21 Aralık 2015 Pazartesi

Sorumsuz Şarlatanlar




Sorumsuz  Şarlatanlar,





Yekta Güngör Özden,
20.03.2006
 
 
Her şey yazılmıyor. Kişilik, onur, terbiye, konum, zaman ve güç insanı sınırlıyor. Her şeyi söylemek ve yazmak da yakışık almıyor. Köşe ve sütunlarını kendileri için kullanan, tetikçi-militan durumuna düşen patronun ya da dayanışma grubunun buyrukları doğrultusunda konuşup yazanlar çoğaldı. Dünün aşırı solcularının çoğu bugünün köktendincisi göründüğü gibi tersine, dünün köktendincisi bugünün demokratı olmaya özeniyor. Sorumluluk duygusunun ağır basması beklenir. Ülkenin, ulusun yararlarını gözardı ederek bir yere varacağını sananlar hep aldanmışlardır. Bağımsız, özgür, doyurucu gazetecilik yapmak için sivri uçlarda dolaşmak gerekmez. Bilgili ve bilinçli olmak gerekir. Sorumluluk bilinci hepsinden önce gelir. Yalanı, karalayıp kötülemeyi, saldırıyı ustalık sayan aymazlar ve bağnazlar, meslek ahlâkı ve genel ahlâk dışına çıkarak kendi kendilerini bitirir. Bunlardan biri, devleti gereğince savunduğunu söyleyip beni kutlarken, emekli olmamdan sonra köşesinde yerli yersiz adımı geçirmeye, sataşmaya başladı. Bilmediği, anlamadığı konularda bilgiçlik taslayarak benim yirmi yıl önce bugünleri görmüşçesine yazdığım karşıoyumu çarpıtıyor. Biri, başkasından alıntı yapıp sözlerimi çarpıtarak kendi yavanlık ve yalakalığını sergiliyor. Benim Şeriatçılara yönelik “Erkeksiniz şeriatı getirin” yanıtımı, durduk yere söylenmiş ve resmî bir söz gösterip saldırıya yeltendiğinde Ankara Asliye 15. Hukuk Mahkemesi’nin 13.6.1996 günlü, Esas 1996/954 Karar 1996/123 sayılı kararıyla 250 milyon TL. manevî tazminata mahkûm olmuştu. Olayın aslını, kendi çirkin dilini saklayıp on yıl sonra sataşması, yerinde saydığının, bir türlü düzelmediğinin kanıtıdır. “Kuyruk acısı” denilen durumu, cezanın içine oturduğunu göstermektedir. Onlar ne derse, ne yazarsa olacak, biz kendimizi savununca olmayacak. İşte demokrasi ve hukuk anlayışları, işte ahlâk ölçüleri.
Benzer durumu görsel yayın organlarında da izliyoruz. İnsanlığını, Türklüğünü unutan kimileri Türkleri ve Türkiye’yi kötüleyerek, ayrılıkçı, bölücü ve yıkıcı teröristlerle Türkiye karşıtı yabancılara destek veren etkinlikler düzenliyor, oralarda konuşuyor atıp tutuyor. Şemdinli olaylarını devlet aleyhine değerlendirip Silâhlı Kuvvetleri yıpratma nedeni yapan kimileri neler neler yazıp söyledi. Kurumları kişilerle özdeşleştirip ideolojik saplantılarına uygun sonuçlar için çırpınan aşırılar, ikiyüzlüler, dönekler, lâik Atatürk cumhuriyeti karışıkları, kimi yetkililerin duruşundan, efendiliğinden, suskunluğundan, yaradılış doğallığına bağlı yavaşlığından yararlanarak, başka anlamlar çıkararak, insan haklarına sığınıp demokrasiyi kötüye kullanarak saldırganlığını artırdı. Kimileri gerçekten beklentilerle hesaplı davranabilir. Kimileriyle duygu ve düşünce birlikteliği, uzlaşıp uyuşması olabilir. Ama hiçbir şey gizli kalmaz. Gün gelir kimin sözünün eri olup olmadığı, kimin çıkarcı, uydu, destekçi yapısını sakladığı anlaşılır. Yetkilerini kötüye kullanarak kötülere yol açanlar, güç verenler, kendi pırıltısı için ülkesini karartanlar gereken damgayı yer.
Yaşam hem derstir, hem dershanedir. Neler gördük, neler göreceğiz. Hem siyasetçilerin önünde iki büklüm eğilirler, kapılarında saatlerce beklerler, hiçbir uyarılarının sonucunu alamazlar hem de siyasetin daha nitelikli ve saygın olması için özveride bulunarak siyasete girenleri eleştirir, karşılaşmaktan korkar, kaçarlar.
Konu ve durum için genelde bilgi ricâ eden gazeteciler yöntem ve evrelere ilişkin sınırlı anlatımımı saptırıp “Yine konuştu” diye yazıyorlardı. Hattâ “..Patladı” başlığıyla verenler de vardı. Açıklanması, söylenmesi sakıncalı hiçbir şeyi söylemedim. Buna karşın özel yaşamı karıştırıp yurttaş olarak yine görevimi gözeterek söylediklerimi saptırdılar, çarpıttılar. Duygusal davranan kimileri de bunlara katıldı. Oysa susmanın sorumluluğu konuşmanın sorumluluğundan daha ağırdır. Şimdilerde kendilerine, temsil ettikleri kurum ve kuruluşlarla organlara yönelik suçlamaları yanıtlamaktan kaçınanlar iyi düşünmelidir. Saldırılara hak verircesine sessiz kalmak saldırılara katılmakla birdir.
 
