kimileri gereksiz tartışmayı açıyor, ağız dalaşına döndürüyor, sonra da “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” sözünü anımsatırcasına kendi suçlarını başkalarına yüklemeye çalışıyor. Gericilere, sözde demokrat-liberallere bakınız. 
Baş açma zorlaması değil, baş kapatma-sıkmabaş zorlaması var. Buna baş açma yasağı da denilebilir. Gericiliği, bağımlılığı, kadınlarımızı küçültüp dışlayan tutumu bağımsızlaşma, uygarlaşma, bireyselleşme olarak savunan, herkesi kendi gaibi sanan uçuk-kaçıklar var. 
Yeni kuruluşlar birbirini izliyor. Keşke yazılıp tanıtıldıkları gibi olsalar, gençlerimiz keşke birliklerini sağlıklı kursalar. İdeolojik saplantılara düşmeseler, başka kuruluşlar kullanması, edilgen değil, etkin olsalar. 
Avukatlık Yasası’nda sınavın kaldırılmasına ilişkin Başbakan buyruklu değişiklik, meslek yararına aykırıdır. Sınavın kaldırılmasını isteyenler sonraki yıllarda pişmanlık duyacaklardır. 1951’den bu yana oy nedenli ödünlerle meslek yararı itiliyor. Din dersi konusunda İstanbul 5.İdare Mahkemesi’nin verdiği karar gerçek demokrasi için yararlı olacaktır kanısındayız. 
Cargill’e af getiren yasa da hukuka aykırıdır. 
Türk Ceza Yasası’nın 301. maddesi değişikliği önerilirken “ulus” sözcüğünün kullanılmaması yerinde saymanın belirtisidir. 
Yunanlılar Finansbank’tan sonra Alternatif Bank’ı da almışlar. Milli Piyango’yu alınca “Elen Piyango” adını vermesinler? 
Sanık Vedat Ergin’in İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada “Fethullahçılarla anlaştım, beraat ettim” demesinin üzerinde özenle durulmalıdır. Yargı gölgelenirse hiçbir şeyin ışığı kalmaz. 
Sınavsız orta öğretim yerleştirmesinde MEB’nın 2550 öğrencide 1780’ini imam hatip liselerinin kontenjanına aktarıldığının ortaya çıkması geçiştirilirse hiçbir şeyin sağlıklı olması sağlanamaz. 
Af düzenlemeleriyle son altı yılda şartla salıverilen 70804 kişiden önemli bir sayıda yeniden suç işleyenin çıkması, herkesi bir kez daha düşündürmelidir. Adalete siyaset etki yapmamalı, adaletten etkilenmelidir. 
Öğretmenler Günü’nde Iğdır ve Zonguldak’ta devlet görevlilerinin katıldığı kadın-erkek ayrı oturulan toplantılarla kimi belediyelerin içki yasaklarını genişlettiği günümüzde düşünce aydınlığının önemi giderek artmaktadır. 
Heykeller örtülür ve kaldırılırken Türk Standartlar Enstitüsü’nün duvarına Osmanlı Tuğrası yerleştiriliyor. Devlete sıkmabaş giydirilmek istenmiyor mu?                      
Bozulmalar ve tuzaklar artıyor.
 
 
 
 
.