12 Mart 2016 Cumartesi

OBAMA’NIN YENİ EKİBİ VE KERRY’NİN ZİYARETİ

OBAMA’NIN YENİ EKİBİ VE KERRY’NİN ZİYARETİ


2013 Mart


ABD Başkanı Barack Obama ikinci dönemde yola yeni isimler ile devam edecek. Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı John Kerry, Hillary Clinton’ın yerine dışişleri bakanı olarak göreve başlarken, Washington’un önemli düşünce kuruluşlarından Atlantic Council’in başında bulunan Chuck Hagel savunma bakanlığı koltuğuna oturacak. Yine kritik önemdeki kuruluşlardan CIA’in başkanlığına, görevi bir skandal ile bırakmak durumunda kalan David Petraeus’un yerine John Brennan getiriliyor.
Bu değişiklikler aynı zamanda çeşitli politika tercihlerinin de habercisi. Yani ABD Başkanı ikinci dönemde izleyeceği politikalara uygun isimlerle çalışmayı tercih ediyor. Dolayısıyla bu değişim çerçevesinde koltukların yeni sahiplerinin getirecekleri yeniliklerden bahsetmek yerine, Obama’nın politikalarına hangi yönleri ile uyum sağlayacaklarını tartışmak daha sağlıklı olacak. Bu yönüyle de yeni gelenlerin sahip oldukları farklı yönlerin yeni birer politika olacağını düşünmek pek de doğru değil.
Örneğin yeni Dışişleri Bakanı John F. Kerry’nin senatörlüğü döneminde Ermeni lobileri ile yakın olduğu biliniyor. Ancak bu yakınlığın Obama’nın dış politika çizgisinin ötesine geçecek şekilde politikalara yansıması pek de olası görünmüyor. Üstelik Kerry daha çok Obama’nın politikalarını gerçekleştirme konumunda kalacak, Hillary Clinton gibi kendi yaklaşımları ile bakanlığı etkilemeye çalışmayacak. Clinton’ın Obama ile başkanlık yarışından kalma bir rekabeti de söz konusuydu. Halbuki Kerry bir yönüyle Obama’yı Amerikan kamuoyuna tanıtan ve başkanlık yolunda önünü açan bir kişi olarak karşımıza çıkıyor. Bu yönüyle Obama kendisine daha yakın bir isimle çalışıyor denebilir.
Dışişleri bakanı adayı olarak gösterilen John Kerry’nin Senato’dan onay alması diğer adaylara göre oldukça kolay oldu. Başını John McCain’in çektiği bir ekip rakibi Susan Rice’ın bu koltuğa oturmasında sıkı bir muhalefet ile dolaylı olarak Kerry’nin önünü açmıştı. Özellikle McCain’in, henüz aday gösterilmeden kendisini dışişleri bakanı ilan etmesi dikkat çekmişti. Bu destek Kerry’nin onaylanması sürecinde de devam etti. Dolayısıyla Dış İlişkiler Komitesi, eski takım arkadaşları ve başkanlarını sorgularken, kendisine hiç de zorluk çıkarmadı.
Chuck Hagel belki de tartışmaların odağına en fazla oturan aday olarak karşımıza çıktı. İsrail lobisinin yoğun eleştirisine maruz kalan Hagel’ı, aslında Türkiye’ye yansıyan şekliyle bir İsrail karşıtı olarak tanımlamak doğru değil. Hagel’ın sadece lobinin beklediği çizgide durmadığını söylemek daha yerinde olacak. Hagel’ın en büyük dezavantajı Cumhuriyetçi Parti kökenli olmasına rağmen parti tarafından ihanet eden kişi vasfıyla anılması. Yani Hagel aslında Obama’nın partiler üstü olduğunu ortaya koyabileceği tipik bir Cumhuriyetçi değil. Tam tersine Cumhuriyetçilerin ciddi şekilde öfkesini toplayan bir isim. Bütün bu öfkenin temel sebeplerinden biri ise Hagel’ın Irak konusunda Bush yönetimine eleştirel yaklaşması ve kendi partisi ile çelişen bir tavır geliştirmesi. Bu nedenle Senato’da büyük bir muhalefet ile karşılaşan Hagel’a ilk defa bir savunma bakanının onaylanmasına yaşanan süreci yavaşlatma taktiği (filibuster) uygulaması ile karşı karşıya kaldı.
Son olarak Obama, bir skandal ile koltuğundan ayrılan David Petraeus yerine Eski Milli Güvenlik Danışmanı John Brennan’ı atadı. Brennan uzun yıllar CIA’de görev yapmış bir isim ve bu yönüyle ciddi bir tecrübesi var. Diğer taraftan bir sivil olarak Petraeus’un kurumu bir askeri birlik gibi yönettiğine benzer tenkitlere de maruz kalmayacak.
Ancak Brennan’ın suda boğulma hissi verilerek sorgulama ve hukuka aykırı bir şekilde teröristleri öldürme konularındaki yaklaşımları, kendisini eleştiri tahtasına yerleştiriyor. Brennan’ın, bu tip sorgulama teknikleri ile elde edilen bilgilerin önemine vurgu yapan bir demeci var. Bu da güvenlik dengesinde Brennan’ı sorunlu bir yere oturtuyor. Brennan’a yöneltilen bir diğer eleştiri ise CIA’in hapishanelerinin gereksizliğini savunurken öldürmeleri destekliyor olması. Bu durumu fırsat bilerek “yakalamaya çalışmayalım, öldürelim” şeklindeki bir yaklaşıma sahipmişçesine kendisi ile ilgili olumsuz bir his uyandırıyor.
Eski Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in “ikinci sınıf kişilerden” oluştuğunu iddia ettiği bu ekip, aslında Obama’nın ikinci dönemi ile ilgili önemli ipuçları sunuyor. Bunlardan belki de en önemlisi Obama’nın kendi ekibiyle çalışmak istemesi. Yani Obama bundan sonra, eski rakibi Hillary Clinton veya Bush yönetiminin Savunma Bakanı Robert Gates ile çalışmayacak. Bir diğer önemli konu ise Hagel’ın askeri güç kullanma konusuna sıcak bakmayan bir isim iken, Brennan’ın istihbarat konularında “şahin” bir tutuma sahip olması. Bu durum, Obama’nın dünya kamuoyunun gözü önünde açıktan bir askeri operasyondansa gizli operasyonlara daha eğilimli olacağı ve bu çerçevede sorunlarını çözmeye çalışacağı şeklinde yorumlanabilir.
Kerry’nin Türkiye ziyareti
John Kerry’nın Avrupa seyahatinin duraklarından biri de Türkiye. Yeni dışişleri bakanının yapacağı bu seyahatin tabii ki sembolik bir yönü var. Ancak bunun ötesinde, Türkiye’nin yanı başında gittikçe büyüyen bir yangın olarak Suriye’nin bulunması ve bu konunun ziyaretin temel gündem maddelerinden biri olacağı gerçeği de es geçilmemeli.
Baştan beri Suriye için somut bir adım atmakta çekimser davranan Obama yönetimi başkanlık seçiminden sonra bir takım girişimlerde bulunmaları beklentilerine rağmen pasif tutumunda ısrar ediyor. Suriye giderek büyüyen bir sorun olarak bölgeyi ciddi biçimde endişelendirmeye devam ediyor. Amerikan yönetimi ise Suriye muhalefeti içerisinde bulunan radikal unsurlardan duyduğu rahatsızlığı her fırsatta dile getiriyor. Bu konunun da ziyaret esnasında gündeme geleceğini kestirmek zor değil.
ABD’nin önemli gazetelerinden New York Times’ın Obama yönetiminin bu konuda fikir değiştirebileceği yönündeki haberi ise dikkat çekici. Fakat resmi ağızlardan henüz bu yönde bir açıklama gelmedi. Gerçi Obama bir konuşmasında Suriye’ye de yer ayırarak muhalifleri destekleyeceğini söyledi. Ancak Esed’in gitmesi gerektiğinden bahsetmedi. Ayrıca Suriye konusunda, Irak ve Afganistan’dan asker çekerek kazandığı “savaş bitiren Başkan” imajını bozacak bir adım atmaya pek de hevesli durmuyor.
Kerry’nin muhtemel dosyaları arasında Irak da var. Irak’ta son dönemde Maliki’nin gücünü diğer unsurlara rağmen arttırarak etkinleşmesi ile birlikte Ankara ile arasında soğuk rüzgarlar esiyor. Diğer taraftan Türkiye’nin Barzani ile olan ilişkisi ABD’nin beklentilerinin ötesinde gelişti. Bu durum Maliki-Barzani geriliminin bir çatışma ile sonlanması konusunda Amerikan yönetimini endişelendiriyor.
Maliki-Barzani çatışmasını bir kenara koyacak olursak, Ankara’nın Bağdat ile ilişkilerinin Türkiye’nin yararına olduğunu söylemek pek mümkün değil. Türkiye’nin Maliki ile gün geçtikçe kötüleşen ilişkileri bir taraftan Türkiye’nin en önemli ihracat ülkelerinden biri ile ilişkilerinin bozulması anlamına gelirken bir diğer taraftan Türkiye’nin körfezde kara yolu ile yaptığı ticareti de tehlikeye atmış oluyor. Her ne kadar bu durum deniz yolu ile telafi edilse de masrafların arttığı kesin. Diğer taraftan Maliki’nin tamamen İran ekseninde hareket ediyor olması ve Türkiye’nin bölgede sadece Barzani’yi muhatap olarak görmesi de diğer bir dengesizlik. Türkiye’nin hem Bağdat ile hem de Erbil ile ilişkilerinin iyi düzeyde olması gerekiyor.
Sonuç olarak Kerry’nin dosyaları içerisinde en göze çarpan konular Türkiye’nin güney komşuları. Suriye yarası gün geçtikçe derinleşirken Ankara-Bağdat ilişkileri iki tarafa da yarar sağlamıyor. Dolayısıyla ABD’nin Suriye konusunda daha aktif bir politika izlemesi bekleniyor. Bağdat konusunda ise halihâzırdaki koltukta oturmasını sağladığı Maliki’ye baskıda bulunma işi yine ABD’ye düşüyor. Amerika’nın ise böyle bir baskı yapmaya hazır olup olmadığı şimdilik cevapsız kalan bir soru.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder