Abdullah Ağar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Abdullah Ağar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ekim 2016 Çarşamba

Deşifre Edilen Gizli Bir Operasyon mu, Dumanla Haberleşme mi?


Suriye’ye Özel Harp Sızması: Deşifre Edilen Gizli Bir Operasyon mu, Dumanla Haberleşme mi?

 
 
Yazar: Abdullah Ağar
10 TEMMUZ 2016 PAZAR
 
8 Mayıs 2016 (Dün) manşetlerde yer bulan bir haberde Özel Kuvvetlere bağlı bir timimizin Kilis sınırından Suriye’ye girdiği iddia edildi. Reytingi çok yüksekten giden bu haberin içeriğinde; “Kilis’e yönelik IŞİD saldırıların artması nedeniyle Türkiye’nin harekete geçtiği - IŞİD’e ait füze rampalarını imha amacıyla keşif ve hazırlık amacı taşıdığı -operasyonun gece yapıldığı ve 4 saat sürdüğü - mahiyetinin gizli tutulduğu - ABD ve Rus askeri yetkililerine bilgi verildiği - IŞİD’in  saldırılarını bitirmek ve Kilis güneyinde güvenli bölge oluşturmak için bu operasyonlara devam edileceği - özel timin sabaha karşı geri döndüğü...”  ifade ve iddia edildi.
 
Haberin devamında, özel timin dönmesinin ardından Koalisyona bağlı A-10 ve F-16’ların IŞİD mevziilerine sabah saatlerinde dört hava taarruzu gerçekleştirdiği, bu saldırılarda toplamda 48 IŞİD militanının öldüğü, pek çoğunun da yaralandığı bilgisi yer aldı.
 
Öncelikle şunu ifade etmek gerekiyor: Haberde iddia edildiği gibi IŞİD hedeflerinin tespitinde Özel Kuvvetlerin kullanıldığını ifadesi çok lüks. Hatta gereksiz derecede riskli. Silahlı kuvvetler hedef tespiti için artık hedef tespit radarlarını/sistemlerini, İHA- İKÜ-Awacs uçakları ve uydular ile yerel unsurları kullanıyor. Özel kuvvetler ise ‘gerektiğinde’ tespit edilen hedefleri işaretlemek ve imha için görev alıyor ki, zaten haber kendi içinde özel timin döndükten sonra hava akınlarının başladığını söylediği için bu olabilirliği de boşa çıkarıyor.
 
Başlangıçta bu haber ulusal medyada büyük yankı uyandırsa da, haberin güvenlik kaynaklarınca doğrulanmadığı hatta yalanlandığı bilgisi gelince, ihtiyatlı - olasılıklı hatta görece şüpheli bir ortam oluştuğunu da ifade etmek gerekiyor.
 
Sonuçta söz konusu olan gizi bir operasyon ve sahadaki hedeflerden öte taşıdığı, ‘yapılsa ya da yapılmasa’ siyasi-diplomatik ve stratejik anlamlarla, risk ve inisiyatiflerle son derece önem taşıyor ve bu haliyle ‘yapılsa da-yapılmasa da’ yalanlanması doğallık taşıyor. Doğal olmayan ateşin olmadığı yerden duman çıkartmak ya da alevsiz yanması gereken operasyon ateşinin gazeteci marifetiyle çomaklanması-alevlendirilmesi, çıkan dumanla da Kızılderili metotlarının uygulanmasıydı.
 
Öyle ya, sonuçta Türkiye-Suriye sınırı boyunca DSG-YPG’nin tutmadığı / tutamadığı (!) tek hat var. Burası için muhalifler ile IŞİD arasında alabildiğince sert geçen bir toprak ve inisiyatif kavgası sürüyor. Buradaki alanlardan IŞİD’e müzahir unsurlar sürekli Kilis ve TSK’nın bölgede konuşlu birliklerine katyuşa, havan ve güdümlü tanksavar füzeleriyle sürekli saldırı düzenleniyor. Bir başta önemli gelişme de artık Koalisyona bağlı A-10, F-15 ve F-16’lar muhaliflere destek üretecek şekilde buradaki IŞİD mevziilerini bombalıyor. Artık muhaliflere verilen bu desteğin neyin karşılığında olduğu, YPG-DSG’ye nasıl fayda sağladığını görmekte bir başka soruna işaret ediyor.  
 
