Saptama etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Saptama etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ocak 2016 Pazartesi

Köktenci Kışkırtma, Saldırı ve Saptama,




Köktenci Kışkırtma, Saldırı ve Saptama,




Yekta Güngör Özden,
29.05.2006


Danıştay’a saldırının tartışılmaz sapkınlığı ve alçaklığı apaçık ortada. Yabancılar Lozan’ı imzaladıkları andan, köktendinci cumhuriyet düşmanları da Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan başlayarak kollarını sıvadılar. Marco Polo’dan beri “Türkiye” adı verilen bu toprakları üzerinde yaşayan çoğunluğun yurdu olarak dünyaya benimsetip devletin adıyla bir kez daha kutsallaştıran Atatürk’le ilkelerine karşı çıkanlar iktidar gücüyle azgınlıklarını artırmışlardır. İktidar milletvekillerinden biri “Kırk Hadis-i Şerif” adlı kitapçıkla kadınları aşağılamakta, başka bir milletvekili eşini dövmekle anılmakta, iktidar partisinin yönetimindeki kimi belediyeler gerici broşürler dağıtmakta, iktidar partisinin kongrelerinde ve kimi etkinliklerinde kadınlar erkeklerden ayrı oturtulmakta, sıkmabaş siyasal bir örtü biçiminde iktidar ileri gelenlerinin dilinde dolaşmakta, kadrolaşma, kökten dinci yaklaşımlar, Atatürk ve Atatürkçülere karşıtlıklar, gereksiz sözler, anlamsız tartışmalar sürüp gitmektedir. Yıllardır Türkiye’yi kana bulayan köktendinciler AKP iktidarında en elverişli ortamı bulmuşlardır. Sıkmabaşla ilgili olanları öncelikli, işlerine gelmeyen yargı kararlarını sorumluluk bilinci ve devlet adamı niteliği taşıyan kimselerden beklenmeyecek bir dille eleştiren yetkililer son acı olayların önde gelen suçlularıdır. Onlar böyle davranmasaydı, destek verip beğendiklerini söyledikleri köktendinci yayın organları hedef göstermese idi hepimizi yürekten yaralayan ve dış dünyaya karşı utandıran kıyım gerçekleşmezdi. Kendi kusurlarını örtmek için olayı çarpıtıp saptırarak başkalarının üzerine atmak isteyenlerin gerçek yüzleri her gün daha iyi ortaya çıkmaktadır. Olay üzerine yapılan konuşmaların düzeysizliği, köktendincilerin suçlu olduğunu söylemekten kaçınma kurnazlıkları, “provokatif, komplo, zamansız reaksiyon” yakıştırmaları belirgin bir telaşın ve suçluluk kompleksinin dışa vurumudur. Kışkırtıcı ve destekçi gazetelerle iktidar yalakalarının dikkatleri başka yönlere çekme çabaları boşa çıkacaktır. Köktendincilerin yıllardır neler yaptıkları, neden yaptıkları bellidir. Hücre evleri, domuz bağları, Sivas katliamı gibi vahşetler ulusal varlığımıza yönelik insanlıkdışı saldırılardır. Çağdaş yaşamın aydınlık kaynağı laikliği içtikleri and ve görevleri gereği özenle koruması gereken siyaset adamlarının oy ve iktidar için giriştikleri oyunlar geleceğimizi karartma amacındaki zararlıları şımartmıştır. İktidar başının geçen hafta söylediklerinin birçoğu gerçekleri gölgelemeye yöneliktir. Ben kendisine asla inanmıyorum, asla güvenmiyorum. Değiştiğini de asla ciddi bulmuyorum.

Söyledikleri, siyaseten yatıştırma ve kendileriyle yandaşlarını kurtarma amaçlıdır. Hâlâ Genelkurmay Başkanı’nın lâikliği benimseme, koruma, özenine, toplumsal duyarlığa ilişkin sözlerini eleştirmesi, yitirdiğimiz Danıştay Üyesi’nin evine yaptığı başsağlığı ziyaretinde gördüğü Atatürk resimlerine takılması kimi saplantılarını ele vermektedir. Kocatepe Camii alanındaki kimi sözler gereksiz, yersiz ve aşırı olabilir. Ama bu tür öldürme olaylarına toplumun tepkisi, durumu ve tutumu özellik taşıyan Genelkurmay Başkanı’nın yalnızca uygar ve haklı tepkiyle sınırlı sözleri Başbakanı gocundurmamalı idi. Anlaşılan, söylediklerinin aksine aklın değil, inancın yolundan gitmektedir. “Milleti bölmeye karşı olduklarını” söylemesi inandırıcı değildir. Yukarda özetle değindiğimiz kimi tutumları bölücülüğü kimlerin yaptığının kanıtıdır. Sorumluluğu askerlere, Atatürkçülere, aydınlara, ulusalcılara, yurtseverlere, ilgisiz kesimlere yıkmaya çalışma açıkgözlülüğü kimseyi kandıramaz. Kendini dindar sanan köktendincilerin, şeriat özlemcisi kıt düşüncelilerin bağnaz ve gözü dönmüş kan içicilerin kaçıncı canavarlığıdır bu ve iktidar şimdiki gibi davrandıkça kimbilir daha kaç kez bu düşmanlığı yapacaklardır? İktidarın söylem ve eylemlerinden cesaret alan akılsızların neler yapacakları belli olmaz. Kadrolaşmadan geri adım atılmamakta, dincilik pompalanmaktadır. Ders kitaplarına uzanan kötülükler yarınlarımız içinde en büyük tehlikedir. İnternet forum sayfalarında “Sıra hangi türban düşmanında?” sorusunu düzenleyen terbiyesiz kışkırtıcılarla tiksindirici yanıtlar veren beyinsizler insan olur mu ki müslüman olsunlar. Yönü, yolu, tutumu belli Başbakanlık Müsteşarını inatla lâik Cumhuriyetin yönetim birimlerinin en tepesinde tutan Başbakana nasıl güvenilir ki? İktidar, birkaç yalancıya, yalaka-maşa gazete, dergi, radyo, televizyona, borazanı kurumlara güvenip bağıra çağıra bu sorumluluğu atamaz. Daha kendi zamanlarında işlenen Hablemitoğlu cinayetini aydınlatamadılar. Yakalanan sanık nedeniyle derinleştirilen soruşturma sanki kendi kişisel çabalarıymış gibi övünmeleri de yanlış. Kendi karanlığını aydınlık diye dayatmaya çalışan iktidar, Atatürk aydınlığını inkâr edip kendilerine bile olanak tanıyan lâikliği örseledikçe bu tür olayların önü alınamaz. Başbakanın 24.05.2006 günü parti grubundaki konuşması gelgit dizisidir. Alkışlar direnişin, cumhurbaşkanlığını ele geçirme hırsının sesidir. Genelkurmay Başkanı’nın küçük bir konuşmasını “şık” bulmayan RTE’ın hangi konuşması “şık”tır?

Laiklerin kötü bir eylemi yok. Söylemi ve eylemi kötü olanlar, dincilerdir. Şimdiye kadar dinciler öldürdü, lâikler öldü. Dincilerden öldürülen olmadı. Katiller dincilerden çıkıyor. Olayları lâiklerin üzerine yıkamayanca kızgınlıklarından ne diyeceklerini, ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Soruşturmada yasalara aykırı biçimde siyasal çizgide görülüyor, yargısal değil.

Yunan dalaşı-Belçika yavanlığı

Önceki hafta başında güney Ege’de çarpışan askerî uçaklar bir gerçeği daha ortaya koydu: Yunanistan içtenlikli değil, düşmanca davranıyor. Türkler Mora yarımadasına girmeselerdi, İtalyanlar Yunanlıları yeryüzünden sileceklerdi. Bağımsızlıklarını kazanmalarından sonra ayrılma ve toprak genişletme tutkularını gem vurmayıp 1919’da Anadolu’ya çıktıkları unutulmuş, sanki biz onların topraklarına çıkarma yapıp binbir kötülükle yıkmaya çalışmışız gibi, pişmanlık duyar gibi yaklaşıyoruz. Bu insanlığı ve inceliği anlamıyorlar. Zeytin dalını biz uzatıyoruz, zeytini Yunanlılar yiyor. Eziklik ve eğilme Türk-Yunan ilişkilerinin ölçüsü olamaz. Lavrion kampı, diplomatlarımıza saldırı, sözde ermeni soykırımı anıtından sonra pontus anıtı, anaokulu çocuklarına bile Türkleri barbar tanıtma, karalama ve genelde Türk düşmanlığı aşısı, 21 Mayıs’ta Atina’daki Türk Büyükelçiliği önünde Türk Bayrağı’nı yakıp Yunan ulusal marşını söyledikten sonra rezilliklerini Bayrağımızı çiğnemeye kadar götürmeleri katlanılamaz olaylardır. Gereken uyarının yapılması beklenmektedir.

