SON NOKTA DEĞİL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SON NOKTA DEĞİL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Şubat 2016 Perşembe

MISIR’DAKİ DARBE ARAP BAHARINDA SON NOKTA DEĞİL,






MISIR’DAKİ DARBE ARAP BAHARINDA SON NOKTA DEĞİL,



YAZAN Özdem SANBERK
Köşe / 2013 Ağustos


Siyasal İslam Ortadoğu’da henüz çökmüş değil. Eğer İhvan kendini sorgular, İslam’ı tekeline almaktan vazgeçer ve ideolojisini siyasi özgürlüklerle bağdaştırabilirse yeniden iktidara gelebilir.

Bölgede iki yıldan beri yaşananlar Arap halklarının ne kadar muhafazakâr olsalar da özgürlük ve refah adına mücadele edeceklerini gösterdi. Şimdi tüm Müslüman ülkelerde gençlerden ve orta yaşlılardan oluşan yeni bir orta sınıf doğuyor. Daha dindar, daha muhafazakâr ama bilgiye erişen, şiddeti reddeden fakat daha fazla hak, daha fazla refah talep eden kitleler... Bu yeni kitlelerin muhafazakârlıkları ise onların haysiyet, özgürlük ve refah taleplerine bir engel değil.


Dönüşümün tüm Ortadoğu’ya etkisi

Arap Baharı, daha ziyade yönetim şekli “cumhuriyet” olan anti-demokratik rejimleri etkiledi. Örneğin, Körfez ülkeleri ve Fas gibi monarşilerde hakların genişletilmesi için kimi zaman ortaya çıkan gösterilerin çeşitli sebeplerle kitlesel protesto hareketlerine dönüşmediği görüldü. Zira bu ülkelerin iç dinamikleri, iktidar yapıları, nüfus azlığı, petrol zenginliği ve muhalefet hareketlerinin doğası, siyasi enerjinin siyasi güce dönüşmesini şimdilik önlüyor. Geleceği tam olarak öngörmek mümkün olmasa da Suudi Arabistan dâhil tüm Körfez monarşilerinin iki buçuk yıldır hüküm süren ve son dönemde Suriye ve Mısır’da ciddi krize saplanan demokratik değişim ve dönüşüm dalgasının etkisi altına girmesi kaçınılmaz. Çünkü büyük farklılıkları olsa da bu ülkelerin ortak paydaları, siyasi özgürlükler ile temel haklardan yoksun olmaları ve iç istikrar ile güvenliklerini baskı ve şiddete dayalı otoriter güç kullanımıyla sağlamaları. Oysa güç kavramının anlamını altüst eden iletişim çağında, güce dayalı rejimlerin ayakta kalması artık mümkün değil. Bu nedenle insana öncelik vermeyen ve kendi halkına baskı uygulayan hiçbir Ortadoğu rejimi değişimden muaf olmayacağı gibi, demokratik değişim hareketini tüm bölge ülkelerinin er veya geç yaşayacağı da 21. yüzyılın kaçınılmaz bir gerçeği. 

Ama Ortadoğu halklarının bu dönüşümü farklı şekil ve ritimlerde geçireceği kesin. Kimi daha süratli ve bir anda, kimi  ise iniş-çıkışlarla bu değişimi yaşayacak. Bu nedenle Ortadoğu ve Arap dünyası onyıllarca istikrarsızlık ve güvensizlikten kurtulamayacak gibi görünüyor. Süreç uzadıkça da halkların ıstırabı ve bölgenin istikrarsızlığı aynı oranda ve kaçınılmaz bir şekilde artacak.


Suriye ve Mısır

Suriye’de değişim sancıları başladığı zaman halkına yıllardır zulmeden azınlıktaki bir diktatörün hemen devrileceği ve doğumun kolay olacağı zannedildi. Ama iki yılı geçen ve uluslararası toplumun gözleri önünde yüz binden fazla cana, milyonlarca mülteciye mal olan iç savaş farklı bir tablo ortaya koyuyor. Bu tabloda ülkedeki siyasal, mezhepsel ve etnik kırılmaların derin tarihî köklere sahip olduğu, bölge içi ve dışı güçlerin çıkar çatışmalarının insani mülâhazaların önüne geçtiği ve dolayısıyla özgürlüklerin doğumunun pek de yakın olmadığı belirginleşti.  
Mısır’a gelince, uzun yasa dışı muhalefet yıllarından sonra tarihte ilk kez sandıkla iktidara gelen Müslüman Kardeşler yepyeni bir siyasi kültürle tanıştı. Olivier Roi’nin dediği gibi, bu siyasi kültürde, “demokrasilerde sandığa rağmen iktidara karşı çıkan kitleler mevcut olabiliyor ve bu muhalif kitleler, ifade özgürlüğü haklarını sokağa dökülerek kullanmak isteyebiliyor”. Muhammed Mursi bu durumla baş edemedi. Çareyi ise Tahrir Devrimi’ni yapan tüm siyasi aktörlerle uzlaşmak ve aşırı kutuplaşan kamuoyunun beklentilerini anlamaya çalışmak yerine, “sandıkla geldim her istediğimi yaparım” mantığıyla daha fazla otoriterleşmekte buldu.


Askerî darbe yıkılmaya mahkûm

Mursi yönetimine karşı geçekleştirilen askerî darbenin, sebebi ne olursa olsun siyasal İslam hareketine ve Arap Baharı’na büyük bedel ödeteceğine şüphe yok. Ancak darbe ne Mısır halkının Tahrir Meydanı ile başlayan özgürlük arayışlarına ne de Arap Baharı’na son verebilir.1920’lerden beri İslam dünyasında dürüst, adil ve İslami geleneklere saygılı yönetim arayışı içinde mücadele veren Müslüman Kardeşler hareketi, son bir yıllık deneyimden gerekli dersleri çıkarıp hatalarıyla yüzleşebilirse Mısır’da ve başka yerlerde yeniden iktidara gelebilir. Ancak bu sorgulamayı, İhvan’ın şimdiki yaşlı kadroları değil, 21. yüzyıl gerçeklerinin bilincindeki yeni kuşak muhafazakârlar yapabilir. Böyle bir sorgulama ise darbecileri iktidardan söker ve Arap Baharı’na tüm bölgede yeni bir hız ve geçerlilik kazandırır.


İhvan’ın siyasi İslam tekelindeki ısrarı

İktidar, sadece ideolojik yönetimden ibaret değil; her şeyden önce seçmenin günlük aş, iş ve güvenlikten oluşan yaşamsal sorunlarını da çözme sınavıdır. Tunus’ta, Suriye’de ve Mısır’da Arap devrimlerini tetikleyen temel faktörün bilhassa kırsal alanda ve kentlerin çeperlerinde yaşayan mahrum kitleleri uzun yıllardır vuran ve açlığa, işsizliğe, yoksulluğa, adaletsizliğe ve korkunç gelir farklarına yol açan ekonomik sorunların varlığını biliyoruz. Ekonomik beklentiler iktidarları yıpratır. Hele Mısır gibi ihmal edilmiş ve devasa ekonomik sorunların birikmiş olduğu bir ülkede, sorunların bir yılda çözülmesini beklemek hiç akılcı değil. Bu nedenle Mursi karşısındaki en müessir muhalefet ekonomik ve sosyal sorunlar karşısındaki çaresizlikten ziyade cumhurbaşkanının kendi iktidarını kayıtsızca güçlendirmeye çalışmasından, siyasal İslam’ı İhvan’ın tekeline almak istemesinden ve İhvan’ı Mısır’da sosyo-ekonomik sorunların çözümüne bir çare yapmaya çalışmak yerine kendi otoriter yönetiminin bir kontrol aracı hâline getirmesinden kaynaklandı. Nitekim Mursi, hemen bir yıl içinde karşısında sadece orduyu, yargıyı, Hıristiyan azınlıkları, laik, liberal ve sol çevreleri değil, Selefiler ve Sufiler gibi başka İslami hareketleri, hatta El-Ezher gibi saygın İslam kurumlarını da buldu. 


İhvan kendini sorgulayabilecek mi?

Müslüman Kardeşler’in şimdi askerî darbe mağduru olarak kendilerini yenileme şansı var. Sağduyu gösterebilirlerse, darbe dolayısıyla kazandıkları yeni sempati dalgasından yararlanarak muhalefette kendilerini Mısır’ın çoğulcu dinî topografyasına uyum sağlayacak şekilde bir reforma tâbi tutabilirler. Arap dünyasında siyasal İslam’a tek başına sahip olma gibi hayalî emellerini gözden geçirebilirler. Bu gerçekleşirse, Mısır’ın ve aynı zamanda bölgenin mahrum ve mazlum kitleleri için yeniden bir umut ışığı olabilirler. Tabii yeni bir seçimi kazanmalarında ideoloji kadar, Mısır halkının gündelik sorunlarına yanıt arayan, ayakları yere basan bir hükümet programıyla ortaya çıkabilmeleri de önemli. 

Ne var ki Mısır’da ve tüm Arap dünyasında demokratik dönüşüm ve değişim hareketinde en ciddi sınav, kişisel siyasetle dinî inançların birbirinden ayrılması noktasında ortaya çıkacak gibi. Zira aksi durumda, siyasal özgürlükler ve temel hakların gerçek hayata yansıması sorunu çözümsüz kalmaya devam edecek. Aslında Arap devrimlerinin tümünün geleceği, bu sorunun çözümüne bağlı. 

http://www.analistdergisi.com/sayi/2013/08/misir-daki-darbe-arap-baharinda-son-nokta-degil