KENDİSİNİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KENDİSİNİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mart 2016 Pazartesi

" TÜRKİYE KENDİSİNİ ORTA DOĞU İLE AVRUPA ARASINDA BİR " '' TAMPON ÜLKE KONUMUNA İNDİRGİYOR "



" TÜRKİYE KENDİSİNİ ORTA DOĞU İLE AVRUPA ARASINDA BİR "  '' TAMPON ÜLKE KONUMUNA İNDİRGİYOR "



















USAK MÜLAKATLARI
USAK BAŞKANI ÖZDEM SANBERK İLE RÖPORTAJ SERİSİ III: 

Son dönemde Türkiye’nin gündemini oldukça meşgul eden ve akıllarda ne olacağı ile ilgili soru işaretleri bırakan dış politikadaki ve buna bağlı olarak Türkiye’nin iç kamuoyundaki gelişmeleri USAK Başkanı Büyükelçi (E.) Özdem Sanberk ile gerçekleştirdiğimiz detaylı röportajda değerlendirdik. 

Sırasıyla ‘Arap Baharı Aslında Bitmiş Değil!’, ‘Güvenli Bölge Oluşturulacağına Dair Sinyal Yok!’,  başlıkları ile yayınladığımız röportaj serisinin son bölümü ‘‘Türkiye Kendisini Orta Doğu ile Avrupa Arasında Bir ‘Tampon Ülke’ Konumuna İndirgiyor” başlığını taşıyor. Röportajın bu bölümü, IŞžİD’in insan ve silah kaynaklarının nereden ve nasıl sağlandığı, Türkiye’nin sığınmacılara karşı dış politikada vicdan-reel politik dengesini nasıl kuracağı ile Orta Doğu ve Avrupa arasında kalan Türkiye’nin sabit stratejik önceliklerinin neler olması gerektiği sorularının cevaplarını barındırıyor. 


IŞžİD’in arkasında başka örgütler, başka ülkeler veya uluslararası aktörler olduğunu düşünüyor musunuz? IŞžİD’i kim ortaya çıkardı?

Özdem Sanberk: IŞžİD’in arkasında başka örgütler, başka ülkeler veya uluslararası aktörler olabilir! Ancak somut verilere göre konuşmazsak sağlıklı tahliller yapamayız. Yapamayınca da çözüm bulamayız. Ben şahsen IŞžİD’in arkasında başka örgütler veya devletler olduğu ve bugünkü gelişmelerin bu aktörlerin kurguları doğrultusunda yaşandığı görüşlerine katılmıyorum. IŞžİD’in doğmasında en temel sebep, Arap rejimlerinin kendi kendilerini sorgulamamaları ve cihatçı radikal akımları kendi ülkelerinde on yıllarca desteklemeleridir. Ne yazık ki bulunduğumuz coğrafyada hemen hiç bir ülke iktidarının kendi kendini sorgulama geleneği bulunmuyor.

Peki, IŞžİD’in ağır silahlara sahip olması ve örgüte binlerce yabancı militanın gelmesi konusunda neler söylersiniz?

Özdem Sanberk: Ortadoğu’da silah bulmak zor değil. Bu bölge bir silah pazarı. IŞžİD’in Musul gibi büyük şehirleri ele geçirmekle Irak ordusunun  elindeki ileri teknolojide ağır silahlara ve Irak bankalarındaki  büyük miktarda nakit paralara sahip olduğunu biliyoruz.