Nato’da ortaklık, genelde dostluk, uzak-yakın AB üyeliği Türkiye karşıtlığını gidermeye yetmiyor. Sabancı cinayeti sanığını danışıklı dövüş biçiminde elden kaçıran Belçika şimdi de Abdi İpekçi cinayetine adı karışan Yalçın Özbey’i serbest bıraktı.

Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyannis, Yunan devletinin pontus kampanyasına tam destek verdiğini ilân ediyor, bizim yönetim bu hanıma kol-kucak açıyor. Yunanistan’a sürekli dostluk önermek kanımca zavallılıktır. Megola idea’nın dört maddesi gerçekleşti, geriye ikisi kaldı. İçimizdeki sapkınlar rumu, Yunanistan’ı değil Türkleri eleştiriyor. Türk’ten daha Türk, daha Atatürkçü kürt olduğu gibi, rumdan daha rum olan kimi Türkler bulunduğu da bir acı gerçek nokta. “Türkler resmen özür dilemelidir” diyen Yunanlılara gereken yanıt nasıl, ne zaman verilecek? Demokrasi, özgürlük meleği medya, tepkisiz, ilgisiz, tembel kimileri..

Ermeni soykırımı yoktur ” demeyi cezalandırmayı öngören yasa tasarısının görüşülmesini erteleyen Fransa yasama organının kararı Türkiye’nin üzerinde Fransa kılıcı gibi duracaktır. Bitmeyen tehdit, sürekli baskı gündeme gelmiştir.

Yunanlılar Türkiye’den bir banka daha satın alacaklarmış. Türkler Yunanistan’dan bir banka almaya kalkışsaydı olur verilir miydi? Yunanistan’ın deniz, hava, kara açılımlarına tepkimiz, önlemlerimiz yeterli mi?

Aymazlar ve Sapkınlar

1950 ve sonrasını bırakıp kurtuluş ve kuruluş evresini eleştirmeyi mârifet sayan kişiliksizler bilgiçlik taslayarak kinlerini kusmayı sürdürüyor. Kendi geçmişlerini, nerde kimlerle birlikte olduklarını, yaptıklarını unutup Atatürk’ü, dönemini ve Atatürkçülüğünü kötülüyorlar. Bugünlerin yakın sorumlularını görmezlikten geliyorlar. Yargı kararlarını, karşıoyları çarpıtıp saptırıyor, anlamadıkları konularda görüş açıklayarak iktidar şakşakçılığının iğrenç örneklerini veriyorlar. Lâikler kimseye fiske vurmamışken, hiçbir inanç sınırlaması yapmamış, dinsel görevi engellememişken, dinin siyasallaşmasını önleyici zorunlu önlemleri küçülerek sömürüyor, ülkeyi kan gölüne çeviren irticanın tehlike olmadığını savunarak suç ortaklığına soyunuyor, çağdaş ölçülerle uygulanan anayasal ilkelerin evrensel nitelikten uzak olduğunu utanmadan ileri sürüyorlar. Atatürk evrensel bir kişi olduğu gibi ilkeleri Türkiye’yi Türkiye yapan evrensel nitelikli yaşam kaynaklarıdır. Tarih bilgisi olmayan bu aymazların gerçeklere gözlerini kapatmaları, vicdan değerinden yoksunlukların belirtisidir. Atatürk’ün Gençliğe Seslenişi’ni yabancı bile övgüyle karşılayıp, kendileri içinde anlam taşıdığını söylüyorlar. Ulusal değerlerimizi yıkmak için demokrasiyi, insan hak ve özgürlüklerini araç kılmanın sakıncaları iç ve dış tehlikelerle yaşanmaktadır.