Kişiye özel
 
Bugüne değin hiçbir gazeteciden, yöneticiden benimle ropörtaj yapmasını, yazımı yayınlamasını, kitaplarım için yazı yazmasını, radyo ya da televizyona çıkarmasını istemedim. Ama isteklerini kırmadım, günügününe yerine getirmeye çalıştım. Yıllarca avukatlıklarını yaptım. Değerbilirlik duygusuyla arayıp soranı çok az. Yakın akrabam olan küçüklerim bile özlenen inceliği gösteremiyor. Kim bilir kimler ne diyor, nasıl etkiliyor, nasıl yönlendiriyor ya da bunlar nasıl düşünüp ne anlıyor?
 
Değişen bir şey yok
 
Sorunlar giderek daha karmaşık durum oluyor. Gericilerin tutumu açık. Demokrat geçinen Atatürk Cumhuriyeti karşıtları en güçlü koruyucu bildikleri Silâhlı Kuvvetleri yıpratmak ve daha geriye çekerek etkisiz duruma getirmek için kanıtsız, söylentilere ve tahminlere dayalı savların geçerli sayılmasını istiyorlar. Gazete ve dergi köşelerinden sinsice saldırılarla Şemdinli olaylarına ilişkin hukuksallığı tartışılan İddianameye destek veriyorlar. Kürtçülük modası yayılıyor. Ermenicilik modası mankenleri boş durmuyor.
Barışçı, ilkeli, içtenlikli, gerçek çağdaş ve yurtsever Atatürkçüler Lozan’la her şeyin tamamlandığını sanıyor. Oysa Lozan’ı imzalayanlarla destekçileri imza günüden başlayarak geçersiz kılmak için kolları sıvadılar. Büyük Orta Doğu projesinden sonra ABD Montrö’yü geçersiz kılacak biçiminde Karadeniz’de güç bulundurma girişimlerini hızlandırdı. Bu bağlamda “Ilımlı İslâm” şeriatın, “Türk-İslâm Sentezi” de amerikancılık maskesidir. Lâiklik sulandırılmakta, milliyetçilik, ırkçılık ve dincilikle yozlaştırılmaktadır. “Osmanlıcı-Türkiyeli” önerisi de Türklüğün unutturulmasıdır.
 
