YENİ BİR DÜNYA DÜZENİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YENİ BİR DÜNYA DÜZENİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Mart 2016 Salı

YENİ BİR DÜNYA DÜZENİ KURULACAK MI?




YENİ BİR DÜNYA DÜZENİ KURULACAK MI?



YAZAN 
Özdem SANBERK
2011 Aralık


Bugün içinde Yaşadığımız Uluslararası Ekonomik, Parasal ve ticari düzenin temelleri İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği yıllara uzanıyor. 

Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD), Uluslararası Para Fonu (IMF) ve sonradan Dünya Ticaret Örgütü (WTO) olan Uluslararası Gümrük ve Tarifeler Birliği (GATT), Bretton Woods Anlaşmalarıyla 1944’te; siyasi düzen ise, savaşın beş galip ülkesine veto hakkı tanıyan Birleşmiş Milletler olarak 1945’te Fransisco Konferansıyla kuruldu. Sovyetler Birliği ve komünizm tehdidine karşı Batı dünyasının askeri teşkilatı da Atlantik İttifakı adı altında Washington Antlaşması’yla 1949’da hayata geçti. Bir süre sonra 1957 yılında sınırlı alanlarda egemenlik paylaşımına dayalı ve kıtada ulusüstü yapılanmayı hedefleyen Avrupa Birliği vücut buldu. Hepsi geçen yüzyılın ortalarında yaratılan ve bir yerde dünyanın tek merkezden yönetilmesi amacını taşıyan bu düzenlemelerin, her birinde yapılan birçok değişiklik ve uyarlamalara rağmen, ilk on yılını devirdiğimiz 21. yüzyılın ihtiyaçlarına artık cevap vermekten çok uzak kaldığını görüyoruz. İnsanlığın bugün karsılaştığı devasa sorunları 60 yıl önceki dünya 
düzenini kuran anlaşmalarla çözme çabaları, uluslararası barış, güvenlik ve refahın sağlanmasında yetersiz kaldığı gibi, dünyadaki adaletsizlik ve istikrarsızlığın da temel nedenlerini oluşturuyor.

Küreselleşme Gerçeği,

Bugün yaşadığımız dünyanın gerçekleri, fırsat ve tehlikeleri, 60 yıl öncesine göre çok farklı. Her şeyden önce küreselleşme artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası. Dünya’nın bir köşesinde meydana gelen bir felaket diğer köşesinde dayanışma ve sorumluluklar yaratıyor. Bugün Van’daki deprem Japonya’daki yardım örgütlerini harekete geçirebiliyor. Somali’deki açlık bizim en ücra kasaba ve köylerimizde yardım kampanyaları başlatılmasına neden oluyor. Dünya nüfusunun %60’ı cep telefonu sahibi, 200 milyon kişi facebook’ta iken, uydu TV, internet, google milyarlarca insana erişir ve halkların birbiri hakkındaki algılarını derinden etkilerken, ilerleyen teknoloji temel moral sorunları beraberinde getiriyor ve dolayısıyla hukuki ve manevi yol gösterici kurumlara duyulan gereksinimi arttırıyor. İnanılmaz boyutlara ulaşan enerji tüketimi yerküre iklimini değiştirirken, dünya kaynaklarını yok ediyor, doğayı, geri dönülmesi imkânsız ölçülerde kirletiyor ve buna rağmen kitlesel refah sağlanamıyor. Avrupa Birliği başta olmak üzere uluslararası finans sistemi krizlerden kurtulamazken kitlesel açlık, yoksulluk, cehalet ve kadın erkek eşitsizlikleri, adaletsizlikler, salgın hastalıklar, kitlesel katliamlar, aynı zamanda ülkeler ve bölgeler arası dengesizlikler dünya barışını tehdit etmeye devam ediyor. Nükleer silahlanma yarışı da bu tehditler arasında en ciddi olanlardan birini oluşturuyor. Kitlesel göçler, ötekileştirme dramlarını, ırkçılığı, ferdi ve toplu şiddeti ve kimlik kâbuslarını beraberinde getiriyor ve ulusal ve sınır aşan terör hareketlerini besliyor.