Nasıl yabancı militan buldukları sorusuna gelince IŞžİD yukarıda belirttiğimiz gibi, hem bölgede, hem bölge dışında ve tüm dünyada ezilen, onurları kırılan Müslümanlara, özellikle gençlere, “İslam devleti” yaratma çağırısında bulunuyor. Bu hedefi kendileriyle gerçekleştirebileceğini ilan ediyor ve onlara örgüte katılmaları yolunda güçlü propagandada bulunuyor. Avrupa ülkelerinden, İngiltere’den, Fransa’dan, Kafkasya’dan gelen Müslüman gençler örgüte katılıyor. Bu militanların çoğunluğu hem Arap rejimleri altında, hem Hristiyan toplumların içerisinde kendilerini ezilmiş gören insanlar.  ABD’nin Irak’ı işgali sırasında Ebu Gureyb hapishanesinde, daha sonra Guantanamo’da Müslümanlara reva görülen onur kırıcı muameleleri unutmayan militanlar. Bu militanlar bir nev’i, adını da koyalım, yeni bir ‘intikam’ duygusuyla örgüte dâhil oluyorlar.  Bunun arkasında başka devletler yok mu? Elbette olabilir. Fakat bu bahsettiğim duygular ve hırslar muhakkak ki örgütün güçlenmesinde ve ayakta kalmasında çok önemli bir unsur. Böyle bir şuur söz konusu olduğu içindir ki, eylemleri bu kadar büyük aşırılık, bu kadar merhametsiz şekillerde tecelli ediyor. Bu davranışları aynı zamanda örgüte etkili bir propaganda malzemesi oluşturuyor. Daha önce de belirttiğim gibi bu meselenin sosyo-psikolojik ve kültürel derin sebepleri anlaşılmadan ve bu sebepleri ortadan kaldırmaya çalışmadan sırf askeri önlemlerle örgütü bitirmeye ve sorunu çözmeye imkân yok.

Yine bu sebeptendir ki, mahrum Müslüman kitlelerin Arap Baharı adı altında yaşadıkları bilinçlenme çok büyük önem taşıdı. Arap Baharı, bana göre daha bitmemiştir. IŞžİD’in arkasında başkalarının parmağını aramak meseleyi basitleştirici, cazip ve kolay bir izah tarzı oluyor. Sorunu teşhiste yanılırsak çözümde de yanılırız. Tekrar edelim, IŞžİD meselesi, son derece derin ve sosyolojik bir meseledir. Ne Arap/Müslüman dünyasının ne de Batı dünyasının bu sorunun üstesinden kısa zamanda kolaylıkla geleceğini sanmıyorum. 

Dış politikada vicdan-reel politik dengesi nasıl kurulabilir? Gelişmelere göre anlık değişimler kabul edilebilir mi?

Özdem Sanberk: Dış politikada vicdan tabi çok önemlidir, muhakkak ki, dış politikanın oluşturulmasında ve uygulanmasında vicdan unsuru unutulmamalıdır. Aksi halde mekanik bir dünyada yaşayan robotlar gibi oluruz. İnsanı merkeze alan ve bu iddiayla zaten hükümet eden iktidarlar vicdan unsurunu daima göz önüne alacaklardır.  Bu konuda bir de gerçek dünyada yaşandığımızı hep hatırda tutmak lazım. Örneğin Türkiye’nin dış politikasını gerçekler ve stratejik, ekonomik ve güvenlik çıkarları tayin eder. Bu gerçekler bize bazı politikaları dikte eder. Gerçeklere dayanmayan temennilere ve hayallere dayalı politikalar izlersek dönüp dolaşıp gerçekçi politikalara avdet ederiz. Kürecik’teki radar üssü veya IŞžİD’e karşı alınacak askeri önlemler konusunda tavrımızı sonradan değiştirmek mecburiyetinde kaldığımız gibi.

Arap ülkelerinin dış politikalarındaki zorlukları nasıl görüyorsunuz?

