Ortam ve Atatürkçüler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ortam ve Atatürkçüler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Eylül 2015 Pazar

Ortam ve Atatürkçüler





Ortam ve Atatürkçüler


Yekta Güngör Özden

Lâik Atatürk Cumhuriyeti, kanımca en karanlık günlerini yaşıyor. Yönetime egemen olan Atatürk karşıtları, O'nun yepyeni cumhuriyetle yaşama geçirdiği demokrasiyi kullanarak, seçmenleri aldatıp oyunu alarak, üstü kapalı biçimde, amacını gerçekleştirmeye koyulmuştur. Hakları ve özgürlükleri kötüye kullananlar, onlara lâyık değildir. Milletvekili genel seçimlerinde, sonraki yazılı ve sözlü açıklamalarında, Hükûmet Programlarında değindikleri konuların çoğu sözde kalmakta, oy almak için verdikleri sözlerin çoğunu da yadsırcasına unutmaktadırlar. Dün ve bugün Atatürk, Atatürk ilkeleri, özellikle lâiklik ve tam bağımsızlıktan asla sözetmemektedirler. Demokrasiyi, demokrasiyle bağdaşması olanaksız kendi köktendinci düzenlerini elverişli ortam sayma yanılgıları sürmektedir. Gerici-tutucu dayanışması her gün kimi ürünlerini vermektedir. Tarikatçı kadrolaşmasını, akraba-arkadaş kayırmasını hiçbir çekinme duymadan, duraksamaya düşmeden gerçekleştirmektedirler. "Dünya görüşümüz aynı olanları göreve getirmek doğal.-Kadrolaşmak doğal hakkım" sözleriyle yönetimi her katta ele geçirmeyi savunmaları, yetkililerce sessizlikle izlenmekte, hattâ onay kolaylıkları sergilenmektedir. Kimi üstdüzey görevliler imzasız, uydurma yakınma yazılarıyla Savcılıklara verilmekte, "danışıklı dövüş" denilebilecek bir yazışmayla "Savcılıktan geldi" bahanesiyle adıgeçen görevliye işten elçektirilmekte, gözdağı, baskı ve tehditle boşaltılan yerlere kendi yakınları adamları, militanları hiçbir nitelik aranmadan oturtulmaktadır. MEB müsteşarı, Diyanet İşleri Başkanı, TRT Genel Müdürü, başka Genel Müdürler emekliliklerini isteyerek ayrılmışlar, kimi yüksek kurulların üyeleri görevden alınmış, mütftülerin bile görev yerleri değiştirilmiştir. Eğitim yerlerine şeriatçılıklarıyla tanınanların getirilmesi, ulusal bankaların yönetimlerine "kâr payı" yutturmacasıyla bilinen kuruluşlarda çalışanların, Bakanlıklara da İstanbul Belediyesi eski memurlarının getirilmesi artarak ve hızla sürmüştür.
