Işık ve Umut var mı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Işık ve Umut var mı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Aralık 2015 Pazartesi

Işık ve Umut var mı?



 
Işık ve Umut var mı?




 
Yekta Güngör Özden
16.01.2006


İktidarın borazanı durumuna gelen yayın organlarında aklı başında herkesin kınayacağı durumlar ve tutumlar övgülerle anlatılıyor. İç ve dış borçların giderek büyüdüğü ülkemizde yapacaklarını yapan İMF yetkilileri ilişki kesmenin iktidarın belirlemesine bağlı olduğu açıklamasını yaparak uyumlu ve uslu siyasetçilerimizi okşuyor. Uluslararası sağlık kuruluşlarının kimisi kuş gribi konusunda iktidarın herşeyi yaptığını, gerekirse yardıma hazır olduğunu söyleyen ABD ile ters düşüyor. Kurban Bayramı nedeniyle kan gölüne dönen ülkece vahşet sayılacak katliamlar gözardı ediliyor. Adalet Bakanı, Türk Hava Kurumu’nun deri gelirlerini düşürecek nitelikte konuşma yapmakta sakınca görmüyor. Beri yandan uygar kişileri utandıracak biçimde cezaevinden çıkan Ağca’ya ilişkin uygulamaya yönelik başvurulara aldırışsız görülüyor. Gerçekten, değişik suçlara ilişkin cezalarda indirimin yurtiçi-yurtdışı yönteminin şaşırtacak biçimde sonuçlanması tepkilere neden oluyor.
Başbakan’ın bilinen gazetecilerle yemeğini asla konuşmaya değer bulmuyorum. Yemek masası çevresinde buluşanlara bakmak yeter.
Yılbaşı ve Bayram günlerinde üzücü olaylara değinmek iyi karşılanmıyor ama gerçekleri görmezlikten gelmeyi topluma kötülük etmek sayıyorum. Katillerin nasıl karşılandığını görünce bozulmanın boyutları insanı ürkütüyor. Oynanmadık ve bozulmadık bir şey kalmamış gibi. İktidarlar tozpembe gösterme oyunlarından vazgeçmiyor ama bir bir ele alıp bakalım hukukta, yargıda, ekonomide, siyasette, sağlıkta, sporda, savunmada, çalışma yaşamında, ailede, medyada, nerede, nasıl bir çelişme var? Hangisinde daha iyiye gidilmiş? Ne yitirilmiş, ne kazanılmış? Ben, iyiye giden bir şey görmüyorum. Eğitim-öğretimin, liselerin, üniversitelerin durumu ortada. Bakımevlerinin, hastanelerin, kentlerin, köylerin, yolların, alanların, Belediyelerin, devlet kuruluşlarının, yasama organının durumu açık. Başbakan “Birilerinin elinde çelik çomak oluruz” diyerek yasama dokunulmazlığının sınırlanmasına karşı çıkıyor. AKP’li milletvekillerinin büyük çoğunluğuna ilişkin dokunulmazlık dosyalarının dönem sonuna bırakılması işlerine geliyor. Haksız çıkışlar, olmadık bahanelerle savunmaya geçiyorlar. Olan, yasamanın saygınlığına oluyor. Kimlerin yönetimine kaldığımızı ibretle izliyoruz. Öte yandan devleti küçülterek yıkma durumuna getirirken, hantal yapıdan yakınanlar çalışanların sayısını azaltarak çözüm bulacaklarını savunurken bu kez 100 bin kişinin göreve başlatılacağını söylüyorlar. Amaç, önümüzdeki genel seçimler. Hızla ve yaygınlaşarak sürdürülen kadrolaşma yetmiyormuş gibi seçim desteğini artıracak ödüllere ağırlık veriliyor. Seçimi 2007’de yapmak inadından dönmeyecekler ve de daha nice açıkgözlülüğü yaşama geçirerek seçimlere avantajlı girecekler. Ama kötü yönetimi hiçbir şey kurtaramaz.
İç borç 180, dış borç 162 milyon dolara yaklaştı. Döviz açığı 22 milyar doları buluyor. Bu güçlükler sırtımızdayken 2006 Bütçe Yasası’yla kaçak yapıları geçerli saydıracak altyapı hizmetlerine olanak tanıyor. Bu örtülü affın neden olacağı kötülükler oy beklentisiyle önemsiz gösteriliyor. Seçime daha iyi hazırlanmak için 2007 bekleniyor. Birçok aykırılık ve bozukluğa yol açacak ödünlerde sakınca bulmuyorlar. Üstelik Cumhurbaşkanlığı seçimini ellerinde tutmak için Meclis’in yenilenmesinden kaçınıyorlar. Her kural yazılı olmaz. Böyle bir koşul gerekmez. Ayrıntılar ahlâk, adalet ve gereksinim yönünden akılla saptanır. Özellikle uygulama gerekleri düşünce özeniyle belli edilir. Yazılı kurallarda Cumhurbaşkanı eşinin sıkmabaşlı olmasına ya da olmamasına ilişkin bir açıklık bulunmasa da böyle bir görünümle Cumhurbaşkanlığına çıkılamaz, çıkılsa da oturulamaz. Anayasa ya da yasalar böyle ayrıntılar içerirse anayasa ve yasa olmazlar. Cumhuriyetin nitelikleri, kuruluş felsefesi, yönü ve genel yapısı gözetilerek kanıları değiştirecek böyle bir gerişim geçerli sayılamaz.
Bütçenin ne getirip ne götürdüğü, nelere olanak verip neleri kısıtladığı yeterince bilinmiyor. Yurttaşlar bütçe konusunda gerekli bilgileri edinemiyor. Vergi gelirleriyle vergi dışı gelirleri borçla destekleyecek siyasal iktidarın yapacağı giderler daha fazla olacağından açık 13 milyar YTL.nı aşacak. Hizmet, yatırım özlenen düzeyde gerçekleşmeyecek. Çalışanların, emeklilerin durumu düzelmeyecek. Büyüme hızının sürdürülebilirliği tartışmaları dinmeyecek. Daha neler neler. Anlamsız af yasalarıyla boşalan adalet, yozlaşan hukuk oy ve iktidar için nelerin yitirildiğini ve yitirileceğini anlatmaktadır.
Malvarlığı SHÇEK’e aktarılan Çocuk Esirgeme Kurumu’nun geri verilmesi savsaklandığı gibi Atatürk’ün vasiyetine aykırı biçimde devlet kurumuna dönüştürülen Türk Dil ve Türk Tarih Kurumlarının geri verilmesi yönünde de bir kıpırdanış yoktur. Aykırılıklar sürüp gitmekte, siyasal güçlüler sözle halkı oyalamaktadır. Yılbaşı ve Bayram iletilerindeki süslü sözler, yıllarca söylenenlerin yinelenmesinden başka bir şey değildir ve somut sonuçları yoktur. Cumhuriyetin korunacağını vurgulayanlar, niteliklerinden arındırılıp biçimsel kılınmasına ses çıkaramamaktadır.
Kimi olumsuzluklar
Son yılların en saygın, en seçkin, en beğenilir gazetecilerinden biri olan Bekir Coşkun’a Tempo dergisindeki yazısı nedeniyle saldırı tanımı güç bir çirkinliktir. Saldırganların arasında bir de hukuk öğrenimi görmüş kişinin bulunması üzüntüyü ağırlaştırıyor. Yazık. Yanlışlıklara, yanılgılara, eğilimlere karşı koymayıp, düzeltmeye çalışmayıp tersine eğilen şerbetçi hukukçulara, karşıt hukuk adamlarına her zaman rastlanır. Ne var ki çoğunlukta değiller.
Devletin ilkelerine aykırı biçimde, Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen’e PKK yanlısı Roj TV’nin kapatılmaması için mektup gönderen Demokratik Toplum Partisi üyesi 56 Belediye Başkanı’nın tutumu “Sorumsuzluk” denilerek geçiştirilemez. Amaçlarının ne olduğu konusunda yeni bir kanıttır. Aynı doğrultuda Siirt’teki DTP yöneticilerinin PKK’lıların mezarlarına bayram ziyareti yapıp saygı duruşunda bulunması da bölücülerin direnişini açıklamaktadır. İstanbul’da düzenlenen izlemede PKK üyesi yedi kişinin 12.100 kg. plâstik patlayıcıyla yakalanması da sakıncalı kalkışmalarından dönmeyeceklerini göstermektedir. Sanıkların kaldıkları yerlerde yapılan aramalarda yabancı paralar, elektrikli fünye, fişek, sahte nüfus cüzdanları, uyuşturucu ve örgütsel dökümanlar da ele geçirilmiştir.
Bölücülerden geri kalmayan şeriatçılar da eylemlerini artırmışlardır. Boya atılan büstler, heykeller, çirkin yazılarla kirletilen okul duvarları, çiğnenen Atatürk resimleri ve Türk Bayrağından sonra Atatürk’ü kötüleyen Millî Eğitim Müfettişi (Konya) durumun kötülüğünü ortaya koymaktadır. Yeni üniversitelerde kadrolaşma yolunu tıkadığı için Cumhurbaşkanına geri göndermesi nedeniyle çatmaya yeltenen AKP’li milletvekillerinin tutumu, iktidarın yönelişinin yeni bir belirtisidir. Okul kitapları değiştiriliyor, Atatürk’ün Gençliğe Seslenişi ile İstiklâl Marşı sınıflardan kaldırılıyor. Atatürk’e ve Atatürkçülere ters ve sert bakışlar artıyor. Takkeli-takkesiz liboşlarla bohçabaşlılar artıyor ve azıyor. Çağa aykırı bir gidiş var, “Din” denilince teslim olunuyor, “Bilim, hukuk, sanat, bağımsızlık, özgürlük” denilince sırt dönülüyor. AKP böyle iktidar oldu. Sonra da AB’ne girmek düşleniyor.
Gerçekleri halkın gözünden kaçırmaya çalışanlar bir tür suçüstü yakalanınca özür diliyorlar. Bir incelik, nezaket açıklaması ama siyasal gafları özür dilemekle onarmak ya da gidermek olanaksızdır. İktidar Partisi ,Dışişleri Komisyonu Başkanı’nın Cumhurbaşkanlığına ilişkin görüşüne katlanamadı. O da yadırganan biçimde dönüş yaptı. Demokrat olmak, demokrasiyi özümsemek kolay değil.
İlkellik, kabalık, eğitimsizlik, bilgisizlik, bağnazlık, görgüsüzlük akarken uygar davranışlar beklemek boşuna. Yaşam felsefeleri çağdışı olan insanların köktendinciliği bırakıp insancıllığa gelmeleri olanaksız. Siyasal ortamdaki ağız dalaşının sürmesi, düzeysizliğin göstergesidir. Tartışma çok, çözüm yok. Çankaya’nın babamuhalefeti her şeyi önleyemiyor. Muhalefet kendi kendini eleştiriyor. İktidara yönelik etkin ve güçlü bir muhalefet yok. Çözüm önerili eleştiri, doyurucu denetim, iktidara yeğlenecek bir oluşum özleniyor.
Sendikalar da çoğunlukla böyle. İlgi toplayacak karşıtlık, eğitimle, bilgiyle, bilinçle olur. Özelleştirmelere karşı olduğunu bildiren sendikaların üyeleri seçimlerde özelleştirme yapan partilere oy veriyor, umulmadık yerlerde açılan seçim sandıklarında gerici partilere daha çok oy çıkıyor.
Eğlenmesini bile bilmiyoruz. Magandalık kaç kişinin canına kıydı. Trafik düzeni, toplumsal düzeyimizin çizgilerinden biridir. Nerelerde ne için toplanıldığı, nelere niçin katlanıldığı gözetilirse durum daha iyi anlaşılır.
Yargı kararlarını geciktirmek, değiştirerek etkisiz ve sonuçsuz bırakmak kimsenin, hiçbir organın ve gücün haddi değildir. Mahkemeler ulus adına karar verir (Anayasa mad. 9). Toplumsal namus sayılan adaleti dinselleştiren, hukuku siyasallaştıran, yargıyı engelleyen, ilkelere saygı duymayanlara asla saygı duyulmaz.
Ben, iktidarbaşının geliştiğine, hele değiştiğine hiç inanmıyorum. Dili ve davranışları ortada. Neyde geri adım attı. Neyde değişti. Değişmeye yetenekli olduğunu da sanmıyorum. Uygulamaları, gidiş-gelişi belli. Hangi dinci eğilimden ve yönelimden vazgeçti?
Bakıyorum dinsizler köktendincilerden daha iyi. İnançları yoksa da başkasının inancına saygıları var. Dürüst ve temizler. Köktendinciler inanç sömürüsü yapıp dini araç olarak kullanarak dine zarar veriyorlar. Dinsizlerin böyle bir kötülükleri de yok. Köktendinciler dinden soğutup uzaklaştırıyor.
Yassıada Yüksek Adalet Divanı Başkanı Salim Başol, sanıklara “Sizi buraya gönderen kuvvet böyle istiyor” demedi. Konu dâva nedeni yapılınca “Dâvanın iddianamesinde böyle deniyor” dediği anlaşılıp tersini yazan gazeteci ceza aldı. Dâvayı izleyen avukat olarak bu açıklamayı yapmayı uygun buldum. “Çamur at, izi kalsın” deyişi geçerli olmasın. Ya Hac’da şeytan taşlarken yüzlerce kişinin ölmesine ne demeli?

http://www.turksolu.com.tr/99/ozgun99.htm


..