Güç, Batı’dan Doğu’ya ve ulus devletlerden bireye doğru kayıyor, fakat ne Batı, ne de ulus devletler güçlerini kaybetmiş değiller. Devlet dışı aktörler, şiddete dayalı gruplaşmalar ve kontrolsuz bölgeler, çok küçük boyutlarına rağmen süper güçleri bile korkutabiliyor, hatta bu korkular yüzünden temel hak ve özgürlükler dahi kısıtlanıyor, insan hakları ihlalleri yapılıyor ve ortaya çıkan asimetrik mücadele ciddi bir uluslararası istikrarsızlık ve güvensizlik kaynağı teşkil ediyor.
Büyük aktörler dünya istikrar ve güvenliğini sağlayamıyor. Çin, Hindistan, Brezilya gibi büyük nüfuslu devletlerin devreye girmesi, siyasal İslamın yaygınlaşması ve uluslararası sistemi etkilemesi, buna paralel olarak Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki Arap ülkelerinde yeni bir uyanışın başlaması ve özgürlük arayışları, dünya dengelerini derinden etkiliyor. Bütün bunlar uluslararası sistemde radikal değişiklikler yapılmadan, IMF ve BM gibi mevcut uluslararası parasal ve siyasi kuruluşlarla küresel sistemin, değil tek merkezden, kolektif yönetiminin dahi mümkün olamayacağı gerçeğini gözler önüne seriyor.

Yeni Dünya Düzenine Duyulan İhtiyaç,

Evet, yeni bir dünya düzenine duyulan ihtiyaç açık... Ama bu düzenin nasıl ve ne zaman kurulabileceğini kimse bilmiyor. Hatta kurulup kurulamayacağı da bilinmiyor. İnsanlığın bu tehlikeli ve karmaşık uluslararası ortamda oraya buraya savrulmaya devam etmesi muhakkak ki olasılıklar arasında.Ama bilinen bir şey varsa o da kurulacak yeni dünyanın yukarıda saydığımız sorunlara cevap verecek öğelere sahip olması. Bu öğelerin başında barışçı diplomasinin askeri diplomasiye üstün olması, bölgesel değil küresel refahı hedeflemesi, az karbon salınımlı enerji kaynaklarına geçmesi, ikili değil çok taraflı yöntemlere öncelik vermesi ve egemenlik paylaşımı temelinde uluslararası dayanışma ve işbirliğini temel almasıdır.
Böyle bir düzenin kurulması şimdilik bir hayal gibi görünüyor. Ne var ki zaruretler, alternatif seçimlere imkân bırakmaz. Tarih bize insanlığın zaruretle karsılaşınca tek seçeneği oluşturana dair karar alma kapasitesine sahip bulunduğunu gösteriyor. Sorunların farkında olmasına rağmen uluslararası toplum henüz böyle bir zaruret bilinci içinde değil. Uluslararası kamuoylarında yeterli farkındalık, hükümetlerde ise yeterli siyasi irade yok. 

Batılı güçler mahrum kitlelere demokrasi öneriyor, fakat adalet sağlamıyor. Bugün Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da özellikle gençler düzleminde tanık olduğumuz uyanış hareketlerinin ve değişim taleplerinin kökünde adalet ve özgürlük arayışları yatıyor. Bu hareketler, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya gecen yüzyılın başından bu yana egemen olan Batılı vesayet düzenin sona erdiğinin işareti. 21. yüzyılda istikrar güvenlik ve refahın baskıcı rejimlerin devamına imkân veren mevcut uluslararası sistemle sağlanamayacağı bu coğrafyadaki halkların halklarının hatırı sayılır bir çoğunluğu tarafından artık anlaşıldı.

Yeni Dünya’da Türkiye’nin Konumu,

Türkiye şimdi bu sistemi uluslararası düzeyde sorgulayan ülkelerin başını çeken bir konumda… Var olan rejimlerin değil, değişim talep eden halkların yanında yer alıyor. Başbakan Erdoğan birden fazla vesileyle BMGK’nın beş daimi üyesinin uluslararası toplumu vesayet altında tutan bir veto hakkına sahip bulunmasına karşı çıktı. Haksızlık ve adaletsizlikler karşısında suskunluk, bu haksızlık ve adaletsizlikleri meşrulaştırmak anlamını taşır. O zaman olanlardan suskunlar da sorumlu olur. Türkiye bu gerçeğin farkında… Bu tavır, yeni yüzyılda yeni dünya düzeninin kurulmasında Türkiye’ye tarihi bir sorumluluk bahşediyor. Türkiye’nin bu onurlu rolü etkinlikle oynayabilmesi hiç şüphesiz içerdeki haksızlık ve adaletsizliklerin ortadan kaldırılmasına ve özgürlüklerin daha da geliştirilmesine yönelik kararlı adımlarına devam etmesiyle mümkün olur. Geçtiğimiz yüzyıl o zamanki ihtiyaçlara cevap verecek yeni bir düzen kurulması için iki dünya savaşı ve yüz milyonlarca insanın hayatını kaybetmesi gerekti. Umarız insanlık bu kere kendi varlığını ve geleceğini koruma bilincine varmak için bu kadar büyük bir bedel ödemeyi beklemez.


http://www.analistdergisi.com/sayi/2011/12/yeni-bir-dunya-duzeni-kurulacak-mi