OSMAN PAMUKOĞLU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
OSMAN PAMUKOĞLU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Aralık 2016 Cuma

TÜMGENERAL OSMAN PAMUKOĞLU İLE SÖYLEŞİ




TÜMGENERAL OSMAN PAMUKOĞLU İLE SÖYLEŞİ





Bu söyleşimi PKK ile mücadelede şehit olan Bayburtlu askerlerimiz J. Er Murat Sancar ( Taşlıtepe Çayırlı İ. Snr. Krk.) , J. Er Hüseyin Bahadır ( Şemdinli – Alan J. Krk.) , J. Er Bülent Altınsoy ( Berizincirtepe), J. Komd. Onb. Mete Okur (Alandüz), P. Komd. Onb. Fatih Kostik ( Kuzey Irak) ve diğer şehit olan Vatan evlatlarımıza ithaf ediyorum... 

“ Siz savaşla ilgilenmeyebilirsiniz, savaş sizinle ilgilenir, Savaş kazananı da yorar. Ölüm her şeyi eşit yapan doğal sonuçtur. Ölümden korkmayan ölmez; ölüm kendine koşanları hiçbir zaman vurmaz. Ölüm korkusu, ölüm acısından daha şiddetlidir. Ölüm telaşının bir anlamı yoktur. Size yol gösterdim de diyebilirsiniz, Ama Askeri manada emir vermedim, Kahramanlara emir verilmez!” 


• Yakın zamanda Güneydoğuda ortaya çıkan terörist saldırıların geçmişin tekrarı olduğunu düşünüyor musunuz? 

Kitap yazılalı iki yıl oldu. Adından da belli değil mi? (Unutulanlar Dışında Yeni Bir Şey Yok). Bu bir. 
İki: Güneydoğu’da her şey aynı kaldığı için bu kitap yazıldı. 
Üç:Geçmiş diye bir şey yok. Sadece geçici bir duraksama oldu. 

• Kitabınızda bahsettiğiniz gibi askerlerimize vermiş olduğunuz gerilla eğitimiyle ilgili taktiksel savaş öğretileriniz şu anki komutanlar tarafından uygulanıyor mu 


Gerilla veya gayri nizami harbin taktiklerinin esası; baskın ve pusudur. Bana bunları yedi adet askeri yüksek okul ve akademi diploması öğretmedi. Bunları doğadan elde ettim. Bu bir. İki:Bu iş yaratıcılık ve zeka ile yapılır. Üç:Hiçbir taklidin şaheser olma şansı yoktur. Dört: Bilgi ile olmaz sanat ile olur. Beş:her şeyin başı cesarettir. Eğer cesaretiniz yoksa:Şayet varsa diğer hiçbir niteliğinizin kıymeti yoktur. Çünkü harekete geçiremezsiniz. 

“ Harman yeri düz olunca, sap yığını dağ gibi görünür. “ 

• Kitabınızda MİT ‘in Irak’ ın kuzeyinde toplantı halinde bulunan Pkk ‘ nın büyük bir kongre düzenlediği raporunun size ulaştırılmamasının nedenleri ve buna bağlı olarak İran da ki kampa yapmayı düşündüğünüz baskının durdurulmasını nasıl açıklarsınız? 

MİT, istihbaratını devlet üst kademesine gönderir. Benim konumumla hiçbir ilgileri yoktur. MİT, haberi kitapta yer alan devlet üst kademelerinin hepsine defalarca bildirmiştir. Yapılacak ne varsa onlara aittir. Benimkisi bir idealizmdir. Sanki bütün devletin sorumlusu gibi hareket etmektir. MİT müsteşarının yaptığı çalışmaları, rapor halinde bana göndermesi ben bu işin üzerine çok gittiğimden “Osman Paşa doğruları öğrensin, MİT’in bunda günahı yok” demek içindir. 
İran kampı meselesi; önce cesaret gerektirir, sonra da bizim bu işi hangi teknik ile yapacağımızı onların hayallerinin dahi alamamasından kaynaklanır. 

• Kitaplarınızı okurken heyecanlandık. Gurur duyduk. Sinirlendik ve ağladık. Birilerine hesap sormak istiyorduk. Belki bizim gücümüz yetmiyordu ama , siz veya sizin gibiler bir anlamda bunun savaşını nasıl verdiniz? 

“Halk ne kadar doğruları bilir ise ülkede o kadar güvende olur.” Ben bu ilkeyi yürütüyorum. İkinci kitabı da yazdım (Ey Vatan). O da 50.000 civarındaki insana ulaştı. Onlarca kez TV programına çıktım. Üniversite ve sivil toplum kuruluşlarına PKK ve liderlik konularında 40 kadar konferans verdim. Yüzlerce kişi ile mektup, telefon ve elektronik posta ile irtibattayım. İlk kitap ise 125.000 resmi satış, 400.000 kadar korsanla 500.000’in üzerindeki kişiye ulaştı 

• Afrikada ve ortadoğuda cetvelle çizilmiş sınırlara sahip ülkeler de istediklerini uygulayan bazı güçler şimdi Kuzey Irak da yine aynı oyunları oynandıklarını düşünüyor musunuz? 


Ona ne şüphe? Yeni dünya düzeni ve küreselleşme denilen şey; eski sömürgecilik politikalarının yeniden yürürlüğe konmasından başka bir şey değildir. 

“ Hatayı önlemenin tek yolu ihtiyatlı olmak değil, cesarettir. Kötü oduncu, baltasıyla cebelleşir. “ 


• Pkk ile savaş konusunda uzman biri olarak Ordu sizden daha uzun yararlanmak istemedi mi ? Emeklilik süreciniz uzatılamaz mıydı? 

Bunun için önce bu işin uzmanlık olduğunu anlayabilecek kapasite lazım. 

“ Vatan sevgisinden beslenen fedakarlık duygusu dejenere insanlara gülünç gelir. “ 

• Abdullah Öcalan’ ın yeniden yargılanması konusunda ki görüşleriniz nelerdir? 

Avrupa’nın gelecek günlerde daha da artacak olan baskıcı, siyasi uzantısından başka bir şey değil. 

• Avrupa Birliği süreci hakkında neler düşünüyorsunuz? Hükümetin uyguladığı strateji doğru mu? 

Ey vatan kitabında da yer aldığı gibi Avrupa birliği nesnesi olmayan bir eflatuni aşktan başka bir şey değildir. Asla gerçekleşmeyecek. Strateji mi? O da ne demek. Strateji güç kullanma sanatıdır. Mahkumların gücü olmaz, demir parmaklıkları olur. 