YÖK konusundaki yakınmalardan yararlanarak YEK'i gündeme getirmenin arkasında yükseköğretimde kimi üniversitelerdeki gerici kadrolaşması yetersiz bulunarak tümüyle egemenlik sağlama amacı açıktır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'yla yargıdan sonra da Silâhlı Kuvvetler ele alınacaktır. Kendilerine dokunulmadığı için sessiz ve ilgisiz kalanlar, yarın kapıları çalındığında iş işten geçmiş olacaktır. Günümüz iktidarının lâiklik ve din sözcüklerini kullanma biçimi ustalıklı, takiyyeci davaranışlarının kanıtıdır. Neden oldukları dış ilişki bozuklukları kendilerinin muhalefette oldukları zamanda yaşansaydı türban yalanıyla çığlık atan sıkmabaşçılarla yandaşları ve kışkırtıcıları camileri morga, alanları kan gölüne çevirirlerdi. İki adım ileri, bir adım geri yöntemiyle sakıncaları benimsetmeye, sindirmeye çalıştıkları bir gerçektir. Kendi dininden ve mezhebinden olanlara düşman gözüyle bakanların, insanlığı unutanların müslümanlık savı geçersizdir. Dine ticaret ve siyaset sokarak dini siyasallaştıranlar, demokrasiyi dinselleştirirler. Dinini kin, kinini din yapanların din sömürüsü tartışmasızdır. Gerçekdışı, hukukdışı, ahlâkdışı, insanlıkdışı yaklaşımlar, asılsız ihbarlar, yanıltma ve oyunlarla çalışanlara kötülük etmek yetmiyormuş gibi memurun, işçinin, esnaf ve sanatkârın, öğrencinin, emeklinin zaten ağır olan koşulları büsbütün dayanılmaz duruma getirilmiştir. "Vergi adaleti" sözü "Vergi barışı" aldatmacasıyla sulandırılmış, gelir dağılımında ve ücretlerde denge yozlaştırılmış, iç ve dış borç yükü yanardağa dönüşmüş, faiz gelirleri vergi dışında bırakılmış, asgarî ücretteki oranıyla çalışanları ve yoksulları inleten vergi ağırlığı artmış, emeklilerin ilâç almaları sınırlanmış, çiftçiler ödünleriyle perişan olmuşlardır. Haksız, dayanaksız, barbarlık ve gaddarlık örneği, cinayet ve vahşet sayılan Irak Savaşı için TBMM kararına aykırı biçimde güneydoğu Anadolu'ya geçen ABD güçlerine yer kiralamak için sıralar oluşmuştur. AB, ABD, IMF, Dünya Ticaret Örgütü dayatmaları, baskıları ve tehditleriyle ikili uygulamaları sürerken uydu ve uşak ruhlular, çıkarcılar, numaracılar, dönekler, saplantılılar ve sapkınlar, kiralık ve satılıklar, ajanlığa ve kışkırtıcılığa soyunanlar, işbirlikçiler, tanzimat ve mütareke kafalılar, yeni Sevr'ci ve mandacılar, ırkçı-faşist-şeriatçı bileşkesi, aşiret ve tarikat bağımlıları tüm yüzsüzlük ve çirkinliklerini sergileyerek, barış düşmanlığı yaparak ufkumuzu karartmışlardır. Kimi arsız ve terbiyesiz, kimi ahlâksız ve alçak da bu kuyrukta yer almıştır. Böyesine içkarartıcı bir ortamda gerçek Kemalist/Atatürkçünün sorumluluğu daha da artmaktadır. Büyük kesimi terör aygıtı gibi çalışan şakşakçı, goygoycu medyanın şamatasından toplumu kurtarmak gerekir.
Yıllardır söylenip yazılan, Atatürk'ün bizim için aydınlanmanın kaynağı, Türkiyemizle özdeşleşerek kurumlaşan büyük bir değer olduğunu, Türk Mucizesi'nin gündeme getirdiği Türk Devrimi'nin temellerini oluşturan Atatürk ilkelerinin çağdaş bir düşün dizgesi olarak bizim için ne ölçüde önem taşıdığını yinelemek fazla olacaktır. Ekonomide, yönetimin her alanında, dış ilişkilerde, kamu ve özel girişim uyumunda, gelir dağılımnda gözetilmesi zorunlu adalette, doğal kaynaklarımızın kullanılmasında, kalkınmada, eşitlikte, işveren-işçi-memur dengesinde, dış ülkelerle yarışmada, yoksulluğu yenmede, güçlükleri göğüslemede, kötülükleri ve haksızlıkları önlemede, toplumsal barışı sağlayıp ulusal dayanışmayı güçlendirmede Atatürkçü Düşünce Dizgesi yolgösterici olacaktır. Türkiyemiz için başka hiçbir çözüm gerçekçi değildir. Tam bağımsızlık, özgürlük. Ulusal egemenlik ve çağdaşlaşma amaçlı Atatürk ilkeleri, özlenen nitelikleriyle gerçek demokrasiyi gerçekleştirecektir. Eşitlikçi, kimsesizlerin kimsesi lâik cumhuriyet, görkemli yapısıyla hepimizi gönendirecek, hepimizi kıvançla yüceltecektir.