Kimi zaman kalem de, kâğıt da, kitap da, söz de bir silâhtır. Terör örgütünün yaptıklarından, toplumsal barışı, ulusal dayanışmayı yıkmakta dayanılan söz ve yazıların ne ayrımı var? Dağdakilerin içerdeki, kırsaldaki uzantılarının döşediği mayınlar her gün bir şehit acısıyla sarsıyor. Pusular, bombalar, silâhla taramalar ve daha niceleri. 19 Mayıs coşkusunu engelleyen olumsuzluklar medyadaki çetenin kepazeliklerine bağlanmalıdır.

Umut kırıcı olaylar içinde Danıştay 2. Daire Üyesi Ayfer Özdemir’in hastane çıkışındaki sözü çok anlamlı ve çok güzeldi “Beni kurşunlar değil karşıoyum nedeniyle Cumhuriyet düşmanlarının yanında görmek sözleri öldürür!” Hukuk tekniği gereği oyunu saldırı olayında kullanmak isteyen inanç sömürücülerine doyurucu bir yanıttır.

Olanlar - Olacaklar

Cumhurbaşkanı’nı bugünkü yapısıyla Meclis’e seçtirmek için zorunlu duruma gelen erken seçimden kaçınan iktidar günah çıkarma seanslarına başlamıştır. “Demokrasiye kanlı geçiş”ten sözedenlerin “Kan üzerinden siyaset yapılmasın” demelerine kim inanır? Ayrıca uyumlu anamuhalefet partisi liderini hayalî komplonun içinde göstermek gülünecek bir savdır. Ciddiyetini yitiren yönetim, şaşkın iktidar inişe geçmiş demektir. İktidarın Atatürkçü bir oluşumu, olayı, yönelişi, kişiyi ve kurumu desteklediği duyulmuş, görülmüş müdür? Yayınlar, konuşmalar, tutumlar, duruşlar, durumlar ortada. Sıkmabaş-bohçabaş, başörtüsü ve türban yalanıyla din durumuna getirilmesiydi son saldırı da olmazdı. Saldırının dincilikle olduğu, köktendincilerin yaptığı açık biçimde ortada iken tersine çırpınışlar daha çok tepki almaktadır. İrtica tehlikesi olmadığını söyleyen yeni mürtecilerin kabûl koşulu yüzlerce ya da binlerce kişinin öldürülmesi, hiç kimsenin ses çıkaramayacağı biçimde Humeyni oturuşu mudur? Yüksekokul öğrencilerinin elele tutmasına karşı çıkanlar, ilköğretim öğrencilerini fes ve çarşaf giydirenler, Atatürkçülerin katlinin vâcip olduğunu anlatanlar kimlerdir?

Toplumsal tepki uygar biçimde açıklanmalıdır. “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” sloganları hiçbir ölümü önlemiyor, bölücülüğü durdurmuyor. Dağınıklık düşmanların işine yarıyor. Başbakan Yardımcılarından birinin kışkırtıcı gazeteyle saldırıya uğrayan Cumhuriyet gazetesini bir tutması da çok sakıncalı bir yaklaşım. Asıl ne dediğini bilmesi gerekenler iktidar kesimindekilerdir. Başbakan kendi yakın arkadaşlarına, öncelikle de kendisine bakmalıdır. Başta düşünme ve tartışma olmak üzere öğrenecekleri çok şey bulunmaktadır.