“ Ödü varsa düşmanın meydan açık hazırız 
Bu toprakta biz doğdu, biz yaşadık, biz varız. “ 

• Bugün size aynı göreviniz tekrar verilmiş olsa yapmak isteyip de yapamadıklarınızı anlatabilir misiniz? 

Yapmak istediğim her şey sorumluluk taşıdığım dönemde kendi bölgemde asker olarak yapılmıştır. Türkiye ve yabancı topraklardaki tüm PKK varlığını 6 ila 8 bin askerle, 14 ayda bitireceğimizi Hakkari dönüşünde bütün üst kademelere bildirdim ve rapor ettim. Orada o dönemde görevli olan 360.000 askerin gereksiz olduğunu belirttim. Yapamadılar. Şu anda da yaparız. Subayları seçmeliyim. Subay ve askerleri ben eğitmeliyim. Bu eğitim, 6 ila 8 ay sürecek. Tıpkı PKK’lılar gibi. Dağlara çıkacak ve bütün dağlar temizlenip iş bitince ovalara döneceğiz. 
“ Türk Askeri sabır ve tahammülü dolayısıyla dünyanın en dayanıklı askeridir. “ 

• Hakkınızda kitaplarınızdan sonra bir çok eleştiriler yazıldı. Örneğin Mehmet Ali Birand’ ın 16,04,2005 tarihinde Posta gazetesinde çıkan köşesinde “ Pamukoğlu Paşa’ nın TV söyleşileri ve kitapları öylesine abartılı, öylesine komplo teorileriyle doludur ki, bizlerdeki inandırıcılığı çoktan kaybolmuştur. “ sözlerini nasıl karşılıyorsunuz. Bu eleştiriler sizi ne yönde etkiliyor? 

Herşeyin ortada olduğu bir durumla ilgili nasıl komplo teorisi diyebilirsiniz. Herkes tarafından bilinen gerçekler var... Sayın Birand da zaten tarafımdan uyuruk haberleri yüzünden mahkemeye verilmiştir. Bunlar beni yıpratamaz. 

• Leyla Zana ve arkadaşlarının serbest bırakılması, Hadep üyelerinin meydanlarda , mitinglerde rahatça Abdullah Öcalan posterleri asması ve hala bu partinin seçim olması durumunda rahatça seçimlere girebilme haklarının olmasını nasıl karşılıyorsunuz? Sizce Türkiye bu kadar özgür olmalı mı? 

Bunlar siyasi baskılara maruz kalan devletin basiretsizliğidir. Yapılmaması gereken olaydır. Çünkü bunlar onları motive eden yüreklendiren küstahlaştıran ve bize karşı duruşlarına kuvvet kazandıran bir durumdur. 

• Askerlik Süresi ve bedelli askerlik , hakkındaki düşünceleriniz nelerdir 

Anayasa gereği Türk Silahlı Kuvvetleri’ nin harbe hazır olmasından Bakanlar Kurulu ( Hükümet) Türkiye Büyük Millet Meclisi’ ne karşı sorumludur. Bedelli sistemini son zamanlarında osmanlı önce Türk ve Müslüman olmayanlara; bunları askere almıyoruz, silah ve malzemeye katkıları olsun diye uygulamıştır. Sonradan Türklere de tatbik ederken 1. Dünya Harbi öncesi Ermeni ve Rumları da askere almış, fakat fiyaskoyla bitmiştir. Ermeni asteğmen ve askerler silah ve mermileriyle karşı tarafa geçmiş, Rumlardan da amele taburları yapılmıştır. Vatan savunması neyi gerektirir? Savaş sanatını öğrenmeyi. Bu sanatı öğretecek bireysel eğitim 3-4 haftada verilebilir ve alınabilir mi? Muharebenin ne olduğu ortada değil mi? Ne bedelli, ne de 8 aylık askerlik yapmanın eşitlik, adalet ve vicdanı yönü yoktur. Anlamak da mümkün değildir. Siz bilmiyor musunuz, muharebe sahası daha çok işlenmiş kafa gerektirmiyor mu? Madem memletin başı belada bu dönemde iyi eğitim yapanlar daha fazla silah altında tutulmalı. Genç nüfus fazla, vesaire gibi mazeretler statükoculuktan başka bir şey değildir. Osmanlının kadrolu temel askeri gücü neydi? Yeniçeriler’ di. Yükseliş dönemi dahil, bazı dönemler dışında Yeniçeriler’ in mevcudu 20.000’ i geçmemiştir. Yeniçeriler’ den sonra kurulan Nizamı Cedidin mevcutları 48 ila 70 bin arasında değişmiştir. M:Ö. 1540 ‘ larda bugünkü anlamdaki ordu nizamı ilk kez Mısırlılarda görülür. Ve bugüne kadar dünyada sistematik bir şekilde altı askere alma usulü uygulanmıştır. En pahalı sistem de şu anda bizim uyguladığımızdır. Yani bütün ihtiyaçları devlet tarafından karşılanan sistem. Bu sistemde paranın yarısından fazlası da yeme, içme , yatma, kalkma, ayakkabı ve çoraba gider. Bu da eski zamanı geçmiş bir düzendir. Genişleme , kalabalıklaşma, bu devrin ve geleceğin teşkilat yapısı değildir. 

• Genel af ve pişmanlık yasası hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? 

İki yılı aşkın zamanda bizim bölgede 202 PKK militanı kendiliğinden teslim oldu. Bunların 170 kadarını ben de sorguladım. Bu gelenler samimi. Fakat sizi bağışladık diye afla her haltı yiyenleri tekrar halkın arasına sokarsanız bu kurumaya yüz tutmuş tarlayı yeniden sulamaya benzer. Sonuçlarını görür, bedelini de millete ödetirsiniz. Sonra da “ pişman olmakta geç kalındı, sayılmaz” dersiniz. 

Tehditler alıyor musunuz? 


Dostumuzda oluyor düşmanımızda. Eğer arkandan havlayan köpekler yoksa kurt değilsindir. Dikkate alınmazsın. Demek ki bir şeylerin savaşını iyi veriyoruz. Ben küçüklükten itibaren korku nedir bilmezdim. Size bir anımı anlatayım. Evimizin yakınlarında bir orman vardı. İlkokuldayım. Okuldan çıkıp gece o ormanda kalmaya karar verdim. Ailem izin vermedi ama ben yinede geceyi orda geçirecektim. Tahta bir çantam vardı. Gece oldu. Ormanda yatıyorum. Çakalların bana doğru yaklaştığını hissettim. Biliyordum ki çakallar asla tek dolaşmazlar. En az iki tane olurlar. Yine biliyorum ki çakallar kendilerinden güçlü olanları hissettikleri zaman korkar dağılırlar. İyice yaklaştıklarını hissettim. Bir çakal arkama doğru gelmişti. Tahta çantamla ona vurdum. Beline gelmiş olmalı ki bağıra bağıra kaçtı. Diğerleri de ondan ürkerek kaçtılar. Ertesi gün teyzeme anlattım olayı ve bana evladım sen korkuyu ne zaman öğreneceksin dedi. Hayattaki ilk sınavımı vermiş oldum. 

SİZLERDEN GELEN BAZI SORULAR... 

• Devletimiz istese PKK örgütünü ortadan kaldıramaz mı? Şu saatten sonra Aponun asılması gibi bir ihtimal gerçekleşirse PKK teröründe bir değişiklik olur mu? İsmail Oğuz Başağa sorusu için teşekkürler... 

Kaldırılabilir. 1830 senesinden itibaren terör örgütleri belli başlı yerlerde konuşlandırılmıştır. Zamanla isimleri değişmiştir. Bunların hepsinin yapmak istedikleri vatana millete sözde bağımsızlık savaşı adı altında savaş verdiklerini iddia ederek devleti milleti bölmektir. Hakkarı içerisende yazlık ve kışlık kampların mevcut olduğu anlaşılıyor. Bunlar Hakkari merkezi batısında Kato ( Karanlık Dağ), güneyinde Oramar ( Alandüz) ; Yüksekova güneybatısında İkiyaka Dağları ile Şemdinli Derecik bölgesinde Balkaya Dağları’ dır. Bunlar dışında bahar, yaz ve sonbaharda bir çok bölgeyi üs ve harekat çıkış ve toplanma alanı olarak kullanıyor, ancak kışa girerken buralardan saydığım yurt içi ve yurt dışı kamplara çekilip askeri ve siyasi eğitime başlıyor. Adamlar bizimle yanyana yaz kış yaşıyor. Eğitim yapıyor , dinleniyor. Yerleri belli. Bahar gelince de buralardan çıkarak her yere dağılıp, yapacaklarını yapıyorlar. Coğrafya değişmediğinden bunların yeri de değişemez.imparatorluk döneminde de, Cumhuriyet döneminde de ne zaman bir silahlı kalkışma olduysa, arazide nerelerde bulundularsa şimdi de aynı yerlerdeler. . Yüreği olan gider onları ordan söker (Onlardan korktukları için değil) Dış güçlerinde varlığını unutmamak lazım. 

• OHAL bölgesine Kürt ve alevi kökenli vatandaşlarımızın bilerek gönderildiği kanısı var? Bunun doğruluğu nedir? Ali Gürsoy’ a sorusu için teşekkürler... 

Bu tamamen deli saçması olarak oradaki bilgisi olmayan vatandaşlarımızın beyinlerine yerleştirilmeye çalışılan dedikodu ve siyasi görüşten ibaret söylenti. Zaten bu söylentileri tersine kanıtlayan “ Unutulanlar Dışında Yeni Bir Şey Yok” kitabımda o bölgede şehit verdiğimiz askerlerimizin kökenlerini inceleyerek de varabiliriz. Çoğu Trakya, İçanadolu, Ege ve Karadeniz ‘ li evlatlarımız. Bu ülkenin hepsi bizim evlatlarımız bunun ayrımının yapıldığını düşünmüyorum. 

• En son olarak bir soru sormak istiyorum... Hakkari’ye ne zaman gittiniz? 

Hakkari’ye gitmem için bir sebep ve gerekçe yok. Çünkü sorumlu biz değiliz. Yetkileri biz kullanmıyoruz. Biz çarpışarak elden çıkmış bölgeyi geri aldık. Ama bir Trakya türküsü hep kulaklarımdaydı. 

“Kara tren aramıza kara duman ekti de, 
Göz göre göre yazık, eyvah. 
Buraları sevemedim, gönül arada 
Deli gönül eremedi, eyvah murada.” 

ÜZERİMİZE KILIÇ ÇEKİLMEDİKÇE , ÜLKEMİZE SALDIRILMADIKÇA, MİLLETİMİZ CEFA ÇEKMEDİKÇE BİZDEN KİMSEYE ZARAR GELMEZ..




16 Ekim 2016 Pazar

OSMAN PAMUKOĞLU DARBE GÖRÜŞÜ




OSMAN PAMUKOĞLU DARBE  GÖRÜŞÜ
 
 
OSMAN PAŞA'DAN FLAŞ AÇIKLAMALAR!
 
 
OSMAN PAŞA'DAN FLAŞ AÇIKLAMA,

Darbeyi planlayanlar kimler? Genelkurmay o girişimi neden engelleyemedi? ABD, FETÖ'yü iade eder mi? Efsane Komutan Pamukoğlu paşa açıkladı.
12 Ekim 2016 Çarşamba 01:06
 OSMAN PAŞA'DAN FLAŞ AÇIKLAMA,
  
Terörle mücadelenin zirvede olduğu 1993-1995 yılları arasında Hakkari Dağ ve Komando Tugay Komutanlığı görevini yürüten, bu yıllarda gerçekleştirdiği operasyonlarla örgütü bitimin eşiğine getiren emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu, Haber - Türk   televizyonunda Fatih Altaylı 'nın konuğu oldu. Altaylı 'nın FETÖ darbesi ve PKK'nın eylemlerine yönelik sorularını yanıtlayan Pamukoğlu paşa çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
Pamukoğlu Paşa ABD'nin FETÖ'yü iade etmeyeceğini belirterek, 15 darbe girşimini planlayanları da açıkladı.
 İşte o sözler:
" O darbe işini organize edenler havacılardır. Geceyi iyi değerlendirirseniz göreceksiniz ki bütün hareket havadadır. Jetler Uçuyor, helikopterler asker taşıyor, mühimmat götürüyor, kurumları bombalıyor. Darbenin planlayıcıları havacılardır.
Ayrıca bir başka önemli nokta var. Meclisi niye vuruyorsunuz? MİT'i ve Cumhurbaşkanlığı'nı vurmuyorlar dikkat edin. Meclisi vuruyorlar. Bu şu anlama geliyor; Darbe sonrası siyasi yönetim kadroları dahil bir planları var. Yani kim Başbakan kim Cumhurbaşkanı vs...
 
Zaten bunlar belirlenmeden, ortaya çıkarılmadan bu iş çözülemez.

