Ulusal Güçler Nerede etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ulusal Güçler Nerede etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Eylül 2015 Pazar

Ulusal Güçler Nerede?




Ulusal Güçler Nerede?



Yekta Güngör Özden 

Sanırım on yılı aşan bir zaman önceydi. Mersin’de “Ulusal Güçler Birliği” adlı bir oluşumu umutla karşılamış, yerel bağlamda başlayıp ülke düzeyine yayılması izlenen demokratik yapılanmaya öncülük edeceği inancıyla çağrılarına olumlu yanıt vererek desteğimi bildirmiştim. Daha sonra yerel örgütlerin birleşerek yapacağı çalışmalar bir siyasal partinin yönlendirmesine bırakılarak kuruluşlara elatma oyunlarına girişilince birlikte olunan konulardaki etkinliklere destek verilerek bağımsız yapımızı koruma özeniyle oluşumdan uzak kaldık. Ülkemizin değişik yörelerinde değişik kuruluşlar çalışmakta, siyasal iktidarın hoşgörüsü, hattâ özendirmesiyle cemaat düzenine uygun vakıf, dernek, platform türü örgütlenmeler hızla artmaktadır. Ama “ulusal güç” adıyla beklenen, özlenen, oluşması yararlar sağlayacak gerekli oluşum, yapılanma, kurumlaşma ufukta görülmemektedir. Ulus değil, ümmet yapısını yeğleyen, uluslaşmaya, ulusallığa ve ulusalcılığa karşı çıkan, ulus adını anmaktan kaçınan, ulusal varlıkları ve değerleri yabancıların ele geçirmesine olanak sağlayan anlayış ve tutum karşısında ulusal güçlerin önemi asla yadsınamaz. Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızı zafere ulaştıran “müdafaa-i hukuk ruhu kuva-yı milliye ateşi” benliğimizi sürekli sıcak tutan ateşiyle anılmaktadır.
“Ulusal güç”, ülke düzeyinde ulus çoğunluğunun katkısını çağrıştıran büyük, kitlesel, etkin bir oluşumu, yapılanmayı, örgütlenmeyi, görüşleri, önerileri, istemleri ve sonuç alıcı ağırlığıyla sürükleyici niteliği olan birlikteliği anlatır. Türkiye’mizin önde gelen, vazgeçilmez ulusal gücü hiç kuşkusuz Silâhlı Kuvvetler’dir. Anayasa gereği TBMM’nin manevî varlığına bağlı bu tarihsel gücümüz, yazı konusu gerçek ve tüzel kişilerin oluşturduğu toplumsal güçlerden ayrılır. Yönetimi, temsilcileri, ilgili ve sorumluları kim olursa olsun ulusun gözbebeği bir Atatürk Ocağı’dır. Atatürk dışında hiçbir kişiyle özdeşleştirilemez. Alışılmış, geleneksel Silâhlı Kuvvetler özel konumu gereği ayrı tutulunca ulusal güçler kapsamında sayılabilecek yapılanmaların başında siyasal partiler gelir. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları (Barolar, Odalar, dernekler, birlikler), vakıflar, dernekler, işçi ve işveren sendikaları, üniversiteler, demokratik kitle örgütleri, görüntülü ve yazılı basın-yayın kuruluşları, platformlar ve benzer oluşumlar sırada yerlerini alır. Demokrasiye yaraşır etkinliklerle demokratik geleneklere bağlı çabalarla toplumsal gidiş, yöneliş etkilenir, toplumsal olaylarla iktidarlar uyarılır, desteklenir ya da eleştirilir. Ülkemizde parasal olanakları belirgin kişiler ve kuruluşlar güçlü görünmektedir. Yoksa demokratik anlamda etkinliğinden söz edilecek nitelikte bir güç kanımca bulunmamaktadır. Seçmenleri, oyları etkilediği için medyanın bir güç olarak gözetilmesi gerçekçilik gereğidir. Ama medya ulusal güç olmaktan uzaktır. Ulusun değerlerine duyarlı, öncelikle ulus yapısını duyarlı, bu konularda özeniyle beğeni toplayan bir medya gücü ulusal bağlamda oluşmuş değildir. İktidar ilişkileri, iç dünyalarındaki çelişkiler, belirgin kişisel aykırılıklarla medya güven toplamaktan uzaktır.
Barolar bağımsız değildir. Odalar, vakıflar, dernekler de aynı durumdadır. Medenî Yasa’nın tüzel kişiliklerle ilgili kurallarına güvenilerek Dernekler Yasası yetersiz bırakılmış, kimi antidemokratik ve yetersiz kurumlarıyla hukukumuz demokratik yapılanmayı ve açılımı gözardı etmiştir. Anayasal kimi düzenlemelere karşın sendikalar da ulusal güç durumunu kazanamamıştır. İktidarların, polis gücünü kullanarak dernekleri nasıl karşıladığı bilinmekte, izlenmektedir. Silâhlı Kuvvetler gibi kolluk güçlerini de ulusal güçler değerlendirmesinin dışında tutuyorum.
Güç, ad olarak değil varlık olarak kendini duyurur. 1950-1960 arasında öğrenci ve gençlik kuruluşları ülke düzeyinde adını duyuran etkinliklerle gerçekten ulusal güç idi. Siyasal bir yanları olmamasına, TBMM ya da başka bir devlet yapısı içinde yer almamasına karşın çalışmalarıyla Bakan istifa ettirmiş, Cumhurbaşkanı’na alanlarda konuşma yaptırmış, kimi oluşumların öncüsü ve yaratıcısı olmuştur. Bugün böyle bir güçten söz etmek olanaksızdır. Üniversitelerdeki Öğrenci Konseyleri yönetmeliklerle yapılanan içe dönük, yönetimle uyumu koşul sayan bir güçsüz yapıdır. Rejimi tehdit eden kötülükler köktendinci, ırkçı, bölücü ve yıkıcı odaklardan gelmektedir. Bunları güç saymanın anlamsızlığı açıktır. Ulusal güçlerin ulusallık niteliği ödünsüz yandaşlığı, karşıtlıkları giderme ve toplumu sürükleme yeteneği ve yeterliği ölçü olarak alınmalıdır. Bu tür bir görünüm günümüz için söz konusu değildir. Dağınıklık, zayıflık getirmektedir. Teröristlerin neden olduğu toplumsal olaylar, köktendincilerin düzenlediği eylemler, yandaşlarının desteğini alırken aydın, ilerici, demokrat kesimlerin etkinlikleri nerdeyse düzenleyicileriyle sınırlı kalmaktadır. Gereksiz tartışmalar, kişisel ve kurumsal üstünlük öncelik ve egemenlik çabaları, kimi anlaşmazlıklar dayanışmayı ve olumlu sonuçları engellemektedir. Birliktelik sağlanamamasının nedenini “ilgili ve sorumlu kişilerin karakter ve terbiyesinde aramalıdır” görüşümü koruyorum. Eğitimsizlikten, bencilikten, özseverlikten kaynaklanan tutumlarla güç olma, ulusal güç oluşturma özlemleri gerçekleşmemektedir.
Oysa kentlerde, belli bölgelerde ülke düzeyinde kişilerin ve kurumların anlaşmasıyla ulusal güçler oluşmalı, her yönden daha iyi gelecek için çalışmalı, siyasal iktidarları etkileyerek olumsuzluklara, aykırılıklara, kötülüklere karşı durmalı, etkinlikleri ses getirmeli, sesi özlenmeli, sözü dinlenmelidir. Toplumu sürükleyen gücüyle atılımların önderliğini yapmalıdır. Karmaşaya, kargaşaya, demokratik olmayan eylemlere karşı çıkarak toplumsa tepkileri uygar yöntemlerle yansıtmalıdır. İktidarların güdümünde olmadığı gibi ne olursa olsun karşı çıkmak da doğru değildir. İnandırıcı, güven verici, sorunlara çözüm getirici nitelikleriyle toplumsal duyarlılıkları temsil etmelidir. Toplumsal yanı bulunmayan örgütlenmeler, ulusal düzeye ulaşamaz.
Demokratik siyasal yaşamın vazgeçilmez öğelerinin başında gelen siyasal partiler kuruluş biçimleriyle ve amaçları gereği “ulusal” örgütlerden sayılmaktaysa da güçleri oranında gerçek ulusal çizgide sıralanırlar. Topluma kendini benimsetememiş, seçimlerde hep alt sıralarda kalan, yasama organına giremeyen, girse de etkinliği söz konusu olmayan partilerin ulusal güçler içindeki yeri ancak bir addır, yasal bir belirtmedir. Siyasal partilerin gücü, milletvekili sayısıyla değil seçmenlerin ilgisi ve başarısıyla kanıtlanır. Ulusun özlemlerini dile getiren, gerçekleşmesini sağlayan, demokratik katkılarıyla anılan, alkışlanan siyasal partiler demokratik kitle örgütlerini de yanında bulur, onlara da dayanak olur. Bu duruma, bu düzeye gelmiş siyasal partilerin yokluğu demokrasimizin başlıca sorunudur. Seçmeni aldatan, değişme savları içtenliksiz siyasal yöneticiler, aradığını bulamamakla girilen deneme sınavları-nın getirdikleridir. Demokrasinin çoğulcu, katılımcı kurallar ve kurumlar düzeni olduğu gözetilirse ulusal güçlerin ulusal sorunların sözcüsü niteliğiyle varlıkları, karşılıksız, yürekten katkıları en çağdaş kazanım sayılır.
Sendikalar üyeleri etkileyip yönlendirmekte, düzenledikleri toplantılara katılmalarını sağlamakta başarılı değildir. İlkeler bağlamında güçsüz kaldıkları gözlenmektedir. Özelleştirmeye karşı olduklarını açıklayan kimi sendikaların üyeleri seçimlerde özelleştirmeci partilere oy vermekte, kimi sendikalar da karşı oldukları yasaların çıkmasını önleyecek çabalar yerine yasa kabûl edildikten sonra kınama etkinliklerine girişmektedirler. Kurum, enstitü, konsey, forum ve başka adlarla toplum karşısına çıkan öbür kuruluşların, üyeleri üzerinde etkinliği sanıldığı ölçüde değildir. Kimi organların, kuruluşların kendi haklarını aramadıkları, savunmadıkları da bir gerçektir. Toplumsal güç demokrasinin gücüdür. Birliktelikten çıkan ses daha gür çıkar. Kişisel çabalar her zaman istenen sonucu vermez. 12 Eylûl öncesinde, sırasında ve sonrasında olumsuzluklar karşısında susmayı yeğleyen, eleştiriden korkan, kaçınan, kişisel yararını gözeten kimileri şimdilerde “Dedim de dinlemediler, yazdım anlatamadım. Haklı çıktım” sözleriyle kendini tanımayanları, olayların dışında olanları aldatmaktadır.
Gücü olmayan yapı, ulusal olsa neye yarar? Ayrı ayrı güçler de böyle. Bir gücün ulusallaşması ya da güçlerin biraraya gelerek ulusal yapı görünümüyle çabaları hem anlamlı hem de yararlı olur. Böyle güçler oluşmalı, çalışmalı, ulusal ve uluslararası ilişkilerde sorunlarda ağırlığını koyarak istenilen değişiklikleri, özlenen sonuçları sağlamalıdır.
Kimi üniversitenin ulusal konularda görüşlerini açıklaması Rektörünün konuşması ya da Senatosunun yetkisiyle olmaktadır. Çoğu da susmayı uygun bulmaktadır. Toplumsal aydınlığın öncüsü olacak bilim kuruluşlarının demokratik katkıdan kaçınması, kimi beklentiler, düşünceler ve siyasal eğilimlerle görevini savsaklaması katlanılması güç bir durumdur. Belirgin biçimde kimi akımların alanına dönüşen kimi üniversitelerdeki çağdışı öğrenci olayları ulusal doğrultuya ters düşen çirkinlikleri sergilemektedir. Geleceğimiz yönünden çok sakıncalı olan bu durum herkesi kaygılandırmalıdır. Atatürk ilkelerini özümsememiş kuşakların cumhuriyeti koruması düş olmaktan öteye gidemez. Cumhuriyetimizi sonsuza değin bağımsız yaşatacak ulusal gücü Türk insanının yürekle beyin birlikteliğinde aramak, bu soylu kaynağı bayraklaştırmak gerekmektedir. Hepimiz sorumluyuz. Ulusal güçlerden, ulusal güçlerin başarısından yoksunluk ulus ve ulusallık konularında yanlışlarımıza yanılgılarımıza bağlanmalıdır. 83 yılda gücümüzü ve güvencemizi yeterince sağladığımızı, kurtuluş ve kuruluş felsefemize uygun yapılanmalar oluşturduğumuzu savunamayız. Acı olan budur. Ulusal güçler olsa ve gereken demokratik atılımları yapsalardı bugünkü durumlara düşmezdik.

http://www.turksolu.com.tr/ileri/29/ozden29.htm

..