“İrtica iktidar oldu” demiştik. Keşke haksız çıksaydık. Yapay oluşumlar, içtenliksiz sözler göstermelik ziyaretler, sahte gözyaşları, saptırma çabaları, dolaylı savunmalar, hepsi ibretle izlenmektedir. Saldırganın hukukçu sayılması da yanlış. Fethullah Gülen’in yolunda hukuka sızdırılmış bir militandır. Otuzbeş Hukuk Fakültesi’nin üzerine yeni onbeş fakülte daha açılırsa iyi hukukçu yetiştiğini kimse savunamaz. Üniversitelerinde hâlâ sıkmabaşlı öğrenci barındırıp topluma yalan söyleyenler utansın. Sağlık Bakanlığı’na ikiyüz kişilik mescide sığmayıp bahçede Cuma namazı kılanlar neyi anlatmaktadır. İTO Başkanı’nın saldırıya ilişkin çirkin yanıtı ne demektir? Doğru tanı konulmazsa iyileştirme olamaz. Saldırının niçin yapıldığını yadsıyarak bir yere varılamaz. Amaç şeriat düzenidir. Engeller temizlenmeli, cezalandırılmalıdır. Bu azgınlıklar iktidar hoşgörüsü ve desteği olmadan yapılabilir mi? Suçlular böyle varsaymasalar, bu kanıda olmasalar, kalkışmazlardı. İktidar kesimi şaşkın ve kızgın, demokratik kesim kırgın. İktidarı sertleştiren suskunlar da sorumluluktan kurtulamazlar. Başbakanın konuşmaları anımsanır, şimdiki sözleriyle karşılaştırılırsa duruma göre değerlendirme yapıp ikilemli davrandığı saptanır. Yanlış ve yanıltıcı yaklaşımlar, eleştiriler, yanıtlar kimlerin sözlerine dikkat etmesi gerektiğini göstermektedir. Eğitimden başlayan bireysel ve kurumsal bozukluklar nereye geldiğimizi açıklamaktadır. Atatürk ve lâiklik düşmanlığının nerelere tırmandığı, neleri kotardığı da görülmektedir. Üzerinde çok konuşulacak, hukuksal ve mantıksal yönlerden çok eleştirilecek “Lâikliği yeniden yorumlamak” devlete yeni ad aramak gibi çok kötü bir öneri. “Derin komplo” da öyle. “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” ya da “Hem suçlu, hem güçlü” atasözlerini anımsatmaktadır.

“İyi çırak ustasından belli olur” sözünü doğrulayan durumlar Menderes’in kendinden sonrakilere örnek olduğunu gösteren olaylarla yaşanmıştır. Devletin, ülkeyi ve ulusu kapsayan bir insan ve hukuk kurumu olduğunu unutup, devletten çok iktidarlarını, kendilerini düşünenlerin yönetimleri yararlı olmamış, demokrasi kesintilere uğramış, büyüklenenler ulusu rahatlattıkları savlarıyla devletin niteliklerini bozmuşlardır.

Kalkınma atılımlarını, gelişme yükselişlerini hızlarıyla birlikte dört döneme ayıranlar Atatürk döneminin başbakanı İnönü’yü anlamıyorlar. Yıktıklarını gözardı edip Özal’ı da sayıyorlar. Kişileri gelişleri gidişleriyle değil, yaptıkları ve yıktıklarıyla değerlendirmek gerekir. Son çıkışının olumlu olması, önceki olumsuzlukları kaldırmaz ve unutturmaz. “Devlet lâik olur, birey olmaz” diyenlerin lâikliği övmeleri belli bir düzelme belirtisi olabilir mi? Öbür sözleri içinde çoğunluğu oluşturan, olumsuzlukların dayanağı anlatımları unutulabilir mi? Çok kimse kendini savunur, yanlışlarını doğru diye dayatır. Anlatım becerisi, kimi yetenekleriyle ve ustalıkla yanlışlarına, yanılgılarına kendince bir gerekçe bulanlara denemeden kanmak pişmanlık getirir. Önemli olan gerekçe bulmak değil, gerçeği bulmaktır. Gerçek, en iyi, en doyucu gerekçedir. Kimi yazarlar uyanırken kiminin uykusu, kiminin mahmurluğu sürmektedir.