‘Asparagas ya da gerçek’ yapılan bu haber, geçen hafta içinde Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay başkanımızın Özel Kuvvetler Komutanlığını ziyaretleri, hemen ardından Cumhurbaşkanının Malatya’da, Genelkurmay Başkanının da Şırnak’ta terörle mücadeleyle ilgili verdikleri kararlı mesajlarla birleşince, durumun nasıl hassaslaştığı ve önemli hale geldiğini görme açısından anlam taşıyor.
 
Ama bütün bunları anlamlandırmak ve konumlandırmak için önce 13 Nisan’da Kilis’e TSK ve MİT tarafından en üst düzeyde yapılan ziyarete ve hemen öncesine bakmak gerekiyor.
 
Kilis’in kuş uçumu 30-40 doğusunda ve Suriye tarafında yer alan ve Suriye’nin kuzeyindeki en büyük Türkmen beldesi olan Çobanbey’i IŞİD’in elinden almak maksadıyla 7 Nisan’da Ahrar-u Şam, Feylak-u Şam, Sultan Murat ve Muhtasam Tugayları tarafından ortak bir saldırı yapıldı. Türkiye’ye yakınlığıyla bilinen bu grupların yaptığı bu ortak saldırı sonucunda Çobanbey IŞİD’in elinden alındı. Böylece Azez-Cerablus arasındaki Türkiye’ye paralel 90 km’lik hatta bu unsurlar ciddi bir kazanım elde etmiş olacaklardı. Ancak işler istedikleri gibi gitmedi. Çobanbey’i sadece 4 gün ellerinde tutabildiler. IŞİD, çok sert ve akıllı bir saldırıyla Çobanbey’i tekrar ele geçirdi. Yaptığı yarma harekatıyla muhalifleri önce ikiye böldü, içeride kalanlarının neredeyse tamamını yok ederken, dışarıda kalanlara da büyük zayiat verdirdi. Kilis’e yapılan işte bu en üst düzeydeki ziyaret, Suriye Mare hattında yaşanan bu çok önemli kırılmanın hemen sonrasına rastlar.
 
IŞİD bundan sonra elde ettiği başarıyı geliştirmek amacıyla Çobanbey’den batıya doğru ilerleyerek en son Delha, Havar, Harcele, Barekatı ve Karaköprü köylerini ve aradaki alanları ele geçirir. Böylece Azez-Cerablus arasındaki yaklaşık 90 km.lik hattın yarısına hakim olmak isteyen muhalifler Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmuş,  Delha, Havar, Harcele, Barekatı ve Karaköprü köylerini ve aradaki alanları da kaybederek, varlık ürettikleri alanları da riske sokmuşlardır. Son fotoğrafta Azez-Cerablus arasındaki 90 km’lik hattın 70 km’si IŞİD elinde, geri kalan yaklaşık 20 km.’de muhaliflerin kontrolünde olduğu gözükmektedir.
 
İşte gazetede yer alan ‘Suriye’ye Özel Kuvvet Operasyonu’ başlıklı haber de, bu çok önemli yeni bir kırılmanın hemen sonrasına rastlar. Koalisyon uçaklarının IŞİD’in ele geçirdiği Delha, Havar, Harcele, Barekatı ve Karaköprü köylerine yaptığı hava akınlarının ardından, 155’lik fırtına obüslerinin de Halep'in Azez ilçesine bağlı Baragitah, Havar Kilis, Harcele ve Delha bölgelerindeki IŞİD hedeflerini dövdüğü görülmektedir.
 
Burada yaşanan bütün bu mücadeleleri, sadece bu hattın toprak kazanımlı kontrolü ya da Kilis’in korunması ile ilişkilendirmek kadük bir analize işaret eder. Çünkü bu hat doğrudan doğruya IŞİD’in varlık kavgasıyla/nefes almasıyla ve başta Halep olmak üzere Suriye içlerinde yaşanmakta olan mücadelelerle doğrudan ilgilidir.
 
Bu hattın IŞİD, Muhalifler ya da YPG/DSG tarafından kontrolü sadece Suriye’deki savaşın seyrini değil, aynı zamanda Türkiye’nin, İran’ın ve Irak’ın geleceğini de doğrudan etkileyecektir. Elbette var güçleriyle bölgeye abanmış küresel iradelerin hedef, çıkar ve inisiyatiflerini de.
Bu arada aşağıda, Halep’in hemen güneybatısındaki Hantuman’da yaşanan bir pusu, konuyla ilgili bir başka çok önemli gerçeğe bir başka açıdan işaret ediyor. El-Kaide’nin Suriye’deki uzantısı Nusra’nın başını çektiği muhalifler (Fetih Ordusu) ‘halen resmi bir açıklama yapılmasa da’ İran’ın Suriye’deki savaşını yürüten Kudüs Tugaylarına bağlı yaklaşık 100 kişilik bir kuvveti Hantuman’da pusuya düşürdüğünü, burada 20 ila 50 arasındaki İranlıyı öldürdüğü / yaraladığı ya da esir aldığı ifade ediliyor.
 
İran’ın Suriye iç savaşına dahil olduğundan beri yurtdışı operasyonlarını yapan Kudüs Tugaylarının sadece Suriye’de 40 civarında general ve üst subayı ile 500 civarında Pastaran’ı (Kudüs Gücü Askerini) kaybettiğini, kesin sayısını İran dahil kimsenin bilmediği ve Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleyman’ın bölgeye yığdığı on binlerce Şii Muhip-Milis ve militanın öldüğünü ya da yaralandığını ve mezhepsel kırılmanın en derin şekliyle Suriye başta bütün bölgede yaşandığını görmek gerekiyor.
 
2006’da işgal Irak’ında başlayan mezhep savaşı Suriye’yi içine aldıktan sonra Yemen, Bahreyn genişliyor. Türkiye’yi de içine almak için ise can atıyor. Bir de artık bu kırılmadan kimlerin, hangi güçlerin ve hangi ülkelerin kan içerek beslendiğini görmek gerekiyor. Gelgitlerle süren kıran kırana bir iç savaş baskınlarla, kafadan toslaşmaşlarla, pusularla, pusu içinde pusularla tam gaz devam ediyor.
 
Kim kazanıyor?
 
 

Gaziantep: “Menşei Belirsiz” Sahte Bir Ambulans

 
 

Gaziantep: “Menşei Belirsiz” Sahte Bir Ambulans

Yazar: Abdullah Ağar
10 TEMMUZ 2016 PAZAR
 
19 Nisan’da Musul Başika’daki tankımıza ve 28 Nisan’da Cerablus karşısı sınırda konuşlu 155’lik obüslerimize tanksavar füzeleriyle yapılan saldırılar, 18 Ocak’tan beri günbegün Kilis’e düşen havan ve katyuşalar, en nihayet yine dün Kilis’e düşen mermiler ve Gaziantep’in orta yerinde Emniyet Müdürlüğümüzü hedef alan bombalı araç ve silahlı intihar saldırısı. Ve telsiz anonslarına konu olan: “Menşei Belirsiz Sahte Bir Ambulans!” Bunlara ek 28 Nisan Bursa Ulu Cami bölgesinde gerçekleşen intihar saldırısını ve bunu PKK’ya müzahir TAK’ın üstlenmesi.
 
Ve 12 Mart’ta Kandil’de ilan edilen yeni bir başka uğursuz herze:
Şu ana kadar Hatay’da askeri aracımıza yapılan bombalı araç saldırısını üstlenen (15 Mart), Mart ayında Gazi mahallesinde estirilen terör ve tedhişe ortak olan, Köln başta Almanya’da yıkıcı-bölücü toplantılar düzenleyen (23-24 Nisan), 13 Mart Ankara saldırısını yaptığı ima ve iddia edilen ve en nihayet reklamasyon ve propagandayla 1 Mayıs’ta boy gösteren PKK’nın kucağındaki ‘sözde’ Halkların Birleşik Devrim Hareketi yani HBDH.
 
Ve bütün bunların hepsinin ötesinde ‘şimdiki sıcağı Şırnak merkez ve Nusaybin olan’ Güneydoğumuzda tam gaz devam eden terörle mücadele... Öncesiyle sonrasıyla ve bu haliyle meskun mahaller ve kırsalda devam eden ve edecek merkez mücadelemiz.
 
IŞİD (DAEŞ)-PKK ve bunlara müzahir diğer terör örgütleri ile alt unsurların var güçleriyle Türkiye’ye abandıkları kaçamayacağımız bir gerçek olarak karşımızda duruyor. ‘Doğrusal ya da asimetrik’ küresel destek ve şımarıklıklarıyla arsızca saldıran etnik ve radikal kökenli bu terör canımızı yakmaya, ülkemizi sarsmaya, insicamımızı bozmaya, düşmanlık tohumlarını ekmeye, insanımızı birbirine düşürmeye ve yaptıkları tahriklerle Türkiye’yi tuzak ve tuzak içinde tuzaklara çekmeye çalışıyor. Yalnız sorun sadece bunlar ve Türkiye’nin mücadele ettikleri değil. Asıl sorun IŞİD VE PKK’nın menfaatlerine hizmet ettiği iradelerdir. Sorunun büyüğü de zaten budur.
Terör Saldırılarının “Zamanda ve Alanda Kademe Üretmesi”
Gaziantep Emniyet Müdürlüğü’ne yapılan saldırı ise kendi içinde bazı ilkler barındırıyor. IŞİD güvenlik kuvvetlerimizi hedef alan bu denli büyük bir saldırıyı Türkiye içinde ilk defa gerçekleştiriyor. Olayın dikkat çeken tarafı ise şu: Saldırı “Hem zamanda hem de alanda kademe” üretmeyi amaçlıyor. Önce silahlı saldırganlar ateş açıyorlar, bariyerleri aşıyorlar, oradan açılan gedikten sızan bomba yüklü araç araçtaki intihar bombacısı tarafından patlatılıyor. Bir de telsizlerden ihtar ve ikaz anonslarıyla kendini belli eden “Menşei Belirsiz Sahte Bir Ambulans!” var.
Acaba anonslara konu olan bu ambulans ne anlama geliyor? Şu ana kadar bu ambulansla ilgili telsizlerden anons edilen ikaz ve ihtarlardan başka bir veri yok. Peki ikaz ve ihtarı yapılan bu ambulans ne olabilir? Bahse konu olan ambulans büyük olasılıkla “can almaya gelen bir cankurtarandır”, bomba yüklüdür, Irak ve Suriye kokmaktadır.
 
Şu ana kadar konu ile ilgili bir açıklama yapılmamış ve belki de hiç yapılmayacak olsa da; “Eylemin zaman ve alanda kademelenmesini” esas alacak şekilde harekete geçen ambulansın saldırının yapıldığı emniyet müdürlüğümüzün önünde oluşan can havli ve can pazarını, karmaşa ve hengameyi, yardıma koşan insan yığınını ve araçları hedef aldığı/alabileceği anlaşılmaktadır.
 
Benzer uygulamalar geçmişte ‘genel hatlarıyla’ şu şekilde gerçekleşmiştir: Bomba yüklü sahte ambulans gerçek ambulanslar içine karışarak “yemleme olarak kullanılan” patlama bölgesine sızar ve orada patlatılır. Sonuçları “tam da PKK ve DAEŞ başta olmak üzere terör örgütlerin istediği gibi” korkunç olacaktır.
Konunun daha iyi anlaşılması, tecrübe, ders ve tedbir için bir örnek anlatmak gerekir. 30 Eylül 2013’te 126 kişinin öldüğü 155 kişinin yaralandığı bir Irak mutadında benzer bir olay yaşanmıştır. Yine bir emniyet birimine IŞİD (DAEŞ) tarafından yapılan saldırı şu şekilde gerçekleşir: Önce şehrin emniyet müdürlüğünün önünde bir araç patlatılır. Ardından üzerlerinde bomba sarılı 4 intihar saldırganı (intihariy) ellerindeki uzun namlulu silahları kullanarak ve el bombalarını atarak binalara girmeye çalışırlar. Çıkan çatışmada bu 4 intihariy kendini patlatamadan öldürülür. Ancak güvenlik kuvvetlerinden de hayatını kaybeden ve yaralananlar vardır. Bunları tahliye etmek üzere bölgeye ambulanslar sevk edilir. İşte bu ambulanslardan biri, olayı daha sonra üstlenecek olan IŞİD-DAEŞ militanları tarafından olay bölgesinde patlatılır.
Ambulansın nasıl ve ne şekilde ele geçirildiği, içerisine bomba düzeneğinin nasıl ve ne zaman konulduğu bilinmemektedir. Hiç şüphe edilmeden ve bir kontrole maruz kalmadan saldırı bölgesine sızdırılan ve orada patlatılan ambulansa dair bu örnek, bundan sonra yaşanabileceklere dair, pek çok kaygıyı ve dersi ve içinde alınması gereken tedbirleri barındırmaktadır.
 
30 Eylül 2013 tarihinde 126 kişinin öldüğü 155 kişinin de yaralandığı Irak mutadındaki bu saldırıda 12 kişi hayatını kaybederken 62 kişi de yaralanmıştır. Bu örnek olay yaşamakta olduğumuz teröre özgü kıssadan bir hissedir. Diğer bir tarafıyla da kimin kimlerin ve neyin arkasına saklanabileceğini gösteren, çok önemli bir örnektir. IŞİD ve PKK’nın arkasına kimlerin saklandığını, yemlemelerin kimler üzerinden nasıl yapıldığını gösterir.
 
Yaşanan bütün bu yemlemelerin beyaz rengi cankurtaran’ın can almaya gelmesi için olduğunu anlatır. Türkiye yaşadığı tahriklerle bir tuzağa çekilmektedir. Gerekçeleri, alt yapısı, bağlantıları doğru olmayan Irak ya da bir Suriye macerası Türkiye’yi mezhepsel kökenli bir savaşın içine sokacaktır. IŞİD ve PKK’nın bir istediği de budur.
 
Ezcümle, PKK, IŞİD yalanının rahminde yeniden doğmuş bir Gulyabani'dir. PKK IŞİD'in, IŞİD PKK'nın tamamlayıcı parçası, yani mütemmim cüzi'dir. Hacivat'la Karagöz gibi, aynı PKK ve IŞİD de perdenin önünde hep kavga eder, ama her ikisini de oynatan aynı kuklacılardır. Mütemmim cüz'lerin ana parçası da asıl o kuklacılardır. IŞİD ve PKK "İnsanları" katledecek bombaları bedenlerinde, onlar ise "İnsanlığı" katledecek bombaları beyinlerinde taşırlar. IŞİD ve PKK'yı güden de işte o beyinlerdir.
 
PKK ve IŞİD birer güç - denge - tehdit ve dizayn unsurudur.  An’a ve geleceğe, durmaksızın “ Düşmanlık Tohumu” ekerler.
 
 
..
 

18 Ekim 2016 Salı

MUSUL ÇUVALININ AĞZI

 
MUSUL ÇUVALININ AĞZI
 
 
Musul Çuvalının Ağzı
Yazar: Abdullah Ağar *

İddia 1: Rus Ria Novosti Haber Ajansı: Musul’da bulunan DAAŞ (İŞİD) militanlarının kentten ayrılması için ABD ile Suudi Arabistan’ın anlaştığını iddia etti.
Haberde 9 bin DAAŞ militanının aileleriyle birlikte Suriye’ye güvenli bir şekilde geçeceği ve Suriye’ye geçen bu teröristlerin orada etki üreteceği öne sürüldü.
İddia 2: Sahadan (Musul bölgesinden) haber veren bazı yerel kaynaklar 13 – 14 Ekim gecesi Musul’a inen bazı helikopterlerin görüldüğünü iddia ediyor.
Bu helikopterlerin DAAŞ’ın Musul’daki yabancı-profesyonel(!) cihatçılarını alıp, bilinmeyen bir yere götürdükleri ifade ediliyor.
İddia 3: Rudaw’ın haber bültenine konuk olan KDP’nin Musul Sözcüsü Muhittin Mızuri ise bakın ne söylüyor: “Musul’da gerek halkın, gerekse de IŞİD’in durumu kötü.
IŞİD, halkın örgüte güveninin kalmadığına kanaat getirmiş. HALK DA ÖRGÜTÜN YABANCI ÜST DÜZEY YETKİLİLERİNİN KENTİ TERK ETTİĞİNİ GÖRÜYOR.”
Her bir iddia, kendi başına çok şey üretmiyor.
Ama alt alta konunca ÜÇLÜ NESGAYFE oluveriyor.
Takdir sizlere ait.
Operasyona katılacak güçlerin arazideki konuşlanma ve yığınakları ise ASIL İSPAT!
Musul çuvalının BATI AĞZI, yani SURİYE YOLU AÇIK.
Bir de bu çuvalın Havice – Şırgat tarafı yırtık.
Güneyde (Geyyare mihverinde) ve Kuzeydeki Peşmergeler arasında (özellikle Musul Barajı bölgesinde) Irak Ordu Birlikleri, Federal Polis Güçleri ve Terörle Mücadele
unsurları var. Peşmergeler ise Doğu ve Kuzeyde... Kuzeyin batıya uzanımındaki Suriye sınırına (Rabia) kadar olan alanda özellikle Talefer’in üstünde ve Sincar bölgesinde
Peşmerge var. Tabi bir de Sincar’daki PKK ve PKK Ezidileri.
Bugünün yığınak fotoğrafındaki temel görüntü bu.
Batı ağzı yani Suriye yolu bilinçli bir şekilde açık bırakılmış.
Deniyor olmalı ki Kedidir o Kedi’ye: “Köşeye sıkışma, beni de cırmalama. Var git öte yana.”
Bakalım DAAŞ buna ne kadar uyacak?
Musul’da ne kadar savaşacak?
İster dirensin, ister bırakıp gitsin.
Anlaşılması gereken temel gerçek şudur:
Bu Musul’u DAAŞ’tan kurtarma operasyonu değil!
Musul’u Paylaşma Savaşı.
Hem de IŞİD Nedeniyle Sünni Arapların ve Türkmenlerin bütün hak, iddia, etki ve inisiyatiflerini kaybetmenin gölgesinde...
Gerçekten çözüm, hak amaçlansa, panzehrin devrede olması gerekmez mi?
Ne zamandan beri Sünni İslam’ı ve Sünni tabanı istismar eden DAAŞ’ın panzehri, mezhebi ve etnik düşmanlık yaşadığı güçler oldu?
Görmüyorlar mı?
Yoksa görüyor da, bilerek mi yapıyorlar?
Bu dizaynın ve kavramsal savaşın yeni bir evresidir.
Daha büyük savaşların alt yapısını oluşturulma çabasıdır.
Düşmanlık ve kanın daha geniş alanlara yayılması, geleceğe sıçratılma uğraşıdır.
Sünni tabanın mezhebi ve etnik kırılma yaşadığı güçlerle Musul’u kurtarmaya kalkmak!
Ezidiler üzerinden PKK’yı Telafer ve Musul’a Montajlamak!
Kerkük’e Selahattin’e sallanmak.
Batı ile İran İstikrar istiyorlarsa, derslerini hiç çalışmamışlar.
Ama karmaşa istiyorlarsa, dersini gerçekten çok iyi çalışmışlar.
Yapılacak harekatın adı da “ Musul’u DAAŞ’tan kurtarmak ” filan değil.
Resmen MUSUL’dan NİNOVA’dan TOPRAK KAPMA SAVAŞI.
Toprak Kapmaya kalkışanlar üzerinden COĞRAFYA’YI DİZAYN SAVAŞI.
KİM KAPTIYA GİTTİNİN SAVAŞI!
Hiç bir Savaş ADİL BİR BARIŞLA ve PAYLAŞIMLA Sonuçlanmadıkça,
BİTMİYOR.
GÖRMÜYORLAR MI?
 


  Abdullah Ağar HAKKINDA;
  21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü


Abdullah Ağar
Terörizm ve Terörizmle Mücadele
Bilimsel Danışman
 

1967'de Ankara'da doğdu.  1989 yılında Kara Harp Okulu'ndan mezun oldu. Birinci Tercihten " Piyade " sınıfına ayrıldı, özel kura çekerek " Komando ", Sonra da Özel
Kuvvetler'de Tim Komutanı oldu.

KİTAPLARI ;
_ 5. Tim: Güneş Doğsun İsteriz, Otopsi Yayınevi, İstanbul, 2004
_ Bir Millet Uyanıyor - 7 Ölüm Dağları Bekler "Cudi Dağı", Bilgi Yayınevi, 2005
_ Türk Komandoları: Silahın Zülfikar'ın Olsun Mehmetçik, Bir Harf Yayınları, İstanbul, 2006
_ Ölüm Dağları Bekler Cudi Dağı, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2006
_ Toprak Mehmet'e Susamışsa: Ülkem Bayrağım Onurum, Kitaptürk Yayınevi, İstanbul, 2007
_ Baskın: Biz Bu Dağların Erleri, Kitaptürk Yayınevi, İstanbul, 2009

Uzmanın Yazıları

  

Terörizm ve Terörizmle Mücadele
Musul Çuvalının Ağzı
17 Ekim 2016 Pazartesi
Terörizm ve Terörizmle Mücadele
 " ÖSO’nun Menbiç Cebinde Yakaladığı ” IŞİD’in Çocuk Savaşçıları Üzerinden:
 Ölümle Oyun Oynayan Oyuncaklar!

13 Ekim 2016 Perşembe
Terörizm ve Terörizmle Mücadele
Mehmetçiklerin “Gayret Sektörlerindeki” Mücadelesi: Dağlardan Notlar ve Ele
Geçen Silahların Kısa Analizi:

12 Ekim 2016 Çarşamba
  
Terörizm ve Terörizmle Mücadele

MUSUL OPERASYONLARI-1- IRAK PARLEMENTO KARARI ÜZERİNDEN İRAN - TÜRKİYE GERİLİMİ
05 Ekim 2016 Çarşamba
  
Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi Sınır Bölgelerinde Ortaya Çıkan Katyuşa, Grad ve Havan Tehdidi: Bu Tehdide
  Karşı Dünyada Var Olan CIWS Silah Sistemleri ve Türkiye’nin Olası CIWS Çözümü

  03 Ekim 2016 Pazartesi
Terörizm ve Terörizmle Mücadele
Buzul Dağlarında Sıcak Temas!

  26 Eylül 2016 Pazartesi
  
Terörizm ve Terörizmle Mücadele
Tehdidin Magazinleşmesi Magazinin Tehditleşmesi

  17 Ağustos 2016 Çarşamba
  
Terörizm ve Terörizmle Mücadele Sözde İsyanda Başarılı Olamadıktan Sonra Metropollere Döndüler
  09 Ağustos 2016 Salı
  
Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi Kavramsal Savaş

  26 Temmuz 2016 Salı
  
Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi Hasar Tespiti “ Kirmanşah Horozu ”

  19 Temmuz 2016 Salı

Copyright © 2016. 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü. Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemizde bulunan yazıların sorumlulukları yazarlarına aittir. Kurumumuz tarafından çıkarılan dergi, özel rapor ve kitapların içeriklerinde bulunan
yazılarda aynı kapsam dahilinde yazarına aittir.
 
Ahlatlıbel Mah. 1830. Sokak No:39 İncek/Çankaya ANKARA
 Tel: +90 312 489 18 01 | Belgegeçer: +90 312 489 18 02 | Elektronik Posta:
bilgi@21yyte.org
 
 

***