Karşıdevrimcilerle yabancı yandaşları, yeni mandacılar her yere sızmış, yerleşmişler. Son olaylar bu kuşatmanın kanıtı değil mi? Birbiriyle kaynaşmış, Türkiye Cumhuriyeti’ni birlikte kurmuş, aralarında yurttaş olarak hiçbir ayrım bulunmayan insanları birbirine düşman durumuna getiren yabancı kışkırtmaları, destekleri nedir? Soy ve inanç ayrımlarıyla oynanmak istenen, son dört polisle bir üst teğmen ve erin şehit edildiği terör olayları, İstanbul’un ortasında PKK yandaşı gösteriler ne oluyor? Ara sokaklardan kaçtığı söylenen anarşist-teröristler kaçırılıyor olmasın. Ara sokaklar önceden çevrilerek önlem alınamaz mı? Herkesin yaptığı yanına kâr kalacak, güç ve gövde gösterileri okşanacak mı? “Mozaik” benzetmesinin yanlışlığı açık. Birbiriyle zorla birlikte yaşayan topluluklar, tümüyle yabancı ya da ayrı kesimler yok ki. “Etle tırnak, ebru, Anadolu bahçesinin çiçekleri” denilmesi güç mü?Ermeni yandaşlarının ilginç önerileri karşıtlıklarını unutturmuyor.
 
Sosyolojik yönden yıkım öncesi bir durum söz konusu. Bireysel ve kurumsal karşıtlıklar sözlü çatışmaya geçti. Küreselleşmenin getirdiği kaçınılmaz bozukluklar, çözülmeler, hattâ kokuşmalar var. Toplumu kendi amacına göre biçimlendirmenin ötesinde yeniden yapılandırma hevesleri yabancı destekleriyle sürüyor. Kurtuluş ve kuruluş felsefesiyle bilimsel gerçeklere aykırı girişimler emperyalist yöntemlere eğilmeyi, bu da ezilmeyi getirdi. Çıkarları uyuşanların uyuttuğu kesimlerin oyuyla yasama organında sayısal çoğunluk ve dincilikle dokunmuş biçimsel demokrasi yapısı oluştu. Gerçek çoğunluğu yadsıyıp etkisizleşterien, yurt dışı ilişkileri de dincilikle değerlendiren baskıcılar gerçek demokrasiyi dışladılar. Kapitalist açılımlarla yabancı sermaye çağrısı ve tutsaklığı ilkel, gerici siyasetin dayatmalarını sıralıyor. Sertlik, kabalık, çirkinlikle abartılı anlatımlar, sunuşlar, aldatmacalar. Terörü çağıran terör. Sömürgelerin kendileriyle didişen halkı nasıl sömürgecilerin bahanesi ve savunma gerekçesi oluyorsa Türkiye üzerindeki oyunlar da asla azınlık olmayan çoğunluğu dinsel azınlık, ulusal azınlık gösterme ve kışkırtma çabalarıyla gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Irak en yakın, en yeni örnek. Her gün yüzlerce yitik. AB kapısında, ABD merdivenlerinde nereye gidilecek göreceğiz. Dış ağırlık, dışarıya yaranmak için verilen ödünlerle büyüyor. Yunanistan’a karşı pişmanlık duyuyor, özür diliyor gibi davranmak onların elini güçlendiriyor.
Dine siyaset, siyasete din sokuldu. Dinle siyaset birbirine araç edildi. Din siyasallaşınca demokrasi dinselleşmeye başladı. AKP iktidarını Hamas’la birleştiren de köktendincilik. Din sömürüsünde, dinle terör, terörle din dayatmasına bakış benzerliği. Ama iktidarlar bakışların değiştirmek için AB v e ABD isterse gözlerini bile değiştirirler kanısındayız.
 