Kendilerini kabûl ettirmek için ABD'ye AB'ne el açıp dayananlar, barışı savunmak varken ekonomik sıkıntıları gidermek için yardım ve bağış beklentileriyle savaş pazarlıklarına oturanlar, duyarlı, özenli ve ilkeli kimilerinin çabasıyla savaş dışında kalmayı kendi başarıları gösterme yalanlarına sarılmışlardır. İçerdeki durumu kurtarmak amacıyla ABD'ne sakıncalı kolaylıklar sağlamaktan çekinilmemiş, "Müttefiklerimizle birlikteyiz, koalisyonuz" sözü bile edilmiştir. Bu, savaşın içinde olmaktan başka bir şey değildir. Dinci yönetimleri desteklemeyi, "İslâmcı Hükûmet" sözlerini kullanarak sürdüren yabancılar, Kemalizm/Atatürkçülük için bilgisizlik, bilinçsizlik ürünü sakıncalı söylemlerde bulunmakta, hiçbir utanma duymadan Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın yalnız Türkiye'ye, bölgemize değil, dünyaya kazandırdıklarını yadsımaktadırlar. Türkiye'yi AB'ne almamak için daha neler uyduracaklar, daha ne bahaneler bulacaklar, daha ne koşullar getireceklerdir göreceğiz.
Tüm bu aykırılıklar ve olumsuzluklar sürerken Atatürkçü, ilerici, aydın bilinen kesimlerdeki ayrılık, sen-ben tartışması kimilerinin karalama ve yalanlarla tırmanan çirkinlikleri, uyuşukluk, tembellik, ilgisizlik, bencillik, kıskançlık ve yıkıcılığı birbirine eklenmektedir. Ne istendiği, neyin paylaşılamadığı, düşmanlık ötesi katılığın ve karşıtlıkların nedeni belli değildir. Kuruluşlar yıpranmakta, kişiler yara almaktadır. Sorumluluk duygusu, görev onuru, birilkte çalışma terbiyesi, Atatürkçü olma erdemi savsaklanamaz. Bu birliktelik dışarıya karşı en sağlıklı güçtür. Aykırı durumlar ülkemizin karşılaşacağı tehlikeleri artırır. Dış ilişkilerdeki teslimiyetçi, içerdeki çözülme ve başarısızlığın tepkilerine karşı destek arama çabalı ödüncü tutum, güdümlülük sakıncalarına uzanmaktadır. ABD Dışişleri Bakanı'nın hiçbir yazılı güvence vermeden aldıkları, TBMM kararını gerektiren açılımlardır. Duruşumuzla uydu ve uşak olmadığımızı, sömürge olmayacağımızı, bağımsızlığımızı varlık koşulu bilerek özenle koruyacağımızı kanıtlamalıyız. İktidarın, geçmişi belli liderini Başbakan yapmak için hukuku çiğnemesini, kişisel ve partizan amaçlı Anayasa ve Yasa değişikliklerini muvafakatçıların, çarpıklıkları savunanların desteğiyle gerçekleştirdiklerini, ABD'de eğitim görmüş, ABD'cilerin susarak benimsediklerini izledik. Ulusalcıların yalnızlığı, ortadakilerin ikili ilişkileri ekonomik baskılı ABD yaklaşımıyla savaşa çeklidiğimizi ortaya koymaktadır. Dışişleri Bakanı'nın "Koalisyonun içindeyiz" sözü bir Hükûmetin kararıyla açıklanamaz. Dokunulmazlıklar konusundaki sözlerini unutan, soygun, hortum, rüşvet konularına asla ilişmeyen, kıyı yağmasından sonra ormana yağmasını gündeme getiren, atamalarda ve kadrolaşmada hukuksal ölçüleri ve anayasal engelleri kaldırmaya çalışan iktidarın yarınlarda nelere kalkışacağını kestirmek güçtür. Çalışma yaşamıyla ilgili Yasa'nın yürürlük gününü erteletme, emeklilik yaşlarıyla oynama ve kendi adamlarını daha uzun süre görevde tutmak için ayrıcalık kuralına yer verme gibi girişimler birer ilginç belirtidir. Üniversiteye ve yargıya dış destekli saldırılar, devleti ele geçirme girişimlerinin plânlı-programlı bir parçasıdır.
Kürt aşiretleriyle Türkiye Cumhuriyeti'ni karşı karşıya getiren, onları koruyup silâhlandırarak Irak'taki Türkmenlerle birlikte güney sınırımızı saldırılara açık bırakan ABD'nin amaçlı tutumu hepimizi uyarmalıdır. Kürt devleti eylemli biçimde kurulmuş, açıklama ve tanıma aşamasına gelinmiştir. Vilson ilkeleri, Ermenistan-İsrail hattının son halkası, Kürdistan'la yaşama geçirilecektir. Görünen budur. ABD ve AB inandırıcı olmaktan uzaktır. Irak savaşına karşı çıkanlar Irak'ın kuzeyine (Kuzey Irak demiyorum) kendi güvenliği ve saldırıları önlemek için girecek Türkiye'ye birlikte karşı çıkmışlardır. Bu durum, Kürdistan, Kıbrıs ve Ege'de nasıl ve niçin birlikte olduklarını anımsatmalıdır. Ülkemizi borçlandıranlar, kendileri ve yandaşları için paraları kullananlar, günümüzdeki borç dağının altında halkımızı inletenler asıl karşıtlarımızdır. Bunlardan kurtulmadıkça aydınlığa çıkmamız olanaksızdır.
Gerçek Atatürkçülerin, gerçek yurtseverlerin , gerçek demokrat ve gerçek ilericilerin kendilerini özeleştiriye bağlı tutup sorgulayarak neden günümüzdeki olumsuzlukları yaşadığımızı, neden bu durumlara düştüğümüzü saptayıp çözümlerini bulmaları gerekir. 85 yıllık cumhuriyet kendi yandaşlarından çok neden kendi karşıtlarını yetiştirmiş, neden karşıtlarının eline geçmiştir. Lâik Atatürk cumhuriyetini sonsuza değin bağımsız yaşatmak andı içenler, her şeylerini cumhuriyete borçlu olanlar ne yapmışlardır ve ne yapmaktadırlar? Yabancı ülkelerde herkesi ayağa kaldıran olumsuzlukların daha büyükleri Türkiye'de yaşanırken niçin kimsenin sesi çıkmamaktadır? Gençleri hukukdışı yollara düşürerek acılara neden olan sonuçlar niçin yaşanmıştır? Gençler niçin demokratik yöntemler yerine karşı çıktıkları baskıcı yöntemleri izlemişlerdir? Atatürk yeterince anlatılmış, tanıtılmış O'nun emaneti özenle korunmuş mudur? Eğitim konusundaki boşluklar ve bozukluklar, köy enstitülerinin kapatılması, öğretmen okullarının kaldırılması, imam hatip öğrenimine ağırlık ve ayrıcalık tanınması, inanç sömürüsüyle dinsel alandaki ödünler niçin etkin biçimde izlenmemiştir? Liderlerinin sözleriyle ne oldukları ve neyi amaçladıkları bilinen siyasal partiler anayasa sınırları içine çekilememiştir? İnsan hakları ve demokrasi sömürüsüne neden engel olunamamıştır? Gerçek milliyetçilik olan Atatürk milliyetçiliğine neden sahip çıkılmamış, "lâikçilik" sulandırması gibi tertemiz milliyetçilik ırkçılık-turancılık biçiminde gösterilerek "ulusalcılık" sözcüğüyle alaya kalkışılmıştır? İçimizdeki aymazlıklarla gündeme gelen "İnançlara saygılı lâiklik" benzeri "Ilımlı islâm" ve "demokratik lâiklik" söylemleriyle lâikliğin yozlaştırılması tartışmalarının sürdürülmesinin anlamı nedir? Savr'in yenilenmesi, Lozan'ın silinmesi çabalarının belirtileri görülmüyor mu? Medyada ve kimi üniversitelerde işbirlikçiliğine soyunanlar kimseyi uyarmıyor mu? Suskunlukla içiçe giden ekonomik durgunluk yeterli belirti değil mi? Hukukdışı yollar söylentileri, beklentileri geleceğe ilişkin tehlikeleri düşündürmüyor mu? Mustafa Kemal ve arkadaşlarının daha kötü koşullarda başardıklarını günümüz yurttaşları başarmakta yetersiz mi? Ulus niteliklerini mi yitirdi? Partizanlık, kadrolaşma, oy satın alma, gözdağı, baskı dinleme skandalları, hukuk bilmezlik ve tanımazlık, çoğunluk diktası, din devleti-islâm devleti doğrultusu ilkelerde birleşerek dayanışma gerçekleştirmeye yetmiyor mu? Dağınıklığın ve güçsüzlüğün sorumlusu biraraya gelmeyi istemeyenler, başaramayanlar, kişisel nedenlerle karşı çıkan aymazlardır.
Asıl sorun, günümüz iktidarıdır. Bu da dünkü iktidarın eseridir. İç soruna dış sorunlar nedeniyle yeterince eğilemiyoruz. Sözde dostlar da bu yüzden bastırıyorlar. ABD'nin Fethullah Gülen'i ülkesinde korumasının anlamı nedir? İsrail ve Mısır'a verdikleriyle Türkiye'ye verir göründüğü nelerdir? 1991 Körfez Savaşı zararımızı ödemişler midir? Irak'a hangi uluslararası kurul kararıyla ya da hangi kurula dayanarak girimişlerdir ki bizim Irak'ın kuzeyine zorunlu-haklı nedenlerle girmemize önce karşı çıktılar? Petrol amaçlı işgal açıktır. PKK-KADEK'i kullanan ve kendini onlara kullandıran Barzani, Talabani aşiretleriyle yakınlıklarının Türkiye dostluğuyla ilişkisi var mıdır? Ekonomik çöküntüyü savaşla gidermek ne tür bir demokratlıktır? Bakanlarını azarladığı, "At pazarlığı" ile suçladığı Türkiye'ye gülücükten başka ne vermektedir? Uluslararası hukuku kabadayılık taslayarak çiğnemek nasıl hoşgörülür? Güvenlik Konseyi'nin 678, 679 ve 1441 sayılı kararları yeterli midir? İktidar, ulusu mu ABD ve AB'yi mi yeğlemektedir. Soru gereksiz değil mi?
Özetlenen böyle bir ortamda Atatürk her gün haklı çıkıp aranmakta, Atatürkçülük her gün doğrulanmakta iken aymazlıkla birbirini karalayıp kötüleme, çalışmaları engelleme, yenilikleri önleme, gençleşmeyi erteleme kimseye bir şey kazandırmaz. Örgütlü çalışma, düzenli calışmadır. İyilerin dağınıklığı ve tembelliği, karşıdevrimcileri yüreklendirmekte ve güçlendirmektedir. Kaçınılmaz kötülüklerin, yaşanması acı verecek, geriye dönüşü olanaksız durumların sorumluları bencillikten ve kötü alışkanlıktan kurtulamayanlar olacaktır. Yılmak ve yorulmak bilmeyen Atatürkçüler Türkiye'mizin aydınlığı, ulusumuzun esenliği çin yılmadan, yorulmadan çalışmayı yaşam borcu, insanlık görevi bilecektir. Şehitler versek bile Atatürk yolundan ayrılmayı asla düşünmeyeceğiz. Yayılmacı, sömürgeci dış güçlerle içimizdeki işbirlikçilerine gereken dersleri vereceğiz. Yinelemekte yarar var: Ölmek de yok, dönmek de yok! Anadolu İhtilâli'ni başlatan 19 Mayıs kutsal yürüyüşünün 82, Cumhuriyet'in temelde kuruluş günü olan 23 Nisan'ın 85. yıldönümünde nerede ve nasıl olduğumuzu bir kez daha düşünelim.

http://www.turksolu.com.tr/ileri/36-37/ozden36.htm

..