Özdem Sanberk: Burada iki noktaya temas etmek istiyorum. Birincisi Arap kitlelerinin ya da halklarının kendi ülkelerin dış politikasının oluşturulmasında söz hakları yok. Söz hakkı olmayınca toplumlarda kendini ifade etmenin meşru bir kanalı da olmuyor. İkincisi bu rejimler halka söz hakkı tanımadığı için de kendilerini sorgulamıyorlar. ‘Evet, bir IŞžİD ortaya çıktı ama bu IŞžİD’in ortaya çıkmasında hata yaptık mı’ diye kendini sorgulayan bir Arap rejimine rastlamadık.  Aslını sorarsanız bu bizim memleketimizde de geçerli bir eksiklik. Biz Türkler olarak da kendimizi sorgulamaktan pek hoşlanmayız. Ancak dediğim gibi bu, biraz bulunduğumuz coğrafyaya has bir şey. 
Burada bir önceki sorunuza da cevaben çok temel bir konuyu dile getireyim. Bir ülkenin dış politikasının anlık değişmemesi için sabit, stratejik önceliklerinin olması lazım. Burası çok önemli. Türkiye olarak bizim, bundan 20 sene, 30 sene sonra değişmeyecek sabit, stratejik önceliğimiz var mı? Sabit, stratejik önceliklerden bahsederken Avrupa Birliği’ni kastediyorum; bölgemizde olan ilişkileri kastediyorum.

Avrupa Birliği’ne katılabileceğimizi hala düşünüyor musunuz? Sabit stratejik öncelikten kastınız nedir?

Özdem Sanberk: Eğer Avrupa Birliği sabit stratejik önceliklerimizden biri ise evet. Ama böyle olduğunu zannetmiyorum. 2014 yılını Avrupa Birliği yılı olarak ilan etmek yeterli olmaz. Avrupa Birliği’nin geleceği hakkında dahi görüşlerimizi de açıklamamız gerekir. 

Avrupa Birliği derken bir şeyi de hatırlatayım.  Uzun zamandır bölgemizde bir tampon bölgeden bahsediyoruz. Ama aslında çok önemli bir şeyi unutuyoruz. Türkiye, Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefini, büyük ölçüde Almanya ve Fransa gibi devletlerin tutumu nedeniyle 2005’ten itibaren adeta unuttuğu için kendisini Orta Doğu ile Avrupa arasında bir ‘tampon ülke’ konumuna indirgiyor . Bir istikrarlı ve bir istikrarsız coğrafya arasında yer alan tampon ülke kendi içinde ve etrafındaki istikrarsızlıkların istikrarlı bölgeye sirayet etmesini önleyecek kadar güçlü, fakat istikrarı bölgenin güvenliğini tehdit edemeyecek kadar güçsüz bir ülkedir. Bunun anlamı şu: Biz etrafımızdaki istikrarsızlıkları kendi ülkemizde durduruyoruz, Avrupa’ya sirayet ettirmiyoruz, ceremesini çekiyoruz yani istikrarsızlaşabiliyoruz ve dolayısıyla Avrupa’nın güvenliği için bir tehdit oluşturmuyoruz... Fakat Avrupa Birliği’nde bizi ve bölgemizi ilgilendiren siyasi ekonomik ve ticari kararların alınmasına katılamıyoruz. Ama bu kararları uygulamak durumunda kalıyoruz. Yani bir yerde 600 yıllık bir Avrupa ülkesi olmamıza rağmen Birlik ile asimetrik ilişkiyi içimize sindiriyoruz. İşte Türkiye tampon ülke olmak istemiyorsa o zaman Avrupa Birliği’nin tam üyesi olmak hedefinden sırf Avrupalılar bizi istemiyorlar diye vazgeçmez. Tersine diplomatik sınavı kabul eder; böylece alınan kararlara iştirak eder ve kendi ülkesi aleyhine karar alınmasını önler. İşte size sabit, stratejik öncelik… 

http://www.usak.org.tr/tr/yayinlar/usak-mulakatlari/usak-baskani-ozdem-sanberk-ile-roportaj-serisi-iii-turkiye-kendisini-orta-dogu-ile-avrupa-arasinda-bir-tampon-ulke-konumuna-indirgiyor


..