Olaylar-olaylar
 
Sıkmabaş kullanarak iktidara yaranmak isteyenlerin bu yolla yer kazanma çabasında olanların mârifetleri gazete sütunlarını dolduruyor.
Başbakanlık taşıt filosu armağan otobüslerle büyüyor.
Usta-çırak ilişkisiyle çıkarılan cezayı evde çekme (bir tür istirahat) yasası Meclis’e geri çevrildi. İktidarın sıkmabaş, imam-hatip, kadrolaşma, dinci düzen inadı kırılamaz. Hukuk devletinde hukuk tanımayan iktidardan başka ne beklenir?
 
Prof. Dr. Suat Yıldırım’ın yazdığı söylenen Kur’an Meali’ne iktidar desteği kuşkuyla karşılanıyor.
 
AİHM.’nin sıkmabaşla ilgili Anayasa Mahkemesi kararını uygun bulmasına katlanamayan iktidar yandaşları anlamadıkları konuda bilgiçlik taslıyor. Anayasa Mahkemesi kanunkoyucu yerine geçerek kanun yaparcasına karar vermekle eleştiriliyor. Yazık.
 
Denizli Acıpayam İlçesi’nde yatırlı, türbeli MEB sitesi ortalığı karıştırdı.
Bu arada Federal Almanya KRV Eyaleti Parlamentosu da okullarda öğretmenlerin sözde türban denilen sıkmabaş kullanmasını yasaklamaya çalışıyor.
İktidar kitaplara siyaset sokarak bilgileri kararttığı gibi kimi kurum ve kuruluşlara nifak sokmayı da yeğliyor. İktidara yaranmak, iktidarın karşı olduklarını karalamak için tanıklığa, ihbarcılığa soyunanlar duyuluyor. Her dönemde böyle çarpık kişilere rastlanıyor.
Diyanet İşleri Başkanı’nın “Başörtüsü islâmın ön şartı değildir” sözüne yakın biçimde Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ekrem Sarıkçıoğlu’nun “kadınların erkeklerle birlikte namaz kılabileceği” sözü de üzerinde durulacak görüşleri yansıtmaktadır.
Devlet bursuyla yurtdışına gönderilenlerden Türkiye Cumhuriyeti aleyhine çalışmaları nedeniyle geri çağrılanların borçlarının affedilmesi ve öğrenim kurullarına dönmesi amaçlı yasa önerilerinin anlamı da herkesi düşündürmelidir.
Borçlar, intiharlar, suçlar, karşılıksız çekler, soygun, hırsızlık, gasp, kapkaç, saldırı, cinayet.. Her şey iyi de bunlar niye artıyor? Gençler, öğrenciler, emekli asker ve siviller nasıl, neden suç işliyor çocuklar niçin kullanıyor?
Başbakan, tek seçici olduğunu vurgulayan davranışları ve konuşmalarıyla toplumsal tepkilere dudak bükerek bildiğini okuyor. Siyasal partilerimizde demokratik geleneklere uygunluk olduğunu kimler savunabilir? Halk uyanmadıkça iktidarlar uyarılamaz. Zaman yitiriliyor. Tarihiyle kavga eden toplumların sağlıkları tartışılır. Lâik cumhuriyet karşıtları cumhuriyetin yönetimini ele geçirince kötülüklerin sonu gelmez. Korumasız ve savunmasız kalan cumhuriyet biçimsel kalır ve varlığını yitirir. Ulusal onur, ulusal bilince dayanır. Bu değerler yitirilir, niteliklerinden yoksun kalınırsa yaşamanın anlamı kalmaz. Sorumsuz şarlatanlarla kışkırtıcı, ihbarcı, şakşakçı, çıkarcı, tetikçi, yıkıma giden yolun taş döşeyicileridir. Ulusal varlığımızın yerli düşmanları yalanla, dolanla her yolu, her yöntemi, her aracı kullanarak, kendilerin kullandırarak kötülüklerine kötülük eklerler. Onları şımartan ortam, iktidara ayak uyduran değişkenler, tembel ve tepkisiz sözde aydınlardır. İstiklâl Marşı’mızın kabûlünün 85. yıldönümünde o günkü ruhu, anlayışı, amacı kaç kişinin taşıdığını söyleyebiliriz?
 