Gelelim devlete... Bu olay aylarca planlanmasına rağmen haber alınamamış. Bu koca devlet için vahim bir şeydir. Devletin iki görevi vardır. Biri güvenlik diğeri adalettir. Devlet bunu sağlamıyorsa zaten anlamı yoktur.
Darbeyi MİT saat 16.00'da Genelkurmay'a bildiriyor. Genelkurmay ne yapıyor? Saat sekize kadar neredeler? Dört saatlik bir kayıp söz konusu. Bu inanılmaz bir kayıp.
Oysa Genelkurmay'ın Kuvvet komutanlarını derhal görevlerinin başına geçirmesi, ordu komutanlarına kışlalarının başında olması emri verilmesi gerekiyordu. Darbeyi böyle engellerdiniz. Ne konuşuyorsun MİT müsteşarıyla adam zaten sana haber vermiş. Herkes düğünde. Ne düğünü bu kardeşim? Rejim, devlet söz konusuydu 15 Temmuz'da. Aslında bu önderlik, liderlik sorunudur. Önderlikte zeka, özgüven, sezgi olmalı ve bunlar yoktu. Eğer gerekenler yapılsaydı bu kadar insan şehit olmazdı.
O yüzden çok açık konuşuyorum; o gece yetki ve sorumluluklarını yerine getirmeyenler kesinlikle yargılanmalıdır, sadece dışarıda FETÖ'cü yakalayıp onları yargılamakla bu iş olmaz. İbret olması için bu yapılmalıdır. Ayrıca ABD de FETÖ liderini vermez. Ortadoğu'da din, mezhep üzerinden at koşturduğu bir zamanda verir mi aklınız alıyor mu? En fazla yine kendi denetiminde olan bir başka ülkeye gönderir."
 
 
 
..
 

 

15 Ekim 2016 Cumartesi

İNSAN VE DEVLET


İNSAN VE DEVLET


 
OSMAN PAMUKOĞLU
 
 
 
  _ Devlet çoğunluğun yararını temsil eden bir organizasyon değil; Hukuk düzenleyen, Adalet sağlayan ahlaki bir varlıktır.
11 EKİM 2016 - KANALTÜRK TV
 
   Bir kitap, ya Sorular sormalı ya da Yanıtlar vermelidir.
Özellikle de birey ve toplumun daha çok gerçeklere ihtiyaç duyduğu, Sisli ve Yarı karanlık dönemlerden geçerken…
 
İnsan ve Devlet - Arada Sıkışıp Kalanlar..
 
 
 
( KİTAPLAR  SİPARİŞ WEB SAYFASI )
 
 
   Elinizdeki kitap, insan, devlet, politik liderlik, demokrasi konularını evrensel olarak inceledikten sonra,
   Türkiye’de devlet, cumhuriyet ve demokrasi anlayışı ile bugün yaşanan Türkiye’yi yorumlayıp değerlendirmektedir.
   Türk ulusu ve devletine yönelik öncelikli tehlike olarak kıymetlendirilen; PKK’nın silahlı gücü ve siyasal gelişimi, Ortadoğu’da yürütülen emperyalizm ve Avrupa Birliği ile Kuzey Irak’taki Kürt devleti girişimi, din istismarcılığı ve dinin siyasallaşması ayrıca ele alınmaktadır. Eserin, “ İleri, Daha İleri, Ama Nasıl? ” bölümü ise ferdin ve toplumun düşünce, fikir ve hareketlerinin nasıl olması gerektiğini açıklamaktadır.

“Bir şey yapmaya karar verdiğin gün, Şanslı gündesin demektir!…”
 
SON SÖZ;
''İnsanı ısıran kitaplar okumalıyız, okuduğumuz kitap bir yumruk indirerek bizi uyandırmıyorsa ne işe yarar.'' Franz Kafka
 
 
..

23 Ocak 2016 Cumartesi

ORTADOĞU YANACAK ! ( YAZIM TARİHİ 22 Mayıs 2011 )



ORTADOĞU YANACAK !                                                                                         22 Mayıs 2011
İhmal, yalnızca yenilgi getirir!
Irak üç’e bölündü. Bağdat’taki kukla hükümet doğaya aykırı ve yürümeyecek. Kuzey’de Kürtler, ortada Sünni Müslümanlar, güneyde de Şiilerden oluşan siyasi bir yapı teşekkül etti..
Suriye’nin geleceği de aynen Irak gibi üç’e bölünmektedir ve bu olacak… Irak’ın orta bölümü yani Sünni Müslümanlarla Suriye’nin orta bölümündeki Sünni Müslümanların birleştirilmesine çalışılacak.
Güney Irak yani Şiiler, halen İran’ın siyasal etkisi altındadır ve bu zincir; İran, Irak güneyi, Suriye güneyinden Lübnan’a uzanmaktadır.
Çin, Rusya ve İran’ın ulusal çıkarları her hal ve koşul altında gelgitler yaşasa da, hayati olarak değişmeyecektir. Sırf füze kalkanı projesi bile onları birbirine sıkı sıkıya bağlamaya yeter de artar..
ABD yapma etme dese de İsrail’in İran’a karşı tavrı belli ve esnetilmesi mümkün değil..
Arap ülkelerinin sözün ona, örgütlerinin de hali tam bir ‘‘ insanlık komedisi ’’ hele ‘‘ demokratlık ’’ lafları yok mu? Bunlar tam bir ABD figüranı, ellerinde tuttukları petrol kaynakları dışında zerrece bir güce sahip değiller. Her yere el atan batı güçlerinin zamanı gelince bunlara dönebileceklerini dahi akıl edebilecek çapta dahi değiller. Ve bir gün, o zamanda gelecek!..
Siyasi ve askeri sorunlar, güneyimizi, doğumuzu ve kuzeyimizi sarmış durumda. ( sanki batımız çok iyi! ) Coğrafya ve jeopolitik olarak ortadayız ve kaçınılmaz bir yerdeyiz. Siyasi, askeri ve sanayi gücümüzü biran önce patlayacak kazanın sularından haşlanmamak için hazır hale getirmeliyiz..
Kuzey Suriye, Kuzey Irak ve Doğu İran’daki Kürtlerle de, bölgede bir ‘‘ Birleşik Kürdistan ’’ ortaya çıkaracakları, gündüz güneş, gece de ay kadar aşikar..
Tüm bunlar, bölgedeki her şeyin siyaset ve silah gücüyle altüst olması demektir. Sonuçta yanacak olan bu coğrafyadır ve acısını çekecek olanlar da buralarda yaşayan halktır. Üstelik bunlar Müslüman insanlardır…
K.Irak’ taki ‘‘ kürt oluşumu ’’ yapılandığı coğrafyada bekasını sürdüremeyeceğinden, batı bunun himaye ve korumasını Türkiye ‘ye yüklemeye çalışacaktır. Bu günkü hükümet de hamallığı seve seve hamilerine hizmet diye kabul edecektir..
Mezoptomya’nın kuzeyi Anadolu’nun doğal bir uzantısıdır. Tarih boyunca da siyasi, askeri ve ticari zorunluluğu ortadadır. İnsanlık tarihinde 90 yıl zırnık bile değildir. Lozan’da olmadıysa şimdi sırası gelmiştir. Atatürk’ün Lozan sonrası da gerçekleştirmeye çalıştığı ama imkan ve şartlar elvermediğinden mümkün olmayan işin zamanını koşulların yarattığı ortadadır ve bu kaçınılmazdır. Tarihi bilenler bilir ki, İngilizlerin ali-cengiz oyunlarıyla bölge bizden alınmıştır. Musul ve Kerkük’ ün zamanı gelmiştir. Herkesin petrole ihtiyacı var da bizim yok mu? Siz, binlerce mil öteden gelip burnumuzun dibinden petrol çekin, biz de aval aval bakıp, dünyanın en pahalı benzinini kullanalım!..
Kerkük, yönetim merkezi olarak, bölge Diyale nehri kuzeyinden itibaren Türkiye’ye bağlanmalı, seçilen milletvekilleri de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girmelidir. Coğrafyamızı ve geleceğimizi başkalarının ulusal çıkarlarına değil, kendi ulusal çıkarlarımıza göre öngörmeli ve düzenlemeliyiz. Bireyin de halkın da onurlu ve cesur yaşamı iki şeye bağlıdır: Karar ve eylem..
İhmal, yalnızca yenilgi getirir!..
-Mayıs 2011-
 Osman Pamukoğlu

.

SÖMÜRGE SAVAŞLARI ! BAŞLADI ( ORTADOĞU YANACAK DEMİŞTİM )




SÖMÜRGE SAVAŞLARI !
Mayıs 2011'de,"Orta Doğu Yanacak" isimli bir yazı yayınlamıştım..
2012'de yangın başladı ve bütün coğrafyayı sarmış halde devam ediyor..
Savaşın politik galipleri belli:ABD ve RUSYA;Irak ABD'nin,Suriye Rusya'nın dominyonu oldu..
Rusya,çarlık döneminden beri hayali ve ideali olan Doğu Akdeniz'e inme planını gerçekleştirdi,bölgeye,bir daha kalkmayacak ve kaldırılması mümkün olmayacak biçimde oturdu...
İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana iki ülke ulusal çıkarları yönünden,Küba krizinde olduğu gibi anlaştılar.Biri Bağdat'ı,diğeri de Şam'ı tam komutasına aldı..
Bu anlaşmanın işaretlerinden en belirgini ise Türk hava sahasını koruyan NATO patriotlarının,bulundukları Türk mevzilerinden apar topar çekip gitmeleri oldu !...
Rusya'nın arkasına Çin'i ve İran'ı,ABD'nin arkasına NATO'yu alarak Ortadoğu meydanında birer baş pehlivan gibi,nara atarak çıkışması,dünya siyasi ve askeri tarihini iyi bilenler için hiçte şaşırtıcı bir durum sayılmaz..
ABD ve müttefiklerinin savaş gemileri ile Doğu Akdeniz'e doluşmaları,Türkiye'de ki üstlere uçaklarını konuşlandırmaları;" Var mı bize yan bakan ! " gösterileridir..
Rusya'nın,Tartus ve Lazkiye liman ve bölgelerine yaptığı yığınaklar,Hazar'da ki su üstü gemilerinden attığı güdümlü füzelerle kilometrelerce ötede ki Suriye hedeflerini vurması,Doğu Akdeniz'de bulunan denizaltıları vasıtasıyla da aynı işi yapması," Ben artık senin bildiğin Sovyet değilim." demektir..
ABD'nin Suriye PKK' sına 50 ton silah ve cephane göndermesi, Almanya'nın Peşmerge eğitmesi, Rusların Suriye PKK'sını desteklediğini açıklaması ve Lazkiye bölgesinin güvenliğini arttırmak için Hatay güneyini aralıksız bombalaması, anlaştıkları politik hedefin, eteklerini toplamaktan öte bir şey değildir..
Esad gitsin kalsın,İŞİD'e şöyle bir plan uygulayalım,uçak düşmüş düşmemiş; Şam,muhaliflerle anlaştı anlaşamadı, NATO şöyle dedi; gibi söz ve eylemler ise,stratejinin dolaylı tutumu,mıntıka temizliğidir..
Kuzey Irak, Peşmerge ve PKK'nın kontrolünde, Suriye'nin üçte ikisi de Suriye PKK'sının hakimiyetindedir. Cerablus denilen 100 Km kadar daha bölgenin Suriye PKK'sının eline geçmesi halinde,Irak petrolü,tamamen Kürtlerin kontrolünde ki bölgeden Doğu Akdeniz'e ulaştırılacaktır.İstenen budur ve sonunda da yapacaklardır...
Turistlerin gelip gelmemesi,sebze meyve meselesi,gaz vanasının açılıp kapanmasını,bizim sizin doğalgazınıza ihtiyacımız yok lafları; Kuyunun dibinde oturanların, kuyunun ağzı kadar gökyüzünü görmesinden,dev dalganın kıyılardan uzaklara su sıçratmasından ibarettir..
Hayat bir sınavdır..
Altı üstü bir sınav..
Eğer,gerçek bir yaşamın nasıl olacağı bilinebilseydi, sizin nereye gideceğiniz ve ne yapacağınız söylenebilirdi..
" İstekli Düşünce " olmadan hiç bir şey yapılamaz...
OSMAN PAMUKOĞLU

.

26 Aralık 2015 Cumartesi

AYANDON


 
AYANDON


 

AYANDON
Pek çok kitabı var Osman Pamukoğlu’nun, son kitabının bir roman olduğunu bilmeden kitapçıdan satın aldım. Daha önceden de herhangi bir kritiğine rastlamadım. Doğal bir beklenti ile yeni bir Güneydoğu ve Türkiye analizi diye düşündüm.

Kitapta, Ayandon başlığının altında “Gidip de dönemeyen cesur insanların öyküsü” yazıyor. İç Başlıkta roman olduğunu fark ettim. Yine doğal bir beklenti ile bir Güneydoğu romanı olduğu beklentisine girdim.

Roman “Takvimler 26 Ocak 1915 yılını gösteriyordu.” diye başlıyor. Düşündüm ki, Birinci Dünya Savaşı ve günümüzde kimilerince adı “Düşük Yoğunluklu Savaş” olan Güneydoğu sorunu arasında romanda geçişler oluşturacak.
Hayır, roman, Birinci Dünya Savaşı sırasında, Karadeniz’de geçiyor. Tabi o zamanla şimdiki zamanlar arasında paralellikler kurmak okuyucunun mukayese yeteneğine bırakılıyor.

Romana kendimi kaptırdığımda ise artık beklentilerimin farkında olmadan beni terk ettiğini gördüm. 253 sayfayı çevirip romanı bitirdiğinizde, içinizde bir şeyler artarken bir şeyler de eksiliyor.

Osman Pamukoğlu’nun tabiat tasvirleri çok güçlü. 

Şüphesiz O’nun tasvirleri ile başka yazarların, özellikle Rus yazarların, tabiat tasvirleri arasında paralellikler kurmaya çalışacaklar olabilir. Oysa Osman Pamukoğlu, tabiat tasvirlerindeki gücü, kendi tabiatından alıyor; kendi tabiatından ve yaşadığı coğrafya tabiatının keskinliğinden ve kesinliğinden.

O bir Karadeniz çocuğu. Karadeniz’i en iyi bir Karadenizli anlatabilir. Dağların haşmetini ve ürkütücülüğünü, bölgedeki dağlar kadar, ömrünü yurdunun diğer dağlarında geçirmiş bir insan tasvir edebilir.

Kışı tasvir ederken sizi üşütmesi, pek çok kışta üşümesinden kaynaklanıyor. Bir insanın donma sürecini, okuyucuyu adeta donduracak bir üslupla, ancak bu olayı yaşayan veya defalarca şahit olan bir insan anlatabilir.
Kitapta donan bir insan nasıl yardım edilmesi gerektiğinin bilgisi roman akıcılığında verilirken, sizde donma tehlikesi geçiren bir insana ilk yardım yapabilecek bir donanım elde ediyorsunuz.

Osman Pamukoğlu; kim bilir karda, kıyamette, kamçı gibi insanın vücudunda patlayan kaç fırtına sığdırmıştır, fırtınalı ömrüne.
Osman Pamukoğlu sizi karın, donun, fırtınanın ayazında üşütürken, Karadeniz’de üşütmekten de geri kalmıyor.

Ayandon, her ne kadar Sinop’un Ayancık ilçesinin eski adı olsa da, o aynı zamanda bir fırtına ismi. Karadeniz’e özgü olan, denizi adeta kudurtan ve dalgalandıran, denizin altını üstüne getirirken, üstündeki her şeyi, koskoca gemilerde dâhil, dibini boylatan cinsten, ne zaman patlayacağını ancak erbabında bilinen, bazen de romanda olduğu gibi birden patlayan güçlü bir fırtına.

Denizin kudurmuşluğunda ve kucağında duyuyorsunuz ayandonun şiddetini.
Süleyman, Yusuf, Haydar ve Nuri’nin yanında bu fırtınayı iliklerinize kadar yaşıyorsunuz.

Evet, roman Birinci Dünya Savaşı sırasında geçiyor. Devlet seferberlik ilan etmiş ve 46 yaşından genç olanları cepheye taşırken, geride kalanlara da vazifeler yüklemiş.

46 yaşın üzerinde ki dört tane sevkiyat kayıkçısının macerası var romanda. Bir milletin topyekûn yaşadığı bir maceranın, mecrası var dört sevkiyat kayıkçısında ve romancımızda.

Rum çetelerinin varlığında ve merakında, kayıklarını tamir etmek için bir Rum vatandaşımızın yardıma gelişi, Ayandon ile üşüyen içimizi ısıtıyor.
Parçalanan kayıkta, Çanakkale’ye götürülecek erzak vardır. Hepsi denize saçılmıştır. Kayık tamir edilmeli ve yeni tedarik edilecek erzak yetiştirilmelidir, cephedeki Mehmetlere.
Sevkiyatçılarımızın çare üretme gayretlerindeki titizliğe benzer bir titizlikle, özenerek kurmuş Osman Pamukoğlu romanın retoriğini.
Türk milletinin felaket ve sefalet anlarında bile asalet ve zarafetini nasıl muhafaza ettiğini, iç geçirerek okuyor ve bu millete bir kez daha iman tazeliyorsunuz.

Edebiyatımızda Osman Pamukoğlu’nun romancılığı ile tazeleniyor.
Osman Pamukoğlu, akıcı, yakıcı, keskin ve şiddetli bir üslubun roman kıvamında, nasıl oluşturulacağının sahnelerini, usta bir biçimde, doğal gelişen şaşırtıcı sürprizler hazırlayarak veriyor okuyucuya.

Roman adeta günümüzün, 1915’lerdeki daha şiddetli ve felaketli bir kesiti. Misyonerlerden, azınlık okullarına kadar her tesirin ince muhasebesi var. Bu muhasebenin günümüze düşen bilançosunu çıkarmak okuyucunun vazifesi.
Rum çeteler ve Türk isimli hainler bir yanda; öbür yanda Kocadayı ve Rum kayık ustası Damyani. Bu milletin sadece Danko isimli hainleri yok, Türk isimli Değirmenci Recep gibi hainleri de çok. 

 Bu milletin sadece Koca Tahir’lerden dostu yok, Damyani isimli sadıkları da var.

Romanda her ne kadar milletine yabancılaşmış da olsa namuslu bir aydın olan Necip’in şahsında, halk hissediş ve pratiklerinin, yabancılaşmış aydın paradigma tasavvuru ve aforizmalarından ne kadar güçlü olduğu canlı diyaloglarla sunuluyor.

Koca Tahir’in; bilgelik, akıl, zekâ, aptallık, feraset ve insiyak hakkında öyle bir söylevi var ki, Osman Pamukoğlu, bir halk bölgesi aracılığı ile pedagoji ve felsefe dersi vermeyi de ihmal etmiyor romanda.

“Hayatın belirsizliklerle dolu oluşunun, hayata ait bir hürriyet alanı” olduğunu vurgusu oldukça çarpıcı. İnsanın hürriyet özlemi yanında insanın içindeki ve dışındaki hayatının da bir hürriyeti olduğu ve insanın hürriyetinin hayatın hürriyeti tarafından kuşatılmış olmasının bilgisi, insanın esaret ve hürriyet alanlarını yeniden gözden geçirmesini gerektiriyor.
Sadece Kocadayı aracılığı ile değil, romanın diğer kahramanları ile de çok değerli aforizmalar sunuluyor okuyucuya.

Romanın tek paragraflık bir özeti zihnimde şu şekilde oluştu. Vazife şuuru ve inisiyatif alma zarureti. Durumdan vazife çıkarma lafazanlığı değil, üstüne vazife olmayan ve boşta kalmış vazifeleri de üstlenme ve hiçbir şeyi eksik bırakmadan tamamlama şuuru.
Yarım kalmış iş, başlanmamış işten daha çok sıkıntılar açabilir insana; insana ve millete. Romanda bu millete mensup olmanın mesuliyetinin, çocuğundan ihtiyarına nasıl doğal bir iş bölümü halinde örgütlenerek halledilebileceği var. Vazife almak için emir bekleyenin gövdesi semirir, konuşması geğirir, vazife alışı da, vaziyet alır tarzda seğirtir gibidir.
Ayandon, bu ülkenin fırtınalarındandır. Bu ülkenin başka fırtınaları da var. Bu ülkenin fırtınaları olduğu kadar, tatlı esintili meltemleri de vardır. Kışları olduğu kadar, baharları ve yazları da var. Ne mutlu baharı ve meltemleri hazırlayanlara.
Bu milletin ayandonları ve devrilen kayıkları hep olacaktır. Ancak kayığı tamir edecek ve yola devam edecek iradeyi, imkânsızlıkları yenerek ortaya koyacak imanı her zaman sergileyecektir.
Osman Pamukoğlu, yenilmeyecek ve özgürleştirecek hakikatlerimizi, kendi hakikatlerimiz olarak, bir roman kıvamında ve usta bir romancı kıvraklığında sunuyor okuyucuya.
Romandan bir cümle ile başladığım yazıyı, aynı cümlenin yakıcılığı ile bitirmek istiyorum. Okuyucu da bu sözün bilinci ile başlasın okumaya, okumaya ve yaşamaya;
“Dünya öyle bir bütündür ki, özgürlük bir yerde kaybedilince, her yerde kaybedilmiş demektir.”

Ayhan Eralp
Gaziantep Üniversitesi
 



Deniz, kurşuni gökyüzünün altında, heybetli kükreyişleriyle, uçsuz bucaksız koskoca meydan bana kaldı, der gibiydi. Azgın dalgalar hüzünle ürperen kıyıları olanca gücüyle dövüyordu.Yaşlı kadın sahile inen yamacın üstünde durdu. Rüzgarla sertleşen kar serpintilerinden yüzünü sakınmak için defne ağaçlarını kendine siper yapmaya gayret ederek, karşısındaki çetin ve sonsuz suya baktı. Bu gözler, geniş göklere, açık ufuklara, deli rüzgarların çığlıklarına, denizlere, ormanlara, dağların ötesine, yalnız bir ağaca; bir ardıç, bir pınar, bir dereye hep aşinaydı. Bu deniz ne istiyordu?Her yer siyah, karanlık ve sinsiydi...Bugün deniz ve orman sınırında kartalın hava nakşını seyretme günü olmadığını o da biliyordu.Uçuk benziyle yırtılan denize daldı gözleri... Buraya her gelişinde olduğu gibi, yine oğlundan duyduğu Son sözleri aklından geçirdi: "Ana, ver çıkınımı, gün doğdu yolum gider; köz iner yüreğime..."

Gidipte dönemeyen cesur insanların öyküsü.

Osman Pamukoğlu başarılı askeri kimliğinin dışında edebiyatta da ne kadar başarılı olduğunu, bu eserle bir kez daha kanıtlamış. Hüzünlü olan hikayeyi okudukça o dostluklara, o yokluğun paylaşıldığı karanlık gecelere ve günlere,seksen senelik hayatının bilgeliğini paylaşan kocadayıya hayran olmamak elde değil.1915 yılının ocak ayında yaşlarından dolayı cepheye alınmayıp, Çanakkale'de savaşan askerlerimize erzak taşımakla görevli sevkiyatçı dört efenin bir gece ansızın karşılaştıkları ayandon fırtınası sonrası yaşadıkları ibret dolu sevgi ve dostluk dersi veren öyküsü...




Yazar Hakkında


Osman Pamukoğlu (27 Aralık 1947, Sinop), Türk emekli tümgeneral, yazar ve siyasetçi. Hak ve Eşitlik Partisi'nin kurucusu ve mevcut başkanıdır.

Sinop'un Gerze ilçesinde doğan Pamukoğlu, 11 yaşından 55 yaşına kadar askeri üniforma giymiştir. Selimiye Askeri Ortaokulu, Kuleli Askeri Lisesi, Kara Harp Okulu, Piyade Okulu, Kara Harp Akademisi, Silahlı Kuvvetler Akademisi ve Milli Güvenlik Akademisi'nde öğrenim görmüştür. 10 yıl piyade subayı, 16 yıl kurmay subay olarak, kıta komutanlıkları ve karargah subaylığı görevlerinde bulunmuştur. 1990-1992'de Edirne-Uzunköprü'de 42'nci Piyade Alay Komutanlığı, 1993-1995'de Hakkari'de Dağ ve Komando Tugayı ve Güvenlik Komutanlığı, 1998-2000'de Kıbrıs'ta 28'nci Mekanize Piyade Tümen Komutanlığı, 2000-2001'de İstanbul'da Piyade Okul Komutanlığı vazifelerini yapmıştır.
1993'de Tuğgeneralliğe terfi etmiş, 1997'de Tümgeneralliğe yükselmiştir. 2002'de Tümgenerallikten emekli olan Pamukoğlu toplamda 43 yıl askeri üniforma giymiştir. Osman Pamukoğlu, 1. Dereceden Altın Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası, 2 kez Üstün Cesaret ve Feragat Nişanı ve 5 kez Üstün Birlik Yetiştirme Nişanı almıştır. Pamukoğlu, Türk Ordusu'nda 5 tane Üstün Birlik Yetiştirme Nişanı'na sahip tek kişidir.

1993-1995 yılları arasında Hakkari bölgesinden sorumlu olarak PKK'ya karşı yönettiği üstün mücadele dağlardaki PKK'ya bağlı militanlar rakamının 12.000'den 5.500-6.000 aralığına inmesini sağlamıştır. 30'a yakın kere yapılan sınırdışı askeri harekatların neredeyse tümü onun yönetiminde yapılmıştır. Dönemin genelkurmay başkanı Üç tane Pamukoğlu Paşa olsa terörü bitiririz. demiştir.

