CIA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
CIA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Aralık 2015 Pazartesi

TÜRK DERİN DEVLETİ, ABD – CIA – GÜLEN FAKTÖRÜ




TÜRK DERİN DEVLETİ, ABD – CIA – GÜLEN FAKTÖRÜ

OSMAN ŞAHİN, SİVAS HABERLERİ
 20 Mart 2014 
 
TÜRK DERİN DEVLETİ, ABD – CIA – GÜLEN FAKTÖRÜ
 
“Webster Dictionary” büyük cildinde; “TURK” kelimesinin karşısında “AN UNMANAGEBLE TRIBE” yazar…!!!
 
Bu nedenle Osmanlı, Türk’ü Saray’dan uzaklaştırmayı yeğlemiş, karılarını ve Vezirlerini(Bugünkü Bakanlar) bile, GÜC’ün karşısında en çok eğilen milletlerden, özellikle de, Yahudi, Rum, Ermeni ve Gürcü’lerden seçmişlerdir…
Eski FBI çalışanı, ABD’nin örtülü ‘Gladyo’ operasyonlarını basına sızdıran Türk-İran asıllı Sibel Edmond, günümüz Türkiyesi ile ilgili çarpıcı bazı açıklamalarla bu görüşümüzün ne kadar isabetli olduğunu teyid etmektedir…
Sibel Edmond diyor ki:
“Amerikan vatandaşları Twitter üzerinden soruyorlar; “Erdoğan hakkında düşüncelerinizi bizimle paylaşabilir misiniz?”, “Erdoğan önceleri bir melekken, nasıl oldu da ABD için şimdi bir şeytan, bir düşman haline gelebildi, bu sistem nasıl çalışıyor?” diye…
“Erdoğan’ın tasfiye süreci, Gezi Parkı olayları ile başlamış gibi görünüyor, bunun çok daha geniş çaplı, farklı nedenleri var… Gülen’le de bağlantılı…
Peki, bu değişimin sebebi nedir? Erdoğan neden gözden düştü?
Bütün bunlar Gülen ve Erdoğan arasındaki kavgayla başlamış gibi görünüyor…
Ancak, burada şuna dikkat etmek gerekiyor,.. Gülen sadece bir sembol. Asıl önemli olan ve işi yapan Gülen markası. Yani, “Gülen” markasının arkasına sığınarak iş yapılıyor ve Gülen de buna müsaade ediyor…
1997’den sonra CIA Gülen’i oyuna dahil etti. Onu ABD’ye getirdi ve ne tesadüf ki, CIA merkezinin hemen yanı başında bir eve yerleştirdi. Gülen 15 yıldır ABD’de yaşıyor ve 20-25 milyar dolarlık bir finans ağını kontrol ediyor ve hiç kimse gerçekten bu paranın nereden geldiğini bilmiyor…???
Gülen’in, ABD dışında CIA ile birlikte açtığı okullar, camiler, medreseler birer birer kapatılıyor, çünkü bu ülkeler, Gülen cemaatinin varlığının kendi ülkelerinin ulusal güvenliğine bir tehdit olduğunu, CIA ile ortak operasyonlarda kullanıldığını kavradılar…
Gülen cemaati ve CIA. Türkiye’de büyük bir medya ağı kurdular…
Satın almalar yoluyla, polis teşkilatına, hukuk ve askeri alanlara sızdılar…
Erdoğan o sırada üst üste ve oylarını arttırarak üç seçim kazandı ve bu durum kendisine aşırı bir güven sağladı…”İmamın (Gülen’nin)desteğine ihtiyacım yok, halk beni seviyor” demeye başladı… “Gülen” markasının arkasındaki CIA vb. derin yapılara başkaldırdı…
Erdoğan’daki bu aşırı güven sadece bir neden… Diğer bir neden de, Erdoğan’ın İsrail’e karşı sert tutumu ve sözünü geçirebiliyor görüntüsüydü.
Türkiye’deki bütün partilere, medyaya rağmen, Erdoğan’ın İsrail’e karşı tutumunu tek eleştiren de, Fetullah Gülen oldu… Çünkü, Gülen’in ABD’deki en büyük destekçisi ordaki Yahudi lobisidir… İsterseniz Google’a girip, en büyük yahudi lobisi olan AIPAC’i, ya da ATC’yi “gulen aipac” yazarak sorgulayın….???!!!
İlginç olan, bir İslami imam olan Gülen’in, Yahudi lobisi tarafından destekleniyor olmasıdır…???
Yahudi lobisi bir İslami modeli asla desteklemez… Tek başına bu durum bile, insanların Gülen hakkında şüphe duyması, soru sormaya başlaması için yeterli bir nedendir…
Bu da, Erdoğan ve Gülen arasındaki kavganın ikinci nedenidir. Yani, Yahudi lobisinin desteklediği Gülen, Erdoğan’ın İsrail’e karşı sert çıkışlarını doğru bulmamaktadır…
Suriye meselesine kadar, herşey yolunda gidiyordu. ABD’nin mevcut hükümetiyle Erdoğan iyi anlaşıyordu. Esad’ın devrilmesi için gereken herşeyi yapıyorlardı… Ancak, beklenmedik birşey oldu… ABD’de,. Obama karşıtı derin yapılanma, Esad’a şiddet (!) uygulandığına herkesi ikna etti… ABD müdahalesi hoş karşılanmamaya başlandı. Obama bu konudaki desteğini yitiriyordu. Ve tam bu noktada Rusya’nın devreye girmesi, ABD’yi geri adım atma zorunda bıraktı.
Ve işte tam bu sırada, Türkiye kamuoyuna da, “Esad ile son derece iyi ilişkiler varken, muhalifler yüzünden ilişkiler bozuldu” inancı aşılandı…
ABD geri çekilince, Erdoğan tamamen ortada kaldı. Artık halkı arasında popüler değil, nefret edilen bir lider olmaya başlamıştı… ABD verdiği sözleri tutmuyor, Erdoğan’ı tamamen yalnız bırakıyordu ki, bu da Erdoğan’ı oldukça sinirlendirmişti. Bu da üçüncü bir neden oldu.
Bu esnada başka bir olay patlak verdi; Gezi Parkı olayları…
Gülen, Erdoğan’la aralarındaki kavgada, bunu bir fırsat olarak değerlendirmek istedi ve protestolara kendi cemaatinden insanları soktu. Erdoğan, başına neler geleceğini anlamıştı. CIA ve Gülen işe el atmış, protestolarda aktif rol oynamaya başlamıştı. Erdoğan bunu net olarak görüyordu…
Gezi Parkı olayları gerçek halk tarafından başlatılmış olabilirdi, ancak, CIA’nın kontrolündeki Gülen cemaati ve AKP karşıtı Türkiye’nin eski güç sahipleri, bu fırsatı değerlendirmekte gecikmemişti… Ve eş zamanlı olarak ABD ve Avrupa basınında Erdoğan “diktatör” olarak anılmaya başlandı…
Erdoğan’ın El-Kaide ile ilişkili olduğu iddia edilmeye başlandı. Erdoğan artık El-Kaide’nin parasal kaynak sağlayıcıları ile bağlantılandırılmaya çalışılıyordu. Ve bütün bunlar, bu operasyonlar, CIA tarafından yönetiliyordu.
Peki, CIA Türkiye’den ve Erdoğan’dan ne istiyor?
CIA’nın yapmak istediği, sözkonusu hangi ülke ise, onu tamamen kontrol altına almak, iç ve dış politikasını yönetmekti… CIA’nın planı, Türkiye’yi bir model ülke olarak kullanmak ve diğer ülkeleri de aynı şekilde hizaya getirmekti…CIA, Ilımlı İslam projesini Orta Doğu’da uygulamaya geçirmek istiyordu… Erdoğan ve Gülen, daha doğrusu Erdoğan’la CIA arasındaki sorun, bu planları aksatıyordu. CIA, Erdoğan üzerindeki kontrolünü kaybediyordu.
Erdoğan, CIA ile sorunu daha da büyütmek için rest çekti… Boyun eğmeyeceğini göstermek ve bir mesaj vermek için, “milyarlarca dolarlık silah alımlarını ABD ile değil, Çin’le yapacağım” dedi. Tüm dünya bu reste şaşırdı…
Bu durum, ABD ve NATO’nun en üst düzey kurallarından birinin ihlali anlamına geliyordu, yapılabilecek son şeydi. İşte bu, NATO ve ABD Silah Sanayiini çileden çıkardı.
Ve Erdoğan daha da ileri giderek, “AB’ye girmek için yıllardır beklediklerini ve bunun gerçekleşmeyeceğini anladığını, bunun yerine Şangay Birliği’ne katılmak istediğini” söyledi. Ve resmen başvuruda bulundu.
Bu davranış yine, çiğnenebilecek en son kurallardan biriydi. Batı için yüz senedir kukla olan Türkiye, kukla oynatıcısına karşı, sahibine karşı isyana kalkmıştı… Batı, zorla kurduğu bu kukla düzenini, kolay yıktırmazdı…!!!
İşte bunları yaptığınızda, son kullanma tarihiniz dolmuş demektir… Kim olursanız olun, artık her şey bitmiştir. Ve ABD’nin uygulayacağı cezanın diğer ülkeler için ibretlik olması gerekir. Çünkü bu durum, başkaları tarafından örnek alınabilir, ABD bu riski göze alamaz…
Erdoğan’a şu ihtimaller sunuldu, tabii bunları hiçbir yerde duyamazsınız:
1) Geri adım atacaksın. Herşeyi geri saracak, İsrail’le ilişkilerini düzeltecek, Çin’den silah almaktan vazgeçeceksin. Şangay’dan uzak duracaksın. Gülen’den özür dileyeceksin. Bu senin birinci seçeneğin.
2) Sessizce istifa edip gideceksin. Çünkü biz hali hazırda senin yerine gelecekleri belirledik. Şu ana kadar çalıp çırptığın paralar varsa, onları da beraberinde götürebilirsin. Senden öncekiler de çaldı. Paralarınla, İngiltere’ye gitmene izin vereceğiz.
3) Bunları kabul etmezsen, bizi bekle… Bu sana iki senaryo sunar;
a) Kaddafi gibi, Saddam gibi yokedilirsin, seni Taksim meydanında, Gezi Parkı’nda öldürürüz.
b) Mübarek gibi korkak bir şekilde teslim olabilirsin. Seni İngiltere’de bir hapishaneye atarız, yaşamının kalanını orda sürdürürsün.
İşte, şu anda, Erdoğan bu seçeneklerle karşı karşıya… Bu seçenekler Kaddafi, Saddam ve Mübarek’e sunulanlarla aynı… CIA böyle çalışıyor. Senaryolar o kadar aynı, şaşmaz ve detaylarıyla benzer ki, insan neredeyse aynı şeyleri tekrar tekrar görmekten sıkılıyor…
Ve birkaç ay içinde kavga daha da büyüyecek…
Ancak, Türkiye, Mısır ya da Libya’dan tamamen farklı bir ülkedir, dinamikleri çok çok farklıdır. Öncelikle, Türk insanı gerçekten de farkındalığı yüksek bir kitledir. Aptallar için tasarlanmış iki partili sistem, ABD’de olduğu gibi, Türkiye’de çalışmaz. Türkiye’de çok farklı fraksiyonlar, eğilimler mevcuttur. ABD’de olduğu gibi, yani Demokrat ve Cumhuriyetçiler arasında bir gel-git oyunu sergileyerek halkla dilediğiniz gibi oynamanız Türkiye’de çalışmaz.
Burada, bilinç düzeyi son derece yüksek bir halk kitlesinden bahsediyoruz. ABD’den çok farklı bir kitledir bu. Eğitimli ve düşünen insanların olduğu bir ülkede bu kadar kolay oyunlar sergileyemezsiniz, bu çok zordur.
Diğer bir fark da, Türk insanının aktivist yönü… Sokaklara inen, hakları için mücadele eden bir topluluktur Türkler…
Türk halkı gözünü açık tutmaya devam etmeli ve Libya’da, Mısır’da olanlardan ders almalıdır.
ABD’nin planları Libya ve Mısır’da olduğu kadar kolay işlemeyecektir Türkiye’de.
Diğer bir konu da, AB meselesi… Daha önce AB’yi bir kurtuluş olarak gören Türk insanı, AB’nin politik ve ekonomik çöküşünü açıkça görüyor… Almanların Türkiye’deki işlere başvurduklarını, Avrupa’da işsizliğin boyutlarını görüyor…
Şu anda Türk halkının büyük çoğunluğu, AB’ye girmemiş olmanın bir avantaj olduğunu düşünmektedir…”
Sibel Edmond’un Türkiye hakkındaki yorumundan sonra, insanın aklına şu soru geliyor;
“Acaba Erdoğan, ABD’ye karşı, Türk Derin Devleti BÖRÜ BUDUN’un gücünü mü, arkasına almış bulunmaktadır…??? “
Önümüzdeki günler, bütün bu soruların cevabını oluşturacak olaylara gebe görünüyor…!!!
 
 
..