Dostluk en iyi insanlık ilişkilerinin ve bağlarının başında gelir. Temelinde duygu ve düşünce birlikteliği yatar. Siyasal yönden kimi ayrılıklar olsa da insanlık değerlerinde buluşmak güzeldir. 14 Mayıs’ın yıldönümünde eski Demokrat Partililerden birinin konuşmasında bulundum. İnönü-Bayar ayrımcılığını, birini övüp diğerini yerme katılığını üzülerek izledim. Sert, kindar, duygusal yaklaşımlar gerçeği bulmaktan, gerçekte birleşmekten, yeni durumlarda dayanışmadan uzaklaştırıyor. Geriye değil, ileriye bakmak gerekir. İnönü’yü övmek için Bayar’ı ve dönemi yermek ne kadar gereksizse, Bayar’ı övmek için de İnönü’yü ve dönemini karalamak, inkâr etmek o ölçüde gereksizdir. “27 yıl” ve “Söz milletindir” denilerek Atatürk döneminin bile inkâr edildiği günler artık çok geride kalmıştır. Günümüzde birlikteliği ve dayanışmayı sağlayacak yeni açılımlara gereksinim vardır. Atatürkçülükte ödünsüz birleşenlerin ayrılıkları en büyük yanlışlarıdır.

İçtenlikli, iyi niyetli, çalışkan, ahlâklı, yürekli, gerçek Atatürkçü, gerçek yurtsever, gerçek demokrat aydınların birlikteliği çok önemlidir. Güvenilecek kişilerle birlikte çalışmanın tadı başlıca güç olur. Son zamanlarda kimi salonlarda askerci denilen kimileri, uzlaşmacı diye nitelendirilenlerin, kimi eski siyasetçilerin, siyasetçi adaylarının, kimi unvan-makam ve kimi akçalı destekçilerin toplantılar yaptığı duyulmaktadır. Söz ve rozet düşkünü gösterişçilerle büyüklenme hastalığına tutulanlardan uzak kalınarak yürütülecek çalışmaların olumlu sonuçlara varması mutluluk verir.

Vurgulama

Türkiyemizin sorunlarına yakın ilgisine basın bültenleri ve demeçleriyle açıklayan Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Genel Başkanı Dursun Atılgan tek başına bir kurum gibi çalışmaktadır. Ülkemizdeki birçok kişiye ve kuruluşa örnek olacak çabaları için Sayın Atılgan’ı kutluyor ve alkışlıyoruz.

Yineleme

Türk Devrimi’ne ve Atatürk ilkelerine yürekten bağlıyım. Şeriatçılığa, kürtçülüğe, ırkçılığa, her türlü bölücülük, yıkıcılık ve sömürüye karşıyım. Bu doğrultuda yayın yaptıkları için TÜRKSOLU gazetesine ben de yazılarımı veriyorum. Ayrıntıda kimi düşünce, görüş, yöntem ayrılıkları olsa da ilkelerdeki birliktelik gençlerle ilişkimi sürdürmemi sağlamaktadır. Aykırı bulduğum, ters düştüğüm zaman kendime yaraşanı yaparım. TÜRKSOLU’nun aylıklı, ücretli, para alan, akçalı ilişkisi olan bir kadrolusu değilim. Kimi yazarlarla ayrı görüşte olmak doğaldır. Büyük gazetelerde birbirine ters birçok yazarın birarada bulunması basın yayın gerçeğinin bir örneğidir. Yazılanları anlamayan, anlamak istemeyen sanık, suçlu, sapkın ve döneklerin gerçek dışı eleştirileri doğru bildiğimizi yazmaktan bizi alıkoyamaz.

Ve iki dilek

CHP Gençlik Kolları Genel Merkez Yönetim Kurulu’nda iki yıl (1953-1955) birlikte çalıştığım, oniki yıl (1967-1979) avukatlığını yaptığım, son kez 6 Eylûl 2002’de partisinden istediğim yerde aday olmam önerisine olumsuz yanıt verdiğim Bülent Ecevit’in sağlığına kavuşmasını diliyorum. Tamamlanacak anılarımda kendisiyle ilgili birçok gerçeğe değineceğim. Tümüyle yansız, kendisinden hiçbir şey beklememiş ve istememiş birisi olarak onu daha iyi tanıtacağımı sanıyorum.

Hemşehrim, komşum, meslektaşım, dostum sayın Mustafa Yücel Özbilgin ışıklar içinde yatsın. Ulusumuza, yargımıza, ailesine başsağlığı, yaralı arkadaşlarına ivedi sağlık diliyorum.


http://www.turksolu.com.tr/108/ozgun108.htm