Pamukoğlu, o dönemde yapılan büyük askeri fedakarlıklara rağmen PKK'nın halen niçin sonlandıralamadığını 3 temel sebebe bağlıyor: İlk olarak gerçek bir siyasi irade kurulamaması, ikincisi tam bir istihbarat olmaması ve son olarak her yerde yayılmış asker bulunması diye tanımlıyor. Bizzat kendisinin yazdığı kitaplarda ve konuk olduğu birçok televizyon programında PKK'ya karşı yapılan mevcut mücadelenin uygun tarz ve strateji olmadığını ve ancak daha fazla şehit verilmesine sebep olduğunu söylemiştir. 'Karakolların hepsi yıkılmalıdır. Karakola gerek yok. Gelsinler bakalım, girsinler... Nereden girecekler? Pusuyu kurarsın, ağı kurarsın, mostrayı kurarsın alırsın.' demiştir. Daha doğru olan yöntemin 20.000 kişilik Eşkıya Takip Kuvveti kurmak ve dağlarda, taşlarda, mağaralarda, ormanlarda, nehir yataklarında yani tüm coğrafyada bulunmanın gerekliliğini belirtmiştir. Karakollarda bekleyen Mehmetçik kendisine karşı yapılan ani saldırılar halinde yeri, hareketleri, silahları militanlar tarafından bilinen bir durumdadır. Bir başka deyişle, bellibaşlı, elle gösterilebilir bir yerde olmamakla birlikte her yerde her zaman bulunma tavsiyesini vermiştir.

2007 yılında ise Serdar Akinan tarafından kendisinin görevli olduğu yıllarda PKK olaylarının gelişimini inceleyen Kan Uykusu belgeselinde PKK'ya karşı mücadelesi konu edinilmiştir.

Yönettiği bazı operasyonlar

  • Çelik Harekâtı
  • I. PKK Kirpi Operasyonu
  • II. PKK Balkaya Operasyonu
  • III. PKK Kuzey Irak Mezi Harekatı
  • IV. PKK Karanlık Dağ Operasyonu
  • V. PKK Buzul Dağı Operasyonu
  • VI. PKK Ejder Operasyonu
  • VII. PKK Karadağ Operasyonu
  • VIII. PKK Kuzey Irak Hakurk Operasyonu
Kitapları
  • Unutulanlar Dışında Yeni Bir Şey Yok (2003) (ISBN 975-10-2254-1)
  • Ey Vatan Arkadaşlar Uykulardan Uyansın (2004) (ISBN 975-10-2240-1)
  • Kara Tohum (2005) (ISBN 975-10-2404-8)
  • Ayandon (2005) (ISBN 975-10-2511-7)
  • Yolcu/Beyhude Geçmesin Bu Ömür (2006) (ISBN 9751025722)
  • İnsan ve Devlet (2007) (ISBN 9751026255)
  • Angut (2008) (ISBN 9751026576)
  • Korkunun Çocukları (2010) (ISBN 9786054125340)
  • Akıllı Ol! (2012) (ISBN 978-975-10-3219-5)
  • Siyasetin Sefaleti (2013) (ISBN 9789751032782)
  • Cehennemdere Kanyonu (2013) (ISBN 978-975-10-3338-3)
  • Savaş Sanatı (2014) (ISBN 9789751034151)
http://hepar.org.tr/haberler/ayandon-07122015.html


..

SÖMÜRGE SAVAŞLARI !



 
SÖMÜRGE SAVAŞLARI !


 
SÖMÜRGE SAVAŞLARI !
Mayıs 2011'de,"Orta Doğu Yanacak" isimli bir yazı yayınlamıştım..
2012'de yangın başladı ve bütün coğrafyayı sarmış halde devam ediyor..
Savaşın politik galipleri belli:ABD ve RUSYA;Irak ABD'nin,Suriye Rusya'nın dominyonu oldu..
Rusya,çarlık döneminden beri hayali ve ideali olan Doğu Akdeniz'e inme planını gerçekleştirdi,bölgeye,bir daha kalkmayacak ve kaldırılması mümkün olmayacak biçimde oturdu...
İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana iki ülke ulusal çıkarları yönünden,Küba krizinde olduğu gibi anlaştılar.Biri Bağdat'ı,diğeri de Şam'ı tam komutasına aldı..
Bu anlaşmanın işaretlerinden en belirgini ise Türk hava sahasını koruyan NATO patriotlarının,bulundukları Türk mevzilerinden apar topar çekip gitmeleri oldu !...
Rusya'nın arkasına Çin'i ve İran'ı,ABD'nin arkasına NATO'yu alarak Ortadoğu meydanında birer baş pehlivan gibi,nara atarak çıkışması,dünya siyasi ve askeri tarihini iyi bilenler için hiçte şaşırtıcı bir durum sayılmaz..
ABD ve müttefiklerinin savaş gemileri ile Doğu Akdeniz'e doluşmaları,Türkiye'de ki üstlere uçaklarını konuşlandırmaları;"Var mı bize yan bakan !" gösterileridir..
Rusya'nın,Tartus ve Lazkiye liman ve bölgelerine yaptığı yığınaklar,Hazar'da ki su üstü gemilerinden attığı güdümlü füzelerle kilometrelerce ötede ki Suriye hedeflerini vurması,Doğu Akdeniz'de bulunan denizaltıları vasıtasıyla da aynı işi yapması,"Ben artık senin bildiğin Sovyet değilim." demektir..
ABD'nin Suriye PKK'sına 50 ton silah ve cephane göndermesi,Almanya'nın Peşmerge eğitmesi,Rusların Suriye PKK'sını desteklediğini açıklaması ve Lazkiye bölgesinin güvenliğini arttırmak için Hatay güneyini aralıksız bombalaması,anlaştıkları politik hedefin,eteklerini toplamaktan öte bir şey değildir..
Esad gitsin kalsın,İŞİD'e şöyle bir plan uygulayalım,uçak düşmüş düşmemiş;Şam,muhaliflerle anlaştı anlaşamadı,NATO şöyle dedi;gibi söz ve eylemler ise,stratejinin dolaylı tutumu,mıntıka temizliğidir..
Kuzey Irak,Peşmerge ve PKK'nın kontrolünde,Suriye'nin üçte ikisi de Suriye PKK'sının hakimiyetindedir.Cerablus denilen 100 Km kadar daha bölgenin Suriye PKK'sının eline geçmesi halinde,Irak petrolü,tamamen Kürtlerin kontrolünde ki bölgeden Doğu Akdeniz'e ulaştırılacaktır.İstenen budur ve sonunda da yapacaklardır...
Turistlerin gelip gelmemesi,sebze meyve meselesi,gaz vanasının açılıp kapanmasını,bizim sizin doğalgazınıza ihtiyacımız yok lafları;kuyunun dibinde oturanların,kuyunun ağzı kadar gökyüzünü görmesinden,dev dalganın kıyılardan uzaklara su sıçratmasından ibarettir..
Hayat bir sınavdır..Altı üstü bir sınav..Eğer,gerçek bir yaşamın nasıl olacağı bilinebilseydi,sizin nereye gideceğiniz ve ne yapacağınız söylenebilirdi..
"İstekli düşünce" olmadan hiç bir şey yapılamaz...
 
 
OSMAN PAMUKOĞLU
 
..