Özetle
 
Bozulmadık ve oynanmadık bir şey kalmadı gibi. Eğitimden yargıya, sanattan spora, askerlik ve sağlığa, her şeye inanç açısından bakışla oynatılıyor.
TBMM’nin bilgi edinme ve denetim yolları kapsamında Anayasa’nın 99. maddesiyle düzenlenen gensoru kurumunun iktidarını sayısal çoğunluğuyla kabûlü, önerge ne ölçüde haklı ve yerinde olursa olsun, olanaksız görünmektedir. Ama reddi, ilgili bakanın aklanması değildir. Aklanma yargıda olur.
 
Anayasa’nın 153/2. maddesini yanlış anlayarak Anayasa Mahkemesi’ni eleştirenler (yukarda değinmiştim) nedense aynı maddenin 5. fıkrasını amaçlı biçimde yanlış uygulayan MEB’nı eleştirmiyorlar. Yönetim yargısında mahkeme kararı, işlemi hiç yapılmamış duruma düşürerek olmamış gibi başlangıca döndürür. Yürütmenin durdurulması kararı da son karar gibidir. MEB, Danıştay’ın bu kararı karşısında yapılan kayıtların geçerliliğini koruduğunu savunamaz. Yönetim hukuka uymuyor. Hukuka aykırı kendi amacını gerçekleştirmeye çalışıyor.
 
Kara Kuvvetleri Komutanlığı brövesini yine Atatürk zenginleştirip güzelleştirecek. Yanlıştan dönülmesi iyi olacak. Ankara Belediye Başkanının yargı kararlarına karşın minareli simgeden dönmemesi inatlaşmanın boyutunu gösteriyor. Yineliyorum, askerler sivillerden daha demokrat. Toplumun tepkilerine karşı duyarlı ama kimse kusursuz değil.
 
Hırçın, bencil, dayatmacı, diktacı, Avrupa’cı, Amerikan’cı, Arabistan’cı iktidarlarla bir yerlere gidilmediği görülmüştür.
 
18 Mart Çanakkale Savaşlarının 91. yıldönümü. Yine Mustafa Kemal Atatürk’ü yadsıyıp dışlayarak ananlar olacak. Haçlıları “Türkiye geçilmez. Türkler geçilmez!” diyerek durduran, Anafartalar Grup Komutanlığı’yla tarihe adını yazdıran Mustafa Kemal’i unutan, unutturmak isteyen aymazlar süslü sözler, gösterişli etkinlikler, nutuklarla özü bırakacaklar. Değerbilir yurtseverler Ulusal Kurtuluş Savaşımızın itici gücü sayılacak Çanakkale Savaşı’nı Mustafa Kemal’le kopmaz bağlarına değinerek anacaklar.
 
3 Mart 1924 Devrim Yasalarının 82. yıldönümü kimi etkinliklerle kutlandı. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün anlamı da vurgulandı. 14 Mart Hekimler Günü buruklukla değerlendirildi. Çağrı üzerine 6 Mart 2006’da Büyük Anadolu Vakfı’nın toplantısında konuştum, soruları yanıtladım. Değinecek o kadar çok sorun ve konu var ki. Zaman yetmiyor. Kimi gün 24 saat az geliyor.
 
Bu yazıyı Prof. Dr. Ömer Şarlak’ın “Kışladan Kampüse” adlı anılar demeti yapıtıyla bitirmek istiyorum. Gericilerin neler yaptığını, neler yapacağını gösteren bölümleri iyi okunmalı. Ayrıca, özverili TÜRKSOLU yazarlarından Prof. Dr. Şener Üşümezsoy’un “Kürt Kimliği” adlı yapıtı da Türkiye karşıtı ayrılıkçıların çabalarını geçersiz kılacak bilgiler vermektedir. Ülkesine, ulusuna, devletine, düşmanca yaklaşanların ne yapmak istedikleri daha iyi anlaşılacaktır.


http://www.turksolu.com.tr/103/ozgun103.htm


.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder